İktisat ve Adalet Bağlamında Ekonomik Gelişme
Economic Development in the Context of Economics and Justice
Hakan Murat ARSLAN, Doç. Dr. Düzce Üniversitesi
Özet
İktisat, Arapça bir kelime olup “kasd” kökünden türetilmiştir. Kasd tabirini hukuk bilimi, bir fiili bilerek ve isteyerek yapmak olarak tanımlar. Bu tanımdan yola çıkarak denilebilir ki iktisat, insanın kasdi olarak elindeki imkânları en zaruri ihtiyaçları öne alıp, ikinci dereceden isteklerini sonraya bırakacak şekilde sıralayıp kullanmasıdır. Aslen iktisat eden adildir. Çünkü kimin mülkünde ve kimin izni ile hareket ettiğini bilir. Bu zihniyette olan biri kendi gibi diğer mahlûkatın hukukunu korur ve hayat hakkını zayi etmez. Bu fıtri bir insanlık davranışıdır. Çalışmada, muktesit ve adil idarecilerin İslam toplumlarında refahı sağlayabildiği delilleri ile birlikte tarihsel süreç içerisinde ifade edilmiştir. Çalışmada ana fikrin ispatlanması için demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insani gelişmişlik endeksleri kullanılmıştır. Özellikle Türkiye’de demokrasinin sekteye uğradığı tek partili dönem, askerî darbe ve muhtıra dönemlerine ait ekonomik göstergeler derinlemesine tahlil edilmiştir. İlgili dönemler için demokrasi ve hukukun üstünlüğü endeksleri mâli göstergeler ile karşılaştırılarak yorumlanmıştır. Sonuç olarak; toplumları ekonomik ve sosyal refaha ancak özgürlükçü ve hukukun üstünlüğünü içselleştirmiş demokratik rejimlerin ulaştırabileceği saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: iktisat, Adalet, Demokrasi, Ekonomik Gelişme, Hukukun Üstünlüğü
Abstract
Economics is an Arabic word and is derived from the root “intention”. Jurisprudence defines intent as doing an act knowingly and willingly. Based on this definition, it can be said that economics is the deliberate use of human resources in a way that puts the most essential needs first and leaves second-order desires for later. Indeed, the economist is just. Because he knows whose property and whose permission he is acting. A person with this mentality protects the law of other creatures like himself and does not lose his right to life. This is an innate human behavior. In the study, it has been expressed in the historical process with the proofs that economical and just administrators can provide welfare in Islamic societies. Democracy, rule of law and human development indices are used to prove the main idea in the study. Especially in Turkey, the economic indicators of the one-party period, the military coup and the memorandum periods when democracy was interrupted were analyzed in depth. Democracy and rule of law indices for the relevant periods were interpreted by comparing them with financial indicators. As a result, it has been determined that liberal and democratic regimes that have internalized the rule of law can only bring the relevant societies to economic prosperity.
Key Words: Economics, Justice, Democracy, Economic Development, Rule of Law
- Giriş
Ekonominin temeli, ziraat ve rızıktır. Hz. Peygamber (asm) enflasyon meselesini anlatan Narh Hadisinde (Hz. Ebu Hureyre’den nakille) bütün ekonomiyi beş Esma-i Hüsna’nın icraâtı olarak nitelendirerek der: Fiyat sınırlamasını, Allah koyar. Allah, Hâfid’dir (fiyatları düşürendir), Râfi’dir (fiyatları yükseltendir), Kâbıd’dır (piyasayı sıkandır), Bâsıt’tır (piyasayı genişletendir), Rezzak’tır (devamlı rızık verendir) (Eş Şevkânî, s. 219).
Allah (cc)’ın, Celâl ve Cemâl isimlerinin tecellileri, Onun iki eli gibidir. Ekonominin temeli olan arz ve talep unsurları aslında piyasalarda iki İlâhî eldir. Allah (cc), Celâliyle, üretimi kabz eder, sıkar; Cemâliyle, üretimi bollaştırır. Üretim ve arz azalınca, fiyatlar yükselir; üretim artınca, fiyatlar düşer. Bu şekilde fiyatları yükseltip alçaltan Allah (cc)’tır. Ürün az olunca, satıcının daha çok para kazandığı tarihte hayretle görülmüştür. Buna iktisatta, “King Kanunu” adı verilmiştir (Akça ve Demirer, 2017).
İktisat biliminde durum bu iken adaletin sağlanamadığı toplumlarda gerçek manâda ekonomik refahın sağlanamayacağı hususunda birçok araştırma mevcuttur. Bu çalışmada, toplumun demokrasi algısı ile ekonomik gelişme arasında pozitif manâda bir ilişkinin olduğunu ispatlamak için nitel veri analizi yapılmış ve elde edilen ikincil kaynaklara içerik analizi uygulanmıştır.
Bahsedilen ikincil kaynakların temel konusu: Bir toplumda adalet olmadan ekonomik gelişme sağlanamayacağıdır. Dolayısı ile adalet olgusunun yerleştiği toplumların demokratik oldukları iddia edilmektedir. Bu çalışmada ise bir adım daha ilerisi olan “demokrasinin toplumsal refahı temin eden bir rejim olduğu” vurgulanmıştır.
Çalışmanın sırası ile gelen başlıklarında gerçek manâda iktisat olgusunu benimsemiş toplumların adaletli oldukları, demokrasi rejimini benimsedikleri ve toplumsal refahı sağlayabildikleri tarihsel bir süreç içinde ifade edilmiştir.
- İktisat ve Adalet ilişkisi
İkinci Dünya Savaşı sonrasında iktisat ve siyaset bilimcileri ekonomik kalkınma için ikincil problemin demokrasi olduğunu ifade etmişlerdi. O dönemde hâkim olan görüş demokrasinin ekonomik büyümenin bir neticesi olduğudur (Doğan, 2005).
Nitekim demokrasi ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi konu alan ilk çalışma Seymour Martin Lipset tarafından 1959 yılında gerçekleştirilmiştir. Lipset’e göre; demokrasi ancak belli bir ekonomik büyümenin ardından mümkün hale gelebilecektir (Lipset, 1959).
Toplumların geleceği ve mutluluğu için adaletin her alanda sağlanması elzemdir. Son zamanlarda yaşanan gelişmeler adaletin varlığını sorgulatmış olup daha adil bir dünya için neler yapılması gerektiği konusunda kafalarda birçok soru işareti bırakmaktadır. Üzücü olayların son bulması adına gereken adımların atılması ve adaletin tesisi ivedilikle beklenmektedir (finanswebde.com). “Adalet, milletlerin ekmeğidir; milletler daima adalete acıkırlar.” (Herakleios)
Demokratik yönetim, ekonomiye yönelik yetki devrinin daha kolay yapılmasını ve yatırımlar için daha istikrarlı bir ortamın var olmasını sağlar. Ülkedeki enerji, hammadde ve diğer üretim faktörlerinin ekonomik büyüme ve kalkınma için ihtiyaç duyulan alanlara doğru hareketliliğini hızlandırır. Demokrasi, beşerî ve beşerî olmayan sermaye stokunu da arttırır. Aynı zamanda daha adil bir gelir dağılımı sunarak, gelir eşitsizliğini azaltmakta ve böylece ekonomik büyüme ve kalkınmaya önemli derecede destek olmaktadır (Sırım ve Eraslan, 2020).
Aslında Asrı saadette Hz. Peygamber (asm) ve sonrasında dört halife dönemindeki uygulamalar dikkatle incelenirse, adaletin bir toplumda nasıl tesis edildiğine dair bariz örnekler vardır. Adil yaşam tarzı üst yönetimden halka doğru yayıldığı takdirde özgün kabiliyetlerin ortaya çıktığı ve ekonomik kalkınmanın sağlandığı açıkça görülmüştür.
İktisat, mikro-ekonomi ile insan ve madde ilişkisini ele aldığı gibi; makro-ekonomi ayağı ile de devlet ve madde ilişkisini ele alır. Fakat devlet, soyut bir hakikat olduğu ve onun temsilcisi insanlar olduğu için işin özü insan-madde ilişkisini anlamak ile başlar. Bu cihetten madde ile imtihanını kaybetmiş, hırs ile maddenin esiri ve kölesi olmuş idarecilerin yönettiği ülke ekonomileri israftan ve bin bir çeşit ekonomik hıyanetlerden kurtulamaz (Akça ve Demirer, 2017).
Yukarıdaki paragrafta, şahsî hayatında azami derecede iktisatlı olan ve ona emanet edilen imkânlara hıyanet etmeyen, elbette ve elbette yönetici olduğunda daha hassas olur, demek istenmiştir. Peygamberler hariç bu mevzuda verilecek en güzel örnekler dört halifedir ki, o dönemlerdeki yönetim hassasiyetini inançsızlar dahi takdir etmektedirler.
İktisat biliminin tabiri ile “lüks ihtiyaç” konumunda olan ve pahalı ikinci dereceden ihtiyaçlar yüzünden birçok kişi ve aile borç altında ezilmekte ve toplumdan para ihtiyacını karşılamak zorunda bırakılmaktadır. Bu noktada Bediüzzaman, Hz. Peygamber’den iki hadis aktarmaktadır.
Birincisi: “İktisat eden asla sefil ve rezil olmaz” İkincisi: “Kanaât eden, izzet bulur; aç gözlülük yapan, zillete düşer”. Bu mevzuya dair şu tarihi vak’a makro-ekonomik planda çok önemlidir.
Osmanlı devlet bütçesini ve iktisadî yapısını Koçi Bey’e incelettirip düzeltme çabası gösteren 4. Murat Han, Rusya’nın Osmanlı’dan borç talep etmesi üzerine izzet-iktisat ilişkisine dair şu çarpıcı cümleyi söyler: “Verin! Bugün borç alan, yarın emir alır.”
- Demokrasi ve Ülke Ekonomisi
Yöneticiler, vatandaşlardan tasarruf etmelerini isterler. Böylece, ekonominin çarklarının daha iyi işleyeceğini düşünürler. Toplumu ve yöneticileri bu söylemlerle ikna etmeye çalışanlar, ekonomik büyüme hedefinden başka bir şey düşünemeyen ekonomistlerdir. Onların bütün bildikleri, “döviz-faiz tahterevallisi” dir. Toplumu ve yöneticileri döviz-faiz kıskacı arasına sıkıştırırlar (Küpçü, 2018). Hâlbuki yöneticiler halkı tasarrufa ve tutumlu olmaya yönlendirdiği gibi başta kendileri bu kurallara uymaları gerekmektedir.
Demokrasinin ancak kurumsallaşmış yapılarla mümkün olduğuna işaret eden Orhan Turan, “Bir ülkenin kurumları, gücünü demokrasiden alır” der Turan’a göre; kurallar temelli politika yapımı ekonomide öngörülebilirliği artırır, güveni sağlar. Bu nedenle güçlü bir ekonominin temelinde güçlü kurumlar ve kanunlar vardır. Hukuk devleti başta olmak üzere kurumlarımızı ve demokrasimizi güçlendirecek her türlü adım ekonomimizi de güçlendirir ve finansal istikrara katkı yapar (ticaretgazetesi.com).
Almanya ve Türkiye, her iki ülkenin de yaklaşık 82 milyon nüfusu var. Buna karşılık Türkiye’de kişi başına düşen toprak miktarı Almanya’nın iki katıdır. Yani Türkiye, Almanya’nın iki katı nüfusa bakabilir. Ya da Almanya’nın iki katı kadar milli gelir üretebilir. Fakat günümüzde Almanya’nın milli geliri Türkiye’nin orta gelir seviyesinin kat kat üstündedir. Bunun sebebi, Almanya’nın demokrasi ve hukukun üstünlüğü endekslerinde yaklaşık iki katı ileride olmasıdır. (Gün, 2019)
Türkiye, Demokrasi Endeksi’nde 2021 yılında 167 ülke arasında 103 ‘üncüdür. Türkiye, 21 ülkenin değerlendirildiği Batı Avrupa bölgesinde ise son sırada yer almıştır. İngiltere merkezli araştırma ve analiz şirketi Economist Intelligence Unit (EIU) tarafından yapılan değerlendirmede, ilk sırayı Norveç alırken Afganistan son sırada yer almıştır. EIU’nun değerlendirmesinde ülkeler; tam demokrasi, kusurlu demokrasi, hibrit rejim ve otoriter rejim olarak dört kategoriye ayrılmıştır. Raporun Türkiye kısmında yapılan değerlendirmede, “Türkiye, bölgedeki tek hibrit rejimdir. Son on yılda toplam puanda büyük bir düşüş kaydetmiştir. Bu durum üst yönetimin giderek artan otokratik yönetim anlayışının kabaca yansımasıdır.” ifadelerine yer verilmiştir (euronews.com).
Demokrasi ile ekonomik gelişme arasında doğrusal bir ilişki vardır. Bu nedenle, güçlü demokrasi ve yüksek ekonomik gelişme için devlet yönetiminde yasama, yürütme ve yargı arasındaki güçler ayrılığını belirginleştirmek, temel insan hakları gibi hassas konularda asgari şartları sağlamak gerekir. Hâlihazırdaki siyasi yönetimler; çoğulcu demokrasi, iktisadi hükûmet işleyişi, geniş yelpazeli siyasi katılım ve sivil özgürlükleri geliştirerek olumlu manâda kendilerini revize etmelidirler (Ulusoy, 2019).
Ekonomik kalkınmanın literatürde yapılmış farklı tanımları içinde, insani gelişme ve demokrasi unsurları ayrı ayrı yer almaktadır. Bu anlamda demokrasinin olmadığı, insan hakları ve sivil özgürlükler açısından sıkıntılı ülkeler için “kalkınmış ülke” denilemez. Demokrasinin olmadığı dikta rejimlerinde de büyüme olabilir. Ancak kaynakların dikta elinde veya bir azınlık grupta toplanması, gelir dağılımını bozar. Demokratik temele dayanan kurumlar; şeffaf devlet, siyasi partiler ve seçimler, hukuk düzeni, özgür ve tarafsız basın, mülkiyet haklarını garanti altına alan ekonomik, sosyal ve hukuki düzendir. Bu unsurlara sahip ülkeler aynı zamanda kalkınmış ülkelerdir. (Korkmaz, 2020).
Demokrasilerde kamu harcamaları ve hükûmetlerin tasarrufları meclis tarafından denetlenir. Otokratik yönetimlerde denetim kanalları tıkalıdır. Diktatörler varlığını sürdürebilmek için devlet imkânlarını kendilerine yakın ve kendilerini destekleyen gruplar ile bölüşürler. Söz gelimi; 1979 İran şah rejiminde orduya daha fazla imkân sağlanmıştır. Ancak devrimden sonra devlet imkânları ve kaynakları mollalar tarafından bölüşülmüştür. Sonuç olarak, demokrasi olmadan uzun dönemli büyüme ve ekonomik kalkınma sağlanamaz. (Korkmaz, 2020)
Politik hak ve özgürlüklerin ülkelerin demokratikleşme düzeyleri ile yakın ilişkisi olduğu varsayımından hareketle her yıl ilgili ülkelerin demokrasi puanları endeksler yardımıyla hesaplanmaktadır. Demokrasi endeksi beş ana bileşen altında kümelenmiş 60 göstergenin kullanılmasıyla değerlendirilen bir endekstir. Ana bileşenleri aşağıda sıralamıştır;
- Hükûmetin şeffaf işleyişi,
- Seçim süreci ve çoğulculuk,
- Siyasi kültür,
- Siyasi katılım
- Kişisel hak ve özgürlükler
Endeks 0-10 arasında değer almakta ve değer büyüdükçe ülkenin daha demokratik bir yapıya kavuştuğu ifade edilmektedir (The Economist Intelligence Unit, 2017, 54). Şekil 1’de Türkiye’nin 1946’dan 2013’e kadarki demokrasi endeksine bağlı eğilimi gösterilmiştir. Şekil 1 dikkatle incelendiğinde, darbe dönemlerinde demokrasi eğilim grafiğinin derin kırılmalar yaşadığı görülmektedir.
Şekil 1. 1946-2013 Türkiye Demokrasi Eğilimi
Kaynak: Polity IV Country Regime Trends 2013: Main Page
Demokrasi eğilimini daha ayrıntılı inceleme adına aşağıdaki Tablo 1 incelendiğinde Türkiye’de 1946’da çok partili döneme geçildiğinde demokrasi endeksi puanı iki kat artarken büyüme oranının %-15.4’ten %31,9’a çıktığı görülmektedir. Ayrıca 1950 Demokrat Partinin seçilmesi ve hükûmetin oluşmasından sonraki veriler aynı tabloda değerlendirildiğinde büyüme oranının %12,8 olduğu ve enflasyon oranının ise %6,8 ve sonrasında %1’e kadar gerilediği açıkça görülmektedir.
Tablo 1. 1945-1952 Yılları Arasında Türkiye ‘de Mali Göstergeler
Tablo 2’de ise darbe dönemlerinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin ekonomisinin insani gelişmişlik ve demokrasi indekslerine bağlı derin kırılmaları ve gerilemeleri görülmektedir. Tablo 2’de örneğin, 1980’de demokrasi endeksi 9’dan -5 seviyelerine düştüğünde (12 Eylül Askeri Darbesi olmuştur) sivil haklar seviyesi “özgür” seviyesinden “kısmen özgür” seviyesine gerilemiş, büyüme oranı %8 den %-2.8 seviyesine gerilemiş ve enflasyon oranı %10.1’den %107.2’ ye çıkmıştır. Bu durum demokrasilere vurulan darbelerin ekonomiyi zıt yönde nasıl etkilediğinin bariz örneğidir.
Tablo 2. 1975-1981 Yılları Arasında Türkiye’de Mali Göstergeler
Muhtıralar da aynen askeri darbeler gibi halkın özgür düşüncesine ve demokratik haklarına ket vuran uygulamalardır. Bu dönemlerde de ekonominin olumsuz etkilendiği aşikârdır. Çünkü Türkiye’de yaşanmış 1970 Askeri Muhtırası döneminde demokrasi endeksine bağlı olarak büyüme oranının düştüğü ve enflasyon oranının yükseldiği açıkça Tablo 3’te görülmektedir.
Tablo 3. 1970-1971 Yılları Arasında Türkiye ‘de Mâli Göstergeler
Ekonomik ve sosyal gelişmelerin temel unsurlarından biri “Hukukun üstünlüğü” dür. Hukukun üstünlüğü ekonomik ve politik özgürlüklerin korunmasında, fırsat eşitsizliğinin giderilmesinde ön plana çıkarak vatandaşların toplum içerisinde kendini daha güven içinde hissederek yaşamasını sağlamaktadır. Hukukun üstünlüğünün belirlenmesinde kullanılabilen bir gösterge Dünya Adalet Projesi (The World Justice Project) tarafından geliştirilen Hukukun Üstünlüğü Endeksidir. Hukukun üstünlüğü endeksi aşağıda sıralandığı gibi sekiz ana bileşen altında kümelenmiştir (Şanlısoy, 2019):
- Hükûmet yetkilerinin kısıtlanması,
- Yolsuzlukların önlenmesi,
- Yönetimde şeffaflık,
- Temel haklar,
- Asayiş ve güvenlik,
- İdari yaptırımlar,
- Adil hukuk
- Cezai adalet (Ref-i imtiyaz)
2020’de hukukun üstünlüğü endeksine göre 128 ülke arasından 107’nci olan Türkiye, 2021 endeksinde ise 139 ülke arasından 117’nci olurken, ilk 10’da Danimarka, Norveç, Finlandiya, İsveç, Almanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Lüksemburg, Avusturya ve İrlanda yer almıştır. Aynı raporda Türkiye, gelir grubuna göre ülke sınıflandırmalarına bakıldığında ise orta üst gelir grubundaki 40 ülke arasında 38’inci sırada yer almıştır. Hukukun üstünlüğü endeksindeki sonuçların da aynı demokrasi endeksi gibi ekonomi ile doğrudan ilişkili olduğu açıkça görülmektedir. Çünkü hukukun üstünlüğü endeksi değeri ne kadar yüksek ise ekonomik göstergeler o kadar olumludur.
Türkiye’nin hukuk kurallarının üstünlüğüne ilişkin bu durumu diğer göstergelerle birlikte değerlendirildiğinde; fırsat eşitsizliklerinin, yolsuzlukların ortadan kaldırılmasının ve ekonomik büyümede istenen potansiyele yaklaşılmasının zor olduğu ifade edilebilir (Şanlısoy, 2019).
Tutuklu gazeteci sayısı verileri de bir toplumdaki fikir özgürlüğü hakkında bilgi vermektedir. Ayrıca hukukun üstünlüğü anlayışının yerleşmediği ortamda fikir özgürlüğünden bahsetmenin mümkün olamayacağı Şekil 2’de açıkça ifade edilmektedir.
Şekil 2. 1992-2019 Yılları Arası Ülkelerin Toplam
Tutuklu Gazeteci Sayıları
Kaynak: https://yandex.com.tr/gorsel/search
Tablo 4. 1985-2019 Yılları Arasında Türkiye’deki İşsizlik Oranları
Kaynak: Hazine ve Maliye Bakanlığı, 2019
Tablo 4’ün verilerine göre 1992’de %8,5 olan ortalama işsizlik oranı 2019’da %13,5’e yükselmiştir. Özellikle son iki yıldaki işsizlik oranının aşırı yükselmesi de ayrıca incelenmesi gereken bir konudur. Tablo 4 ve Şekil 2’deki tutuklu gazeteci sayılarına ilişkin veriler birlikte yorumlandığında ekonomik gelişmişliğin tutuklu gazeteci sayıları ile ve dolayısıyla fikir ve vicdan hürriyeti ile de doğrudan ilişkisi olduğu söylenebilir.
- Bediüzzaman’ın Demokratik Cumhuriyet Anlayışı
“Meşrutiyet hâkimiyet-i millettir; siz dahi hâkim oldunuz. Umum akvâmın sebeb-i saadetidir; Bütün eşvâk ve hissiyât-ı âliyeyi uyandırır. İnsanı hayvanlıktan kurtarır. İslamiyet’in bahtını, Asya’nın tâliini açacaktır. Bizim devleti ömr-ü ebedîye mazhar eder. Herkesi bir padişah hükmüne getiriyor; siz de hürriyetperverlikle padişah olmaya gayret ediniz. Esâs-ı insâniyet olan cüz’-ü ihtiyârı temin eder, âzâd eder. Üç yüz milyondan ziyade ehl-i İslâmı bir aşîret gibi birbirine rapteder. Zira meşveret perdeyi attı; milliyet göründü, harekete geldi” (Münazarat,12).
“Ne kadar iyilik var, meşrutiyetin ziyasındandır. Ne kadar fenalık var ise ya eski istibdadın zulmetinden yahut meşrutiyet nâmıyla yeni bir istibdadın zulmündendir” (Münazarat,16).
“Zaman-ı meşrutiyetin zenbereği, rûhu, kuvveti, hâkimi, ağası hak’tır, akıl’dır, mârifet’tir, kanun’dur, efkâr-ı âmme’dir; kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir” (Münazarat, 17).
“Meşrutiyet, hâkimiyet-i millettir. Hükûmet hizmetkârdır. Meşrutiyet doğru olursa, kaymakam ve vâli, reis değiller, belki ücretli hizmetkârlardır. Gayr-ı müslim reis olamaz, fakat hizmetkâr olur. Farz ediniz ki, memuriyet bir nev’i riyaset ve bir ağalıktır. Gayr-ı müslimlerden üç yüz bin adamı ağalığımıza, riyasetimize şerik ettiğimiz vakitte, millet-i İslâmiyeden aktâr-ı âlemde üç yüz bin adamın riyasetine yol açılıyor. Biri zayi edip bini kazanan, zarar etmez” (Münazarat, 46).
Bediüzzaman, yukarıdaki paragraflarda Osmanlı Devletinin ilân ettiği ve uygulamada hedef olarak gösterdiği ‘Meşrû Meşrûtiyet’i anlatmaya çalışmıştır. Bediüzzaman’a göre Meşrutiyet; Kur’ân-ı Kerîm’de geçen iki âyet-i kerîmenin tecellisidir. O âyetler; Âl-i İmran Sûresi’nde geçen ‘işlerde onlarla istişare et’ ve Şûrâ Sûresi’nde geçen ‘Onların aralarındaki işleri istişare iledir.’ âyetleridir (Yılmaz, 2021).
Bediüzzaman demokrasinin, “Kavmin efendisi onlara hizmet edendir” (Fethul Kebir, 2/195; Müsnedü’l Firdevs, 2/ 324) hadisinin bir tecellisi olduğunu bildirmekte, bu hadisin sırrı ile “Şeriat âleme gelmiş; ta istibdadı ve zalimane tahakkümü mahvetsin” (Divan-ı Harbi Örfi, 22) buyurmaktadır.
- Demokratik Ülkelerde Adalet ve İktisat Olgusu
Demokratik rejimler, bireylere sağlanan sivil ve siyasi özgürlüklerin kapsamını genişletir. Aynı zamanda, bireylerin devlet yönetimine etkili bir biçimde katılmasını ve bireylere sağlanan sivil ve politik haklar aracılığıyla toplumsal hayatın gelişmesini sağlar. Ayrıca demokrasi, insani gelişmeye önem veren bir sistem olmasının yanı sıra, hukukun üstünlüğü ile mülkiyet haklarının muhafaza edilmesinde de etkin politikalar sunduğu için ekonomik büyüme ve kalkınmaya önemli katkılar sağlamaktadır (Sırım ve Eraslan, 2020).
Demokratik rejimlerde hukukun üstünlüğü en temel ilkedir. Hukukun üstünlüğü ifadesi içinde birçok hukuk ilkesi bir araya gelir. Bunlardan ikisi belki de en önemlileridir: İlki “Yasalar karşısında herkes eşittir.” Bu ilke hiç kimseye, zümreye veya gruba yasalar karşısında ayrıcalık tanınmaz (ref-i imtiyaz) anlamına gelmektedir. İkincisi “İdarenin bütün eylem ve işlemleri yargı denetimine açıktır.” ilkesidir. Bu ilke de, ülkeyi yönetme yetkisine sahip olanların aldıkları kararların ve yaptıkları uygulamaların yargıdan muaf olamayacağını vurgular. Bu iki önemli ilkeyi ve diğer ilkeleri bir araya getirince karşımıza “hukuk devleti” kavramı çıkar. Hukuk devleti olmadan demokrasi olmaz (Eğilmez, 2019).
Ekonomik manâda gelişmiş ülke, en temel ifade ile yüksek gayri safi milli hasılaya sahip veya kişi başına düşen hasılanın fazla olduğu ülkeler şeklinde ifade edilmektedir. Ancak gelişmiş ülke tanımı için hangi göstergelerin kullanılması gerektiği iktisat biliminde halâ tartışma konusudur. Nitekim sanayileşme, eğitim, sağlık, demokrasi, milli gelir, ticaret yapısı, gelir dağılımı gibi kriterlerde ülkelerin gelişmişlik düzeyi için göstergeler olabilir. Ancak günümüzde bu kriterlerin birçoğunu barındıran ”İnsani gelişmişlik endeksi (İGE)”, gelişmişlik düzeyinin açıklanmasında daha çok tercih edilen bir endeks olmuştur. Bu endekse uymayan ülkeler de daha çok “gelişmekte olan ülkeler” olarak adlandırılır (Cevizli, 2013: 37).
Bu değerlendirmeden kasıt, demokratikleşme ve ekonomik büyüme arasında bir tamamlayıcılık ilişkisinin varlığıdır. Nitekim demokratikleşme ve ekonomik büyüme birbirini döndüren çarklar gibidir. Birinin yokluğunda diğerinin düzgün işlemesi mümkün değildir. Bu yüzden demokratik yapının daha sağlam zemine oturması için büyümeyi teşvik edecek iktisadi ve sosyal politikalara ihtiyaç vardır. Aynı şekilde ekonomik büyümenin sağlanması açısından belirlenecek stratejik politikaların seçimi, uygulanması ve başarısı için demokratik siyasal bir süreç izlenmesi gerekmektedir (Ghali, 2003: 12).
- Sonuç ve Değerlendirme
Çalışmada, iktisat ve adalet olguları ile bunların ekonomik gelişmişlik verileri ile ilişkili olup-olmadıkları birincil ve ikincil veri kaynakları kullanılarak değerlendirilmiştir. Bu ilişkinin varlığı ve yönünün belirlenmesi hususunda özellikle dünyada kabul görmüş demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insani gelişmişlik endeksleri ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tarihsel sürecinde demokrasinin kesintiye uğradığı tek partili dönemi, askeri darbe ve muhtıra dönemlerindeki ekonomik göstergeler ayrıntılı olarak analiz edilmiştir. Hatta demokratik rejimlerin olmazsa olmazı durumundaki “fikir ve vicdan hürriyeti”nin göstergesi olan farklı ülkelerin tutuklu gazeteci sayısı verileri ile ekonomik göstergeler birlikte değerlendirilmiştir.
Demokratik rejimlerde uzun süreli ekonomik kalkınmanın varlığı üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar, demokratik rejimlerin ülkelerin ekonomik büyüme performanslarını teşvik eden sosyal altyapı sistemlerinin oluşmasına ciddi katkılar sağladığını göstermektedir. Parlamenter demokrasi yönetimleri ile orantılı ve kalıcı demokrasiler ekonomik büyümeyi desteklerken, yapısal politikaların benimsenmesi konusunda başkanlık sistemleri geçici demokrasi yönetimlerini daha çok teşvik etmektedirler (Persson, 2005: 22).
Ezcümle, toplumların ekonomik refahı ve mutluluğu için öncelikle iktisadın dolayısı ile adaletin her alanda içselleştirilmesi elzemdir. Son zamanlarda Türkiye’de ve tüm İslam ülkelerinde yaşanan gelişmeler iktisat ve adalet olgularını sorgulatmış ve neler yapılması gerektiği konusunda birçok senaryoyu gündeme getirmiştir. Öncelikle üst yönetimden başlayarak muktesit bir yaşam tarzının benimsenmesi ve hukukun üstünlüğü kavramlarının ilgili toplumlarda yerleştirilmesi hususunda azami gayretin gösterilmesi sağlanmalıdır. Böylelikle toplumda adil gelir dağılımı sağlanmış, ekonomik refah ve mutluluk temin edilmiş olacaktır.
İktisat ve adalet arasındaki ilişki o denli önemlidir ki demokrasi ve hukukun üstünlüğü endekslerinde ilk beşte yer alan ülkeler incelendiğinde, iktisada azami dikkat ettikleri ve aynı zamanda adil yargı süreçlerini işlettikleri görülmüştür. Yukarıda söylenilenler şu mantık silsilesini gerektirir: Kanaat iktisadı, iktisat adaleti, adalet demokrasiyi ve demokrasi de ekonomik refahı temin eder.
Kaynakça
Akça, E. ve Demirer, F. (2017). Erdem Akça ile Bediüzzaman Said Nursî’nin İktisat Risalesi Üzerine Söyleşi, Katre Uluslararası İnsan Araştırmaları Dergisi, İktisat Sayısı, Sayı:3 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/309986.
Cevizli, İ. (2013). Demokrasi ve Ekonomik Gelişme İlişkisi. (Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi). Aydın.
Doğan, A. (2005). Demokrasi ve Ekonomik Gelişme. Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi (25), 1-19.
Eğilmez, M. (2019). Hukukun Üstünlüğü ve Ekonomi, https://www.mahfiegilmez.com/2019/12/hukukun-ustunlugu-ve-ekonomi.html
Eş Şevkânî, a.g.e., v, 219
Ghali, B. (2003). The Interaction Between Democracy and Development, UNESCO. htps://unesdoc.unesco.org/ark:/48223/pf0000128283?posInSet=1&queryId=N-EXPLORE-d8b1c072-22c0-40ba-9c51-632778bb30d7.
Gün, M. (2019). Ekonomik kalkınmanın yolu, hukukun üstünlüğü ve hesapverir kurumlar inşa etmekten geçiyor. https://ticaretgazetesi.com.tr/ekonomik-kalkinmanin-yolu-hukukun-ustunlugu-ve-hesapverir-kurumlar-insa-etmekten-geciyor (Alıntılanma tarihi: 15.06.2022)
https://finanswebde.com/ekonomi-ve-adalet-iliskisine-dair/b/5dce848a5332ec00445f1323
https://tr.euronews.com/2022/02/10/turkiye-demokrasi-endeksi-nde-2021-y-l-nda-167-ulke-aras-nda-103-uncu-oldu. Alıntılanma tarihi: 15.06.2022.
https://worldjusticeproject.org/sites/default/files/documents/ROLI-2019-Reduced.pdf Alıntılanma Tarihi: 17.06.2022
https://yandex.com.tr/gorsel/search. Alıntılanma Tarihi: 19.06.2022
Ibn Haldûn, Mukaddime, s. 287-350; The Muqaddimah [Rosenthal], II, 105.
Korkmaz, M. (2020). https://www.yenicaggazetesi.com.tr/demokrasi-kalkinmanin-on-sartidir-51596yy.htm.
Küpçü, İ. H. (2018). Kanaatkâr Olan İnsan ve Toplum Bağımsızdır http://ismailhakkikupcu.com.tr/kanaatkar-olan-insan-ve-toplum-bagimsizdir/
Lipset, S. M. (1959). Some Social Requisites of Democracy: Economic Development and Political Legitimacy. The American Political Science Review, 53 (1), 69-105.
Nursî, Bediüzzaman Said. (1909). Divan-ı Harbi Örfi. Yeni Asya Yayınları, Basım Tarihi: 2016
Nursî, Bediüzzaman Said. (1910). Münazarat. Yeni Asya Yayınları, Basım Tarihi: 2020
Persson, T. (2005). Forms of Democracy, Policy and Economic Development. (Accessed on 21.11.2019), https://www.nber.org/papers/w11171.pdf adresinden alındı.
Polity IV Country Regime Trends 2013: Main Page
Sırım, V., ve Eraslan, M. (2020). Demokratikleşme ve Ekonomik Büyüme Arasındaki Etkileşim. Balkan Sosyal Bilimler Dergisi, 9(17), 119–130.
Şanlısoy, S. (2019). İnsani gelişmişlik endeksinde Türk Cumhuriyetleri örneğinde eleştirel bir yaklaşım. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 12(62), 1581- 1591.
The Economist Intelligence Unit (2017). Democracy Index 2017. Yer Belirtilmemiş.
Ulusoy, A. (2019). https://www.yenisafak.com/yazarlar/ahmet-ulusoy/demokrasi-endeksi-ve-ekonomik-gelisme-2052229. Alıntılanma Tarihi: 16.06.2022
Yılmaz, A. (2021). “Bediüzzaman’ın meşrûtiyet anlayışı meşrû meşrutiyettir.” https://www.yeniasya.com.tr/atilla-yilmaz/bediuzzaman-in-mesrutiyet-anlayisi-mesru-mesrutiyettir_549565. Alıntılanma tarihi: 20.06.2022