Mevlana, Şeyh, büyük Kürt alimi vb. sıfatlarla anılan İdris, Bitlis'in
alim ve şeyhlerinden biri olan Mevlana Şeyh Hüsameddin Ali Bitlisî'nin oğludur.
Baba Hüsameddin Ali 1495 yılında Tebriz'de vefat etmiştir. Annesi hakkında bilgi
yoktur ve ismi bilinmemektedir. İdris'in doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle
birlikte 1472-73 yılları olduğu tahmin edilmektedir. Bunun dışında 1446 yılından
sonrasını gösteren kaynaklar da mevcuttur.1
İdris'in gördüğü veya geçirdiği eğitim hakkında da doyurucu bilgi mevcut değildir.
Ancak, eserleri, içinde bulunmuş olduğu faaliyetler göz önüne alındığında, çocukluk
ve gençlik döneminde iyi bir eğitim aldığını tahmin etmek zor değildir. Bununla
birlikte ilk eğitimini aileden ve özellikle babadan aldığı bilinmektedir. "Osmanlı
Müellifleri" yazarı Bursalı Mehmed Tahir'e göre, ilk eğitimini babasının yanında
görmüş ve dolayısıyla ilk hocası babası olmuştur. Yazar, ayrıca yörenin değerli
alimlerinden ders aldığını da ifade etmiştir. Gördüğü eğitimle birlikte Arapça ve
Farsça dillerinde de iyi bir eğitim seviyesine gelmiştir.2
Eğitimini tamamlayan İdris Akkoyunlu sarayında kâtiplik yapmaya başladı. Aynı
görevde daha önce babası da bulunmuş ve söz konusu sarayda kâtiplik yapmıştır. İdris,
önce Sultan Yakub'un kâtipliğini yaptı. Sultan Yakub'un 1491 yılındaki vefatından
sonra sarayda çalışmaya devam etti. Bundan sonra Sultan Rüstem ve Elvend Bey'in
divan kâtipliğini yaptı.
Bitlisî'nin Akkoyunlu sarayında yaptığı işin katiplikten ibaret olmadığı bilinmektedir.
Bu görevinin yanı sıra, sarayda bulunduğu süre zarfında şehzadelere hocalık yaptığı
ve bunlara ders verdiği de bilinmektedir. Bu hocalık vazifesinden dolayı kendisinden
"müderris" olarak söz eden kaynaklar da mevcuttur. Akkoyunlu sarayındaki hizmetleri,
bu devletin 1501 tarihinde Safaviler tarafından ortadan kaldırılıncaya kadar devam
etti. Akkoyunluların ortadan kalkmasından sonra merkezleri olan Tebriz'i terk etti.
Buradan ayrıldıktan sonra İstanbul'a geçti. Ancak, İstanbul'a; doğrudan veya Hicaz
yoluyla geçtiği şeklindeki görüşler tartışma konusudur.
İdris, İstanbul'a geldiğinde Osmanlı tahtında Sultan II. Bayezid oturmaktaydı.
Osmanlı padişahı tarafından sıcak karşılanarak kendisine bazı görevler tevdi edildi.
Kendisi de bunları kabul ederek Osmanlı sarayında vakanüvis olarak çalışmaya başladı.
Bu görevinden sonra ünlü eseri "Heşt Behişt"i (sekiz Cennet) yazmaya başladı. Seksen
bin beyitten oluşan manzum eserini otuz ayda tamamladı. Sarayda yaptığı tarih yazıcılığının
yanı sıra padişahın özel kâtipliğini ve nişancılığını da yaptı.3
Osmanlı sarayında çalışıp önemli bir eser kaleme alan ve padişaha takdim eden
İdris ile saraydaki bazı görevliler anlaşamadıkları için araları açıldı. Kendi ifadesine
göre, bu kimseler kendisini çekemediler. Söz konusu kişiler eserin aleyhinde bulundular.
Kendisi de bu gelişmeler üzerine İstanbul'dan ayrılıp hacca gitmek istedi. Ancak,
bu gidiş için bir türlü izin alamadı ve izin isteği hep engellendi. Bu yüzden 1511
yılına kadar Hicaz'a gitme amacı gerçekleşmedi.
İstanbul'dan ayrılıp Hicaz'a gitme fırsatını elde eden Bitlisî, önce Kahire'ye
gitti. Çünkü burada yeğeni bulunmakta ve aynı zamanda "hac emiri" görevini uhdesinde
bulundurmaktaydı. Emir ile birlikte Hicaz'a gitti. Bir süre burada kaldıktan sonra
İstanbul'a ayrılış sebeplerini de içeren bir mektup yazdı. (1512) Sarayda takdir
görmediğini ve bu yüzden de dönmek istemediğini yazdı.4
Bitlisî Mekke'de bulunduğu sırada, Osmanlı sarayında önemli gelişmeler olmaktaydı.
Harekete geçen şehzade Yavuz, babasını tahttan çekilmek zorunda bıraktı ve I. Selim
olarak Osmanlı tahtına oturdu. (1512) Yavuz Sultan Selim ile birlikte dış politikada
ve komşularla ilişkilerde çok ciddi değişiklikler oldu. Bu arada yeni padişah Bitlisî'yi
İstanbul'a davet eden bir mektup yazdı. Daveti alan Bitlisî hemen hazırlıklara başlayıp
İstanbul'a doğru yola çıktı. Şam ve Kahire üzerinden İstanbul'a geldi.
İstanbul'a ikinci gelişi ve sarayda aldığı görevler, bu yeni dönemde kendisinden
çok daha fazla istifade edilmek istendiğinin göstergeleri durumundadır. Gelir gelmez
Padişah'ın önemli danışmanlarından biri oldu. Bilindiği gibi Yavuz'un babasına karşı
tahta çıkma girişimi ve tahttan çekilme olayının en önemli sebebi, "Veli Padişah"
olarak vasıflandırılan II. Bayezid'in uygulamış olduğu yumuşak politika ve giderek
artan Osmanlı-İran, Osmanlı-Memluk ilişkilerindeki gerginlik idi. Nitekim Yavuz
da çok uzun olmayan saltanatı boyunca en fazla enerjisini Doğu siyasetine harcayacaktır.
Osmanlı idaresinin siyasetini Doğu politikası üzerine yoğunlaştırmışken İdris-i
Bitlisî gibi bir şahsiyetten istifade etme yoluna gitmesi gayet tabii idi. Nitekim
bu istifade çok kısa zamanda semeresini vermiş ve kazanılan başarılarda önemli bir
katkı sağlanmıştır. Bitlisî, padişahın siyaseti üzerinde önemli bir etki yapmış
ve hemen hemen tüm istişare toplantılarına davet edilerek kendisinden istifade edilmiştir.
Bitlisî'nin ilk yaptığı işlerden biri Tebriz'e gönderilen heyette yer almak oldu.
Padişahın sefere çıkmasından evvel Tebriz'e gelen heyet önemli temaslarda bulundu.
Bitlisî de etkili simalarla bir araya gelerek Osmanlı lehine faaliyette bulundu.
Hem idareciler hem de alim ve eşrafla yaptığı görüşmeler neticesinde uygun bir havanın
oluşmasına büyük katkı sağladı. Kısa bir süre sonra Yavuz Sultan Selim Tebriz'e
geldi.
Tebriz'e gelen Osmanlı padişahı ve ordusunun geri dönüp dönmemesi konusu görüşülürken,
Bitlisî kalmaktan yana tavır koydu. Ancak, idarecilerin büyük ekseriyeti dönmekten
yana idi. Padişah, Bitlisî ve dört beş kişi dışında büyük ekseriyet dönmekten yana
irade ortaya koyunca, çoğunluğun isteği doğrultusunda padişah da geri dönüş emri
verdi ve ordu Tebriz'den ayrılarak Amasya'ya döndü.
Kışı geçirmek üzere yurda dönen Osmanlı ordusu ve padişahı Amasya'ya gelirken,
Bitlisî onlardan ayrıldı. O zaman Kürdistan olarak adlandırılan bölgede temaslarda
bulunmak, yerel idarecilerle görüşmek üzere Diyarbakır'a geçti. Gaye, buradaki yöneticilerin
Osmanlı idaresine sıcak bakmalarını sağlamak ve Safavilere karşı Osmanlı Devleti'nin
yanında yer almalarını sağlamaktı. Nitekim Bitlisî bu gaye ve çalışmasında başarılı
oldu. Çok önemli neticeler aldı. Bitlisî'nin gayretleri ve girişimleriyle o zaman
Safavilere bağlı bulunan bazı yerleşim birimlerinin ve yerel yönetimlerin de ayrılmaları
sağlandı. Bu gayretleri Yavuz tarafından karşılıksız bırakılmadı. Askeriyedeki en
üst rütbe olan Kazaskerlik rütbesi ile taltif edildi.5 Ayrıca kendisine çeşitli
berat ve hediyeler gönderildi. Beratlar gönderilirken, bunların kime verileceği
İdris-i Bitlisî'ye bırakıldı. Söz konusu resmi belgelere ve beratlara kimin ismi
yazılırsa ona tevdi edilecekti. Bu gelişme ile Bitlisî'nin saraydaki etkinliği daha
da arttı.
Bitlisî'nin iki ay süren faaliyetleri sonucu çok sayıda Kürt ve Türkmen beyleri
ve aşiretler kendi arzuları ile bağlılıklarını bildirdiler. "Bitlis hâkimi Emir
Şerefüddin, Hizan meliki Emir Davud, Hısn-ı Keyfâ emîri Melik Halik, İmadiye hâkimi
Sultan Hüseyin, Cezire hâkimi Şah Ali Bey, Çemişgezek hâkimi Melik Halil, Pertek
hâkimi Kasım Bey kendi arzuları ile Osmanlı idaresini kabul ettiler. Ayrıca Suran,
Urmiye, Atak, Cizre, Eğil, Garzan, Palu, Siirt, Meyyafarakin, Sason, Sincar, Çermik,
Malatya, Urfa, Besni, Harput, Mardin ve benzeri yerlerdeki aşiretler de arka arkaya
Osmanlı Devleti'ne iltihak etmişlerdir."6 Akabinde Sason, Sincar, Çermik, Atak ve
Suran aşiretleri de bağlılığı kabul ettiler. Bitlisî bunlarla yetinmeyerek Urfa
ve Musul emirleriyle de görüştü. Bu emirlikler o sıralarda Memluklara bağlı idiler.
Bunlar da Osmanlılara bağlanmayı kabul ettiler.7
Bitlisî, kışı Diyarbakır'da geçirdi. Ordu Mısır seferine çıktığı zaman o hâlâ
burada bulunmaktaydı. Sadece Diyarbakır değil, diğer yerlerin de Osmanlı topraklarına
katılması için faaliyetlerini sürdürmekteydi. Diyarbakır'da bulunan Bıyıklı Mehmet
Paşa Padişah tarafından Mercidabık Savaşı öncesi çağrılınca Diyarbakır'dan ayrılmak
zorunda kaldı. Onun yerine Padişahın emriyle Bitlisî vekalet etmeye başladı. Paşa,
seferden sonra tekrar geri döndü. Yörede başına buyruk hareket eden paşa, iyi bir
izlenim bırakmamış ve yöre halkının hoşnutsuzluğuna sebep olmuştu. Bitlisî ile de
anlaşamayınca ya kendisinin veya Bitlisî'nin Diyarbakır'dan alınmasını istedi. Bu
gelişme üzerine Diyarbakır'dan ayrılan Bitlisî tekrar padişahın yanına gitti.
Diyarbakır'dan ayrılan Bitlisî, bu tarihten sonra devam eden Mısır seferine katıldı
ve yine padişaha danışmanlık yapmaya devam etti. Mısır'ın fethinden sonra padişah
ile birlikte Kudüs'e de giderek burayı ziyaret etti. Ziyaretten sonra Mısır'a geri
döndü. Mısır'da bulunduğu süre zarfında "Hayatü'l-Hayavan" adlı tercüme eseri tamamladı
ve sultana takdim etti. Ayrıca, Mısır fethinden sonra yöre memleketlere gönderilecek
Fetih-nâme de yine Bitlisî tarafından kaleme alındı.
İdris-i Bitlisî, çevresinde sözünü sakınmayan ve sultana düşüncelerini rahat
aktarabilen bir şahsiyet olarak tanındı. Bu özelliğinden dolayı bazı dilek ve şikâyetler
padişaha iletilmek üzere kendine sunulur oldu. Yine bu dönemde Mısır'a tayin edilen
yöneticiler iyi bir izlenim bırakmayıp özellikle Mısır alimlerini rahatsız ederler.
Aynı durumdan kendisi de rahatsız olur. Bu rahatsızlığı bir kaside şeklinde yazıp
Yavuz'a takdim eder. Söz konusu şikâyetleri dile getirdiği gibi, kendisinin de hak
ettiği değeri görmediğini ilave eder.
Bitlisî'nin dile getirdiği rahatsızlıktan sonra padişah kendisine bin altın flori
gönderir. Bu bağış da kendisini rahatsız eder. Çünkü bağış için değil, bölgedeki
huzursuzluğun giderilmesi ve insanlara adil davranılması için çaba sarf etmektedir.
Bölgede, Osmanlı lehine faaliyette bulunurken hep bu amaçla insanlara davette bulunmuştur.
Kendisine gönderilen bu hediyeyi geri gönderir. Ancak, vezirler aracılığıyla gerçekleşen
bu iade padişahı son derece rahatsız eder. Yavuz, altınları getiren vezirlere kızdığı
gibi, Bitlisî'nin de hemen İstanbul'a gönderilmesini emreder. Bir süre sonra İstanbul'a
geri gelir ve Padişah tarafından iltifat görmeye devam eder.
Yavuz Sultan Selim döneminde daha fazla ön plana çıkan Bitlisî, padişahın vefatından
sonra uzun süre yaşamaz. Yavuz 22 Eylül 1520'de vefat ettikten kısa bir süre sonra
kendisi de 18 Kasım 1520 tarihinde vefat etti. Naaşı Eyüp Sultan Mezarlığı'na defnedildi.
Eşi Zeynep Hatun tarafından yaptırılan, İdris Köşkü (İdris Çeşmesi) olarak adlandırılan
mescidin haziresinde medfundur.
Bitlisî'nin kişiliği hakkında genel olarak olumlu eleştiriler yapılmıştır. Bilindiği
gibi II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı sarayında önemli görevler
üstlenmiş ve danışmanlığından azami istifade edilen şahsiyetler arasında yer almıştır.
Kendisine verilen değer, istek ve talepleri doğrultusunda alınan bazı kararlar Osmanlı
Devleti'ne çok büyük faydalar sağlamıştır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu'da yaptığı
faaliyetler sonucu birçok bölge idarecisinin Osmanlı himayesini kabul edip bağlılığını
bildirmesi Osmanlı Devleti'ni hem Safavilere hem de Memluklara karşı çok daha iyi
duruma getirmiştir. Bu bölgenin güven altında bulunması Yavuz'un Mısır ve Suriye
seferleri üzerinde de olumlu etkiler bırakmıştır.
Bitlisî'nin şahsiyeti ve yaptığı faaliyetler hakkında olumsuz değerlendirmeler
de yok değildir. Ancak, bu eleştirilerin büyük ekseriyeti ideolojik olduğundan diğerlerinin
yanında sönük kalmakta ve çoğu zaman dikkate bile alınmamaktadır. Bazı radikal eksenli
neşriyatlarda Kürt düşmanı olarak gösterilmesi, bölgeyi peşkeş çektiği şeklindeki
ithamlar ilmi dayanaktan yoksun ve sathi yaklaşımlar olarak kalmaktadır.
Bitlisî'nin devletin üst kademelerinde görev alması Akkoyunlularla başlamış,
Osmanlılarla devam etmiş ve Yavuz Sultan Selim dönemiyle son bulmuştur. Özellikle
Çaldıran Savaşı'ndan sonra önemli görevler üstlenmiş, Kürt beylikleriyle yaptığı
görüşmeler genel itibariyle Osmanlı idaresinin istediği biçimde sonuçlanmıştır.
Büyük âlim İdris-i Bitlisî tarafından padişaha yapılan telkinlerin de etkisiyle
Doğu ve Güneydoğu bölgesinin tamamı, bir iki ay gibi çok kısa bir süre zarfında
Osmanlı Devleti'ne iltihâk etmiştir.8
Doğu ve Güneydoğu'da çok önemli faaliyetlerde bulunan İdris-i Bitlisî, durumu
bir mektupla Osmanlı Padişahına arz etmiştir; "Mülk ve dinin maslahatlarının nizama
girmesi, metin sultanların tedbir ve tedvirine bağlıdır. Şark ve garbda adaletin
tesisi, Acem ve Arapların mazlumlarının matlub ve meramlarının te'mini, İslâm padişahının
adaletine vâbestedir. Diyarbekir mukimlerinden bu muhlis bendeleri arzeder ki;
Bilâd-ı Ekrâd denilen Diyarbekir ve civardaki mazlum Müslümanlar, devlet-i aliyyenizin
hizmetine tâliptirler ve devlet ile din düşmanlarının şerlerinden sizin yardım ve
merhametlerinizle masûn olmak ümidindedirler. Sizin Dâr'ül-Hilâfe yani İstanbul'a
azimet haberiniz duyuldukdan sonra buradaki bir kısım muhlis bendeler, Beylerbeyiniz
Bıyıklı Mehmed Paşa'ya arz-ı itaat etmişlerdir. Hem mezkûr Beylerbeyi ve hem de
bu hakir vasıtasıyla size bazı maruzâtlarını arz etmek istemektedirler.
Ba'zı insî şeytanların müdâhalesiye Kürt ve Türkmen kabile ve aşiretleri, başlangıçta
bir kısım ihtilâf ve ihtilallere ma'rûz kalmışlardır. Ancak Allah'ın lutf u inayetiyle
bu menfilikler bertaraf edilmiştir. Ancak düşman durmamakta ve Kürt Beylerini isyana
teşvik etmektedir. Bilâd-ı Ekrâd'ın Osmanlı devletine iltihakı, İstanbul'un fethi
zaferini tamamlayacak derecede ehemmiyetlidir. Zira bu bölgenin ilhakıyla, bir taraftan
Irak yani Bağdad ve Basra'nın yolları, diğer taraftan Azerbaycan yolları ve bir
diğer taraftan da Haleb ve Şam yolları açılmış olacaktır.
Allah'ın yardımı pek yakındır. Bende-i Ahkar ve Çaker-i Efkar İdris."9
Mısır seferi boyunca Osmanlı padişahına çeşitli tavsiyelerde bulunmuş ve bu tavsiyeleri
Yavuz tarafından dikkate alınmıştır. Fetihten sonra Mısır'da bırakılan görevlilerin
yanlış tutumları, halkı ve alimleri rencide edici davranışlarda bulunmaları Bitlisî'yi
de rahatsız etmiştir. Kendisi bu rahatsızlıkların giderilmesi için girişimde bulunmuş
ve akabinde padişahın ihsanını geri göndermekte tereddüt göstermeyerek büyük bir
medeni cesaretin sahibi olduğunu da göstermiştir.
Siyasi konularda sahip bulunduğu görüş ve düşünceleri yazıya dökmüş ve bu yolla
idarecilere yardımcı olmaya çalışmıştır. Özellikle Mir'atü'l-Cemal ve Kanun-u Şahenşahî
adlı eserlerin incelenmesi halinde bu alandaki birikimi açısından durumu daha iyi
anlaşılacaktır. Bu eserleriyle şifahi olarak idareciler için yaptığı ikazları yazıya
da dökmüş ve bu alanda yol gösterici olmaya çalışmıştır.
Bitlisî aynı zamanda bir tarihçi olarak hizmet görmüş ve bu özelliği ile daha
çok tanınmıştır. Bu alandaki en büyük şöhreti Heşt Behişt adlı eseri ile gerçekleşmiştir.
Bu eser hem Yavuz Sultan Selim dönemine kadar gelen padişahlar hakkında bilgi vermekte,
hem de yaşadığı dönemin olaylarını kaleme alması bakımından birinci elden kaynak
hükmüne geçmektedir. Dolayısıyla eser, söz konusu dönemi inceleyen Osmanlı tarihçileri
için önemli bir kaynak hüviyetine haiz olmuştur. Ayrıca, Farsça yazılan ilk Osmanlı
tarihi olma vasfına sahiptir. Devlet tarafından resmi olarak görevlendirilmiş, olayları
yazıya dökme işini üstlenmiş bir şahsiyet olma itibariyle de Osmanlıların ilk vakanüvislerinden
biri olma özelliğine de sahiptir. Eserlerinde dikkat çeken özelliklerden bir tanesi
de yazıda hem nesir hem de nazım kullanmıştır.
Eserleri
İdris-i Bitlisî üstlenmiş bulunduğu görevleri yerine getirdiği, bir çok seyahatleri
gerçekleştirdiği, çok sayıda idareci ve ilim adamıyla görüştüğü gibi, çok sayıda
eser de kaleme almıştır. Yazdığı eserlerden bazılarının nüshaları ülkemizde bulunurken
bazılarının nüshaları yurt dışındaki çeşitli müze ve kütüphanede bulunmaktadır.
Bazı eserleri hakkında aydınlatıcı bilgilere sahip olunurken, kendisine ait olduğu
tahmin edilen bazı eserler hakkında ise yeterli bilgi yoktur.
1- Heşt Behişt; en ünlü eseridir. Bu eserini otuz ayda tamamlamıştır. Osmanlı
hanedanının ilk sekiz padişahı hakkında bilgiler ihtiva etmektedir. II. Bayezid'in
emriyle yazmaya başladığı belirtilmektedir. Bitlisî bu eserine Kütubü's-Sıfati's-Semaniye
fi Ahbari'l-Kayasireti'l-Osmaniyye adını da vermiştir. Eser sekiz kısımdan oluşmakta
olup her kısımda bir padişahın dönemi ele alınmıştır. Gerek yurt içi gerek yurt
dışında eserin birçok nüshası bulunmakta olup bunlardan bir tanesi İstanbul Üniversitesi
Nadir Eserler Bölümündedir. Eserin sonunda II. Bayezid'in saltanatı oğlu Yavuz'a
bırakması da anlatılmaktadır. Eserin dili Farsçadır.
2- Selim Şah-Name; Yavuz Sultan Selim dönemini konu edinen eseridir. Osmanlı-Safavî
ilişkilerinin de işlendiği bu eser çok ilginç bilgileri de olduğu gibi aktarmıştır.
Çaldıran Savaşı (1514) öncesi Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasında cereyan
eden mektup ve görüşmeler geniş bir şekilde yer almıştır. Bitlisî Şah İsmail'in
Yavuz hakkında sarf etmiş olduğu hakaretleri olduğu gibi aktarırken, kendisi de
Şah hakkında benzer ifadeler kullanmıştır. Eser Farsça olarak yazılmıştır.
3- Risâle-i Hazâniyye; Akkoyunlu Hükümdarı Yakub'un Azerbaycan'dan Erran'a yaptığı
yolculuğu konu edinen eser olup bu hükümdara sunulmuş bir risaledir. Bitlisî de
bu sırada Sultan Yakub'un maiyetinde bulunmuştur. Eserin dili Farsçadır.
4- El-İbâ 'an Mevâki'i'l-Vebâ; Arapça olarak yazılan bu eser Tıp ilmi ile alakalıdır.
Veba hastalığı ve korunma yolları hakkındaki bilgileri ihtiva etmektedir.
5- Tercüme-i Hayâtü'l-Hayavan; Bitlisî'nin tercüme eserlerindendir. Yavuz Sultan
Selim'in emriyle tercüme edilmiştir. Asıl eser Ebü'l-Baha Kemalü'd-din Muhammed
bin Musa ed-Demirî'ye aittir. On dördüncü yüzyılda kaleme alınmış bir eserdir. Eserde
bazı hayvanların faydaları ve zararları üzerinde durulmakta ve bilgi verilmektedir.
Bitlisî bu eserin tercümesini Mısır'ın fethinden önce tamamlayıp padişaha sunmuştur.
Farsça yazılmıştır.
6- Risâle-i Bahâriyye Yâ Râbi'a'l-Ebrar; Akkoyunlu Hükümdarı Yakub'un son dönemlerinde
kaleme alınmış olup kendisine takdim edilmiş bir risale şeklindedir. Astronomi ile
ilgili bir eserdir. Farsça yazılan eserlerindendir.
7- Risâle-i fi'n-Nefs; Arapça olarak yazılmış bulunan eser felsefi konularla
ilgilidir. Bitlisî bu eseri ile felsefi konulara temas etmiştir. Bilindiği kadarıyla
ülkemizde herhangi bir nüshası yoktur.
8- Şerh-i Haşiye-i Tecrid (Haşiye-i Şerh-i Tecrid); Bursalı Mehmed Tahir bu eseri
Bitlisî'nin eserleri listesine dahil etmiştir. Bunun dışında eserle ilgili bilgi
yoktur.
9- Münâzara-i Işk bâ Akl; Eserde aşk ile aklın münazarası işlenmiştir. Farsça
yazılmıştır.
10- Râfizilere Reddiye; Hakkında fazla bilgi olmayan başka bir eseridir.
11- Kenzü'l-Hafi fi Beyâni'l-Makamati's-Sûfi; Bitlisî'nin eserleri arasında gösterilmekle
birlikte hakkında bilgi yoktur.
12- Mir'âtü'l-Uşşak; Bir mukaddime ve iki bölümden oluşan eser Yavuz Sultan Selim'e
takdim edilmiştir. Tasavvufa dair bir eser olup bu alandaki bazı terimlerin izahı
yer almaktadır. Farsça yazılmıştır.
13- Hakku'l-Mubin fi Şerhi Hakki'l-Yakîn; Bu eserini II. Bayezid döneminde yazmaya
başlamış olup Yavuz Sultan Selim döneminde tamamlamış ve Padişaha takdim etmiştir.
Şeyh Mahmud-u Şebisterî'nin "Hakku'l-Yakin" adlı eserine yazmış bulunduğu şerhtir.
Sekiz babdan oluşan bu eserini 1512-1514 yılları arasında kaleme almıştır. Dili
Farsçadır.
14- Kanun-i Şahenşâhî; Vefatından kısa bir süre önce bitirdiği tahmin edilen
eseridir. Hükümdarların uymaları gereken kurallar konusu işlenmiştir. Eser doktora
tezine konu olmuştur. Farsça yazılmıştır.
15- Mir'atü'l-Cemal; Bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde yer almakta olan
eser Osmanlı Padişahı II. Bayezid döneminde kaleme alınmıştır. Farsça yazılan eserlerdendir.
16- Münâzarâtü's-Savm ve'l-İyd; Namaz ve bayram konusu işlenmiştir. Eser hem
nazım hem nesir olarak karışık şekilde kaleme alınmıştır. Farsça yazılmıştır.
17- Şerh u Esrâri's-Savm min Şerhi Esrâri'l-'İbadin; Bitlisî Mekke'de bulunduğu
sırada kaleme almıştır. Arapça yazmış bulunduğu eserlerinden biridir. Oruçla ilgili
konular üzerinde durmuştur.
18- Risâle Der İbâhat-ı Ağânî; Günümüze kadar herhangi bir nüshasına ulaşılamayan
eserlerdendir.
19- Hâşiye 'alâ Tefsir-i Beyzâvî; Giriş kısmında Sultan II. Bayezid'i öven bir
kasidenin yer aldığı eser, Beyzavî'nin tefsirine şerh olarak yazılmıştır. Eser Arapça
olarak yazılmıştır.
20- Kasâid ve Münşe'ât ve Müraselât; Eserde yazarın bazı kasideleri ve mektupları
yer almaktadır. Osmanlı padişahları hakkında yazdığı kasideleri ve bazı mektupları
kaydedilmiştir. Eserin dili Farsçadır.
21- Mecmu'a-ı Münşe'at; Bu eserde yazarın, aralarında Hüseyin Baykara ve Şeyhülislam
Ebu's-Su'ud gibi, devlet ve din adamlarına yazdığı özel mektuplara yer verilmiştir.
Bunların yanında padişah adına yazdığı mektuplar da yer almaktadır. Farsça yazılmıştır.
22- Şerh-i Nehcu'l-Belaga; Bu eser hakkında fazla bir bilgi yoktur. Sadece Bitlisî'ye
ait olduğu bilinmektedir.
Sıraladığımız bu eserlerin dışında; El-Münşe'at, Tercüme ve Nazm-ı Hadis-i Erba'in,
Şerhu'l-Hamriyye, Şerh-i Manzume-i Gülşen-i Raz, Tuhfe-i Dergâh-ı Âli, Şerhu Fusûsi'l-Hikem
adlı eserleri de yazdığı nakledilmektedir. (Eserler hakkındaki daha geniş bilgiler
için bkz. Hicabi Kırlangıç; İdris-i Bitlisî Selim Şah-nâme, Ankara, T.C. Kültür
B., 2001)
Öz
Bu çalışmada, Mevlana, Şeyh, büyük Kürt alimi vb. sıfatlarla anılan İdris-i Bitlisî'nin
kısa bir biyografisi sunulmakta ve eserleri tanıtılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: İdris-i Bitlisî, Osmanlı, Safaviler, Kürtler
Abstract
This study goes on a short biography of İdris-i Bitlisi who is called as Mevlana,
Sheikh, great Kurdish scholar etc. His works are also introduced.
Key Words: İdris-i Bitlisî, Ottoman, Safevids, Kurds
Dipnotlar:
1. Hicabi Kırlangıç; İdris-i Bitlisî Selim Şah-nâme, Ankara, T.C. Kültür B.,
2001, s. 7-8.
2. Kırlangıç, a.g.e., s. 8.
3. Kırlangıç, a.g.e., s. 8; Ahmet Sırrı Arvas, Tarihe Geçen Tarihçi İdris-i Bitlisî,
http://www.huzuradogru.com/Kose_Yazilari-1142.html.
4. Kırlangıç, a.g.e., s. 9.
5. Çözüm ortak değerlerde http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=11629.
6. Ahmed Akgündüz; Şark Meselesinin Tarihi Esasları, http://www.osmanli.org.tr/belgelergerceklerikonusuyor-2-74.html.
7. Arvas a.g.m., http://www.huzuradogru.com/Kose_Yazilari-1142.html
8. Ahmed Akgündüz; Şark Meselesinin Tarihi Esasları, http://www.osmanli.org.tr/belgelergerceklerikonusuyor-2-74.html
9. A.g.m.