Aile Yuvası, Nasıl Cennetten Bir Köşe Haline Gelir?
Veysel KASAR, Doç. Dr., Harran Üniversitesi
Özet
İnsan ailenin meyvesidir. Ailenin iyi, ahlaklı ve sağlam olması, çocukların hayatını da ömür boyu etkiler. Çünkü aile her insan için toplumun ve devletin çekirdeğidir. Çekirdek bozulursa ağaç sağlığını kaybeder. Aile; toplumu taşıyan bir gemidir, gemi su alırsa toplum yıkılır. Aile devletin temelidir, çökerse devleti de kaybederiz. Aile hayatına yönelik her gayret önemlidir.
Her toplumun kendi aile bağlarını korumada uyduğu kurallar vardır. Müslüman bir ailenin varlığını devam ettirmesi ile Yahudi’nin varlığını sürdüren ilkeler aynı değildir. Tarihteki bazı özelliklerini İslam ile bütünleştiren Türkler, Kürtler ve Araplar varlıklarını İslami kaide ve ilkelerle sürdürmüştür. Dünyada etkili oldukları zamanlar, aile hayatlarının da İslam’ın temel esaslarına uygun olduğu devirlerdir. Millet olarak aile hayatının güçlenmesine katkı sunan bazı örf ve adetler olduğu gibi zarar veren uygulamalar da tarihte olagelmiştir. Bunları Kur’an, sahih sünnet, ilmî ölçüler ve aklın temel prensiplerine göre gözden geçirmek gerekir. Bu temel hareket noktaları genelde birbirini tamamlar. Aykırı düşmezler.
Müslümanlar için aile, ebedî hayata hazırlıktır. Ebedî hayat, Kur’an ve sünnette anlatılmakta ve vaat edilmektedir. Ailenin kuruluşunda ve devam etmesinde Kur’an ölçüleri yaşanırsa bu aile, cennet hayatının küçük bir misali haline gelir.
Ailenin cennet hayatının bir örneği olması için Allah’ın kadın ve erkeğin fıtratına yerleştirdiği ihtiyaç ve özellikler vardır. Bu özellikler; ailenin tarihi, dini ve fıtri yapısını bozmak isteyenler tarafından saptırılmak istenmektedir. Aile ve meyvesi olan çocukların yönelişlerini manipüle etmek isteyenler, fıtratın özelliklerini bozmayı kendilerine iş edinmişlerdir. Yaptığımız bu küçük çalışmada bunlara yer yer temas edilmekle birlikte, kamunun bu konuda ayrıntılı bilgilere ve ikazlara ihtiyacı olduğu kanaatindeyiz. Bu tahribatın önüne geçmenin ilk yolu, aile ve insanla ilgili Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in sünnetinin insana ve aileye getirdiği temel ilkeleri dikkate almak ve hayatımızı bu prensiplere göre düzenlemektir.
Anahtar kelimeler: Aile, Kadın, Erkek, Fıtrat, Ahlak, Sadakat
How Does a Family Nest Become a Piece of Heaven?
Abstract
Man is the core of the family. The goodness, morality and solidity of the family also affect the lives of children for life.Because the family is the core of society and the state for every person. If the core breaks down, the tree loses its health. The family is a ship carrying the society, if the ship takes water, the society will collapse. The family is the foundation of the state, and if it collapses, we lose the state. Every effort towards family life is important.
There are rules that every society follows in maintaining its own family ties. The principles that continue the existence of a Muslim family and the existence of the Jew are not the same. Turks, Kurds and Arabs, who integrated some of their characteristics in history with Islam, continued their existence with Islamic principles and principles. The times when they are influential in the world are the times when their family lives are also in accordance with the basic principles of Islam. As there are some customs and traditions that contribute to the strengthening of family life as a nation, damaging practices have also occurred in history. It is necessary to review them according to the Qur ‘an, authentic Sunnah, scientific measures and the basic principles of reason. These basic starting points usually complement each other. They do not contradict.
For Muslims, family is preparation for eternal life. Eternal life is described and promised in the Qur ‘an and Sunnah. In the establishment and continuation of the family
If the measures of the Qur ‘an are lived, this family becomes a small example of Paradise life.
In order for the family to be an example of the paradise life, there are needs and characteristics that Allah has placed in the nature of men and women. These features are wanted to be deflected by those who want to disrupt the historical, religious and natural structure of the family. Those who want to manipulate the tendencies of children with families and fruits have made it their business to disrupt the characteristics of the fitrat. Although these are touched upon in this small study, we believe that the public needs detailed information and warnings on this subject. The first way to prevent this destruction is to read the Qur ‘an and Prophet Muhammad (pbuh) about the family and people. To take into account the basic principles brought by the Prophet’s Sunnah to people and families and to organize our lives according to these principles.
In this short study, attention was drawn to the human nature in order for family life to be a happy home and to become a school that raises people to Heaven, to the basic moral principles to protect the sanctity of the family, and to the measures of the Qur ‘an regarding family life. For the healthy functioning of family life, it is necessary to take into account scientific experiences such as psychology and sociology from the humanities. The revelation of the Qur ‘an and Sunnah in the dynamic structure of life the importance of this information in fortifying family life cannot be denied in order to experience the measures based on it.
Keywords: Family, Woman, Man, Nature, Morality, Loyalty
Giriş
Bu kısa çalışmada, aile hayatının mutlu bir yuva olması, bireyleri cennete hazırlayan bir mektep haline gelmesi ve insanın fıtratına, ailenin kutsallığını koruması için temel ahlaki ilkelere, Kur’an’ın aile hayatına yönelik ölçülerine özet olarak dikkat çekilmiştir. Aile hayatının sağlıklı işleyişi için psikoloji ve sosyoloji ilminden de faydalanmak gerektiği açıktır. Ailenin cennetten bir köşe olması, Allah’ın vahiyle bildirdiği ölçüler ve Rasülün (asm)’ın da söz ve örnekliği ile gösterdiklerine uymaya bağlıdır.
Ailenin günümüzde çok yönlü saldırıların hedefi olduğu görülmektedir. Aileye yönelik inanç, değerler ve uygulama alanındaki tehditler, kadın, erkek ve çocukları bunalıma sürüklemektedir. Ekonomi, kültür ve örflere dayalı aile içi geçimsizlikler, iletişim araçlarındaki film, video ve benzeri araçlar ile dayatılan gayrimeşru yaşantılar, kadınların sürekli çalışma hayatına teşvik edilmesi, aileye yönelik tehditleri oluşturuyor. Bu tehditlerden, sadece bir kısmına dikkat çekilecek, bazı tedbirler ele alınacaktır.
Bu çalışmada, ailenin anlamı, evliliğin gayesi, nişan ve nikâhla ilgili dinimizin temel ölçüleri, aile fertlerinin dini inancın temel esasları ile hareket etmesinin aile hayatı üzerindeki etkisinin aile yuvasının huzurlu bir ortam kurmaya tesirleri ele alınacaktır.
1. Aile ve Evlilik
Aile farklı açılardan ele alınmıştır. Sosyolojide, genel olarak aile şöyle tanımlanır: “Her devrin yapısına göre özellikleri değişen fakat fertleri sosyalleştirme görevini hiçbir zaman yitirmeyen, biyolojik, kültürel ve hukuki işleyişlere sahip sosyal birim.” Sosyoloji, ailenin değişik modellerine de yer verir. Günümüzdeki yaygın hali ile, “Modern / çekirdek aile ise şöyle açıklanır: Devletin evlilikleri tasdik ettiği, evli eşlerden ve çocuklardan kurulu nüfusu yenileme, çocukları sosyalleştirme, biyolojik ve psikolojik tatmin sağlama vazifelerini ifa eden bir birliktir”[1].
Dini açıdan ise evlilik, bir akittir.
Sözlükte “birleştirme, bir araya getirme; evlenme, evlilik; cinsel ilişki” gibi anlamlara gelen nikâh kelimesi fıkıh terminolojisinde, şer‘an aranan şartlar çerçevesinde aralarında evlenme engeli bulunmayan bir erkekle bir kadının hayatlarını geçici olmaksızın birleştirmelerini sağlayan akdi ve bu yolla eşler arasında meydana gelen evlilik ilişkisini ifade eder.[2] Kur’an’da nikâh akdi erkek tarafından kadına verilen sağlam bir teminat olarak nitelenmiş (en-Nisâ 4/21), evlenemeyenlerin bu imkânı buluncaya kadar iffetlerini korumaları istenmiş (en-Nûr 24/33), böylece evliliğin büyük sorumluluk gerektiren bir kurum olduğuna dikkat çekilmiştir. Kur’an’da, nikâh akdinin kuruluşundan evliliğin taraflara getirdiği hak ve vecîbelere ve evlenmenin sona ermesine kadar bir dizi hükme yer verilmesi; evlenmeye atfedilen önemin bir göstergesidir.[3] Evlilik akdi eşlerin meşru, helal, Allah’ın razı olduğu bir aile hayatını paylaşmasını netice verir. Evlilik aynı zamanda, “erkeğin kadından, kadının da erkekten faydalanmasını netice veren Allah’ın koyduğu bir faydalanma mülkiyeti” olarak da ele alınmıştır.[4]
Burada nikâhın dini tanımdaki unsurlarından önce, nikâhla kurulan ailenin beşeri bilimlerdeki yerine temas edilecektir. Beşeri bilimler açısından çocuk biyolojik, psikolojik, sosyolojik ve kültürel bir varlıktır. Doğumla birlikte gelişmeye başlar. İnsan yavrusu çok yönlü bir büyüme ve olgunlaşma çabası içindedir. Gelişimde ortak noktalar kadar bireysel farklılıklar da dikkat çeker. Hareket ve duyu gelişimi kadar, somut ya da soyut düşünme, cinsel olgunlaşma, bağımsızlık duygusunun güçlenmesi, kimlik arayışı, aile ile bağın devamı, akran ile ilişki, geçici veya uzun süreli yalnızlık hissetme gibi bütün ergenlik durumlarının temeli aile ortamında öğrenilir.[5]
Ailede anne ve babanın çocuğa karşı tavrı, bilinci ve maharetine göre çocuk ve gençte gelişimin süreci olumlu ya da olumsuzluklar gösterebilir ve bu ileriki yaşları da etkiler. Mesela, koşmak, kaymak, bisiklete binmek gibi oyunları başlatmakta yeterli özerklik verilen çocuklarda girişkenlik; anne babanın çocuğun sorularını önemsemesi, alaya almadıkları ve onun etkinliklerine engel olmayıp destek verdiklerinde de çocuklarda teşebbüs ruhu gelişir.[6]
Her toplumun en kıymetli enerji kaynağı insandır. İnsanın çalışmasını verimli hale getirmek, onu sadece verem, açlık, sıtma gibi mutsuz eden şeylerden uzak tutmakla değil başka israf sebeplerinden de korumakla sağlanır. İnsanlarımızın enerjisini yok eden durumların bir kısmı açık ve tedbir alınması mümkün; bazısı gizli ve sinsi olup uzun zaman sonra fark edilebilirler.
Ülkemizde bugün milyonları bulan ruh hastası vardır. Beden hastalıkları bir otomobilin esas parçalarının arızalanması ise, ruh hastalıkları da o parçaların kırılmadan, yağsızlık, yakıt eksikliği gibi sebeplerle işleyememesi gibidir. Bunlar çocuğun doğduğu andan itibaren ruhsal gelişmesinin eksik kalması yüzündendir.
Bir başka israf sebebi de suç ve cürümlerdir. Suça karışmak da uzun bir zamana bağlıdır. Mücrimi de cemiyet ve eğitim ortaya çıkarır. Her ne sebeple olursa olsun, yıllarca hapishanede yatırılan suçlu da toplum için bir kayıptır.
İnsan israfının en bariz örneklerinden biri de intihardır. Her yıl binlerce insan intiharla hayatına son verir. Bu durum aniden ortaya çıkan bir kriz değildir. Hayata kıymak eylemi, kişinin doğduğu günden itibaren yaşama hevesi, mücadele güç ve isteğinin yıpranması, şahsiyetinin için için kemirilip hafif bir rüzgarla yıkılacak kof bir ağaç gövdesi haline gelmesi neticesidir. Bunun da sebebi aile ortamından itibaren şahsiyetin örselenmesidir.
Toplumda vaktinin büyük bir kısmını içki şişesinin başında geçirerek bedeni gibi zamanını da israf eden binlerce insanımız vardır. Bu hal de bir tür ruh hastalığıdır, insan gücünün israfıdır. Ve genetik değildir. Hayatın şartları ve sorumlulukları karşısında onlardan kurtulmak isteyenin bulduğu marazi bir çaredir. Bu da kişiliğin gerektiği gibi gelişmemesi sonucudur. Çocukluğundan beri bir edinemeyenler genelde bu yolu tercih eder.
Ayrıca, toplum ve devletin düzenine uymayanlar, toplumu şiddet yolu ile bozarak çoğunluğu kendi ihtiraslarına köle haline getiren, buna karşı çıkanları da bertaraf etmek isteyenler de bir tür hastadırlar. Çünkü sosyal hayatı düzeltmek isteyen sağlıklı insanlar, öncelikle insanın kendine kıymet verir ve onu ikna etmeye çalışır. Oysa anarşist ve nihilistler her şeyden önce kurulu düzenin ve otoritenin düşmanıdırlar.
Kökü ailedeki yanlışlara dayanan bir insan israfı da meşru ve helal olmayan ilişkilerdir. Gerek aile bireylerinin iffet ve helal çizgisinden sapması gerekse erkek ya da kadından birinin haram yollara teşebbüs etmesi ile görülen yanlışlar sıklıkla görüldüğü gibi intihar ve cinayetlerle bitmektedir. Hayvanî arzularını kontrol edemeyen, toplumun dini ve ahlaki ilkelerini ters yüz eden bu kişiler de bir tür hastadır; kendine verdiği zarar kadar, topluma da zehirli bir hava yaymaktadırlar.[7]
Ailenin beşeri bilimlerce ele alınan gerçek durumlarından sonra dinimizin ona atfettiği anlama geçebiliriz. Yaratıcının iradesi olan ilahi kelam aileyi ne olarak görmektedir?
2. İnsanın Yaratılışı Bir Ayettir
Kur’an’a göre insanların çift ve eşler halinde yaratılmış olması birer ayetidir. Rum Suresinin 21. ayeti, bu hususu şöyle ifade eder:
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: Kendilerine ısınmanız için, size içinizden eşler yaratması, birbirinize karşı sevgi ve şefkat var etmesidir. Elbette bunda, düşünen kimseler için ibretler vardır.” Rum, 30/21
“İnsanlar için kendi nefislerinden eşler yaratılması” değişik şekillerde açıklanmıştır. Bunlardan biri kadın ve erkeğin aynı özden yaratılmış olmasıdır. “Sizi tek bir nefisten yaratan Rabbinizden sakınınız.” (Nisa,4/1) ayeti de bu anlamı kuvvetlendirir. Önceki ayette yer alan, “onlara ısınıp kaynaşasınız diye” tercüme edilen “liteskünû ileyhâ” kelimeleri kadın ve erkeğin aynı özden yaratılmış olmasının ilahi irade ve hikmetle belirlendiğini gösteriyor. Ayetteki “meveddet” kelimesi karşılıklı sevgi ve şefkattir ki kan hısımlığı olmaksızın nikahla bir araya gelen erkek ve kadın arasındaki biyolojik ve psikolojik bağ bu sevgi ile devam etmekte, iffete dayalı birliktelik ile nesiller çoğalmaktadır.[8] Sevgi ve merhamet meşru ailenin devam etmesini temin eden güçtür. Sevgisizliğin aileleri bitirdiği de görülen bir gerçektir. Bu ayetler, ilahi iradenin insanın tabiatını belirlediğini, eşler olarak yaratılma ve aile olmanın da onun lütuf ve ihsanı olduğunu göstermektedir.
Kadın ve erkeğin ilahi kudretin birer ayeti olması yanında aile hayatı da oldukça kıymetli bir ortamdır. Ailenin kıymetini hissettiren en önemli özellik, insan fıtratını gösteren bir ayna olmasıdır. Aileden uzak kalmış çocukların içine düştükleri problemler, her insanın bu ortama ne kadar muhtaç olduğunu da gözler önüne sermektedir.
“Bilindiği gibi insanın ilk yuvası ana rahmidir. Aile, çevre, ülkesi ve insanlık aileleri de birer yuvadırlar.” İnsan üzerindeki tesiri açısından çocuk ikinci yuvanın yoğun etkisi altındadır. İkinci yuva birinciye göre daha sıcak, daha kalıcı ve daha özeldir. “Kişinin, huzur, sükûnet ve rahatlık içinde yaşaması ve gelişmesi için bu yuva, bir insan için harim-i ismettir.
“Hayat gerçeklerini öğrenme sevgisi, bilinçlenme, maddi manevi kirlerden arınma arayışı, adalet ve hakseverlik duygusu, paylaşma anlayışı, fedakârlık, karşılıklı saygı ve sevgi gibi yüce erdemler burada kazandırılır. Aile çevresi düzenli okuldan önce gelen doğal bir okuldur. Varlığa ve hayata geniş perspektiften bakabilme kabiliyetinin alt yapısı ancak bu okulda kurulabilir.”[9] Tabir yerinde ise aile okulunun idarecileri baba ve annelerdir.
3. Aile Kurmaya Hazırlık (Nişanlanma)
İslam, evlilikten beklentilerin gerçekleşmesi için evlilik öncesinde kıza talip olan erkeğin akrabalarından en az birinin bulunduğu bir ortamda görüşmesine/görmesine izin vermiştir. Sünnette bunun delili vardır. Mugire b. Şu’be evlenmek üzere bir kadına talip olmuş, Hz. Peygamber de ona kadını görüp görmediğini sormuştur. “Görmedim.” deyince, “Ona bak çünkü bu ilerde birbirinizi sevmeniz için -en uygun davranıştır- buyurmuştur.
Görüşme sonuçları müspet ise tarafların sonraki adımı nişanlılıktır. İslam hukuku erkek ve kız için nişanlılık aşamasına önem vermiştir. Fıkıhta “hıtbe” kelimesi ile ifade edilen nişan erkeğin kadına evlilik teklifi, ona meyletmesi, belirli bir mehir üzerinde anlaşmaları ve karşılıklı rızanın oluşmasıdır.[10]
Evliliğe ilk adım, nişanlılıktır. Nişanın Müslüman aileler arasında örfe göre farklı şekilleri olabilir. Bu sürecin gayesi, iki tarafta da birbirine karşı güven, huzur, sevgi ve mutluluk içinde yaşayabileceklerine dair kanaatin oluşmasıdır.
Nişan, sadece bir evlilik vaadidir. Akit değildir. Bu sebeple nişan, karşılıklı mahremiyeti ortadan kaldırmaz. Mahremiyet sadece nikah akdi ile kalkar.
Bir kişiye nişanlanmış bir kadın veya kıza bilerek evlilik teklifinde bulunmak haramdır. Tarafların nişanlısı ile bir anlaşmazlık olmadan ikinci bir nişan yapan, Allah’a karşı günahkâr ve asi olur. Bu konuda alimler, ortak bir görüş sahibidir. Bunun bir delili peygamberimizin şu hadisidir: “Sizden biriniz, Müslüman kardeşinin nişanı üstüne izni olmadıkça nişan yapmasın”.[11] Çünkü bu yakışıksız harekette ilk nişanlıya bir eziyet vardır. Müslüman iki aile arasında kin ve husumetine sebep olabilir.
Ancak, kız / ya da kadın henüz kararını vermemişse bir kız ya da kadını ayni süreçte birden fazla erkeğin istemesi caizdir. Bununla birlikte, görüşmeleri devam etmekte olan adaylara karşı düşünme, istişare ve görüşme dönemi bir neticeye bağlanana kadar İslam adab ve ahlakı, beklemeyi gerektirir.
Nişanla ilgili yanlış uygulamaların aileden beklenen saadeti ve huzuru yok ettiğine dair örneklere girmek istemiyoruz; sünnetin esaslarına göre hareket edilmesi halinde bu pürüzlerin yok edilmesi ya da en aza indirilme imkanı vardır. Flört vb. gayri meşru heveslerin de aile kurmaktan beklenen saadeti temin etmediği bilinmektedir.
4. Evlenmenin Dini Hükmü Nedir?
Kendini Müslüman hisseden ve Kur’an’ın insanlık için son kitap olduğuna inanan bir insan için hayatta haram ve helal denen meşruiyet çizgileri vardır. İki kişinin hayatını bir araya getirmenin hangi ölçülere göre maslahat, fayda ve mutluluk getireceği de Kur’an ayetleri ve Hz. Peygamber’in örnekliği ile ortaya konmuştur. Evlilikle ilgili hükümlere geçmeden, nikahın hikmet boyutuna dikkat çeken bir tefsire yer vermek istiyorum.
Asrın problemlerini tanımada müstesna bir yer işgal eden Said Nursi, aile hayatını kabile, toplum ve devletler için sosyal hayatın bir temel taşı, insanlığın fıtratının (yaratılış özelliklerinin) zaruri bir ihtiyacı olarak görür. [12] Hiçbir millet nüfusun çoğalma ihtiyacına ilgisiz kalmamıştır. O, fıtrattaki bu temel ihtiyacı İşaratu’l İ’caz adlı eserinde şu ifadeler ile anlatır:
“Evet, insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar.” [13]
Normal şartlarda kadın ve erkek yaratılış özellikleri sebebi ile ailevi hayata düşkün ve muhtaçtır. İnsanın en büyük ihtiyacı “kalbine mukabil bir kalbin” varlığını hissetmesidir. Said Nursi, kadın kalbinin daha duyarlı olması, erkeklerin de çeşitli duygu ve düşüncelerini paylaşma ihtiyacının ancak samimi bir eşle mümkün olacağını belirtir. Bunun da aile ortamında telafi edilebileceğini şu cümleler ile anlatır:
“Evet, bir işte mütehayyir kalan veya birşeye dalarak tefekkür eden adam, velev zihnen olsun, ister ki, birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın. Kalblerin en lâtifi, en şefiki, “kısm-ı sâni” ile tâbir edilen kadın kalbidir. Fakat kadın ile ruhî imtizacı (geçimi) ikmal eden, kalbî ünsiyet ve ülfeti itmam eden, sûrî ve zahiri olan arkadaşlığı samîmileştiren, kadının iffetiyle, ahlâk-ı seyyieden temiz ve pâk bulunması ve çirkin ârızalardan hâli olmasıdır.”[14]
Nursi, kadın için tesettürün aile içi güven ve samimiyetin kurulmasındaki önemine dikkat çektiği bir eserinde “kadın ve erkeğin sadece dünyada değil, ebedi hayatta da devam edecek bir hayat arkadaşı”[15] olacağına dikkat çekmiştir.
Bu ifadelere göre, kadın ve erkek hislerini, şevk ve aşklarını her türlü heyecanlarını paylaşmak için birbirine muhtaçtırlar. Kalplerin en latifi, ince ve hassas olanı ise kadın kalbidir. Kadının kalp ve ruhundaki bu güzellik Kur’an ve Sünnetten beslenen temiz bir ahlak, iffetli bir hayatla tamam olur. Erkekle kadın arasındaki ruhi ülfet ve ünsiyeti kalıcı kılan, samimiyet, sadakat, sabır vb. ahlaki güzelliklerdir.
Öncelikle aile oluşturma yoluna giren gençlerimiz açısından, evliliğin çok açılardan sorumluluk getiren bir karar olduğunu bilerek teşebbüs etmek önemlidir. Bu süreç kişinin kendini tanıması gerektiğini de ifade eder. Aile hayatı ve eş sahibi olmanın bir külfet ve uzun soluklu bir çaba gerektirdiğini bilmeyen, kişilik ve şahsiyeti oturmamış, ani heveslerle hareket eden, elindeki imkanları nasıl ve ne şekilde kullanması gerektiğinin mesuliyetini hissetmeyenler, bu konuda toplum için büyük bir risk alanı oluşturmaktadır. Bu tür kişiler özellikle kadın/kız tarafını kısa sürede mağdur duruma düşürmekten kaçınmaz ve çözümü müşkil problemleri bırakıp giderler. Derin ve uzun süreli psikolojik sıkıntıları olanlar, psikiyatrik bir tedavi sürecine ihtiyaç olduğu halde farkında olmayanların da aile yuvasının külfetini kaldıramayacağı açıktır. Bu sebeple evliliğin dini hükmünün kime göre nasıl olduğunu bilmek, aile oluşturma yolunda sağlıklı bir adım için gereklidir.
Evlilikle ilgili dinimizin hükümlerini bilerek evliliğe adım atması, sonraki hayata hazırlık sayılır. İşte alttaki kısa başlıklarda buna dikkat çekilmektedir.
4.1- Bir kimsenin şehveti galebe çalıp günaha girmekten endişe ederse evlenmesi vaciptir.
4.2- Bir kimse şehvet hissine sahip olur, fakat iradesi kuvvetli olduğundan günaha girmesi söz konusu olmazsa maddi durumu müsait olduğu takdirde evlenmesi sünnettir. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: “Ey gençler cemaatı! Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek gözü haramdan en çok çevirici ve ırzı en ziyade koruyucudur. Evlenmeye gücü yetmeyen oruç tutsun. Çünkü oruç onun için şehvet kırıcıdır”.[16]
4.3- Bir kimse yaşlı veya cinsi iktidarı zayıf olursa evlenmesi mübah ise de, evlenmemesi daha iyidir. Çünkü evlenme gereği olmadığı halde ağır bir yük altına girmiş olur (al-Müğni ibn Kudame).
Bu dini kriterleri bilmeden evlendirilen kişilerin, kötü sürprizler ile karşılaşması mümkündür. Aile olmanın asgari şartları vardır, ilkin bunlara uymak gerekir.
İslam alimlerinin çoğunluğuna göre, kişi mizaç itibari ile mu’tedil, evlenmese bile zinaya düşme tehlikesi yok ve evlendiğinde eşine zulmetmekten korkmaz ise bu kişiye evlilik müstehap olur. Hadislerdeki, “fıtrata uygun yaşantıyı” merkeze alarak[17], ümmetinin çokluğu ile Ahirette iftihar edeceğini bildiren hadisler sebebi ile alimler evliliğin bir sünnet olduğunu ifade etmişlerdir. Nikah ve evlilik sadece hadiste değil, ayetlerde ele alınmıştır. Burada her iki temel kaynak dikkate alınarak şunlar hatırlanabilir.
1- Kişi, büluğ çağına erince geciktirilmeden evlendirilmelidir (Nisa 6).
2- Umumi kaide olarak Mü’min kişi mü’min bir eşle evlenmelidir. Müşrik (neseb, zenginlik, güzellik gibi sebeplerle) hoşumuza gitse bile onunla evlilik yapılmamalıdır. Çünkü mü’min kimse, (burnu kesik siyah) köle bile olsa, hoşumuza giden müşrikten daha hayırlıdır. Çünkü onlar (ahlak, itikat ve tavırları ile) cehenneme çağırırlar (Bakara, 221).
Allah’a şirk içindeki bir kadınla evlilik haramdır. Allah’ın sıfatlarını tabiat ve sebeplere taksim eden Materyalist düşüncelere inanan da müşrik gibidir. Maddeye ulûhiyet verenler, “Ay’a, Güneş’e, ateşe ve tabiat kuvvetlerine tapanlar da şirk kapsamındadır. Yıldıza tapanlar (Sâbiîn) Ebu Hanife’ye göre ehl-i kitap gibidir. Ancak İmam Muhammed ve Ebu Yusuf’a göre Sâbiîn de müşrik kabul edilir. Fetvalar bu görüşü esas almıştır.”[18] Müslüman erkekler için Ehl-i Kitap (Yahudi ve Hristiyan) olan kadınla evlilik caiz kabul edilmiştir. (Bakara, 3/221) Bu hükümde erkeğin aile reisi olması sebebi ile kadının İslamiyet’i kabul etmesi yönünde daha etkili olacağı hikmeti gözetilmiştir. Bazı alimler milli, dini ve ekonomik sebepler ile bunu mekruh görmüştür. Hz. Ömer, Müslümanlar aleyhine bu türden şartların oluştuğu dönemde, ehl-i kitaptan evlilik yapan erkeklere hanımlarını boşamalarını istemiştir. Yahudi kadınla evlenen Huzeyfe ibn Yemana mektubunda “Müslümanlar sana uyar ve güzellikleri dolayısı ile zimmi kadınları tercih ederler. Bunda ise Müslüman kadınlar için fitne vardır.” demiştir.[19]
3- Kadınlardan hoşa gidenle evlenilmelidir (Nisa, 4/3).
4- Kadınlarla ailelerinin izniyle evlenilmelidir (Nisa,4/25).
5-Kadın namuslu, fuhuştan uzak ve gizli dostlar edinmeyenlerden olmalıdır (Nisa, 25).
6- Kadına mehri verilmelidir (Nisa, 25). İslam hukukuna göre, mehir kadının istikbali, maddi ihtiyaçları ve erkeğin aile hayatına ciddiyetle sahip çıkmasına yönelik bir tedbir olarak görülmüştür. “Mehir, kadının evlilik esnasında veya boşanma durumunda haklarını korumaya yönelik bir yaptırımdır. Boşanma durumunda, bir güvence kaynağıdır. Kadını ihtiyaçların esaretinden kurtarmaya yönelik bir destekten yoksun kalma ödeneğidir. Kadının erkeğin elinde oyuncak olmaması için bir tür zorunlu yaptırım sigortasıdır. Mehir, aile birlikteliğinin sürekliliğini sağlayan ve aileyi korumaya yönelik bir sadâkata tekeffül tazminatıdır…Çin’de kadınların bu hakkı erkek tarafından sigorta şirketine yatırılan para ile gerçekleştirilir. Sigorta, kadın lehine, erkeğin kötü niyetine karşı evliliğin devamını garanti altına alır.[20]
7- Cemiyet, bekâr olan (dul, yetim, köle) kimselerle ilgilenip, onları evlendirmelidir. Evlendirmede fakirlikten korkulmamalı, bekârlara yardım edilmelidir.
8- Nikâh akdi alenî olmalıdır. Bu prensip bilhassa yukarıda işaret edilen Nisa 25. ayette sarihtir. Ayrıca Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) nikâhın alenî olmasını, bu maksatla ziyafet verilmesini ve hatta def ve sesle ilan edilmesini ısrarla emretmiştir.
9- Nikâh kadın erkek arasında veraset hakkı te’sis eder (Nisa, 4/12)
10- İslamî nikâhın müddeti müebbettir, daimidir. Yani kadınla erkek hayat boyu beraber olmak üzere nikahlanırlar. Belli bir müddetle sınırlı olan nikah meşru değildir. Boşanma dinimizde meşru ise de ciddi ve meşru bir sebebe dayanmayan boşanmalar Allah’ın sevmediği ve “Allah’ın en çok buğz ettiği helal” olarak tarif edilmiştir.[21]
Geçimsizlik durumunda boşama İslam’da en sonda müracaat edilecek bir çaredir. Gerekli tedbirler alındıktan, aile tarafları ile istişareler yapılıp hakemlerin incelemesi ile ailenin devamına imkân olmadığı kesinleşirse boşama bir emniyet sübabı gibidir. Ancak küçük sebepler ve meşru olmayan gerekçeler boşamak için uygun değildir. “Kadınlar size itaat ederlerse aleyhlerine yol aramayın” (Nisa, 34) ayeti erkekleri bu konuda aceleden uzak ve adil olmaya davet ediyor.
Keza şu hadisler de evliliği korumaya yöneliktir: “Evleniniz, fakat boşanmayınız. Çünkü Allah zevkine düşkün erkekleri ve kadınları sevmez. “Allah nezdinde en sevimsiz mübah talaktır.”[22]
Boşanmaların bir sebebi de dini hayattaki gevşekliktir. Oysaki nikâh sözleşmesi Allah adı ile yapılmaktadır. Bu vasfı ile nikâh ciddi bir sözleşmedir. Günümüzde birçok evlilikler nikâhtaki ilahi emir ve tavsiyeler bilinmeden yapıldığı için hafif bir rüzgârla da yıkılmaktadır. Gençlerimize Allah adına söz verdikleri, birbirini Allah’ın gözetlediği bilincinin kazandırılması, aile saadeti ve bu kutsal yuvanın devamı için hayati bir öneme sahiptir. Fıkıh ilmi Kur’an ayetleri temelinde bu meseleyi ciddiyetle ele almaktadır: “Nikâh akdi mesuliyeti ağır bir sorumluluktur. Bunun için Kur’an’da nikâha ağır bir sorumluluk, sağlam bir teminat, adam gibi söz vermek anlamına da, “mîsâk-ı galiz” kavramı kullanılmıştır. (Nisa, 4/4) Keza Kur’an, bu ağır sorumluluğu yüklenen, ailenin sürekliliğini koruyup gözeten, geçimini temin eden sorumlu kişi (erkekler) için de (er-ricâlü kavvâmune-aileyi ayakta tutan erkekler anlamında) “kavvâm” tabirini kullanmıştır. (Nisa, 4/21) Peygamber (sav) kadının bir emanet olduğunu, emanette güven ve sorumluluğun asıl olduğunu beyan etmiştir. Bilindiği gibi ikili ilişkilerde en değerli sermaye güvendir. Evliliğin en önemli harcı bu güven unsurudur.”[23]
Günümüzde ailenin varlığını tehdit eden faktörler her zamankinden daha fazladır. Bunlardan bazıları bir araştırmada incelenmiştir. Aile hayatıyla ilgili kısımlar, özetle şöyle ifade edilebilir:
Dini değerlerde yıpranma, bireyselliğin artması, mahremiyet anlayış ve uygulamalarının Kur’an ve Sünnetin getirdiği esaslardan uzaklaşması, kadın ve erkek rollerinin neredeyse eşit hale gelişi, kadınların (kendi yaratılışlarına uymayan alanlarda da) çalışması, evlilik için istenen şartların normalin üzerinde değişmesi, aile oluşturan bireylerin geleneksel aile fertlerini tanımayacak kadar bireysel yaşaması ve bunun da rasyonellik olarak tanıtımı, “İslâmî ailede bulunan birlik, beraberlik, sevgi, saygı ve hoşgörüyü yok etmektedir. Kadının çalışma hayatına katılması ücret karşılığında kendi evinin dışında çalışmasını gerektirmekte ve hakkıyla Müslüman bir anne olabilmenin, eviyle meşgul olmanın imkânını ortadan kaldırmaktadır. Bu durum sorunlu evliliklerde problemlerin düzelmesine odaklanmanın aksine evliliğin sonlandırılmasına kapı aralamaktadır.”[24]
Bu çalışmadaki problem durumlar daha geniş araştırmaları, gözlemleri ve kıyaslamaları da gerektirebilir. Ancak kamuoyunun da farkında olduğu gibi sayılan faktörleri birçok eş yaşamakta, yakın çevrede gerçekleştiğini görmekte ve mahkeme koridorları da bu durumlara şahitlik etmektedir. Zikredilen faktörler bugünkü toplumda aile yapımızı büyük ölçüde sarsmaktadır.
5. Eş Seçimindeki Öncelikler
Ailenin teşekkülü sırasında atılan yanlış adımlar toplum ve aileleri uzun süreli problemler ile karşı karşıya bırakmaktadır. Herkesi bildiği gibi evliliğin uzun ömürlü olması için iyi bir eş seçimi esastır. Fertler bu konuda her zaman isabet edemeyebilir. Bu konuda mü’minler için hareket noktası din ve ahlaktır. Ancak gençler farklı niteliklerin etkisi ile evlilik kararı verebilmektedir. Dindarlık yaşlandıkça daha da artar. Ahlak zaman ve tecrübe ile birlikte olgunlaşır. Hadislerde evlilik esnasında insanların çoğunlukla peşinden koştukları haber verilen, varlık, güzellik, soy – sop, geçici olup evlilik bağının devamını sağlamazlar.[25] Peygamber (asm) bu süreçte dindar olanı tercih etmenin ailede bereket sebebi olacağını bildirmektedir.
İslam alimlerinin eş seçiminde dikkate aldıkları ilkeler şöyle özetlenebilir:
Dindarlık, kadın/kızın kocasının seveceği ve doğurgan olması. “Ben diğer ümmetlere karşı ümmetimin çokluğu ile iftihar edeceğim,” hadisi vardır. Kızın doğurgan olması da akrabasına bakınca anlaşılır.
Kanaatkarlıkla tanınan bir ailede yetişmiş olması,
Soyunun köklü ve iyi bir aileye mensup olması; çocuk akrabadan birine çekebilir. Hadisteki, “soyu için” ifadesi buna işarettir.
Güzellik insanlara göre değişir; fakat eşlerin birbirinden hoşnutluğu önemli olmaktadır. Bazıları kız/kadındaki güzelliğin erkeğin evine ve eşine bağlanmasındaki etkisine dikkat çekmiştir. Bu yüzden evlenmeden önce evlenilecek kız ya da kadına bakmak caizdir.
Yakın akraba yerine yabancıdan almak. Bu çocukların daha sağlıklı olmasına vesiledir. Ayrılma halinde de sıla-i rahmi kesmeye sebep olmaz. “Yakın akraba ile evlenmeyin, zira çocuk zayıf doğar” mealinde bir hadis vardır. Bazıları bu zayıflığı akrabadan olanların birbirlerine karşı şehvetlerinin azlığına bağlamışlardır.
Nursi’nin şu tesbitini, -mealen- burada aktarmak uygun olacaktır: Bir-iki asırdır, İslam terbiyesi yerine medeniyet terbiyesi insanlara hükmediyor. İslama göre erkek ya da kızın, aile oluşturmadaki gayesi, günahlardan korunmaktır. Bu ulvi gaye gözden uzak tutulursa, dünyevi güzellik öne geçer ve kıskançlık da hükmederse, erkeğin kadına tahakkümü ortaya çıkar. Şeriatın ortaya koyduğu denklik yoksa aile hayatı azapla geçer. Dindar, İslam terbiyesi almış, birbirine denk kişiler nasip olana kadar sabır göstermek her iki taraf için hayırlıdır.[26]
İddet bekleyen kadınla nişanlanmak haramdır. Çünkü bunda eski kocanın hakkına tecavüz ihtimali vardır. Başkasının hakkına tecavüz ise, “Aşırı gitmeyin. Allah aşırı gidenleri sevmez.”[27] ayetine göre haramdır. Bu durumdaki bir kadına ancak imalı şekilde evlilik teklifi yapılması helaldir.
5.1. Eş Seçiminde Kadın / Kıza Söz Hakkı
Hz. Aişe’nin bildirdiğine göre, Berire bir köle ile evliydi. Kendisi hürriyetine kavuşturulunca nikahı devam ettirme ve feshetme hakkından feshetmeyi tercih etti ve eşinden ayrılmıştı. Köle kocası onu şiddetle sevmekteydi. Erkek aracılık edebilecek birçok kimseye gidip sonunda Rasulüllah’a müracaat etti. Hz. Peygamber, İbn Abbas’a: “Muğis, Berire’yi bu kadar severken, Berire’nin Muğis’e öfkelenmesine şaşmıyor musun?”. ‘Keşke yeniden ona dönse’ dedi. Kadın, Hz. Peygamberin bu isteğinin, ‘Allah’ın elçisinin yerine getirilmemesi halinde kendisinin isyan etmiş olacağı bir emri olup olmadığını’ soruşturdu. Sonra Peygamberimize: ‘Ey Allah’ın Rasülü onunla evlenmemi mi emrediyorsun? Bu yerine getirmem gereken bir emir midir?’ dedi. Peygamberimiz ‘Yalnızca aranızı bulmak istiyorum’, (eşfeu’), yapmadığında bana isyan etmiş olmasını netice veren bir emir değildir’ deyince, kadın Peygamber (asm)’a, “buna ihtiyacım yok” dedi.[28]
6. Aile ve Toplumun Selametine Yönelik Bazı Tedbirler
6.1. Ahiret İnancı ve Aile
Aile kurumu, kadın ve erkek arasında en hasbi ve içten duyguların yaşandığı ve olması gereken bir ortamdır. Çünkü aile birlikteliği hayatın sıkıntılarına karşı kadın ve erkeğin güçlerini birleştirdiği fıtrî bir yapıdır. Bediüzzaman, ailenin bu rolüne, “dünya saadeti için bir cennet ve sığınma noktası, aile hayatıdır,” diye dikkat çeker. Çünkü, “herkesin hanesi, küçük bir dünyasıdır.” O haneye Ahiret imanı hakim olmaz ise, zamanla ve farklı sebepler ile eşler arası sevgi, ilgi, samimiyet ve sıcaklığın şiddeti nisbetinde elem, aile fertlerinin ruhlarını derinden derine endişe, korku ve tedirginlik sarar.
“Meselâ valide, ruhunu feda ettiği evlâdını daima tehlikelere mâruz gördükçe titrer. Ve pederini ve kardeşini eksik olmayan belâlardan kurtaramayan evlâtlar, daim bir keder, bir korkaklık hisseder.” Allah’a iman ve tevekkül eksikliği aileyi sarsan tehlikeler karşısında kadın ve erkeği zaafa sürükler, sadece maddi değer yargıları karşılıklı sıcak ilgiyi devam ettirmede yeterli olmaz. Büyük beklentilerle kurulan aile yuvalarının kimi zaman çok kısa sürede dağılma sebeplerinden birinin inanç yoksunluğu olduğu açıktır.
Said Nursi krizler karşısında aile birlikteliğini sürdürmede, Allah, Ahiret inancı ve ahlakın kilit rol üstlendiğini söyler. Karşılıklı yakınlık, şefkat ve sevginin Ahiret inancı ile sürekli hale geleceğini belirtir. Ailede eşlerin birbirinin kusurlarına hoşgörü ile bakması sayesinde gerçek bir insani mutluluk ortamının kurulacağını kaydeder.
Onun tespitleri ile “Ahiret inancı, eşler arasına “samimi, ciddi, vefaya dayalı bir hürmet, hakiki bir şefkat, fedakârlık esasına dayalı bir merhameti” getirir.[29]
Şüphesiz ebedi arkadaşlık duygusu Allah’a ve Ahirete iman olan sinelerde yeşerir. Bir Müslüman için Allah inancı bütün hayırların temelidir. Nursi’nin şu tespiti, bu noktaya dikkat çeker: “Bu dünya hayatındaki hakikî lezzet iman dairesindedir ve imandadır. Ve a’mâl-i salihanın her birisinde bir mânevî lezzet var. Ve dalâlet ve sefahette ise elem ve ıstıraplar vardır.”[30]
6.2. Ahiret İnancı ve Duyguların Kontrolü
Allah’a ve Ahiret hayatına iman insanın duyguları üzerinde olumlu etkide yapar. Bu konu ile ilgili Bediüzzaman hazretleri eserlerinde muhtelif yerlerde ayrıntılı tespitler yapmıştır. İlgili açıklamaların bir kısmı Sözler adlı eserin 32. bölümündedir. Bu açıklamalara göre insana ait her bir duygunun iman esasları ile farklı boyutlar kazandığı görülür. Bu bölümden bir kısmına anlamları itibari ile yer vermek istiyorum.
“Ahirete iman yoksa, şefkat acizlik yüzünden elem ve musibete döner. Sevgi belalı bir ateş haline gelir. Lezzetler zeval ile zehirli birer şerbet mahiyetini alır. Haramlara da girmişse bu duygular azap çekmeye sebep olurlar.
“Ahirete iman olursa, erkeğin, nefsine sevgi ve ilgisi “ona acımak, onu terbiye etmek, zararlı hevesattan menetmek” şekline döner.
“O vakit nefis sana binmez, seni hevâsına esir etmez. Belki sen nefsine binersin. Onu hevâya değil, hüdâya sevk edersin.
“Erkek hanımının sadece fiziki güzelliğini değil, nezaket, incelik ve letafetle yoğrulmuş olan manevi güzelliklerine (siret) bakar; onu şefkatin merkezi ve ilahi rahmetin bir hediyesi olarak görür.
“Kadın ve erkek Ahiret imanı ile hareket ederse, tavırları da ona göre şekillenir. Mesela kadın, ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından başka birinin, nazarını kendi güzelliklerine çekmemeye çalışır. Ta ki, samimi hayat arkadaşını darıltmasın ve onu kıskançlığa sevk etmesin. Mü’min olan kocası da, Allah’a ve Ahirete imanla dikkat ve ilgisini eşinin dünyevi güzelliğine hasretmez. Onu, ahlaki güzellikleri ile görür; şefkat madeni olmasını dikkate alarak bir hayat arkadaşı, samimi bir yoldaş olarak kabul eder.
“Peder ve valideye karşı sevgi, imanla ve Cenâb-ı Hak hesabına olunca, hem bir ibadet olur, hem de onlar ihtiyarlandıkça hürmet ve muhabbeti artar. Ve ahirete iman yaşlılar için ailede en güçlü bir sigorta olarak karşımıza çıkar.
Evlatlar ailenin en önemli kişileri olan peder ve validenin uzun ömürlü olmalarına dua eder: “Onların yüzünden daha ziyade sevap kazanayım” diye samimî hürmetle ellerini öper; bundan da ulvî, ruhanî bir lezzet alırlar.
“Evlâdına muhabbet ise, Cenâb-ı Hakkın senin nezaretine ve terbiyene emanet ettiği sevimli, ünsiyetli o mahlûklara muhabbet ise, saadetli bir muhabbet, bir nimettir. Ne musibetleriyle fazla elem çekersin, ne de ölümleriyle me’yusâne feryat edersin. Sabıkan geçtiği gibi, “Onların Hâlıkları hem Hakîm, hem Rahîm olduğundan, onlar hakkında o mevt bir saadettir” dersin. Senin hakkında da, onları sana veren Zâtın rahmetini düşünürsün, firak eleminden kurtulursun.[31]
6.3. Aile Fertleri İyilikte Yarışır
Aile hayatında en önemli özellik sadakattir. İslamiyet kadına, eşine sadakati emreder. “Kadın, kocasında fenalık ve sadakatsizlik görse, o da kocasının inadına, hareket ederse, emniyet ve itaat bozulur. Bu durum, askeriyedeki itaat sisteminin bozulması ya da fabrikada çarkların yekdiğerinin aksine hareket etmesi gibi tahribata yol açar.
Belki kadın, elinden geldiği kadar kocasının kusurunu ıslaha çalışmalıdır ki, ebedî arkadaşını kurtarsın. Yoksa, o da kendini açık saçıklıkla başkalara göstermeye ve sevdirmeye çalışsa, her cihetle zarar eder. Çünkü hakikî sadakati bırakan, dünyada da cezasını görür. Kadın, yabancı namahremlerin bakışından sıkılır, sadakatsizlik ithamı altına girer ve haklarını muhafaza edemez.
Kadın şefkat kahramanı olmada ve merhamette erkekten üstündür. Erkek bu iki haslette kadına yetişemediği gibi, -maazallah- erkeklerin sefahete düşmesi halinde de kadınlar onlara benzemiyor ve yetişemiyor. Zayıf hilkatleri ve fıtratlarının gereği, namahremin bakışı ve ilgisinden korkar, çekinir.
İnsan hata edebilir. Şirk dışındaki günahları yüce Allah dilerse affeder. Bu Kur’an ayetleri ile sabittir. Ailede de eşlerin hata ve kusuru olabilir. Ancak günahlar ısrarla, inatla ve birbirine rağmen işlenmeye devam edilirse, aile huzur ve saadeti tehlikeye girer. Ailenin birlikteliğini bozacak bir günah sevdiğimiz birinin omuzuna yapışmış olan zehirli akrep gibidir. Said Nursi eşleri ikaz ederken şöyle der:
“Bahtiyardır o adam ki, refika-i ebediyesini kaybetmemek için saliha zevcesini taklit eder, o da salih olur.
“Hem bahtiyardır o kadın ki, kocasını mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyeviyesi içinde saadet-i uhreviyesini kazanır.
“Bedbahttır o adam ki, sefahete girmiş zevcesine ittibâ eder, vazgeçirmeye çalışmaz, kendisi de iştirak eder.
“Bedbahttır o kadın ki, zevcinin fıskına bakar, onu başka bir surette taklit eder. Veyl o zevc ve zevceye ki, birbirini ateşe atmakta yardım eder. Yani, medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik eder”ler .[32]
Halk irfanını temsilen söylenen, “üzüm üzüme baka baka kararır”, deyişindeki tespit, Nursi tarafından aile bireylerine uygulanmıştır. “Kötü emsal olmaz!”, ancak insan basireti bazen kapanır ve kötüyü taklit eder; bir tarafın yanlışını gören, “ben de şöyle yaparım” inadına tutulur. Zarara rızası ile atılır. İşte dini hayattaki yanlışlık, sefahet vb. durumlarda yarışmak da kadın ve erkeği ateş çukuruna sürükleyen “kötü emsaller”dir. Asıl olan, iyinin, güzelin, hakkın, doğrunun peşinden gitmek; onlara sahip çıkmaktır. Aile böyle basiretli insanların sayesinde cennetten bir köşe haline gelir.
Kadın ailede Allah’ın Rahman isminin yansımasıdır. Allah’ın rahmeti her şeyi kuşattığı gibi kadındaki şefkat de ailede eksik ve kusurları yok eder; fedakarlığı en yüce hali ile kadınlar yaşar. Nursi bu gerçeği anlatırken “Bir validenin çocuğunu tehlikeden kurtarmak için ruhunu feda etmekte” olduğunu söyler. Fakat kimi vakit bu şefkat yanlış kullanılır: “Oğlum paşa olsun” diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir.” Oysa şefkat duygusunu sadece dünyevi tehlike ve faydalar için işletmemek gerekir. Böyle davranan anne babalar çocuğun hayat-ı ebediyesinin tehlikeye girdiğini düşünmüyor. Ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor; Cehennem hapsine düşmemesini dikkate almıyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak, o mâsum çocuğunu, âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken dâvâcı ediyor. O çocuk, Ahirette, böyle davranın anne babaları için, “Niçin benim imanımı takviye etmedin bu helâketime sebebiyet verdin?” diye şikayet edecektir.
Bu tür yanlış tercihler ile çocuk dünyada da, İslami terbiye almadığı için, validesinin şefkatine karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder.
Anne-baba çocuğunu İslam terbiyesi ile yetiştirmiş olsa o veledin bütün ettiği hasenâtının bir misli, validesinin defter-i a’mâline geçer. Validesinin vefatından sonra her vakit hasenatlarıyla ruhuna nurlar yetiştirir. Ahirette, değil dâvâcı olmak, bütün ruh u canıyla şefaatçi olup ebedî hayatta ona mübarek bir evlât olur. [33]
6.4. Ailede Kanaat
Aileyi Cennetten köşeye çeviren bir haslet de kanaattir. İsraftan uzak, ihtiyaçlar kadar tüketim ve azla yetinmek; her insana lazım ancak, bulunması zor bir haslettir. Tüketim kültürü ve seküler anlayış, insanı eşyanın kölesi kılmakta ve moda- reklam desteğiyle sanal ihtiyaçlar üreterek pazar oluşturmakta, eşyayı imaj, itibar ve saygınlık kazandırabilecek statüye taşımaktadır. Böylece, “ilerleme, çağdaşlaşma, medenileşme, özgürleşme ve bireyselleşme” şeklinde müspet sunulan kavramların aslında karşılığı, “kutsalın kaybı, değerlerin yitimi, kimlik bunalımı, medeniyet bilincinin kaybedilmesi, benliğin dönüşümü” şeklindedir.
6.5. Aile Fertleri Birbirine Dua Ederler
Aile huzuruna etki eden önemli bir faktör, fertlerin Allah’la olan ilişkileridir. Bu, ibadetlere duyarlı olmak yanında dua ile de ortaya çıkar.
Allah dua edenin duasını, dua ettiği anda işitir ve ona karşılık verir. (2/186) Mü’min sıkıntılı anlarda olduğu gibi, aile yuvasının oluşumu ve huzuru için dua eder. Nimet ve ferahlık halinde dua sıkıntılı anlardaki kadar önemlidir. Çünkü insan mutlu olduğu anlar daha kolay yanlışa düşebilir.
وَاِذَٓا اَنْعَمْنَا عَلَى الْاِنْسَانِ اَعْرَضَ وَنَاٰ بِجَانِبِه۪ۚ وَاِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَٓاءٍ عَر۪يضٍ
“Biz insana nimet verdiğimizde o, şükürden yüz çevirir, başını alır uzaklaşır. Fakat kendisine sıkıntı dokununca, bir de bakarsın uzun uzun yalvarır durur.” Fussilet, 41/51
فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا ل۪ي وَلَا تَكْفُرُونِ
“Beni anın ki ben de sizi anayım. Bana nankörlük etmeyin,” buyrulur.
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَت۪ي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِر۪ينَ
“Bana dua edin, ben de karşılık vereyim. Çünkü bana ibadet etmekten kibirlenip yüz çevirenler yarın horlanmış olarak Cehenneme gireceklerdir.” (Gafir 40/60) İnsanın vazifesi dua ile kulluktur. İstenen şeyi aynı ile vermek, Allah’ın kudretine göre mümkün olsa da bu husus, O’nun hikmetine tabidir.
“Onlar ki ey Rabbımız, derler, bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözlerin aydınlığı (ölçüsünde) bağışla ve bizi (Allah’tan) korkup (fenalıklardan) sakınanlara önder ve lider eyle.” (Furkan 25/70-74)
Yüce Allah Kur’anda ayrıca, İbrahim (a.s)’ın Mekke’deki duasını zikrederek bütün mü’minlere çocuklarla ilgili önemli bir mesaj verir.
6.6. Ebeveyne İyi Davranırlar
Cenab-ı Hak Kur’anda, anne baba hakkını Allah’ın hakkından hemen sonra zikretmektedir.
وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَر۪يمًا {23} وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَان۪ي صَغ۪يرًاۜ {24}
“Rabbin şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye ve babaya güzel muamele edin. Şayet onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa sakın onlara hizmetten yüksünme, “öff!” bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle.” (İsra, 17/23-24)
Bir başka ayette de,
وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِۚ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْنًا عَلٰى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ ف۪ي عَامَيْنِ اَنِ اشْكُرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيْكَۜ اِلَيَّ الْمَص۪يرُ
وَاِنْ جَاهَدَاكَ عَلٰٓى اَنْ تُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفًاۘ
“Biz insana, annesine babasına iyi davranmasını emrettik. Zira annesi onu nice zahmetlerle karnında taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl kadar sürer.
İnsana buyurduk ki: “Hem Bana, hem de annene babana şükret! Unutma ki sonunda Bana döneceksiniz.
Eğer onlar seni, şerik olduğuna dair hiçbir bilgin olmadığı şeyleri, bana ortak koşmaya zorlarlarsa sakın onlara itaat etme!
Ama o durumda da kendileriyle iyi geçin, makul bir tarzda onlara sahip çık!”
(Lokman, 31/14-15)
Allah teâlâ, müşrik dahi olsalar Allah’a isyan olmayan konuda anne ve babaya itaat etmeyi ve onlara şükretmeyi (iyilik etmeyi) emretmiştir. Allah (cc)’a isyan olan yerde ise hiçbir mahluka itaat edilemez.
Anne babaya fiili ihsan etmenin ötesinde onlara dua etmek de bir iyiliktir.
7. Kadın ve Erkek Farkındaki Rahmet
Kadın ve erkeğe bakış aile saadetine etkileyen bir faktördür. Kadın ve erkek arasında yapılan kıyaslamalar yeni değildir. Bu fark ve özelliklere dayalı akımlar, düşünceler vardır; bu minvalde dernekler, kurumlar ortaya çıkmış, toplumu ve devleti yönlendirecek kamuoyu oluşturmuşlardır.
Kur’an ve Sünnetin konuyla ilgili mesajları iyi anlaşılırsa kadın ve erkeğin birbirine üstünlüğü yerine sahip kılındıkları farkların aile huzuru ve sağlıklı nesil için değeri ortaya çıkar.
“Kadın tabiat itibari ile erkekten farklıdır. Mesela, erkekte tedbir hakimken, kadında hissiyat galiptir. Erkek dışa yönelik iken, kadın içe yöneliktir. Bunun neticesi olarak erkek dış işleri, kadın iç işlerin müdürüdür. Şüphesiz böyle bir tabiat ve görev farklılığı, aile açısından rahmettir. Çünkü her ikisi de aynı tabiata sahip olsalardı, birbirinin eksikliğini tamamlaması mümkün olmayacaktı. Kadınlar şefkatte kahramandır. Erkek bu noktada kadına yetişemez. Keza çocuklarla ilgi, (terbiye ve yetiştirmede) kadın daha sabırlı ve başarılıdır.”[34]
Bu gerçeğin anlaşılması için kadın telakkisi ile ilgili İslamdan önceki durumu dikkate almak gerekir.
İslamdan önce, Cahiliyye çağında kadın hor ve hakir görülen bir nesne gibiydi. İslamdan önce evlenme çağına gelen, kızlar ve dul kadınlar kendi başlarına evlenemez, müstakbel eşini çok defa kendisi seçemezdi; bu yetki velinin elinde bulunurdu.
-Veli evlilik karşılığında müstakbel kocadan para veya mal (mehir) alırdı.
-Kadın kocasının ölümü halinde üvey evlâdına veya kayınbiraderine miras konusu bir mal olarak intikal ederdi.
-Bu dönemde şehirli kadının sosyal ve ekonomik durumu göçebe kabilelere nisbetle farklıdır. Şehirli kadın toplum içinde etkin bir yere sahiptir, mallarını bizzat yahut bir ortak vasıtasıyla işletebilirdi. Buna iki örnek, Ebû Süfyân’ın eşi Hind ile Hz. Peygamber’in ilk eşi Hz. Hatice’nin Mekke’de, kendi sermayeleri ile ticaret yapıyor olmalarıdır. Hatta Hz. Hatice Hz. Muhammed’le bu ticari ortaklık sayesinde tanışıp evlenmiştir.
-Arap toplumunda boşanma yaygındı.
-Sınırı olmayan bir poligami (birden fazla kadınla evlenme) adeti vardı.
İslam kadını yüceltmiş, ona değer kazandırmış, kadını yaratılış ve fıtratına uygun konuma getirmiştir.
7.1. Eşlerin Rolü ve Bir Ayet ve Tefsiri
Kur’an geldikten ve İslam kurumsal bir hüviyet de kazandıktan sonra şu dikkate alınır oldu: Kadın ve erkek her ikisi için de en önemli husus, “insanı üstün kılan şeyin bilgi olmasıdır. Bir ayette bu ifade edilmiştir:
“Kadın ve erkeğin her birine üstünlükler verdik. (Nisa, 4/34)
Kadın ve erkek Kur’an tarafından birbirlerinin örtüsü olarak nitelenmiştir. (Bakara, 2/187) Örtü olma, bir anlamda, kadın ve erkeğin kendilerine verilen farklı üstünlükleri ile, diğerinin eksikliklerini tamamlaması karşılıklı olarak kusurların da örtülmesi anlamına gelir.
“Allah’ın kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan O’nun lütfunu isteyin.” (Nisa, 4/32) Bir cinsin karşı cinse verileni elde etmeye çalışmaması, modern deyimle rol çalmaması istenmektedir.
Hz. Peygamber’in eşi Ümmü Seleme ve bazı kadınlar, “Ey Allah’ın elçisi! Erkekler savaşıyor, biz savaşamıyoruz, biz mirasta onların aldığının yansını alıyoruz” demişler, kadınların hicretlerinin Kur’an’da zikredilmemesi, bir erkek şahide karşı iki kadın şahidin gerekli bulunması, amellerin karşılığının da böyle olup olmadığı gibi konularda açıklama istemişlerdi. Bu tür tereddütleri giderici âyetlerden birisi budur.
İnsanların yanıp yakılarak arzu ettikleri, imrenip göz diktikleri şeyler arasında maddî olanlar kadar manevî olanlar da vardır…Allah Teâlâ’nın arzu edilmesini veya göz dikilmesini yasakladığı şeyler arasında öncelikle şunlar akla gelmektedir:
Zenginlerin serveti, vârislerin farklı hisseleri, yetimlerin malları, kadınların miras payları (mirastan mahrum edilmeleri), mehirleri, her bir cinse Allah Teâlâ tarafından verilen fıtrî / tabii özellikler…
Âyetteki “temenni” kavramı, “gerçekleşmesi imkânsız veya zor olanı arzulamak”tır. Bir şeyi temenni etmenin dinî ve ahlâkî yönü bakımından farklı çeşitleri vardır. Bunlar şöyle sıralanabilir:
1-Din, hukuk ve ahlâkın engellemediği bir şeyi, başkasının elindekine göz dikmeksizin Allah’ın lütfundan istemek. Bir kişinin tekrar şehit olmayı istemesi gibi.
2-Allah’ın âdetine (koyduğu kanunlara) veya dinine göre olması caiz ve mümkün olmayan şeyleri temenni etmek: Kadınların erkek olmayı, erkeğin fizik gücüne sahip olmayı, miraslarının erkeğin miras hakkına eşit olmasını dilemeleri gibi.
Olmayacak şeyleri temenni etmek insanda, çalışarak elde edilecek şeylere yönelik teşebbüs ve çaba gösterme iradesini zaafa uğratmakta, haset ve kin duygularını beslemektedir. Allah’a karşı ilk isyan İblîs’in Hz. Âdem’i kıskanmasından çıkmış, İlk öldürme olayına da Kabil’in, Hâbil’i kıskanması sebep olmuştur.
Birçok gasp, isyan, hırsızlık, cinayet, kumar ve zina suçunun temel sebebi başkalarının elinde olana göz dikmek ve kıskanmaktır. Komünizm insanları ekonomik yönden eşit hale getirmeyi hedeflemiş fakat sonunda iflâs etmiştir. Feministler kadınla erkek arasındaki farkları sıfırlamayı hedeflemişler, her toplumda marjinal bir grup olarak kalmışlardır.
Bugün mâkul çizgideki sosyal bilimcilerin teklifleri iki cinsin farklılık içinde birliği, bütünlüğü, âdil paylaşımı ve tabii iş bölümünü gerçekleştirmeye yönelmektir. İslâm’ın teklifi herkesin, mümkün ve caiz olmak şartıyla dilediğini elde edebilmek için elinden gelen çabayı sarfetmesi, mahrum olduklarını bilmesi ve görmesi yanında sahip olduklarını da bilip görmesi, bunların kıymetini takdir etmesi, gayret göstermesine rağmen elde edemediği önemli ihtiyaçlarının cemiyet tarafından karşılanması, Allah’ın nimeti ve lûtfu sonsuz olduğu için -başkalarına verileni değil- Allah’ın hazinesinde olanı, O’nun lûtfundan istemesi, beklemesi ve bunun için bizzat gayret göstermesidir.
“Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var” cümlesi kadın hakları bakımından oldukça erken bir devirde ortaya konmuş bir inkılâp hükmü içermektedir. Roma hukukundan XX. asrın ortalarına kadar Batı dünyasında câri birçok hukuka bakıldığında hem kazanma şansı ve fırsatı hem de kazandığına sahip olma, onun üzerinde serbest tasarruf hakkı bakımından kadınların aleyhine olan birçok hükme yer verildiği görülmektedir. Günümüzde bile bazı aile hukuklarında kadın evlilik birliği içinde kendi kazandıklarına ve mal varlığına tek başına sahip olamamakta, bunlar üzerinde dilediği gibi tasarruf edememektedir. Burada bir haksızlık olduğu gibi kadınların ve erkeklerin aynı işleri yapmalarını, aynı şeyleri kazanmalarını temenni etmekte de aşırılık ve insan tabiatına aykırılık vardır. [35]
7.2. İslâm ile Örfün Farkı
Eğitim, istihdam, çok evlilik, boşanma gibi konulardaki şikâyet konusu, İslamı ve Müslüman aile modelini yaralayan durumlar dinden değil, İslam ülkelerindeki kültür ve örflerden kaynaklanmaktadır.
Kur’an kadın ve erkeğin ayni şeyden, (min nefsin vahidetin) yaratıldığını söylemektedir. (İsra,17/70) Kur’anın dili cinsiyete değil, insiyete (insanlığa) ağırlık vermektedir. Allah ikisine de ruhundan üflemiş, maddi ve manevi varlık alanına ilişkin her türlü bilgi ile donatmış, evrendeki yerini kendisine bildirmiş ve her ikisini de varlıkların son halkası, hatta halife olarak ilan etmiştir.[36]
Kadın ve erkeğin farklı yaratılışına saygı, aileyi ve çocukların haklarını korumak içindir. Modern dünyada bu farkı yok sayarak toplumdaki her işe erkek ve kadının eşit şekilde girmesine yönelik görüşlerin birçok İslam devletinde uygulanmakta olduğu bilinmektedir. Bunun sosyoloji açısından neticeleri tartışılabilir. Bunlara girmeksizin hak ve sorumluluk açısından Kur’an’ın kadına yönelik emir ve tavsiyelerinden bir kısmını burada dikkate vermek istiyoruz:
“Kur’ân-ı Kerîm’de gerek yaratılış gerekse hak ve sorumluluklar yönünden erkeklerle eşit konumda bir kadın portresi çizilmektedir.
-Kadın Allah’ın kulu olması bakımından erkekle eşit seviyededir; dinî hak ve sorumlulukları da aynı düzeydedir (Âl-i İmrân 3/195; et-Tevbe 9/71).
-Hz. Peygamber’in kadınlara yönelik sözleri ve uygulamaları Kur’an’ın çizdiği bu çerçeveye uygundur. Hz. Peygamberin şahsında kadınlar, onu, her zaman kadınların meseleleriyle ilgilenen, eşleriyle olan anlaşmazlıklarında ara buluculuk yapan, haklarını koruyan, erkeklere eşlerine iyi davranmalarını öğütleyen ve kendi yaşayışıyla da buna örnek olan bir dost ve hâmi olarak bulmuşlardır.”
-Kadınla ilgili bazı rivayetler muhteva itibari ile problemlidir. Bunlardan birisi, uğursuzlukla ilgili Ebu Hureyre hadisidir. Hz. Aişeye nisbet edilen rivayet bu konuda daha isabetli görünmektedir.
“Ebû Hüreyre hadisi tam olarak zaptedememiş, çünkü o Resûlullah şöyle derken içeri girmiştir: ‘Allah yahudilerin canını alsın! Onlar uğursuzluğun evde, kadında ve atta olduğunu söylerler’, demiştir. Hadisin bir yanlış anlamadan kaynaklanmış olması da mümkündür. Hz. Peygamber (asm) ev, at ve kadını uğursuz varlıklar olarak değil insanoğlunun saadetinin veya bedbahtlığının sebebi olarak göstermiştir (Müsned, I, 168).[37]
Sonuç
Aile hayatı, tüm insanlığın özellikle Müslümanların gözbebeğidir. Çünkü aile kalesi yıkılırsa, sığınılacak başka bir melce bulunamaz. Aileyi korumak, çocukları ve gençleri sağlıklı bir ortamda yetiştirmeyi garanti etmektir. Ailenin üzerinde oturduğu en önemli değerler; iman esasları, ahlaki esaslar, harama ve helale riayet etmektir. Bu esasların esnetildiği yerde aile gemisi su almaya başlamış demektir. Neticesi dünya ve ahiretimizin zarar görmesidir! Her şeyi ile dünyaya odaklı yaşayan aile bireyleri, çocuklarını farkına varmadan materyalist değerlere göre yetiştirmiş olur. Dini hayata duyarlı olma, ahlak ve maneviyata önem vermenin hissedilmediği bir ailenin çocukları bir müddet sonra ebeveynlere karşı tam bir materyalist tavır göstererek onlara dünyayı da dar edebilmektedir. Bu açıdan dini kaide ve kuralları ailede yaşayanlar biiznillah sadece ahireti değil, dünyevi geleceklerine de iyi bir yatırım yapmış olurlar. Aile hayatı bu hassasiyetlerin olduğu yerde cennetten küçük bir köşe haline gelir.
Kaynakça:
- Abdulmuhsin b. Hamd, Şerhu Süneni Ebi Davud li’l-ibad, http://www.islamweb.net, (Şamile)
- Atar, Fahrettin Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, “Nikah” İstanbul, 2007.
- Aydın, Mehmet Âkif, DİA, “İslâm’da Kadın” İstanbul, TDVİA y., 2001.
- Aynur, Hatice Şahin. Dînî Değerler Ve Sekülerlik Çatışmasında Aile, (Aile Kurumunun Bekasına Yönelik Çağdaş Fırsatlar/Tehditler Bildiriler Kitabı/ 15-17 Ekim 2020.
- Canan, İbrahim Kütüb-ü Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Akçağ y. Ankara 1992.
- Dikmen, Mehmet. İslamda Kadın Hakları, (Sosyal Bilimler Serisi, 6) Yeni Asya Yayınları, İstanbul,1981.
- Düzgün, Şaban Ali. Kur’anın Değer Sistemi ve Kadın Algımız, Kelam El kitabı. Grafiker y. Ankara, 2012.
- Döndüren, Hamdi, Delilleriyle İslam Hukuku (Şahis, Aile ve Miras) İslam Hukuku Külliyatı Yayınları, 1 Konya, 1977.
- Eren, Şadi Kur’an ve Toplum, İstanbul, Zafer y.1998.
- Hatibe, Tabib Ahmed. Şerhu Riyazu’s – Salihin, http://www.islamweb.net
- Hökelekli, Hayati. Psikolojiye Giriş, Düşünce Kitabevi y., Bursa 1.bs., 2008.
- Karaman Hayrettin vd., Kur’an Yolu Tefsiri, Türkiye Diyanet Vakfı y. Ankara 2018, 4/303.
- Hayrettin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, İrfan y. evi, İstanbul, 1973, I-239
- Kurtkan, Amiran. Sosyoloji, MEB Devlet Kitapları y., İstanbul, 1980.
- Kara, Zülküf. “Fıtratın Tahkim Alanı Müslüman Aile”, Köreselleşen Dünyada Aile, III. Kutlu Doğum Haftası Sempozyumu, (Ş. Urfa Müftülüğü ve Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) Şanlıurfa, 2009
- en-Nesai, Ebu Abdurrahman Ahmet el-Horasani, Sünen’i- Suğra, (li’n-Nesai) Thk.: Abdulfettah Ebu Gudde, Halep, M. Matbuatu’l İslamiyye, y. 2.bs. 1986.
- en-Nevevi, Ebu Zekeriya Muhdiyyiddin, (vh.676) Minhacu Şerhu Muslim Beyrut, İ. Türasi’l Arabi, 2. Bs.
- Nursi, Said, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2020.
- Nursi, Said, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2020.
- Nursi, Said Emirdağ Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2020.
- Nursi, İşaratü’l-İ’caz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2020 (1. Bsk.)
- Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2020.
- Pars, Vedide Baha. H. Cırıtlı, M. Enç, T. Oğuzkan, Eğitim Psikolojisi, ME Basım Evi, İstanbul, t.yok.
- Sağlam, Hadi, “İslam Hukukunda Mehir Evlilik Sigortası Mıdır?”, Universal Journal of Theology Volume I, Issue I, 2016.
- Yıldırım, Celal, Kaynakları ile Ahkam Hadisleri, daru’lkitapislamansiklopedisi (Hadis bölümü)
- Zuhayli, Vehbe. (el- Fıkhu’l-İslami ve Edilletühu) İslam Fıkhı Ansiklopedisi adı ile Trc.: Heyet, Risale Basın Yayın y., Baskı Betrieb (Almanya) 1994.
Risale-i Nurla İlgili Program ve Siteler
- https://kulliyat.risaleinurenstitusu. erişim:13.2.2024
- Risale HTML kütüphane, hzr.: Ahmet Berk, islamicdownload.net
[1] Amiran Kurtkan, Sosyoloji, MEB Devlet Kitapları y., İstanbul, 1980, s.9, 10,11.
[2] Fahrettin Atar, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, “Nikah” İstanbul, 2007, c. 33, s.112-117.
[3] Atar, TDVİA, “Nikah”, c.33. s.113
[4] Vehbe Zuhayli, (el- Fıkhu’l-İslami ve Edilletühü) İslam Fıkhı Ansiklopedisi adı ile Trc.: Heyet, 1994 Risale Basın Yayın y., Baskı Betrieb (Almanya) c.9/27.
[5] Hayati Hökelekli, Psikolojiye Giriş, Düşünce Kitabevi y., Bursa 1.bs., 2008, s.60-61.
[6] Hökelekli, age. s.57.
[7] Vedide Baha Pars, vd., Eğitim Psikolojisi ME Basım Evi, İstanbul, t. yok, s.245-248 (özetle vk.)
[8] Karaman vd., Kur’an Yolu Tefsiri, 4/303.
[9] Zülküf Kara, Fıtratın Tahkim Alanı Müslüman Aile, Köreselleşen Dünyada Aile, Şanlıurfa, 2009 III. Kutlu Doğum Haftası Sempozyumu, s. (Ş.Urfa Müftülüğü ve Harran Ü. İlh. Fakültesi)
[10] Hayrettin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, İrfan y. evi, İstanbul, 1973, I-239
[11] Ahmed b. Hanbel ve Müslim, Neylül’evtar, V, 167-168; Sübülü’s-selam, III, 22-23-11’den aktaran, Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Trc.: Heyet, Risale Yayınevi y. Betrieb, 1994, 9/12.
[12] Nursi, Şualar, 12 Şua, html risale s.995
[13] Nursi, İşaratü’l-İ’caz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2020 (1. Bsk.) s.193-194.
[14] Nursi, İşaratü’l-İ’caz, s.193-194.
[15] Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2020 s,213.
[16] Ebu Abdurrahman Ahmet el-Horasani en-Nesai, Sünen’i- Suğra, (li’n-Nesai) Thk.: Abdulfettah Ebu Gudde, Halep, M. Matbuatu’l İslamiyye, y. 2.bs. 1986, 4/196 Hn.2239; Ebu Zekeriya Muhdiyyiddin en-Nevevi, (vh.676) Minhacu Şerhu Muslim Beyrut, İ.Türasi’l Arabi, 2.Bs. 9/172.; Krş.: Celal Yıldırım, Kaynakları ile Ahkam Hadisleri, daru’lkitapislamansiklopedisi (Hadis)
[17] Zuhayli, İslam Fıkhı, 9/30.
[18] Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam Hukuku (Şahıs, Aile ve Miras) İslam Hukuku Külliyatı Yayınları, 1 Konya, 1977, s.140.
[19] Zuhayli, İslam Fıkhı, 9/124.
[20] Hadi Sağlam, “İslam Hukukunda Mehir Evlilik Sigortası Mıdır?”,
Universal Journal of Theology Volume I, Issue I, 2016, (http://dergipark.gov.tr/ujte) s.3, 6, 7.
[21] İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Akçağ y.1992, Ankara, 15/480.
[22] Mehmet Dikmen, İslamda Kadın Hakları s.190-91 K. Hadisler için bkz.: Keşfu’l- Hafa, 1-304; Krş.: Ö. Nasuhi Bilmen, Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, II-215; Feyzü’l- Kadir İbn Hümam, II-22 Kamus agy.)
[23] Sağlam, agm.s.4.
[24] Hatice Şahin Aynur, “Dînî Değerler Ve Sekülerlik Çatışmasında Aile”, (Aile Kurumunun Bekasına Yönelik Çağdaş Fırsatlar/Tehditler Bildiriler Kitabı / Sinop, 15-17 Ekim 2020, s.93-94.
[25] Müsned-i Ahmed, Müttefakun aleyh hadistir. (Zuhayli, aynı eserden)
[26] Said Nursi, Emirdağ Lâhikası (2) – Mektup No: 45 – s.1828
[27] Bakara, 2/190.
[28] Tabib Ahmed Hatibe, Şerhu Riyazu’s – Salihin, http://www.islamweb.net, 7/6; Abdulmuhsin b. Hamd, Şerhu Süneni Ebi Davud lilibad, http://www.islamweb.net, (Şamile) 3/256.
[29] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/asa-yi-musa/sekizinci-meselenin-hulasasi/40 erişim:13.2.2024; Nursi, Lemalar, 17. ve 24. Lem’a, html, hzr.: Ahmet Berk, islamicdownload.net, s.690.
[30] Nursi, Şualar, 11.Şua html. aynı prg., s.963.
[31] Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2008, 32. Söz, s. 1048,1049. Müellifin burada sözünü ettiği hususlarla ilgili çok sayıda ayet ve hadis yazılabilir. Bunlardan örnek olarak bir iki hadisi zikretmekle yetinmek istiyorum. “Ebeveyne iyilik etmek musibetlerin uzaklaşmasına vesiledir.” İbn Batta, Ebu’l Hasan Ali b. Abdül’ Melik, Şerhu S. Buhari, D. Neşr Riyat, 2003 K. Edeb, Hn.67 “Allah’a itaat (salih amelinin) mükafatı en hızlı verileni sıla-i rahimdir (akraba hak ve hukukuna riayet ederek ilişkiyi sürdürmek). aynı eser, Hn.8; Bir hadiste de Rasülüllah (asm) cihat etmek isteyen birisine anne babası hayatta olup olmadığını sordu, adam, hayatta deyince, Peygamber (asm) “onlar için gayret göster” buyurdu. Ebu Hamid b. Sabit el-Hanife, (Ebu Hanife) el-Müsned, M.İslamiyye, Bangladeş 2002 K. Edeb, Hn.450.
[32] Nursi, Lem’alar, 24. Lem’a, HTML Help (Risale-i Nur Programı)
[33] Nursi, Lem’alar, 24.Lem’a, Bir Muhavere, Risale HTML
[34] Şadi Eren, Kur’an ve Toplum, İstanbul, Zafer y.1998 s.29-30.
[35] Karaman vd. Kur’an Yolu Tefsiri, 2/41-43.
[36] Şaban Ali Düzgün. Kur’anın Değer Sistemi ve Kadın Algımız, Kelam El kitabı, s. 627.
[37] Mehmet Âkif Aydın, İslâm’da Kadın DİA. İstanbul, TDVİA y., 2001, 24/86-94.