Bediüzzaman’ın Görüşleri Çerçevesinde İçinde Bulunduğumuz Krizin ve Uzun Yıllardır İçinden Çıkamadığımız Fakirliğin Sebep ve Çareleri
Mehmet Said BAYRAKLILAR, Dr. Öğr. Üyesi, Siirt Üniversitesi
Özet
Sosyal bir varlık olan insan, tek başına yaşayamadığından aile kurmaya muhtaçtır. Aile kurduktan sonra, o ailenin ihtiyaçlarını karşılamak ve zor günlere hazırlamakla mükelleftir. Bunu da layıkıyla yapabilmek için ailenin ekonomisini büyük bir titizlikle yönetmek zorundadır. İçinde bulunduğumuz kriz ve uzun yıllardır içinden çıkamadığımız fakirliğin sebep ve çarelerini bulmak aile yöneticisinin en önemli sorumluluklardan birisidir. Bu çalışmada Bediüzzaman’ın görüşleri çerçevesinde fakirlikten nasıl kurtuluruz, sorusuna cevap aranmıştır. Çalışma kapsamında öncelikle zenginlik ve fakirliğin tanımları yapılarak zenginleşme yolları üzerinde durulmuştur. Zenginleşme yollarından sermayeyi arttırarak zenginleşmek insanların çoğunu fakir edeceğinden, ihtiyaçları azaltarak zenginleşme metodunun tercih edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. İhtiyaçları azalan birisi gelirinin hepsini harcamayacağı için tasarruf etmeye başlayacaktır. Kazancının yarısını tasarruf etmeyi amaçlaması gereken insanın bu hedefe kademeli bir şekilde ulaşabilmesi mümkündür. Kazancının yarısını tasarruf eden bir insanın tasarrufları artacak ve bu tasarrufları nasıl değerlendirecek sorusu gündeme gelecektir. Tasarruflarımızı bizi fakirleştirecek harcamalar yerine, bizi zenginleştirecek yatırımlara sarf ederek fakirlikten kurtulmamız mümkündür.
Anahtar kelimeler: Aile, Bediüzzaman, fakirlik, tasarruf, yatırım.
The Causes and Solutions of the Crisis We are in and the Poverty We cannot Get Out of for Many Years within the Perspective of Bediüzzaman’s Views
Abstract
Being a social creature, man is in need of establishing a family because he cannot live alone. After establishing a family, he is obliged to meet the needs of that family and prepare it for difficult days. In order to do this properly, he has to manage the economy of the family with great care. One of the most important responsibilities of the family manager is to find the causes and remedies of the crisis we are in and the poverty we have been unable to get out of for many years. In this study, an answer to the question of how to get rid of poverty has been sought within the framework of Bediüzzaman’s views. Within the scope of the study, firstly the definitions of wealth and poverty were made and the ways of enrichment were emphasised. It is emphasised that enrichment by increasing capital will make most of the people poor, so the method of enrichment by reducing needs should be preferred. A person whose needs decrease will start to save because he will not spend all of his income. It is possible for a person who should aim to save half of his/her earnings to reach this goal gradually. The savings of a person who saves half of his/her income will increase and the question of how to utilise these savings will come to the fore. It is possible to get rid of poverty by spending our savings on investments that will enrich us instead of expenditures that will impoverish us.
Keywords: Family, Bediüzzaman, poverty, reducing needs, investment.
Giriş
İnsan hayvan gibi bir postla yaşamadığı ve diğer insanlarla alakadar olması sebebiyle -yaratılış itibariyle- sosyal bir varlıktır[1]. Bir ekmek yemek için diğer insanlara muhtaç olduğu gibi[2] sevincini, üzüntüsünü, aşkını, şevkini vs. paylaşacak birisine de ihtiyaç duymaktadır[3]. Barınmaya ihtiyacı olduğu gibi işlerine yardım edecek birilerine de ihtiyaç duymaktadır.
Bekâr erkeğin üçte biri çocuk, bekâr kadının üçte biri erkek olduğunu söyleyen Bediüzzaman, erkeğin tam bir erkek ve kadının da tam bir kadın olabilmesi için evlenmesi gerektiğini ifade eder[4]. Evlenmek neslin devamı için olduğundan[5], çocukların doğmasıyla ailedeki üye sayısı artmış olacaktır[6]. Bu sayede erkek yönetici konumuna, hane halkı da yönetilen konumuna gelir[7]. Aile yöneticisi artık ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak ve gelmesi muhtemel kıtlık günleri için hazırlıklı olmakla mükellef olacaktır. Bu durumda aile yöneticisine düşen, ailenin ekonomisini büyük bir özenle yönetmektir. Bu çalışmada aile ekonomisi nasıl yönetilir, sorusuna Risale-i Nur’dan cevaplar aranmaya çalışılacaktır.
Günümüzde Müslüman ailelerin büyük bir kısmı fakirlikle imtihandadır. Zaten Bediüzzaman, düşmanlarımızı cehalet, zaruret ve ihtilaf olarak saymaktadır[8]. Cehaletimizden fakirliğe düştüğümüzü, fakirlik yüzünden ihtilaf çıktığını söylemektedir[9]. Demek düşmanın büyüğü cehalettir ki fakirliğe sebep olur. Fakirlik de ihtilafa sebep olduğundan âlem-i İslam’ın hâlihazırdaki mağlubiyetinin sebebidir. O halde fakirlikten kurtulmaya çalışırken nasıl oluyor da gittikçe daha da batıyoruz. Bu sorunun cevabı ve çözümü her suale cevap verip her müşkülü halletme iddiasında bulunan Bediüzzaman’a sorulacaktır.
Yapılan işleri genel olarak ikiye ayrılabilir. Birincisi ücretli çalışmaktır. Yani bir ücret karşılığında belirli bir işi yapmaktır. İnsan emeğiyle parayı takas eder. Ancak emeğin bir sınırı vardır, insan yorulur ve/veya ihtiyarlar ve/veya ölür. Kazancı da onunla birlikte yorulur ve/veya ihtiyarlar ve/veya ölür. Bazı insanlar da başka insanların emeğini parayla takas eder. Yani bir iş kurar ve yanında birilerini çalıştırır. Çalışanlarının emeğiyle kazanç elde eder. Ancak çalışan sayısı arttıkça yönetim zorlaşır ve büyüme sınırına ulaşılır. Hem yönetmek de fiziki sağlığa bağlı olduğundan ihtiyarladıkça zorlaşacaktır. İkincisi bir sistem kurmak veya var olan bir sisteme ortak olmaktır. Sistem (şahs-ı manevi) kurmak, yoğun bir çalışma ve emek gerektirir. Ancak çalışan bir sistem kurulduktan sonra artık emek verilmese de kazanç artmaya devam edecektir. Sistem kurmak, herkes için mümkün olmasa da var olan bir sisteme ortak olmak her sermaye sahibi için mümkündür.
Bediüzzaman’a göre insanlığın beş devresi vardır. Birincisi vahşet ve bedevilik, ikincisi memlukiyet, üçüncüsü esir, dördüncüsü ecir ve beşincisi malikiyet ve serbestiyettir. Dördüncü devirden beşinci devire doğru bir geçiş içerisindeyiz. Yani ücretli çalışmaktan, şahs-ı maneviler’e (şirketler) ortak olmaya doğru gidiyoruz. Bazı insanlar, beşinci devire geçti bazılarıysa hala dördüncü devirde. Bu durumda hedef, beşinci devir olan malikiyet ve serbestiyet olmalıdır.
1. İktisâd
İhtiyaçları sermayesinden fazla olana fakir, az olana ise zengin denir. İhtiyaçları ebede giden sermayesi ise hiç hükmünde olan insanın mutlak bir fakirlik içinde olduğu şüphesizdir. Ne ki elde yoktur, ihtiyaçta vardır. Elde olmayan ise hadsizdir[10]. Bununla beraber nisbî zenginlik ve nisbî fakirlik olarak iki kavrama daha ihtiyaç vardır. Çünkü insanların hepsi mutlak fakir olduklarının yanı sıra bazıları nispeten diğerlerine göre daha az fakir olabilir. Yani elinin yetişebildiği bazı dünyevi ihtiyaçlarını diğer insanlara göre daha iyi karşılayabilir. İhtiyaçlarını diğer insanlara göre daha iyi karşılayabilen insanlara nispeten daha zengin diyebiliriz. Dünyevi ekonomik sistemlerde bahsi geçen zenginlik bu nisbî zenginliktir.
Tüm ekonomik sistemlerin asıl amacının insanlara menfaat sağlamak olduğunu varsayarsak ekonomik sistemin amacının insanları zenginleştirmek olduğu sonucuna varabiliriz. Bu durumda insanları zenginleştirmenin iki yolu vardır. Birinci yol: gelirleri arttırmak, ikinci yol: ihtiyaçları azaltmak. Dünya üzerindeki her şeyin sınırı olduğu gibi sermayenin dahi sınırı vardır. Bu durumda sermayeyi arttırarak insanların bir kısmını zengin yapmak mümkündür. Ancak çoğunluğu zenginleştirmeye yetmeyecektir. Sonuç olarak insanların çoğunluğunun fakir olmasını netice verecektir. Hali âlem buna en büyük şahittir. Çoğunluğu fakir eden bir ekonomik sistemin insanlığa menfaat sağlama iddiasını yerine getiremediği açıktır. Hem Kur’an herkese saadet getiren -en azından çoğunluğa saadet getiren- bir ekonomik sistemi kabul eder[11]. Bu durumda sermayeyi arttırmak suretiyle insanları zenginleştirmeyi hedefleyen sistemleri Kur’an kabul etmez, diyebiliriz. Ancak ihtiyaçları azaltarak zenginleştirme yöntemi insanların hepsini, en azından çoğunluğunu zengin edebilir. Bu durumda böyle bir ekonomik sistemi Kur’an kabul edecektir. Günümüzde “minimalizm[12]” olarak anılan bu sistemin aslı İslam literatüründe “iktisâd” olarak geçer.
Kâinatın her yerinde geçerli olan iktisâd kanununa eğer insan uyarsa menfaatine olacaktır[13]. Aksi takdirde muvaffak olamayarak tokat yiyecektir[14]. Hâli âlem buna en büyük şahittir. Yani tüm mahlûkatın çok dikkat ettiği iktisâd kanununa uymayanlar belalarını bulurlar ve cezalar amelin cinsinden olduğundan rızıkları azalabilir. İşte yaşanılan ekonomik krizin hakiki sebebi budur. Elbette ki bu musibet başımıza Avrupa kâfir zalimleri ve Asya münafıklarının ittifakıyla gelmiştir[15]. Ancak “Beşer zulmeder, kader adalet eder.”[16] kaidesince onların bizim başımıza açtığı bu ekonomik gaile bizim hakkımızda zulüm oldu. Ancak bizim esas suçumuz iktisâda riayet etmemek olduğundan kader, zalimin zulüm etmesine izin verdi. Zalimin başımızdan defolması da ancak iktisâda riayet etmekle olacaktır.
1.1. İhtiyat Akçesi
Kötü günde lazım olur, diye kenara bırakılan paraya “ihtiyat akçesi” denilir. Kredi ve kredi kartı ise gelecekte ihtiyaç olma ihtimaline karşı tasarruf etmek yerine ileride kazanacağını varsaydığı parayı, bugün harcamak anlamına gelmektedir.
Kredi, bizleri kazandığımızdan daha fazla harcamaya yönlendirirken, tasarruf kazandığımızdan daha az harcamamızı sağlar. Örneğin gelirinin yüzde yirmi beşini tasarruf etmeye alışan birisi ihtiyat akçesi olarak duran bir paraya sahip olur. Buna ek olarak gelirinin yüzde yetmiş beşiyle yaşamaya alışır. Gelirinin kesilmesi halindeyse tasarrufa alışmamış birisine göre yüzde yirmi beş daha az eksiye düşer. Kredi kullanan birisinin geliri kesildiğinde ise yüz birimlik eksiye düşmekle kalmaz geçmişte kullandığı kredi de eksi hanesine geçer. Mesela, gelecek ayın gelirini bu ay kredi kartıyla harcamış birisi, geliri kesildiğinde bir anda gelirinin iki katı kadar eksiye düşecektir. Bu durumda içinde bulunduğu krizi yönetmesi çok zorlaşacaktır.
Olası krizleri daha iyi yönetebilmek için krediden uzak durmakta fayda vardır. Bu sayede olası kriz anında o anki ihtiyaçlarımıza odaklanabiliriz. Aksi takdirde eski harcamalarımız da sırtımıza bir yük olarak eklenecektir. İkinci adım olarak tasarruf etmeye başlamamız gerekmektedir. Burada akla ne kadar tasarruf etmemiz gerektiği sorusu gelebilir.
Bediüzzaman Hazretleri tasarruf miktarının ne kadar olması gerektiğini başka bir vesileyle anlatırken gelirin yarısını tasarruf etmek gerektiğine işaret etmektedir. Eğer mümkün değilse üçte birini, o da mümkün değilse dörtte birinin tasarruf edilmesi gerektiğini söylüyor[17]. Bu oranlar bize fazla gelirse yavaş yavaş tasarruf ederek bu rakamları hedefleyebiliriz. Yani ilk sene onda birle başlayarak diğer sene sekizde bir gibi yavaş yavaş tasarruf miktarını arttırabiliriz. En son yarısını tasarruf edecek duruma geldiğimizde, artık gelirimizin yarısıyla yaşayabilecek duruma gelmiş olacağız.
1.2. Borç
Borç verilmiş para belirli miktarı geçerse zekâtının verilmesi gerekir. Bu durumda borç uzun süredir ödenmiyorsa borç veren kişi elinde olmayan bir paranın her sene zekâtını ödemek zorunda kalacaktır. Bu durum uzun süre devam ettiğinde borç veren kişiye yük oluşturacaktır. İslamiyet, bu durumda olan alacaklıya alacağını hibe etmesini tavsiye eder[18]. Borçluyu bu yükten kurtardığı gibi alacaklıya da sadaka sevabından çok daha yüksek bir sevap vaat eder. Aynı zamanda borçlu ve alacaklı arasında oluşması muhtemel gerginliği sağlam bir kardeşlik oluşturarak önler. Bununla beraber, borç almamayı teşvik eder. Zaruri ihtiyaçlar dışındaki ihtiyaçlar için borç almayı men eder[19].
1.2.1. Karz-ı Hasen
İslamiyet, faiz yerine karz-ı haseni (ihtiyaç sahibine ihtiyacı anında verilen borç, güzel borç) teşvik eder. Bu borç, balon (ileriki kısımlarda açıklanacak) oluşturmadan konut piyasasını düzenleyeceği gibi insanları birbirlerine kaynaştırarak dostluk ve kardeşlik gibi maddi ve manevi menfaat elde etmelerini sağlamaktadır.
1.2.2. Faiz
Konut sahibi olma hırsıyla rastgelen günahı işleyebilen günümüz Müslüman’ı, konut kriziyle karşı karşıya kalmıştır. Eğer çabuk aklını başına almazsa haram yoldan elde ettiği konut başına bela olacaktır. Zira faizin faydası insanların en zalimlerinedir onlar da kâfirlerdir. Müslümanlara mutlak zarar verir[20]. Bu durumda faize girerek elde edilen konutu ya bir musibet gelir alır veya bu konut fayda değil zarar verir. İşte son yaşadığımız deprem, ev sahibi olmak için ahiretini tehlikeye atarak faize bulaşanlara; “Dünya fanidir o halde ahiretle mübadele ederken ahireti tercih ediniz.” demiştir. Hikmet sırrının ortadan kalkmaması için masumlar da zarar görmüştür. İnşallah o masumların zayi olan malları sadaka olacak, canları ise şehit hükmünde olacaktır[21]. Müslümanlar akıllarını başlarına almazsa haram yollarla elde ettikleri konutlar, değerlerini kaybederek fakirleşmelerine yol açacaktır. Çünkü ceza amelin cinsindendir. Madem bu insanlar, bu harama zenginleşmek için girdiler o halde maksatlarının aksiyle tokat yemeleri beklenir. Yer ve göğün emrine isteyerek itaat ettiği bir kanun koyucuya karşı, şerefli olan insana kelepçeli olarak sevk edilmektense kendi iradesiyle itaat etmek yakışır.[22]
- Sermaye
İktisâd sayesinde toplumun çoğunluğun zenginleşmesinin yanı sıra sermayeyi arttırmak için Bediüzzaman fıtri meslekleri önermektedir. Bu meslekler sanat, ziraat ve ticarettir[23]. Bu mesleklerin ortak özellikleri insanları çalışmaya teşvik etmesi, kanaate alıştırması ve tevekkül duygusunun yerleşmesini sağlamasıdır. Rızkı veren Allah’tır, yoksa çok çalışan veya daha zeki olan daha çok rızık kazansaydı tilki, kurt ve aslan gibi nispeten daha zeki ve daha çalışkan mahlûklar balıklardan, ağaçlardan ve patlıcanlardan daha iyi beslenirlerdi[24]. Demek rızık dua neticesi verilir. Rızık duası da çalışmak, kanaat ve tevekkülle yapılırsa kabul olma ihtimali artar. Bediüzzaman’a göre fıtri olmayan meslekler ise memuriyet ve kamu yöneticiliğidir[25]. Bu mesleklerdeki ücret ve iş garantisi (en azından öyle algılandığından) çalışmanın şevkini kırar, yarın nasıl olsa ihtiyaç olmaz diye hepsini harcamaya ve neticesi kendisine göre garanti olduğundan tevekkülün kaybolmasına sebep olur. Bu durumda, çalışmayan, kanaat ve tevekkül etmeyenlerin rızık duasının kabul olması zorlaşabilir. Bunun yanı sıra kamu yöneticiliğinin insana verdiği makam ve mevki insanın içinde bulunan firavuniyet duygusunu besleyeceğinden fıtrata uygun olmadığı gibi rızık duasının kabulüne engel teşkil edebilir. Fakat memuriyet ve kamu yöneticiliğine hamiyet namına girenleri Bediüzzaman istisna tutmaktadır[26]. Çünkü onların yaptıkları işi yapmalarına sebep olan sevk edici alacağı dünyevi sabit ücret olmadığından, almayı düşündüğü uhrevi ücretin de sınırı olmadığından daha çok kazanmak için daha çok çalışacaktır. Hem alacağı ücret sonuca bağlı olmadığından elinden gelen çalışmayı yapıp tevekkül edecek ve neticeye kanaat edecektir. Bu durumda rızık duasının kabulü için gerekli şartları yerine getirdiğinden inşallah rızkı da artacaktır. Demek geri kalmış ülkelerdeki gençlerin en büyük hayallerinin memur olmak olması, o ülkelerin geri kalmasının en önemli sebeplerinden birisidir.
2.1. Varlık ve Yükümlülük
Geleceğimizin nasıl olacağı, bugün tasarruflarımızı nasıl değerlendirdiğimizle ilgilidir. Birçok insan bu konularda fazla bilgi sahibi olmadan hislerine göre hareket etmektedir. Geleceğimizi şekillendirecek bir konu için hissî hareket etmek çok akıllıca bir davranış değildir. Örneğin elimize para geçtiğinde beğendiğimiz bir arabayı almak veya bir ev sahibi olma hevesi yüzünden gelecekte çok sıkıntılar çekebiliriz. Özellikle bu alışverişlerde kredi kullananlar daha fazla risk altındadır. Çünkü gelecekte kazanmayı planladığı parayı dahi harcamaktadır. Hâlbuki gelecek planlarımızın dışında gerçekleşebilir. İleride başımıza gelebilecek planlanmamış durumlar için bazen elimizden bir şey gelmese de bugünden tedbirli olduğumuzda olası krizleri daha kolay yönetebilme imkânı elimizdedir.
Araba ve ev sahibi olmak önemli ihtiyaçlardandır fakat bunlardan daha önemli ihtiyaçlar vardır. Ülkemizde insanlar varlıklarının neredeyse tamamını araba ve ev gibi gerçekte varlık olmayan şeylere yatırmaktadır. Bunun sonucunda emekli olana kadar ev ve araba sahibi olabilen birisi, emekli olduktan sonra, sınırlı geliriyle bu ev ve arabadan kaynaklı giderlerini karşılamak zorunda kalacağından, sağlığı imkân verenlerin emeklilikten sonra çalışmaya devam etmesi gerekecektir.
Varlık ve yükümlülüğü doğru anlamak konuyu daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Cebimize para koyan şey varlık, cebimizden para çıkartan şey ise yükümlülüktür[27]. Örneğin arabayı varlık olarak değerlendiremeyiz. Çünkü arabanın benzin, vergi, bakım, sigorta gibi sürekli giderleri vardır. Ev sahibi olan birisi evi bir varlık olarak göremez çünkü evin de araba gibi sürekli giderleri vardır. İşin ilginç olanı daha iyi bir araba veya daha iyi bir ev daha fazla gider anlamına gelmektedir. Buradan anlaşılacağı üzere yükümlülüklerimize harcadığımız para arttıkça giderlerimiz artmaktadır.
Araba ve ev; eğer kiraya verilirse yükümlülük olmaktan çıkarak varlık olur (Elbette varlıklar sadece ev ve arabadan ibaret değildir). Bu durumda yükümlülük oldukları durumun aksine daha iyi bir araba veya daha iyi bir ev daha fazla gelir anlamına gelmektedir. Sonuç olarak varlıklarımıza harcadığımız para arttıkça gelirlerimiz artmaktadır.
Mevcut durumda maaşlı bir işte çalışan birisi kazandığını sürekli yükümlülüklere harcadığında, bu yükümlülüklerden kaynaklanan giderleri karşılayabilmek için daha fazla çalışması gerekecek, daha fazla çalışınca daha fazla yükümlülük satın alacak ve kısır bir döngüye girecektir. İşte bu kısır döngü fare yarışı (kedinin kuyruğunu yakalamaya çalışması gibi sonu gelmeyen koşuşturma) olarak adlandırılmaktadır[28].
Fare yarışından çıkmak aslında çok kolaydır. Kurtuluş, varlıklarımızdan elde ettiğimiz geliri yükümlülüklerimizi karşılayacak duruma getirmektir. Bunu yapabilmenin yolu elimizdeki parayı doğru yere harcamaktır. Öncelikle yapmamız gereken giderlerimizi düşürebileceğimiz en alt seviyeye indirmek, sonrasında tasarruflarımızla yükümlülük değil varlık satın almaktır[29].
Bu tasarruflarımızın ne kadarını varlığa, ne kadarını yükümlülüğe ayıracağımız herkese göre değişkendir. Kiraya vermek için ev veya araba almak varlık satın almaktır demiştik. Evet, varlık satın almaktır ancak getirisine göre iyi bir varlık mıdır, sorusuna cevap aranmalıdır.
2.1.1. Yatırım
Herhangi bir kriz anında gelirimizin yarısı kadar olan zorunlu ihtiyaçları önceki tasarruflarımızdan finanse etmemiz gerekmektedir. Ancak tasarruflarımız nakit olarak durduğunda enflasyon karşısında eriyecektir. Döviz (ki dövizin de enflasyonu var) veya altına çevirmiş olsak en iyi ihtimalle değerini muhafaza eder. Tam bu sırada tasarruflarımızı nerede değerlendirmeliyiz sorusuna cevap bulmamız gerekir. Tasarruflarımız biriktikçe bu soruya cevap aramak için zihnimiz konuya odaklanacak ve bize uygun bir çözüm bulacaktır.
Dinimiz belirli bir miktara ulaşan tasarruflardan zekât verilmesini emretmektedir. Zekât yastık altındaki paranın ekonomiye kazandırılmasını sağlar. Örneğin bir insan tasarruflarıyla bir imalathane kursa bu imalathaneye zekât düşmeyecektir. Çünkü imalathane hem üretime hem istihdama hem piyasa hareketine katkı sağlayacağı için ekonomiye çok faydalı olacaktır. Ancak bir Müslüman parasını yastık altında tutarsa, bunun ekonomiye hiçbir faydası olmadığı gibi servetin bir kısım insanların elinde toplanmasına neden olacaktır. Faiz de aynı sonucu netice vereceğinden İslamiyet faizi yasaklayarak ekonomiye çok büyük katkı sağlar. İslamiyet boşta para bırakılmamasını, paranın bir şekilde ekonomiye kazandırılmasını teşvik eder. Para biriktirenleri ayıplarken ticaret, sanat ve ziraate teşvik eder. Ev ve araba gibi tüketim malzemelerinden zekât almayarak ekonomiye katkı sağlamayacak paranın minimize edilmesini sağlar. Geniş ve çok odalı evleri, hızlı ve konforlu binekleri teşvik eder[30].
2.1.1.1. Ortaklık
Bediüzzaman Hazretleri İhlas Risalesi’nde, şirketleşmenin veya var olan şirketlere ortak olmanın çok büyük kazançlar sağlayacağından bahsetmektedir[31]. Demek tasarrufların yüksek kazançlara dönüştürülmesi için şirket kurmak veya var olan bir şirkete ortak olmak akıllıca olacaktır. Burada acaba hangi şirketlere ortak olabilirim veya nasıl bir şirket kurabilirim gibi bir soru gündeme gelebileceğinden zihnimiz artık bu konuya odaklanıp doğru cevabı bulmaya çalışacaktır.
Burada Müslüman’ın ilk bakması gereken benim küçük tasarruflarımla bir şirkete ortak olmak mümkün mü, sorusuna cevap bulabilmektir. Eğer mümkünse, ortak olunacak şirketin seçilmesine geçilebilir. Şirket seçiminde bir Müslüman’ın bakması gereken ilk şey o şirketin kazancının helal olup olmamasıdır. Kazancı helal olan şirketler belirlendikten sonra artık geriye şirketlerden hangisine veya hangilerine yatırım yapacağımızı belirlemek kalacaktır. Bunu yaparken de bazı kriterler belirlemek kazancımızı arttıracaktır.
2.1.1.1.1. Şirket Seçimi
2.1.1.1.1.1. Sektör Değerlendirme
“Göz odur ki dağın arkasını göre, akıl odur ki başa geleceği bile.” Atasözünde veciz bir şekilde ifade edildiği gibi geleceği en net öngören en çok kazanır. Yani bize kazandıracak olan şirketin, şimdiye kadar yaptıkları değil bundan sonra yapacaklarıdır. Elbette şirketlerin geçmişleri, gelecekleriyle ilgili bir fikir verir, fakat kesin bir yargıya ulaşmamız için yeterli değildir. Zaten eğer bu kadar kolay olsaydı, en iyi matematik bilen en zengin olurdu.
Sanayi devriminden önce çok iyi kazanan bir at arabası imalatçısı sanayi devriminden sonra iflas edebilir veya çağa uyum sağlayarak imalathanesini otomobil fabrikasına dönüştürebilir. Bu tamamen şirketi yönetenlerin ileri görüşlülüğüyle ilgili bir konudur. Örneğin akıllı telefonlar çıkmadan önce pazarın lideri olan firmalar, akıllı telefon teknolojisine girmekte geciktikleri için yok olmak durumuyla karşı karşıya kaldılar ve bu teknolojiden önce hiç olmayan firmalar pazar lideri oldular. Doğru sektörü seçmiş olsanız dahi o sektör içerisindeki tüm şirketler başarılı olamayacaktır. Hatta çoğu başarısız, azı başarılı olacaktır. Onun içindir ki değişime ayak uydurabilen doğru yönetilen şirketleri seçmek çok önemlidir. Buradan anlaşıldığı gibi yatırımcıda bulunması gereken en önemli özelliklerden birisi değişmeyenleri tespit edebilmektir. Değişmeyecekleri tespit edip yatırım yapan kazanır. Warren Buffet neden CocaCola’ya yıllar önce yatırım yaptığını soranlara; “Birçok şey gelecekte değişebilir fakat güneş tepede durduğu sürece insanlar CocaCola içmeye devam edecektir.” demiştir.
Bunun dışında yeni bir iş dalının gelecekte pozitif ayrışacağını öngörebilen öne geçer. Onun için şirketi yönetenlerin hangi yeterliliklere sahip olduğu iyi incelenmelidir. Yatırımcı, yatırım yaptığı sektörün geleceği hakkında doğru öngörülere sahip olabilmek için eleştirel bakış yetisini kazanmalı ve sektörle ilgili çok okuma yapmalıdır.
2.1.1.1.1.2. Eleştirel Bakış
Birçok yatırımcı yatırım yaptığı şirketle duygusal bağ kurmaktadır. Duygusallık yatırımda kaçınılması gereken duyguların başında gelir. Çünkü insan sevdiğinin kusurunu görmek istemez, görse de tevil eder[32]. Yatırımcılık böyle duyguları kaldırmaz. Bunun yerine her zaman eleştirel bir bakışla şirketlerimize bakmayı öğrenmeliyiz. Şirketimizle ilgili muhalif fikirlere açık olmalıyız. Çünkü muhalefet adaleti sağlar[33], bizim göremediklerimizi görür. Eğer söyledikleri şey yanlış ise zararı yok, çünkü uyanık olmamızı sağlar, şayet doğruysa, durumu hiç gurur meselesi yapmadan gerekeni yapmak gerekir[34]. Çünkü gurur, çok para kaybetmemize sebep olabilir. Birçok konuda olduğu gibi yatırımda da haklı olmak önemli değildir para kazanmak önemlidir. O halde doğru söyleyen kişinin tavırları hoşumuza gitmese bile bizi yanlıştan kurtardığı için ona teşekkür etmeliyiz. Sonuç olarak tarafgirlik her yerde olduğu gibi yatırımcılıkta da kaybetmeye sebep olur.
2.1.1.1.1.3. Okumak
Bir şirkete yatırım yapmadan önce şirketin içinde bulunduğu sektörün ve dünyanın gidişatının nereye doğru olduğunu bilmek gerekir. Her şeyde olduğu gibi bu konuyu da ehlinden öğrenmek zorundayız. Fiziksel olarak her zaman işin ehline ulaşamayabiliriz. Ancak kitaplar ve internet bu konuda bize çok yardımcı olacaktır. Çünkü insanlar hayatları boyunca birçok şey öğrenir ancak bunların en kıymetli olanını yazarlar. İyi bir yazar binlerce kitap okumuştur. O yazarın kitabını okuyan, o binlerce kitabın özüne ulaşabilir. Bu şekilde binlerce kitap okuyarak milyonlarca kişinin tecrübelerinden çok küçük bir bedel ödeyerek istifade etmemiz mümkündür.
Şirketleri yaptıkları işlere göre değerlendirdiğimizde, bir kısım şirketler haram işler yaparken bir kısmı helal işler yapmaktadır. Aynı zamanda helal işler yapan şirketler bazı haram kazançlara sahip olabilmektedir. Bu sebeple seçim yapılırken hassas davranılmalıdır.
2.1.1.1.1.4. Kâr Payı
Belirli bir amaç için bir araya gelerek oluşturulan şahs-ı maneviye şirket denilmektedir. Şirketler kazançlarını ortaklarıyla paylaşabilir veya kazançlarıyla yeni yatırımlar yapabilirler. Burada önemli olan kısım yine şirketin nasıl yönetildiğidir. Yani dağıtılmayan kârların nasıl değerlendirildiği çok önemlidir. Eğer dağıtılmayan kârlardan gelecekte çok daha iyi kârlar elde edilecekse kârın dağıtılmaması daha iyidir. Ancak iyi bir yatırım yapılmadığında, ortakların zararına sebep olacaktır. Şimdi bu konuyu biraz daha açmaya çalışalım. Şirketleri geçmiş dönem kârlarını nasıl değerlendirdiklerine göre üçe ayırabiliriz.
Birinci kısım şirketler, daha büyümesini tamamlamadığı için, elde ettikleri kârın tamamını yeni yatırımlarda kullandıkları için ortaklarına kâr payı dağıtmazlar. Ancak yaptıkları yatırım gerçekten verimli bir yatırımsa ortakların şirketlerinin değerini büyütürler ve ileride alacakları kâr paylarını arttırırlar bu tür şirketlere büyüme şirketi diyoruz. Uzun vadeli yatırımcılar için tercih edilmesi gereken şirket türüdür.
İkinci kısım şirketler, ya büyümelerini tamamladıklarından ya da mevcut durum ve sektör büyümeleri için müsait olmadığından elde ettikleri kârları yatırımcılarına dağıtmayı tercih ederler. Bu tür şirketler, elde edilen kârlarla geçinmek isteyen yatırımcılar için uygundur. Ancak kârı dağıtıp yeni yatırım yapmadıklarından büyümeleri, büyüme şirketleri kadar olmayacaktır. Bu tür şirketlere ortak olmanın diğer bir avantajı, bu şirketlerden elde edilen kâr paylarıyla yeni şirketlere ortak olunabilir.
Üçüncü kısım şirketler ise dağıtmadığı kârları yanlış yerlere yatırarak şirketin beklenildiği kadar büyümesini başaramayan şirketlerdir. Bu tür şirketlere yatırım yapmak anlamlı değildir.
Hangi şirket türüne yatırım yapılacağı kişilerin tercihlerine ve içinde bulundukları duruma göre olmalıdır. Herkes için uygun bir formül yoktur. Hatta ikisine birden ayrı ayrı yatırım yapmak da bir seçenektir.
2.1.1.1.1.5. Döngüsel Şirketler
Bazı şirketler ülkenin veya dünyanın içinde bulunduğu ekonomik duruma çok hassastır. Bu şirketler genellikle lüks tüketim malzemesi satan şirketlerdir. Ekonomi iyi olduğunda lüks tüketim artacağından çok iyi performans gösterecek, kötü ekonomide ise tam tersi olacaktır. Bu tür şirketlerin bu durumu bilinerek kötü performans gösterdiği senelerde fiyatı düşükken alınıp iyi zamanda satılarak kazanç sağlamak mümkündür. Bu döngü genelde yedi sene sürmektedir. Hz. Yusuf’tan konuyla ilgili ekonomi dersi almak gerekmektedir. Bu yatırım şekline karşıt yatırım denilmektedir. Yani kara günün kararıp kalmayacağını bilerek yatırımı yapıp karanlıktan sonraki sabahı sabırla bekleme yöntemidir.
2.1.1.1.1.6. Şirket Sayısı
Yatırımcı olarak kaç şirkete yatırım yapmalıyız sorusu başka bir merak edilen konudur. Diğer konularda olduğu gibi bu konuda da tek bir doğru yoktur.
Tek bir şirkete ortak olmak riskli olabilir. Şirket iyi performans göstermezse yatırımlarımızı kaybedebiliriz. Gelecekte hangi şirketin çok kazanacağı sorusunun net cevabını biliyorsak, en çok kazanacak olan tek hisseye bütün paramızı yatırabiliriz. Ancak bu sorunun cevabını dünya üzerinde bilen olamayacağına göre tek şirkete yatırım yapmak riskli olacaktır.
Şirketlerin bulundukları sektörler bazı durumlardan olumsuz etkilenebilir. Örneğin hiç beklenmedik bir anda çıkan bir pandemi bazı sektörlerin çok büyümesine sebep olurken bazı sektörleri batırmıştır. Bunun gibi beklenmedik durumlar tek sektöre yatırım yapanlar için risk oluşturmaktadır. Ancak tüm yatırımını pandemiden pozitif etkilenen bir sektöre yatıran birisi çok kazanmıştır, eğer tersi olsaydı çok kaybedebilirdi. Öyleyse birden fazla şirkete yatırım yapmak riski azaltırken kâr miktarını da düşürebilir. Burada yatırımcılar risk iştahına göre tercih yapmalıdır.
Unutulmaması gereken kısım her zaman tüm kriterlerinize uygun çok fazla şirket bulabilmek mümkün olmayabilir. Yani sayıyı belirlemek her zaman bizim elimizde olmayabilir.
2.1.1.1.1.7. Sigorta
Yatırımlarımızın kötü günlerden kötü etkilenmesinden kaynaklı riskimizi minimize etmek için sigorta sistemi önemlidir. Sigortalama (hedge) haram yollardan yapılabildiği gibi helal yollardan da yapılabilir.
Örneğin çelik üreten bir fabrikaya ortaksanız, hammadde maliyetlerinin artması şirketi olumsuz etkileyecektir. Yani demir cevheri fiyatları arttığında şirketin maliyetleri de artmaktadır. Bu da şirket kârlılığını azaltacaktır. Dolayısıyla şirkete ortak olan kişi bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bu olumsuzluğa karşı kazancını sigortalamak için, parasının bir kısmıyla demir cevheri aldığında, demir cevheri fiyatının dalgalanmasından etkilenmeyecektir. Çünkü demir cevheri fiyatı artarsa cevherlerini satar, demir cevherinin fiyatı düşerse ortak olduğu çelik şirketinin kârlılığı artar.
Diğer bir örnek beyaz eşya üretimi yapan bir şirkete ortak olan birisi beyaz eşya hammaddesi olan çelik fiyatlarından etkilenmemek için çelik fabrikasına ortak olabilir. Haram olan sigortalama işlemleri konumuzun dışındadır.
Burada gözden kaçmaması gereken kısım, sigorta işlemi zararlardan bizi korurken kârlılığımızı azaltacaktır. Her zamanki gibi riskle kâr doğru orantılı olmaktadır. Yatırımcılar risk iştahına uygun yöntemi belirlemelidir.
2.1.1.1.1.8. Şirket Siyaset İlişkileri
Bazı şirketler yaptıkları iş itibariyle siyasi ilişkiler kurmaktadır. Çünkü devletten ihale alarak çalışan bir iş modeline sahiptirler. Bu durumda siyasi ilişkileri iyi olan şirketler ön plana çıkarken diğerleri gerileyebilir.
Konumuz uzun vadeli yatırım olduğuna göre bu tür şirketlerden uzak durmak gerekmektedir. Siyaset sürekli değişken bir zemin[35] olduğundan bu tür şirketlerin uzun vadeli başarılı olmaları mümkün değildir.
2.1.1.1.1.9. Şirket Yöneticileri
Yatırım yapacağımız şirketin nasıl yönetildiği, kimler tarafından yönetildiği çok önemlidir. Bu insanlar başarılı ise şirket başarılı olacaktır, aksi takdirde sonuç hüsran olabilir. Yatırımcılar şirket yöneticilerini ve yönetim şeklini çok iyi incelemelidir.
Burada CEO çok önemlidir. Ne yazık ki çoğu şirkette CEO’lar tek adam olarak şirketleri yönetmektedir[36]. Tek bir adamın yönettiği bir şirketten verim alınamayacağı malumunuzdur. Şirketlerimizin hakiki meşvereti önemseyen CEO’ları olduğundan emin olmalıyız. Bu CEO sisteminin bir ülkeyi nasıl bir krize götürdüğünü merak edenler Yeni Asya Neşriyat’tan çıkan Mehmet Abidin Kartal’ın “Küresel Krizden Küresel Huzura” kitabını muhakkak okumalıdır.
Şirketleri incelerken faaliyet raporlarını okumak gerekmektedir. Faaliyet raporları şirketin geçmiş dönemde neler yaptığını ayrıntılarıyla anlatan bir rapordur. Mesela bir faaliyet raporunda şöyle bir cümleye rastlayabilirsiniz:
Yönetim kurulumuz sene içerisinde yaptığı tüm toplantılarda aldığı tüm kararları oy birliğiyle almış olup hiçbir kararda muhalefet şerhi bulunmamaktadır.
Eğer bir yerde tüm kararlar oy birliğiyle alınıp muhalefet şerhi bulunmuyorsa orada hakiki meşveretten söz etmek mümkün değildir. Ya birisi ne derse o oluyordur, ya da herkes aynı fikirdedir, tüm konularda aynı fikirde olan bir ekip tek bir kişi anlamına gelir. Meşveretin olmadığı yerden de uzak durmakta fayda vardır.
2.1.2. Yükümlülük
Bir şeyin ilk fiyatı o şeyin maliyetinin üzerine mal sahibinin kâr eklemesiyle oluşur. Daha sonra piyasada o şeyin satılan adediyle, o şeye müşteri olanlar arasındaki oran başka bir deyişle arz talep dengesi o şeyin fiyatında yeni bir etki yapar. Bunlara ek olarak o şeyin el değiştirme maliyetleri de fiyatı etkileyen diğer bir faktördür.
Faizli bir emlak alışverişi örneğinden gidersek bir tarlada bulunduğu yerin coğrafi ve iklim koşullarına uygun ürünler yetiştirilir. Yetiştirilen ürünler piyasada belirli bir fiyata satılır. Bir çiftçi tarlasından elde ettiği üründen elde ettiği kâra göre tarlasına bir fiyat belirler. Alıcı olan kişi tarlayı alırken kredi kullanırsa, kredinin faizi tarlanın maliyetine eklenir. Örneğin çiftçinin tarlayı yüz TL’ye sattığını düşünelim. Müşteri tarlaya yüz TL kredi çekerek otuz TL faiz ödediyse, bu durumda alıcı için tarlanın maliyeti yüz TL değil yüz otuz TL olmuştur. Daha sonra tarlayı satmaya karar verdiğinde üzerine eklediği kârı yeni maliyeti olan yüz otuz TL’ye ekleyecektir. Bu durumda örneğin yüz elli TL’ye sattığını düşünelim. Daha sonra o tarlaya ev yapılma izni çıktığında inşaat maliyeti bu maliyete eklenip üzerine kâr eklenerek yeni bir fiyat belirlenecektir. Daha önce tarımdan elde edilecek gelire göre fiyatlanan tarla, artık elde edilecek daire fiyatına göre fiyatlanacaktır. Daireyi alacak kişiye satarken üzerine eklenen kâr ve el değiştirme maliyeti olan faiz eklendiğinde fiyat daha da artacaktır. Krediyle el değiştirme miktarı arttıkça fiyatlar üzerinde el değiştirme maliyeti artacaktır. Bu el değiştirme maliyeti gerçek değerle ilgisiz olduğundan bu artış arada kaybolan paradır. Başka bir deyişle el değiştirme sırasında ödenen faizlerden kaynaklı bir balon oluşmaktadır. Kısacası alım satım yapanlar faiz ödedikleri için maliyet artmakta bu ise dairenin son fiyatına eklenmektedir.
Diğer bir balon oluşturan etki ise arz talep dengesidir. Örneğin ülkemizde ev talebi çok fazladır. Birçok insanın para kazanır kazanmaz yaptığı ilk plan bir şekilde ev almaktır. Mahalle baskısı ise talebi arttıran diğer bir parametredir. Özellikle büyükler, hâl hatırdan sonra ilk olarak ev aldınız mı diye sormakta ve birçok ortamda ev kendinizin mi? yoksa kira mı? gibi sorulara muhatap olunmaktadır. Bu ortamda insanların bilinçaltına ev, zorunlu bir ihtiyaç olarak yerleşmektedir. Bilinçaltında oluşan bu yanlış algı yüzünden birçok insan ev almaya değer mi? Veya bu ev bu kadar eder mi? gibi sorular sormadan buralarda ev fiyatları böyle diyerek piyasada oluşan fiyatları sorgulamamaktadır. Alıcılardaki bu iştah, talep patlaması oluşturduğundan, satıcılar da fiyatları arttırmaktadır. Bu sayede ev fiyatları gerçek değerinin üstüne çıkmakta ve balon oluşmaktadır.
Geçmişte bir süre eski kitap alım satım işi yapmış birisi kitapların fiyatını ellerindeki kitap sayısı ve o kitaba talip olanların sayısına göre belirlediklerini söylemişti. Yeni kitap fiyatlarından hiç haberdar değillerdi. Örneğin ellerinde az bulunan kitaplara çok fazla talep olursa yüksek fiyattan, ellerinde çok olan bir kitap az talep görürse düşük fiyattan satıyorlardı. Daha sonra bir vesileyle yeni kitap fiyatlarını gördüklerinde şok olmuşlardı. Çünkü bazı kitapları çok ucuz, bazı kitapları çok pahalı sattıklarını fark etmişlerdi. Müşteriler yeni kitaplar pahalı olur diye düşünerek hiç araştırmadan satın alıyor, kitapçılar ise arz talebe göre fiyat belirliyorlardı. Buradan anlaşıldığı gibi fiyat balonu tüm piyasalar için geçerlidir. Müşteri aldığı şeyin değerini hesaplayamadığında gerçek olmayan değerler oluşur. Gerçek olmayan bu değerlere içi boş her an patlamaya hazır manasında balon denilir. Balon oluşan bir piyasadan alım yapmak çok risklidir, kriz anında o balon patlar ve birçok kişinin iflasına neden olur.
Kirada oturanlar verdikleri kiraların boşa gittiğini düşünebilir. Acaba gerçekten öyle midir? Bunun bir hesabı var mıdır? sorularına cevap bulmaya çalışalım.
Kirada oturan birisi konut almayı bir amaç alarak görür. Çünkü çevresinden bunun gerçekten bir ihtiyaç olduğunu duymaktadır. Dolayısıyla insan aynı şeyi birçok kişiden duyunca bunu doğru olarak kabul edebilir. Hâlbuki insanların çoğu yanılıyor olabilir. Her konuda zihnimizi çalıştırmalıyız. Bize söylenen sözleri veya hayattaki kabullerimizi akıl süzgecinden geçirmemiz gerekir. Zaten insanı diğer türlerden ayıran en önemli özelliği de budur. Diğerlerinden ve büyüklerimizden gördüklerimizi hiç düşünmeden taklit etmemeliyiz.
Bir büyüğümden konuyla ilgili bir hatırasını dinlemiştim. Altmış yaşlarındaki beyefendinin gençliğinde eline bir miktar para geçmiş. Bir arsa almaya karar verip bir arsa bulmuş. Satın almadan önce bir de babama sorayım diyerek babasını alacağı arsaya götürmüş. Babası yerden bir avuç toprak alarak “Bu toprakta hiçbir şey yetişmez, alma” deyince almaktan vazgeçmiş. Yıllar sonra o arsaya petrol istasyonu yapılmış. O zaman anlamış ki işi büyüğüne değil ehline sormak lazım diye anlatmıştı.
Konumuza dönecek olursak burada en önemli mesele konutun gerçek fiyatını belirleyebilmektir. Bu fiyatı belirleyemezsek çok yanlış kararlar verebiliriz. Konut fiyatı belirlenirken bazı parametrelere ihtiyaç vardır. Bu parametreler; enflasyon, kira ücretinin konutun satış fiyatına oranı ve o parayla alınacak alternatif varlığın ne kadar gelir getireceğidir. Örneğin bin TL kirası olan bir konutun yüz yirmi bin TL’ye satıldığını düşünelim. Bu örnekte yüz yirmi aylık yani on senelik kira fiyatına konut sahibi olmuş oluruz. Konutların ortalama ekonomik ömrünün yaklaşık otuz yıl olduğunu düşündüğümüzde yirmi senelik kira kadar kazancımız olur. Tabi bu hesap sıfır konut için geçerlidir. İkinci el konut tamamen bahsimizden hariçtir. Diğer bakmamız gereken kıstas ise enflasyon miktarıyla konut fiyatları arasındaki ilişkidir. Eğer yüzde on enflasyon var ve konut fiyatları da yüzde on veya daha fazla artıyorsa kira getirisi de bizim için yeterli ise bu durumda konut satın almak mantıklı olabilir. Aksi durumda ise kirada oturmak ve konuta verilecek parayı varlıklara yatırmak daha doğru bir karar olacaktır.
3. İbretlik Bir Kıssa
Bir zaman muktesit esnaf bir baba, kazandığının çoğuyla yatırım yapıp ancak geçinebilecekleri miktar parayı evlerine getirirmiş. Mütevazi bir hayat yaşayan aile, mütevazi bir evde oturup mütevazi bir arabaya binerlermiş. Evin hanımı bu vasat hayattan dolayı hiç şikâyet etmez, daima şükredermiş. Baba, hayatı boyunca aileye gelen tüm sıkıntıları üstüne alır, ailesine hiçbir sıkıntıyı sezdirmezmiş. Yıllarca verdiği mücadele babayı yorgun düşürmüş, ihtiyarlığın da verdiği sıkıntılardan dolayı işleri oğul devralmış.
Babaya asi olan evlat, babasını hiç dinlemediğinden, kazandığı paranın hepsini harcamaya başlamış. Bu durumu uzaktan endişeyle izleyen hayırhah baba dostu önce oğlu uyarmaya çalışmış. Fakat oğul, söz dinlemediği gibi baba dostunu da onun kötülüğünü istemekle itham etmiş.
Baba dostu, çocuktur deyip aldırmamış ve çocuğun annesine gitmiş. Hanım senin bu oğlanın gittiği yol yol değil, böyle giderse işleri batıracak, ben uyardım beni dinlemedi bir de sen söylesen demiş. Baba dostunu dinleyen anne eskiden ne kadar sıkıntılar çektiklerini, şimdi durumlarının çok iyi olduğunu söylemiş ve endişen yersiz diyerek baba dostunun sözlerini ciddiye almamış.
Oğul işin başına geçer geçmez, önce kendine son model bir araba almış, hatta bir araba da anneye almış. Sonrasında evi değiştirmiş, ev halkına babasından daha çok para getirmeye başlamış. Zamanın geçmesiyle israfa alışan aile yeni yatırım yapmadığından gün geçtikçe ekonomik olarak geriye gidiyormuş.
Bir süre sonra kazanç masrafa yetmemeye başlayınca; oğul, babanın yaptığı yatırımları birer birer satmaya başlamış. Baba dostu gidişatı endişe ile izlemeye devam ediyormuş, yine bir gün her şeyi göze alarak oğluna şefkatte ifrat eden anneye gitmiş. “Hanım senin oğlanın işleri iyiye gitmiyor, bizi de dinlemiyor bir de sen söylesen” deyince, anne “Sen benim oğlumu kıskanıyorsun, görmüyor musun durumumuz ne kadar düzeldi, eskiden alamadığımız şeyleri şimdi çok rahatlıkla alıyoruz.” deyince baba dostu “Hanım söylediğin doğru çünkü oğlun sermayeyi yiyor, gerçekte durumunuz gittikçe kötüye gidiyor. Gel sen bu oğlunu bir uyar yoksa çok geç olacak demiş.”.
Demiş demesine ama anne oğluna aşırı şefkat duyduğundan oğlunun kusurunu görmek istemiyormuş ve baba dostuna senin bu hareketin bizim iyi olmamızı istemeyen düşmanlara yardımdır demiş. Baba dostu çok üzülmüş fakat vazifesini yapmanın vicdani rahatlığıyla “Zarara rızasıyla girene merhamet edilmez ve lâyık değildir.[37]” diyerek oradan uzaklaşmış.
Hazıra dağ dayanmayacağından, satılabilecek yatırımlarda zamanla bitmiş. İsrafa alışan ailenin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan oğul, çareyi bankalarda bulmuş. Artık borçla yaşamaya başlamışlar. Borç yiyen kesesinden yediğinden bir zaman sonra iflas etmiş, perişan olmuşlar.
Sonuç
Sosyal bir varlık olan insan, tek başına yaşayamadığından aile kurmaya muhtaçtır. Aile kurduktan sonra o ailenin ihtiyaçlarını karşılamak ve zor günlere hazırlamakla mükelleftir. Bunu da layıkıyla yapabilmek için ailenin ekonomisini büyük bir titizlikle yönetmek zorundadır. İçinde bulunduğumuz kriz ve uzun yıllardır içinden çıkamadığımız fakirliğin sebep ve çarelerini bulmak, aile yöneticisinin en önemli sorumluluklardan birisidir. Bu çalışmada Bediüzzaman’ın görüşleri çerçevesinde fakirlikten nasıl kurtuluruz sorusuna cevap aranmıştır. Çalışma kapsamında öncelikle zenginlik ve fakirliğin tanımları yapılarak, zenginleşme yolları üzerinde durulmuştur. Zenginleşme yollarından sermayeyi arttırarak zenginleşme metodu insanların çoğunu fakir edeceğinden, ihtiyaçları azaltarak zenginleşme metodunun tercih edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. İhtiyaçları azalan birisi gelirinin hepsini harcamayacağı için tasarruf etmeye başlayacaktır. Kazancının yarısını tasarruf etmeyi amaçlaması gereken insanın bu hedefe kademeli bir şekilde ulaşabilmesi mümkündür.
Kazancının yarısını tasarruf eden bir insanın tasarrufları artacak ve bu tasarrufları nasıl değerlendireceği sorusu gündeme gelecektir. Bizi zenginleştirecek harcamalar ve bizi fakirleştirecek harcamalar birbirinden ayrılmalıdır. Tasarruflarımızı bizi zenginleştirecek harcamalara ayırarak fakirlikten kurtulabiliriz.
Sonuç olarak ailesinin ihtiyaçlarını karşılamakla mükellef olan insan bunu yüksek kazanç getiren şirketler kurarak veya daha kolayı mevcut şirketlere ortak olarak bu mükellefiyetini yerine getirebilir ve bu sayede en büyük düşmanlarımızdan biri olan fakirlikten kurtulabilir. Fakirlikten kurtulmak ihtilafları ortadan kaldıracağından, âlem-i İslam’ın ittihadının önündeki en büyük engel ortadan kalkacaktır.
Kaynakça
AKYÜZ, Vecdi, İbni Sina’nın Aile Siyasetine Dair Risalesindeki Temel Görüşler, Köprü Dergisi, Sayı: 61, Kış 1998.
BAKKAL, Ali, Küreselleşen dünyada teknolojinin getirdiği en büyük ekonomik felaket: işsizlik, Köprü Dergisi, Sayı: 106, Bahar 2009.
BAYRAKLILAR, İrem, “Kapitalizmden Kurtuluş”, Yeni Asya Gazetesi, 24.01.2018.
NURSİ, Said, Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017.
NURSİ, Said, Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017.
NURSİ, Said, İşârâtü’l-İ’caz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017.
NURSİ, Said, Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017.
NURSİ, Said, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017.
NURSİ, Said, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017.
NURSİ, Said, Mesnevî-i Nuriye, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017.
NURSİ, Said, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017.
NURSİ, Said, Tarihçe-i Hayatı, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017.
Robert Kiyosaki, Zengin Baba Yoksul Baba, Alfa Yayıncılık, 2006.
ŞAHİN, Hüseyin, Krizin çaresi, zekat ve sadakayı yaygınlaştırmak, faizi terketmek, Köprü Dergisi, Sayı: 107, Yaz 2009.
USLU, Sami, Nedenleri ve sonuçları açısından küresel kriz, Köprü Dergisi, Sayı: 106, Bahar 2009.
[1] Said Nursi, Tarihçe-i Hayatı, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.111.
[2] Said Nursi, Tarihçe-i Hayatı, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.111.
[3] Said Nursi, İşârâtü’l-İ’caz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.232.
[4] Said Nursi, Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.427.
[5] Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.318.
[6] Vecdi Akyüz, “İbni Sina’nın Aile Siyasetine Dair Risalesindeki Temel Görüşler”, Köprü Dergisi, Sayı: 61, Kış 1998.
[7] Vecdi Akyüz, “İbni Sina’nın Aile Siyasetine Dair Risalesindeki Temel Görüşler”, Köprü Dergisi, Sayı: 61, Kış 1998.
[8] Said Nursi, Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.27.
[9] Said Nursi, Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.27.
[10] Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.242.
[11] Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.797.
[12] İrem Bayraklılar, Kapitalizmden Kurtuluş, Yeni Asya Gazetesi, 24.01.2018.
[13] Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.602.
[14] Said Nursi, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.560.
[15] Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.218.
[16] Said Nursi, Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.436.
[17] Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.363.
[18] Hüseyin Şahin, “Krizin çaresi, zekat ve sadakayı yaygınlaştırmak, faizi terketmek”, Köprü Dergisi, Sayı: 107, Yaz 2009.
[19] Sami Uslu, “Nedenleri ve sonuçları açısından küresel kriz”, Köprü Dergisi, Sayı: 106, Bahar 2009.
[20] Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.816.
[21] Bkz. Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.199.
[22] Bkz. Said Nursi, Mesnevî-i Nuriye, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.140.
[23] Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.257.
[24] Said Nursi, Mesnevî-i Nuriye, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.87.
[25] Said Nursi, Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.188.
[26] Said Nursi, Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.188.
[27] Robert Kiyosaki, “Zengin Baba Yoksul Baba”, Alfa Yayıncılık, 2006, s.79.
[28] Robert Kiyosaki, s.4.
[29] Robert Kiyosaki, s.79.
[30] Ali Bakkal, “Küreselleşen dünyada teknolojinin getirdiği en büyük ekonomik felaket: işsizlik”, Köprü Dergisi, Sayı: 106, Bahar 2009.
[31] Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.280.
[32] Said Nursi, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.312.
[33] Said Nursi, Tarihçe-i Hayatı, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.668.
[34] Said Nursi, Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.77.
[35] Said Nursi, Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.93.
[36] Sami Uslu, “Nedenleri ve sonuçları açısından küresel kriz”, Köprü Dergisi, Sayı: 106, Bahar 2009.
[37] Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s.172.