Ailede İstişare Mekanizması ve Demokratik Değerlerin Gelişmesi
Zehra Nur YILDIZ, Bağımsız Araştırmacı
Özet
Aile, dünyadaki en eski kurumdur. Toplumlar bu şekilde bir bütün, topluluk ve millet oluşturmuşlardır. Âdem (as) ile Havva validemizin izdivacıyla başlayan bu kurum, günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Ayrıca aile, insan neslinin sürmesi için önem arz eder. Bu kurum; çocuk ve toplum için birçok öge taşır. Nesillerin korunması için de bu kurumun korunması gerektir. Günümüzde bir yeri ele geçirmek için direkt savaş açılmadığı görülür. Bunun yerine medya gibi önemli organlarla insanların zihnine savaş açılır. Fark edilmeden toplumlar, istenilen bölgenin kültürünü zihinlere taşır; olağan kültürü ve yapıyı kolay bir şekilde savaşmadan kaybeder. Aile de bir toplumun kültürel, dinî en önemli yapısıyken savaşmadan aile kavramını bozarak o toplumun ele geçirilmesi ve yok edilmesi anlamına gelir.
Makalemizde mevcut durumdan hareketle aile hayatının korunması için dikkat edilmesi gereken husus ve davranışlar ele alınmıştır. Buradan hareketle makalenin çerçevesi, İslâm ahlâkı üzerinden oluşturulmuş olup istişare ve demokratik değerler bağlamında çözüm önerileri sunulmuştur. Temelin sağlam olması demek, ebeveynin eğitiminin tam olması ve çocuğa verilen temelle aile kavramının bozulmaya uğramadan yaşatılması demektir. Temel oluştuktan sonra medya, çevre gibi unsurların doğru şekilde kontrol altına alınması ve devletin de bu konuda kendisine düşeni yapması gereklidir.
Anahtar kelimeler: istişare, çocuk, aile, demokratik değerler, terbiye-i islamiye
Consultation Mechanism in the Family and the Development of Democratıc Values
Abstract
The family is the oldest institution in the world. In this way, societies have formed a whole, a community, a nation. This institution, which started with the marriage of our parents Adam (pbuh) and Eve, has continued its existence until today. In addition, family is important for the continuation of the human race. This institution carries many elements for the child and society. This institution must be protected to protect generations. It is seen that during this period, direct war was not waged to capture a place. Instead, a war is waged on people’s minds through important organs such as the media. Without being noticed, societies carry the culture of the desired region into their minds and easily take over the normal culture and structure without a fight. While family is the most important cultural and religious structure of a society, it is possible to capture and destroy that society by disrupting the concept of family without fighting.
Our article includes the factors necessary to protect family life. There are issues and behaviors that need to be taken into consideration. The topics are tried to be explained in the light of scientific articles and the Qur’an about democratic values, that is, family and inter-value relations, consultation, and the child’s self-development with democratic values. The first thing we should take as an example is Islamic morality. Consultation and democratic values in the family are also the most important elements. Having a solid foundation means that the parent must first have a complete education and then with the foundation given to the child, the concept of family is kept alive on Islamic foundations without being distorted. Since the family constitutes the entire society, we deal with this core issue in a limited way. Finally, after the foundation is established, it is necessary for institutions to control issues such as media and environment. The task of research is to lay the foundation.
Keywords: consultation, child, family, democratic values, Islamic education
Giriş
Aile, bir toplumun çekirdeği, hayat ve hareket zembereğidir. Kodları ve meyilleri hangi yönde olursa olsun her bir aile, toplum içinde bir etkinlik faktörüne sahiptir. Toplumun kemiyeten en küçük fakat keyfiyeten en tesirli sosyal şubesi olması hasebiyle etken de edilgen de olabilir.
Aile; toplumsal refah, saadet ve terakki yolunun temelleri hüviyetindedir. Bir yolun ya da evin temeli dayanıklı olursa o evin ya da yolun ömrü de uzun olur. İşte aile, toplumun temeli mesabesinde olduğu için bir toplumun bekası da yine o ailedeki doğru kodlar ve meyiller ile mümkündür. “Bu sebeple, toplum ve toplum tarafından oluşturulan kurumlar, geleceklerini düşündükleri için aileye yapılacak her yatırıma ve aileyi koruyacak her tedbire önem vermektedirler”[1].
Bediüzzaman, “Eyvah, dedim. İnsanın hususan Müslüman’ın tahassüngâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmağa başlamış dedim.”[2] diyerek aile kurumunun içinde bulunduğu duruma dikkat çeker. İslam dinine zarar vermek için gençleri yoldan çıkarmaya çalışan komiteler de vardır. “Bireysel ve toplumsal gelişimde gizli müfredatın rolü büyüktür. Şöyle ki; hitap şekli, yemek adabı, kişisel temizlik, tertip ve düzen, dürüstlük, doğruluk, sevgi, saygı ve pozitif düşünce gibi nitelikler büyük ölçüde aileden kazanılır”[3].
Temel öğrenme ailede gerçekleşirken gençlerin temelini sarsmak isteyen birçok çalışma olduğu gibi bu zamanda toplumu bozmak için yapılan çalışmalardan birisi de aile ve bilhassa kadınlar üzerinedir. Toplum için bu kadar büyük bir etkiye sahip olan aile, pek çok saldırılarla yaralanmaya hatta öldürülmeye çalışılmaktadır. Feminist ideoloji buna anne kavramını yok etmekle başlamıştır. Şu tespitler bu meyanda önemlidir:
“Radikal feministlere göre kadınlar binlerce yıldır özellikle aile kurumunda ve bilhassa annelik rolü üzerinden ataerkil sistem tarafından sömürülmektedirler. Buna son vermenin yolu ataerkil düzeni ve bileşenlerini ortadan kaldırmaktır. Bu durumda öncelikle kadınlar annelik vasfı üzerinden kadınlara yüklenen “işleri” omuzlarından atmalıdırlar. Çocuk bakımı, çocuk yetiştirme, çocuk büyütme gibi “işlerde” erkekler rol almalıdırlar. Teknoloji geliştikçe kadını bağımlı kılan doğurganlık ve emzirme işleri ile ilgili de yeni alternatifler üretilmelidir. Son olarak annelikle ilgili mitolojik söylem yapı sökümüne uğratılmalıdır.”[4]
Bu metindeki “yapı bozumu” kavramı birçok kaynakta da geçmektedir. Feminiztlerde, aile yapısını medya algısıyla, başkaldırılarla veya somut olmayan bahanelerle yok etmek ya da bozmak yani fıtrat kavramını yok etmek amacı açıkça gözükür. Onlar için kadın bozulmada ana kavramdır. Bu durum medyada da ön plana çıkar. Böylece kadın metalaştırılır ve duygulardan arındırılır. Ama bu normalleştirilerek ve kadının hakkıymış gibi lanse edilir.
Medya bu kapsamda toplumda pek çok zedelenmeye yol açmıştır. “Medya aileyi kötü gösteren, itibarsızlaştıran, çarpık ilişkileri sahneleyen, çocukların kimliklerini bozan, aile mensuplarının kişilik haklarını ihlal eden; ahlaka, milli ve manevi erdemlere uymayan yayınlar yapmamalıdır”[5].
Bu saldırılara karşı ailenin nokta-i istinadı terbiye-i İslamiyedir. İslamiyet bireye, aileye ve topluma verdiği kıymet ile onu koruduğu gibi ona gösterdiği istikamet yoluyla da dünya ve ahiret hayatını düzenler. İnsana verdiği hakiki hürriyet ile ne nefsine ne de gayrıya tahakküm etmekten kurtarmış olur. Hürriyet suyuyla beslenen her bir aile, toprağı doğru kodlanmış çekirdeklerle buluşarak demokratik değerler ile işlenir ve hakiki insanı netice vermiş olur.
1. Aile ve Demokratik Değerler
Bir ailenin kodları terbiye-i İslamiye yerine terbiye-i medeniye (mimsiz medeniyet) olursa o aileden maddi ve manevi verim alınamaz. Çünkü terbiye-i medeniyeyi almış bireyin ailesinde kendi menfaatinin dışında şeyler olmaya başladığı zaman kuvvete dayanır ve böylece hane içinde kuvvetler çatışmaya başlar. Bu çatışmanın en büyük sebeplerinden biri “ben” davasıdır. “Biz” olamayan ailelerin hariçten veya dâhilden gelen saldırılara karşı dayanağı çok zayıftır çünkü bireyler birbirlerine kenetlenmek ve “bir” olmak yerine kendi benliğini esas aldığı için ince bir tel gibi en küçük rüzgârda bile eğilmeye mahkûmdur. Bu fikir anlayışı yani ismi aile olan ve bir kan bağına dayanan fakat hak, marifet, muhabbet, ahlak, hürmet bağlarına sahip olmayan aile, yıkılmaya mahkûm temelsiz bir ev gibidir. Dışarıdan bakıldığında muhteşem ziynetli görünse de temelleri kopuk olduğu için o ailenin ömrü de uzun değildir. Zira aileler ancak sağlam temeller üzerine birlik oldukları zaman birçok şeyin üstesinden gelebilirler.
Görüldüğü üzere “Aile her dönem önemlidir. Ancak 2020-2021 yıllarında yaşadığımız pandemi döneminde görülmüştür ki özellikle kriz dönemlerinde aile, toplumu koruyacak en önemli kurumdur. Nitekim pandemi döneminde birçok insan karşılaştığı psikolojik ve ekonomik sorunlardan ailesi sayesinde kurtulabilmiştir.”[6]. Bu da gösteriyor ki aile toplum için yapı taşını oluşturur. Herkes bireysel olarak içindeki eneyi kontrol ederek, onu yöneterek birey ve kul olurken toplumda da bu bütünlüğü ve ölçüyü aile kavramı taşır. Aileyi ne kadar yararlı düzeyde tutup kontrol altına alırsak toplumun düzenini de o ölçüde sağlamış olacağız. Bu yapıyı kurup korumak da ancak cumhuriyet zeminindeki hak, marifet, muhabbet ve kanun gibi değerlerin kuvvetlenmesiyle olur. Mesela hayatı kuvvet yerine hak olan bir aile yapılanmasında anne, baba ya da abi, abla “daima haklı” değildir, haklı olan hakkın yanında ve hak üzere düşünceyle sahip olandır. Ailenin de merkezi ve kalbi marifet olursa bireyler kendini, duygularını, çizgilerini bilir. En önemlisi nefsinin sınırlarını bileceğinden başkasına da tahakküm etmez. Ailenin fertleri manevi şahıs kıymetinde olan ailenin bir azası olduğu şuuru ile hareket eder ve ne bir minnet ve ne de zillet içerisine girer.
Lisanı muhabbet olan aile iplerle örülen bir halat gibidir. Dâhili ve harici taarruzlara karşı duruşu ve tavrı daha sağlamdır. Bu mukavemetteki gerçek muhabbet ise ancak aile ferdlerinin birbirini Allah rızası için sevmeleriyle ve muhabbetlerini güzel ahlaklarına bina etmeleri ile olur. Bu konuda Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin şu sözleri halen de terütaze bir etkiye sahiptir: “Aklı başında olan bir adam; refikasına muhabbetini ve sevgisini, beş on senelik fâni ve zâhirî hüsn-ü cemaline bina etmez. Belki kadınların hüsn-ü cemalinin en güzeli ve daimîsi, onun şefkatine ve kadınlığa mahsus hüsn-ü sîretine sevgisini bina etmeli”.[7] Eşlerin birbirine olan bu hürmet ve muhabbetini gören çocuklar da anne babaya ve kardeşlerine muhabbetlerini bu çizgi üstünde bina etmiş olurlar. “Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzere (temiz ve günahsız olarak, tevhîde meyilli bir şekilde) doğar. Daha sonra anne babası onu (inançlarına göre) ya hristiyan, ya yahudî ya da mecûsî… yapar.” hadisinin bir manası da budur.[8]
Anne ve babalar, çocuklarını koşulsuz bir şekilde sevdiklerini hem söylemeli hem de hissettirmelidirler. Çünkü bir çocuk oyuncaksız ve materyalsiz de büyüyebilir fakat sevgisiz büyümesi onda güven bağlarının oluşamamasına sebep olabilir. İletişimi sevgi olan her çocuk, onu istediğiniz gibi terbiye etmenize müsaade edecektir.
Çocukların büyüme evrelerinde gelişim ve öğrenme metotları gözleme dayalı taklittir, sözden daha ziyade filler onlar için hareket kaynağıdır. Öğrenirken de sürekli sınırları zorlarlar. Çocuk sınırını öğrenmek ister. Burada ebeveynlerin aynı çizgi üzerinde olması çocuğun sınırlarını bilmesine ve tatbikinde daha hızlı yol almasını sağlar. Fakat ebeveyninin aynı kanaatte olmadığını fark eden çocuk için çizgiler net değildir ve suiistimale açık kapılardır. Anne ve babalar nasıl birbirlerinin muhabbetlerini zatlarına dayandırmıyorlarsa aynı hassasiyeti yavrularında da göstermeleri gerekir. Evlatlarını, Allah’ın onlara gönderdiği rahmani bir hediye ve emanet olarak değerlendirip muhabbetlerini pahalıya satmaktansa o muhabbeti hakiki bir surete çevirerek o emaneti ahir ömre kadar korumaya ve istikamet üzere gidebilmeleri için çalışmaya sarf etmelidirler. Anne baba çocuğu kendi hayalleri ve ilerideki menfaatinden de öte, onu, gelecek zamana ve nesle uygun, hedefi, hayali olan bireyler olarak ve İslamiyet terbiyesiyle büyütmelidir. Bu bilinç ile ebeveynler, çocuklarına verdikleri değer ile gelişimlerinin her evresinde “çocuğum üzülmesin” diye korkarak değil de hak olan gerçeği kendi hayatlarına ve çocukların hayatlarına yerleştirmeye çalışmalı, çocuklarının kendi nefislerini tabiri caiz ise ilahlaştırmak ve putlaştırmaktan kurtararak kendilerine ve çocuklarına gerçek değer ve muhabbeti göstermelidir.
Her meclisin kendine göre kaideleri ve kanunları vardır. “İyi düşünülmüş kurallar, devamlı tekrarlanan günlük davranışlar ve belli becerilerin kullanılması, ebeveynin çocuğu ile olan iletişiminde tutarlı olmasını sağlar”[9]. Aklı kanun olan bir aile meclisinin de kuralları İslamiyetin bizlere gösterdiği yol olan şeriat ile yani Peygamber (asm)’ın çizdiği sünnet-i seniyye dairesindeki yol ile olmalıdır. Gittiğimiz yol ne kadar belirgin ise o yollarda o kadar emin bir şekilde gideriz ve bu noktada çizgilerin en belirgin ve emniyetli olanı sünnet-i seniyyedeki yaşam tarzıdır. Demokratik değerler, bireye seçme ve seçilme gibi siyasal haklar yanında fıtrata uygun bir yaşam çizgisi ve hayat konforu da verir ve ailedeki her bir birey için o yollar gidip gelmekle artık güvenli bağlanmalar oluşur.
Manevi şahıs hükmünde olan ailede, yönetim biçimlerinin dinimizin bize gösterdiği cumhuriyet ve demokrasi hakikati tecelli etmeli ve “hayatı hak, kalbi marifet, lisan-ı muhabbet, aklı kanundur, şahıs değildir.”[10] kaideleri esas tutulmalıdır.
2. Aile ve İstişare
“Bir mecliste söz sahibi o meclisin bireyleridir. Çünkü söz tek kişiye ait olursa o ortamdaki, her düşünce farklılığı göz önüne alınmadan, ortak karar alınmaması durumu sadece tek kişiyi memnun edebilir. O da diğer kişiler buna müsaade ettikçe gerçekleşebilir. Bir yerden sonra, o tek kişi de sorunlar yaşayacaktır. “İstişare ortak akıldır. Bir otoriterin dayatması değildir. Ortaya çıkan fikir herkesin ortak malıdır. İstişarede herkes eşit seviyeye sahiptir. Üyeler hürdür ve imtiyaz yoktur. Bu nedenle herkesin sahiplenmesi gerekir.”[11] Yani aile meclisinin hâkimi yine ailedir. Aile içindeki istişare ve meşveret hâkim olmazsa orada istibdat ve cebir hüküm sürer. Bu istibdadın ailedeki hangi fertten geldiği fark etmez. Sonuç itibariyle eski zamandaki insanlar için tedenniye vasıta olan cebir, o meclisin şevkini, huzurunu bozar. Yapılan ameller ise suhre gibi olur ve ailedeki ihlas zedelenmiş, kabiliyetler körelmiş olur. Bu da “mış” gibi hayatların ortaya çıkmasına sebep olur. Özellikle reislik koltuğu üzerinde anne ve baba arasında çatışma var ise bu kodlarda bozulma olduğunu gösterir. Oysa evin harici yöneticisi baba, dâhili yöneticisi ise annedir.
Burada ebeveynler arası duygu kontrolü kilit noktadır. Bunun anahtarı ise aile içi istişarelerdir. Eşlerin kendi fikirlerinde sabit olması ya da kendi fikrini kabul ettirmeye çalışması da bir nevi istibdattır ve bu durum eski zamanlardaki insanlardan kalma bir haldir.
Kişinin, düşüncesi ne olursa olsun eşinin fikrini alması, en başta birbirine ihtiyacının olduğunu bildirir ve eşine karşı onu değerli hissettirir ki bu da onun negatif duygulara girmesini engeller ve bireyleri yanlış karar almaktan korur. “Ben sana değer veriyorum, senin fikrin benim için önemli” mesajını verir. Zaten “istişare eden pişman olmaz.”[12] ve sonuç olarak eşlerin birbirleriyle istişareleri “biz” olabilmek için büyük etkiye sahiptir. “Biz” olabilen eşlerde büyüklük yani üstünlük davası yoktur.
Cemiyette en yaygın problemlerden olan babaların reislik davası da bir nevi onların kabul görme ya da zayıf olduğu başka noktaları gizleyip kendini güçlü gösterme davasıdır. Elbette baba aile içinde kontrol merkezidir ve evin reisidir. Ailede son sözü bağlayan babadır fakat bizim burada söylemek istediğimiz, tek sözün babada, annede ya da çocuklarda olmasıdır. “Demokraside en iyi kararlar farklı fikirlerdeki insanların işbirlikleri sonucunda ortaya çıkar.”[13].
Özellikle anne babanın çocuk üzerindeki otoriter yaklaşımı çocuklarda pek çok psikolojik ve ruhsal sorunlara yol açabilir. Büyüdükçe bir birey olduğunu anlayan ve kendini tanımaya başlayan çocuğun fikirlerinin ve şahsî hallerinin yok sayılması onun benliğine ve kişilik gelişimine karşı yapılan büyük bir tahriptir. Çünkü kendisinin aile içinde var olduğunu hissedemeyen çocuklar ileride bu boşluğun getirdiği eğilimle hareket eder ve kabul göreceği her ortama karşı daha meyyal olur. Bu da ailenin aslında çocuklarına “iyilik yapıyoruz” zannıyla verdikleri bir zarardır. “En iyi ebeveynler bile hata yapar. Yapacağınız tek bir hata ebeveynlik çabalarınızı pek etkilemeyecektir. Ama bu hatanın sürekli tekrar edilmesi, çocuklarınızla tutarlı bir sonuca ulaşmanızı engelleyecektir. Bir an ebeveynlik yöntemlerinizi düşünün ve bunları değiştirmeye çalışın.”[14]
Elbette her eğitimde olduğu gibi çocuk eğitiminde de bazı sınırlar olacaktır fakat bunlar çocuğun gelişimiyle orantılı ilerlemelidir. Fazla koruyucu ve kısıtlayıcı tutumlar çocukların kendini keşfetmesine ve kabiliyetleri doğrultusunda ilerlemesine engel olur.
Nizamın ve asayişin olduğu her topluluğun kendine özel kuralları vardır. Aile içinde de sistem bu şekilde ilerler. Kurallar bireylerin sınırlarını bilmesine ve öğrenmesine yardımcı olur. Eğer sınırlar net değilse çocuk fıtrat itibarıyla bunu öğrenmek için o sınırları hep zorlar. Çünkü evin sınırından ziyade anne ve babanın sınırlarını öğrenmek ister. Burada ebeveynlerin yapması gereken ise çocuklara karşı bağırmadan sert çıkışmadan incitmeden kurallarda net bir tavır sergilemektir. Net olmayan her durum çocukta ihlal için bir fırsattır. Mesela yemek saatinde televizyonu kapatmak gibi bir kuralınız var fakat söylediğiniz halde kapatmıyorsa o zaman çocuğa “Sana bir daha oyuncak yok, telefon yok.” gibi tehditlerdense yanına gidip kapatmasını istemek ve kapatmıyorsa kumandayı alıp televizyonu kapatmak gerekir. Eğer yanlış bir durumun faturası olacaksa da bu yapılan fiilin cinsinden olması gerekir. Yani televizyonu kapatmıyorsa televizyon ile alakalı kısıtlamaların getirilmesi gibi… Burada çocuk sizin sınırınızı ve netliğinizi, ağlasa da hoşuna gitmese de anlar ve sözlerinizin fiilinizi tasdik etmesi de kuralları kavramasındaki en etkili yöntemdir.
Aile içi toplantılar pek çok negatif durumun önüne bir set çekmektir. Bir istişare ortamında verilen kararların sürdürebilirliği ayaküstü verilen kararlardan daha yüksektir. Her aile için değişiklik gösterse de genel olarak bir iki haftada bir yapılacak aile toplantıları aile bireyleri için aidiyet duygusunu geliştirecek ve halledilmesi gereken her bir mesele hiçbir ferdin birbirine baskısı olmadan değerlendirilecek ve olası bir sorun gözüküyorsa da önüne geçilmiş olacaktır. Bireylerin hür bir şekilde saygı ve hürmet çerçevesinde yaptıkları her bir toplantı özellikle çocuklar için demokratik bir yaklaşım olan istişare ve iş birliği ahlakını geliştirecek ve belki de haftanın en keyifli saatleri haline dönecektir. Çünkü fikirlerinin alındığı, önemsendiği, değerlendirildiği bir ortamda bireylerin kendini daha iyi ifade edebilmesiyle aidiyet duygusu gelişir. Anne babanın aktif bir şekilde bu toplantıları düzenli takip etmeleri de çocuklarıyla iletişim bağlarını kuvvetlendirecektir. Demokrat zeminlerde her görüş ve öneriye, her zaman yer vardır fakat bu her fikrin ve görüşün kabul edilip uygulanacağı anlamına gelmez. Burada kilit nokta muhakemeli olmayı ve muhakeme yapmayı çocuklara öğretmektir. Eğer gelen teklif aile bireylerini maddi veya manevi olarak zorlayacaksa bunu kestirip atmadan direkt “hayır” demeden reddin sebebi etraflıca anlatılmalıdır. Teklifinin neden kabul görmediğini anlayan çocuk olayları ve fikirleri tahlil ve muhakeme etmeyi öğrenecektir.
Teklif edilen fikir ve önerilerin bireyin ve ailenin şartlarına göre değerlendirilmesi gerekir. Eğer çocuktan gelen bir teklif onun hayatını etkileyecek ise istişarenin o çocuk üzerinden yapılması gerekir. Her bir bireyi ihtiyaçları nisbetinde ayrı olarak değerlendirmek onlara hususi olarak yardımcı olabilmektir. Asıl adalet de budur: kimin neye ihtiyacı varsa o noktada yardımcı olmak. Yoksa eşitlik gerçek adalet için kısıtlı bir kavramdır. Özellikle kardeşler arası kıskançlığın önünü de alabilmek için en basit olarak, “Kardeşime bunu aldınız, bana almadınız.” gibi negatif duyguların hareketlenmemesi için şu anki şartların o kardeşe iyi geleceğini anlatıp onun fikrini almak, çocuklar için kardeş olgusunun gelişmesine ve ilerideki sosyal hayatında dünyanın kendi etrafında dönmediği gerçeğini görerek enesini ve duygularını kontrol etmeyi öğrenmesine yardımcı olacaktır.
Eşler arasındaki adalet mekanizması yine aynı sistemle ilerlemeli, eşler birbirlerinin ihtiyaçlarını göz ardı etmeden eşinin duygularını anlamaya çalışarak ona yardımcı olmalıdır. Birbirini anlayan, duyarlı olan eşler, her zaman, iş birliğine açık bir şekilde, birbirine maddi ve manevi olarak baskı uygulamadan, huzurlu bir iletişimin bağlarını kurmuş olur. Kendini eşine ifade edemeyen bireyler başkalarına bu durumu anlatır ve onların etkisine kapılıp farklı suizanlara girebilir. Bunun çözümü de eşlerin birbirleriyle konuşarak meselelerini halledebilmeleri olacaktır.
Birbirinin fikrine saygı gösterip onu önemseyen eşler için bu durum aslında bir mekteptir. İnsanda ene faktörünün olması hasebiyle belki canını feda edecek kadar sevdiği eşi için bazı duygularını feda edebilmekte zorlanıyor olabilir. Fakat bu gibi süreçlerde insanın kendisinden ve duygularından ziyade eşinin, çocuklarının saadetini düşünmesi; ailesi ve ebedi hayat arkadaşı için yaptığı gerçek bir fedakârlıktır. Ebedi hayat arkadaşıyla çeşitli imtihanlardan ya da zorluklardan geçse de her bir imtihanın bir mektep olduğunu, oradaki sıkıntıda refikasının birer zahirî sebep olduğunu bilen eşler, ‘bu olay neden başıma geldi’ gibi içsel muhasebeleri yaparak birbirlerinin yüklerini almalarını sağlar. Her bir imtihanda eşler, aynen bir ağacın her geçirdiği kışta ve rüzgârda toprakla daha çok kenetlenmesi gibi aile içi bağlarla birbirine kenetlenecek ve her bir imtihan yine İslamiyet’in ve sünnet-i seniyyenin onlara gösterdiği demokratik bir yapılanma ile çözüme kavuşacaktır.
3. Demokratik Değerler Işığında Çocuğun Benlik Gelişimi
Her bir çocuk toprak gibidir. Temiz bir fıtrat üzerine doğar ve toprak gibi işlenmeye ve terbiyeye ihtiyacı vardır. Bu terbiye süreci anne ve baba olarak tek taraflı değildir. Aslında her bir çocuk ebeveynler için bir mektep, yeni bir hayat, yeni bir dünyadır. Ve en önemlisi hayat seyrinden mesul oldukları bir dünya!
Çocukluk dönemi fiziksel olarak farkındalığın artmaya başladığı bir dönem olduğu gibi ruhsal olarak da anne rahminden başlayan bir eğitim sürecidir. Hatta anne ve baba adaylarının da aynen tohum dikiminden bir hafta önce toprağın çapalanması gibi hazırlığa başlamalı, çocuk yetiştirme ve dolayısıyla kendilerini gerçekleştirme evrelerinin her birini bir dönem olarak değerlendirip manevi bir hazırlık aşamasına girmelidir. Özellikle anne rahmiyle başlayan bu süreç altın kıymetinde evrelerdir. Çünkü toprak ve tohumların buluştuğu zamandır. Çocuğa verilen her bir telkin bir tohum kıymetindedir. Bediüzzaman Hazretlerinin, “Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.”[15] ifadeleri önemlidir.
Çocukluk döneminin haz odaklı ve ben merkezli bir dönem olması hasebiyle bu yaşlarda bir çocuk sınır ve çizgileri pek tanımaz. İrade kontrolünün çok zayıf hatta neredeyse yok diyebileceğimiz kadar zayıf olduğu bu zaman diliminde ebeveynler, otoriter bir sistemden ziyade çocuğa seçenekler sunarak demokratik bir iş birliğini tercih etmelidirler.
“Doğru zamanda söylenen cesaret verici bir iki söz, çok etkili olabilir. Çocuklar çabaları takdir edildiğinde işbirliği yapmaya daha meyilli olurlar”[16] Çocuk bu işbirliği ile kendi hürriyet çizgisini ve sınırını öğrenecek ve gelecekteki sosyal hayatı içinde ekip çalışmasının ya da bir grubun ferdi olabilmek gibi vasıfları kazanmasının denemesini gerçekleştirmiş olacaktır. Mutlak hürriyet yerine kendisine seçme hakkı verilmesi çocuklarda “Seçenekleri keşfetme, ergenlerin ileriyi görmeleri ve kendilerini nelerin beklediğini görmelerini sağlayan bir yöntemdir.”[17] Her istediği olan, sınırları olmayan bir çocuğun ilerideki hayatında bu sınırları kendisinin çizmesi çok zor olacaktır. Mesela dört yaşındaki bir çocuğa “Bugün ne giymek istersin?” ya da “Ne yemek istersin?” gibi ucu açık sorulardan ziyade sınırları belli olan “Peynir mi yoksa yumurta mı yemek istersin?” gibi iş birliğine açık sorular sorarak irade kontrolüne alıştırmak gerekir. Bu yöntem çocukta muhakeme kabiliyetini de geliştirir zira seçeceği şıklardan hangisinin kendisi için daha iyi olduğunu düşünür. Böylece hürriyet mekanizmasının çalışmasıyla ileride yapacağı tercihlerde de muhakemeli bir şekilde davranır. Fikirlerini, isteklerini, arzu ettiği şekilde ve nezaket kurallarına uyarak, “Annem ve babam bu dediğime kızar.” gibi yanılgıya girmeden ve bir nevi anne baba baskısını üstünde hissetmeden hür bir şekilde beyan edebilmek çocuğun kabiliyetini geliştirdiği gibi özgüvenine ciddi bir katkı sağlar.
Ailede değer görmeyen her bir çocuk maalesef içinde biriktirdiği duyguları ileride öç alırcasına çıkartmaktadır. Demokraside elbette çareler tükenmez. Çocuğun küçüklüğünde verilememiş bu değerler o aileye yine demokrasi ortamı ile kazandırılabilir. Anne babanın özellikle artık birer genç olmuş çocuklarıyla konuşması, fikir alışverişi yapması gereklidir. Çocuklukta bir nebze kontrolü altında alabildiği yavrusu büyüdükçe eski kontrolü sağlayamayabilir. Bu yüzden bir gencin, ailesinin kendisi için bir sığınak noktası, hayatın en saadetli ortamı olduğunu anlayabilmesi için, bu ortamın sağlanması lazımdır. Helal dairede doyum yaşadığı nispette harama ya da başka ortamlara karşı hevesi o nispette azalır. Gencin kendisinin birey olarak toplumda var olduğunu gösterme çabalarından birisi fikir ve düşüncelerini açıklamasıdır. Bir genç kendi fikrinin dinlendiği yeri kendisine daha yakın hisseder. Dolayısıyla fikirlerinin önemsenmediği bir aile ortamı da gencin kendini oraya ait hissetmemesine yol açar. Elbette beyan edilen her fikrin ebeveyn tarafından kabul edilmesi söz konusu olamaz. Burada ise aile içi toplantılar devreye girer.
Sonuç
Aile bir toplumun çekirdeği mesabesinde olduğu için o ailenin korunup geliştirilmesi de ailenin terbiye-i İslamiye ile sulanması ve ihtiyaçların demokratik değerler ile karşılanması ile gerçekleşir. Her bir ferdi nazarında ailenin bir yuva ve sığınak olması için bireylerin kendini oraya ait hissetmesi gerekir. Aile içinde işbirliği ve istişareler, aidiyet duygusunu geliştirecek ve bireyler asıl ait oldukları yuvalarıyla daha çok kenetlenecektir. Yuva içinde işleyişin gönüllü bir şekilde sağlanması da ancak aile içi istişare toplantıları ile mümkündür. Çünkü her bir istişare aile içinde cumhuriyet ve demokrasi kavramlarını geliştirecek ve aile topluma hür düşünceli, ekip ruhuna sahip olan, adaletli bireyler yetiştirmiş olacaktır. Aktif bir şekilde parçası olduğumuz aile fertleri olmak hasebiyle üzerimize düşen her bir sorumluluğu sünnet-i seniyye süzgecinden geçirerek doğru kodlarla kendimizi ve çevremizi koruyabilmek her zamankinden daha şedit bir ihtiyaç halindedir. İslamiyet’in bize çizdiği yolda gidebilmek ve Kur’an ahlakıyla ahlaklanmak, daha demokrat insanlar olmamızı sağlayacaktır.
Kaynakça:
BAYER A. “Değişen Toplumsal Yapıda Aile”. Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 4/8, s1, 2013
BUHARİ, Tefsir, (Rum )2; Müslim, Kader, 22
CAN, Yücel, Demokratik Değerlerin Benimsenmesinde Sosyal Çevre Faktörü, Sosyoloji Dergisi, Sayı: 18, 2007
KAAN, Enver Osman, Ailenin Kurulması ve Korunmasında Toplum ve Kurum Sorumlulukları, İhya Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi, Cilt: 8 Sayı: 1, 2022
MACKENZİE, Robert J., Çocuğunuza Sınır Koyma, Yakamoz Kitap Yayınevi, Mehtap Gün, İstanbul, 2012
MERMUTLU A.& ÇETİN F. T. “Radikal Feminist Kuram ve Annelik Söylemi”. Hafıza Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi. 2/5, 2023. S.174
NURSİ, Said, Lem’alar, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul. 2007
NURSİ, Said, Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 2017
PANTLEY, Elizabeth, Çocuğunuzla İş birliği Yapabilme, HYB Yayıncılık, Ankara, 1997
TABERÂNÎ, EL-MU’CEMU’L EVSAT, 14/394, H. No: 6816
YAŞAR, Yasemin ve YAŞAR, Sebahattin, Mutlu Aile Modeli, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 2011
YENİ ASYA NEŞRİYAT ARAŞTIRMA MERKEZİ, İstişare Adabı ve Toplantı yapma Sanatı, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 2015
[1] Kaan E.O. “Ailenin Kurulması ve Korunmasında Toplum ve Kurum Sorumlulukları”. İhya Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi 8/1 (Ocak 2022), s133
[2] Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 464
[3] Kaan E.O. “Ailenin Kurulması ve Korunmasında Toplum ve Kurum Sorumlulukları”. İhya Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi 8/1 (Ocak 2022), s. 138
[4] Mermutlu A.& Çetin F. T. “Radikal Feminist Kuram ve Annelik Söylemi”. Hafıza Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi . 2/5, 2023. S.174
[5] Kaan E.O. “Ailenin Kurulması ve Korunmasında Toplum ve Kurum Sorumlulukları”. İhya Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi 8/1 (Ocak 2022), s. 15
[6] Enver Osman Kaan, “Ailenin Kurulması ve Korunmasında Toplum ve Kurum Sorumlulukları”. İhya Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi 8/1 (Ocak 2022), s. 149
[7] Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 465
[8] Buhari, tefsir, (Rum )2; Müslim, Kader, 22
[9] Elizabeth Pantley, Çocuğunuzla İş birliği Yapabilme, HYB Yayıncılık, Ankara, 1997, s. 33
[10] Said Nursi, Eski Said Dönemi, Eserleri, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul,2017, s.160
[11] Yeni Asya Neşriyat Araştırma Merkezi, İstişare Asabı ve Toplantı yapma Sanatı, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul 2015, s.57
[12] Taberânî, el-Mu’cemu’l Evsat, 14/394, H. No: 6816
[13] Yücel Can, Demokratik Değerlerin Benimsenmesinde Sosyal Çevre Faktörü, Sosyoloji Dergisi 2007
[14] Elızabeth Pantley, Çocuğunuzla İş birliği Yapabilme, HYB Yayıncılık, Ankara, 1997, s.27
[15] Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 462
[16] Robert J Mackenzie, Çocuğunuza Sınır Koyma, Yakamoz Kitap Yayınevi, İstanbul, s.180
[17] Robert J Mackenzie , Çocuğunuza Sınır Koyma, Yakamoz Kitap Yayınevi, İstanbul s.266