Editör

 

İslam toplumlarının son birkaç asırdır yaşadığı gerileme halinin temel
nedenlerinden birisinin eğitim hususundaki eksiklikler olduğu noktasında
neredeyse bir fikir birliği olmakla birlikte bu problemin nasıl aşılacağına
dair sağlıklı bir yol haritası belirlenebilmiş değildir.
Eğitimle ilgili tartışmaların tarihî arka planını Osmanlı’nın son dönemlerine
kadar götürmek mümkün olmakla birlikte Cumhuriyetin ilanından
itibaren uygulanan ve halen de süren eğitim politikalarıyla gelinen nokta
bugünkü tartışmaların özünü oluşturmaktadır.
Mevcut eğitim sisteminin pozitivist değerleri öncelediği, millî ve
manevî değerlerden uzak kaldığı, ortak bir ruh ve anlayış oluşturamadığı,
ve bilhassa yeni yetişen nesilleri inançsızlık girdabından kurtaramadığı ve
ahlaksızlık, bencillik, adavet, şiddet ve terör gibi olgulardan uzak tutamadığı
eleştirisi sıklıkla dile getirilmekte; marifet, fazilet, ahlak, birlik ve beraberlik,
muhabbet, uhuvvet gibi değerlerin eğitim sistemi içersinde hayata
nasıl geçirebileceği sorularına cevap aranmaktadır.
Gelinen noktada son yıllarda bir eğitim projesi olarak tartışılan ve bir
üniversite olarak da açılması gündeme gelen “Medresetüzzehra” ideali bir
çok açıdan tartışmalara ışık tutacak ve yol gösterecek niteliktedir. Bediüzzaman
Said Nursî’nin ideallerinden biri olan Medresetüzzehra, çağını aşarak
günümüze ışık tutan, yerelden evrensele uzanan özellikleri nedeniyle
insanlığın geleceği için bir ‘medeniyet projesi’ olarak tartışılmayı ve uygulanmayı
hak etmektedir.
İslam toplumlarının üç büyük düşmanını ‘cehalet, zaruret ve ihtilaf ’ olarak
belirleyen Bediüzzaman Said Nursî, yalnızca yaşadığı bölgenin değil
tüm İslam aleminin sıkıntılarını tesbit etmiş ve yeni bir geleceğin inşası için
ciddi önerilerde bulunmuştur. Bu bağlamda sanat, marifet ve ittifak sacayaklarının
müşahhaslaştırıldığı bir eğitim projesi olan Medresetüzzehra’nın
bir medeniyet tasavvuru olarak ne anlama geldiği de ayrıca tartışılması gereken
bir husustur.
Belirgin özelliklerinden biri olarak din ilimleri ile fen bilimlerinin birlikte
okutulması esasına dayanan Medresetüzzehra’nın ortaya koyduğu açılımlar,
pozitivist ve materyalist anlayışın tüm dünyada ve bilhassa iman hususunda
öncü olması gereken İslam toplumlarında meydana getirdiği yıkıcı
etkileri ortadan kaldıracak niteliktedir. Mektep- medrese-tekke çatışmasını
aşarak din ve bilimi aynı çizgide buluşturan ve barıştıran, milliyetçilik illetinin
kökünü kesip tedavi eden, insan ile yaratıcısı arasındaki bağı yeniden
Editör
kuran, kainata mana-i harfî ile bakış kabiliyetini insana yeniden kazandıran
Medresetüzzehra içerik ve yöntemiyle anlaşılmayı beklemektedir.
Bediüzzaman Said Nursî’nin İstanbul’a gelerek projesini padişaha
sunduğu yıllar modern anlamda üniversitelerin kurulmaya başlandığı
yıllardır. Bu noktada Bediüzzaman’ın kurmak istediği modelin yalnızca
bir üniversite projesi olup olmadığı tartışılması gereken bir konudur.
O dönemin şartlarında zaten kurulan ve yaygınlaştırılan üniversitelerden
Medresetüzzehra’nın farkının ne olduğu cevaplanması gereken bir sorudur.
Hali hazırda günümüz şartlarında kurulması gündeme gelen Medresetüzzehra
ya da Zehra Üniversitesi adındaki bir üniversitenin mevcut üniversiteler
içindeki yerinin; yönetim, gelir kaynakları, öğrenci kabulü, müfredat
ve yöntemler açısından ne olacağı tartışılması gereken bir husustur.
İttihad-ı İslam yaklaşımı ile Bediüzzaman’ın “Camiül-Ezher’in kız kardeşi
olan, Merdesetüzzehra namıyla dârülfünunu mutazammın pek âli bir
medrese” olarak tanımladığı Medresetüzzehra’nın ayrılan, parçalanan, tefrikaya
düşen İslam toplumlarının geleceği açısından neyi ifade ettiği de
önemli bir sorudur. Bu yönüyle Medresetüzzehra’nın, bugün bir çok düşünür
tarafından dile getirilen ‘medeniyet krizi’ni aşma hususunda hangi yönleriyle
ve nasıl bir katkıda bulunacağı, sürekli savaş ve çatışmanın körüklendiği
dünyamızda barışın yolunu açarak sulh-u umumiye nasıl katkıda bulunacağı
da irdelenmesi gereken bir konudur.
Diğer önemli bir konu Medresetüzzehra’nın hali hazırdaki eğitim sistemimize
nasıl uyarlanacağı veya pozisyonunun ne olacağı hususudur. Zira
ükemizde öğretim programları, ideolojik yaklaşımları içeren ve dolayısıyla
çağdaş eğitim anlayışından uzak olmakla eleştirilen “Milli Eğitimin Genel
Amaçları ve Temel İlkeleri” referans alınarak yapılmaktadır. Bu haliyle
günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak ve toplumsal mutabakatı
sağlamada yetersiz olan bir sistem karşısında zamanın ruhuna ve toplumsal
gerçeklere göre fertleri hazırlayacak bir programın nasıl gerçekleştirileceği;
eğitimin ahlak, irfan, hikmet ve fazilet boyutunu da ihmal etmeyecek bir sistemin
nasıl hayata geçirileceği, içerik ve metod olarak Medresetüzzehra’nın
eğitim sistemimize nasıl bir katkı sağlayacağı da vizyoner bir bakış açısıyla
irdelenmesi gereken konulardır.
Biz de bütün bunları gözönünde bulundurarak 140. sayımızın dosya
konusunu “Medresetüzzehra” olarak belirledik. Konuyu “Medresetüzzehra,
üniversite, eğitim, öğretim, terbiye, marifet, ahlak, fazilet, irfan, mana-i harfî,
mana-i ismi, kainat kitabı, pozitivizm, mektep, medrese, tekke, bilim-din çatışması,
fen bilimleri, din ilimleri, ulema, öğretmen, öğrenci, YÖK, Milli Eğitim
Temel Kanunu, çağdaş eğitim, ittihad-ı İslam, sulh-i umumi, medeniyet” kavramları
ışığında işlemeyi düşündük.
Ayrıca geçtiğimiz ay, çerçevesini çizdiğimiz hususlar ışığında, Risale-i
Nur Enstitüsü’nün de katkılarıyla ‘Medresetüzzehra’ konulu bir de masa
çalışması düzenledik. Çalışma sonunda ortaya çıkan ortak sonuç bildirisini
de bu sayımızda okuyabilirsiniz. Medresetüzzehra ile ilgili çalışmalara katkı
sağlayacağını umduğumuz bu tür çabaların yaygınlaşmasını diliyoruz. Sizleri
dergimizle başbaşa bırakırken gelecek sayıda da aynı konu ile karşınız-
da olmayı ümit ediyoruz