From the Somaliland to Kurdishland

Aslında tek başına da olsa, Somaliland tarihini ele aldığımız zaman
karşımıza Müslümanların iki yüzyıldır yaşadıkları serencam ve geçirdikleri talihsizlik
dönemi çıkıyor. Bu 200 yıllık dönem aslında tarihteki ifsat devrelerinden birisidir.
Lloyd George, Allenby'nin Kudüs'e girmesinden sonra irad ettiği bir nutkunda: "200
yıllık mefkuremiz gerçek oluyor" demiştir. Kudüs'ün düşmesi, aslında bir yönüyle,
200 yıllık planların meyve vermesi ve Müslümanların fiili olarak dağılması ve dağıtılmasıdır.
Bu, İngilizlerin ve Fransızların eliyle oldu ve daha sonra SSCB ve ABD'nin meş'um
elleriyle devam etti. Fransız Devriminin estirdiği ulusçuluk cereyanları Osmanlı
gibi imparatorlukları gafil avlamıştı. Bunun sonucunda Birinci Dünya Savaşı sonrasında
Ortaçağ'ın üç imparatorluğu yerle bir oldu. Avusturla-Macaristan, Osmanlı ve Çarlık
Rusyası. Osmanlı ve Romanov hanedanlıkları yerle bir oldu. Geriye büyük imparatorluk
olarak sadece İngiliz tahtı ve tacı kaldı. O da, Osmanlı'yı tarihe gömdükten ve
Bab-ı Ali'yi Fransız ideolojik silahıyla (ulusçuluk ve taksim) yerle bir ettikten
sonra İngilizler de İkinci Dünya Savaşı'nın sonunu göremediler.

Bölgeyi ilk kez İngilizler Fransızlarla birlikte taksim ettiler. Bu taksim Soğuk
Savaş boyunca aynen devam etti. 1990 yılında Saddam'ın Kuveyt'i işgaliyle ve baba
Bush'un Saddam'ı Kuveyt'ten atmasıyla birlikte bölgede yeni bir dönem başladı. Bu
post-modern Sykes-Picot dönemiydi. Bu dönemde Fransızlar ile İngilizlerin yerini
İsrail ve ABD veya daha somut bir ifadeyle İsrail namına Neoconlar, ABD namına ise
Bush hanedanlığı aldı. Soğuk Savaş'ın bitiminde ve 1990'da başlayan bu süreç 2003
yılıyla birlikte hızlanmıştır. Bu süreçte Kuzey Irak bir nevi ve de facto bir biçimde
başına buyruk ve bağımsız bir ülke gibi davranmaya başlamıştır. Adeta taçsız bir
kraliçeyi andırıyordu. Zaten Bush özellikle de Ortadoğu bağlamında kendisini Churchill
ile eşleştiriyor ve açık açık ona öykünüyor. Kendisini onun bir varisi olarak görüyor.
Ama bu defa İsrail'e hayatiyet kazandırmak için ikinci taksim projesi başarılı olamayacak.
Bu bağlamda BOP rafa kaldırıldı bile. İkinci olarak, ABD İngiltere gibi sömürgecilik
geçmişi olmayan ve sömürme tabiatı olmayan bir ülkedir. Soğuk Savaş dönemi şartları
farklıydı. Onu bu zoraki sömürgecilik rolüne daha ziyade Yahudiler ve Bush ailesi
gibi kimi petrol tamahkarları sürüklüyor ve itiyor. Kürtland kurucuları bunu anlamasa
bile şimdiden bu yolun kapalı olduğu anlaşılmıştır.

Kimileri bu süreci içselleştirdi. Bugün Somaliland tarihine baktığımız zaman
Kürtland'ı karşımızda görüyoruz. Neden Somalistan denmiyor da Somali'nin fiilen
(de facto) ayrılan son parçasına Somaliland deniliyor? Zira, Somaliland bir şark
projesi olmaktan ziyade bir garp ve taksim projesidir. Daha doğrusu bir cahiliyet
projesi olan Şuubiye akımı ile birlikte bir Batı projesi olan 'böl-yönet'in ürünü
ve yavrusudur. Yani Somalilerin bir projesi olmasından ziyade bir Lloyd George projesinin
hayata geçirilmesi hadisesidir. Bundan dolayı Mogadişu'ya hakim olan Şer'i Mahkemeler
Birliği kesinlikle yeni bir 'Taliban' olarak Batı'yı rahatsız ederken ve Etiyopya
üzerinden müdahaleye uğrarken Somaliland bir Batı projesi olarak himayeye mazhar
olmuştur. Burada bir çifte standart daha karşımıza çıkıyor. Batılılar Somaliland'ın
varlığına bir gerekçe bulmak için burada güvenliğin berkemal olduğuna dikkat çekiyorlar.
Ama bıraksalardı Şer'i Mahkemeler Konseyi de Mogadişu ve güney Somali'de güvenliği
tam temin ve tesis edecekti. Bu da onların tercihinin güvenlik değil de ayrılık
olduğunu gösteriyor. Bu yönüyle, Somaliland modelini ve projesini aynen Kürdistan'a
veya yeni bir Batı projesi olarak aynen Kürtland'a uyarlayabiliriz. Somaliland ile
Kürtland arasında bir değil birçok ortak yön ve benzerlik var. Batılılar her iki
fiili ülkeyi güvenlikli yer olarak öne çıkartıyorlar. Zaten Kürtland ile Somaliland
bölgelerinin liderleri ayrılık gerekçesi olarak ayrıldıkları ana parçada güven ve
huzur ikliminin olmayışını gösteriyorlar.

İki ülkenin tarihine baktığımız zaman da aynı şeyleri görüyoruz. İngiliz yönetimindeki
Somaliland ile İtalyan sömürgesi olan Somali toprakları, 1960 yılında ülkenin bağımsızlık
elde etmesinden sonra ortaklaşa Somali Cumhuriyeti'ni oluşturdu. Ancak bunun sonrasında
Somali, yıllar yılı bir iç savaş ve anarşi ortamı yaşamakta olan bir ülke hüviyeti
kazanmıştır. Ülkenin kuzey kısmı Somaliland adıyla bağımsızlık ilan etmişse de hiçbir
ülke tarafından tanınmış değildir. Esasen Afrika'nın taksimi çerçevesinde Somali
beş bölgeye ayrılmıştır. Bunlardan bir kısmı Fransız Somalisi olan Cibuti gibi bağımsızlığını
kazanmıştır. Bir kısmı da Etiyopya ve Kenya tarafından ilhak edilmiştir. Kenya Mombassa
ve çevresinin olduğu bölgeyi topraklarına katmıştır. Etiyopya ise Ogaden'i ilhak
etmiştir. Bunca parçalanmışlık yetmemiş gibi ülke Siad Barre'nin devrilmesinden
sonra yeniden bir türbülansa ve tevaif-i mülûk dönemine girmiştir. İlginçtir, bu
bağlamda Saddam ile Siad Barre, Kürtland ile Somaliland'ın kaderi simetrik bir biçimde
birbirlerine benzemektedir. Hem Somali de hem de Irak'ta fazla basınç ve baskı patlamayı
beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte, bu ülkeler otoriter merkezi idareler
olmasa parçalanmaya müheyya bir haldedir. Parçalanma ile kuvvetli merkezi idare
seçenekleri arasında gidip gelmektedir.

Siad Barre 1991 yılında devrildikten sonra ülkenin kuzeybatısı Somaliland adıyla
diğer bölümünden fiilen kopmuştur. Ve kendi başına buyruk vaziyette yoluna devam
etmektedir. Aynı dönemde ise Saddam Hüseyin'in Kuveyt'ten atılması ile birlikte
Bağdat Kürtland üzerindeki merkezi hakimiyetini ve otoritesini kaybetmiştir. 1991
yılından 2003'e kadar fiili olarak bu şekilde yoluna devam etmiş ve 2003 yılında
Saddam Hüseyin'in devrilmesinden sonra bu fiili durum daha da pekişmiştir.

Kürtland ile Somaliland arasındaki tek fark ise İkinci Sykes-Picot süreci adıyla
da bilinen Irak'ın yeniden taksimi sürecinde Irak'ı bölüyor olmasıdır. Bölünen Irak'ın
bir Kürt devleti değil de Arap devleti olmasıdır. Somaliland ise aynı Savahili dili
konuşan bir ülkenin, yani Somali'nin bir kez daha bölünmesidir. Kürtland Osmanlı'nın
bir kez daha bölünmesi ise Somaliland da Somalilerin ülkesinin son bir kez daha
taksime tabi tutulmasıdır. Somaliland'ı tezkiye eden ilginç analizlerden birisi
New York Times gazetesinde 7 Mart 2007 tarihinde yayınlandı. Jeffrey Gettleman'ın
kaleme aldığı yazıda Batı'nın dikkatleri Somaliland üzerine çekiliyor. Somaliland
adlı bölgenin kendi halinde bir bölge olduğunu ve Somali'nin kalanına göre huzur
ve güvenlik içinde asude bir hayat yaşadığı ifade ediliyor ve bu meyanda iki şehrin
hikayesi gibi iki Somali'nin hikayesi konu ediliyor. Sanki sanırsınız ki hikayesi
edilen yöre Somaliland değil de Kürtland. Bir an dalarak okusanız Somaliland'ı Kürtland
zannedersiniz. Somaliland için ne kadar aydınlık bir tablo çiziliyorsa diğeri hakkında
da o kadar karanlık bir tablo çiziliyor. Aralık 2006 tarihinden itibaren Mogadişu'nun
Etiyopya askerlerinin kontrolü altında bulunduğu ama Etiyopyalıların da duruma hakim
olmaktan çok uzak bulundukları ifade ediliyor. Etiyopyalıların yabancı yardım ve
barış gücü askeri olmadan duruma hakim olmalarının güç olduğuna da dikkat çekiliyor.
Bu temin edilmeden kabile kavgalarının ve direnişin dindirilemeyeceği ve artmasının
önüne geçilemeyeceği kaydediliyor. Somalilandlılar ise kendi kabile kavgalarının
önüne geçmeye çalışıyor ve kendi söküklerini dikmeye uğraşıyorlar. Bu bağlamda,
kendinden menkul Somaliland başkanı veya Somaliland'ın Barzanisi olan Dahir Rayale
Kahin şunları söylüyor: "Biz Somaliland'ı kurduk zira buradaki problemi kendi problemiz
olarak görüyor ve başkalarının yardımına başvurmadan kendimiz çözüyoruz. Güneyliler
ise hâlâ çözümü başkalarından bekliyorlar…" Aslında bu söz ne derece doğru, tartışmalı!
Zira, Somali'yi kaosa iten Batılılar ve onların bölgesel işbirlikçileri Etiyopyalılar,
Şer'i Mahkemeler Birliği'ni dağıtarak düzeni sağlamasına fırsat ve imkan vermediler.
Somali'nin kendi düzenini kurmasına fırsat vermediler. İşin doğrusu bu. Bununla
birlikte, Kütlandlılar gibi Somalilandlılar da tanıma bekliyorlar.

1991 yılında Somali merkezi yönetimi çöktü ve bunun sonucunda kabile kavgaları
sonucu güney kontrolden çıktı. Ali Mehdi ile Farah Aidid Mogadişu'yu iki kısma ayırdılar.
Buna mukabil, ülkenin genelde en fakir parçası olarak kabul edilen kuzeybatı, Somaliland
olarak bağımsızlığını ilan etti. Ama Kürtland gibi bazı ülkelerin yardımına mazhar
olsa da kimse tarafından bugüne kadar resmen tanınmadı. Kendisini kimse tanımadı.
New York Times gazetesine göre, Somaliland Batılı uzmanların desteğini almadan kendi
siyasi sistemini oturtmuş bulunuyor! Bu sayede kabile rekabet ve ihtilaflarını asgariye
indirerek, kalıcılığını olmasa bile bir şekilde devamlılığını sağlamış bulunuyor.
Bununla birlikte Somali toplumunun geleneksel sütunları mesabesinde olan Somaliland
kabile şeflerine özel bir rol biçilmiş. Onlar sistemin omurgasını teşkil ediyor.
Onlar da hâlâ Somali'nin belası olan binlerce silahlı elemanı silahtan arındırarak
milli orduya katmışlar. (melded them into a national army) Çok partili demokrasinin
sadece söylentiden ibaret kaldığı bölgede; Afrika Boynozu'nda demokrasi yolunda
küçük değil hatırı sayılır bir başarı kat ettiler ve üç raundluk bir çok partili
seçim deneyimi yaşadılar. Esasen Somali 1960 yılından beridir hür ve serbest seçimleri
tanımış değil. Hür seçimlere yabancı. Bununla birlikte, Somali her zaman kaotik
ve kargaşa içinde olmadığı gibi Somaliland da her zaman istikrarlı değil. Somaliland
ile ilgili başlıca eleştirilerden birisi hükümetin temsili olmaması ve etkisiz bulunmasıdır.
Somaliland'ın başkenti olan Hargeysa'daki akıl hastanesi aslında ülkenin geri halinin
bir kopyasından ibaret. Hastalar karanlıkta zincirlerle yataklarına bağlanmış vaziyette
ve odalar da ufunetli ve pis kokuyor. Ama Somalilandlılar buna karşılık en azından
böyle bir akıl hastanesine sahip oldukları için mutlular ve buna mukabil daha kalabalık
olan güneyin bundan bile mahrum olduğunu söyleyerek kendilerini avutuyorlar.

Peki olan bitenin izahı ne? İzahı başta söylediğimiz Batı veya Lloyd George gibilerinin
projesinin ikinci Seykes-Picot döneminde yeniden hayata geçirilmesi. Bu noktada,
Somalilandlı Hacı Abdi Waraabe şunları söylüyor: "Herkes İngilizlere dönüyor…" 19'uncu
yüzyılda sömürgeci güçler Osmanlı İmparatorluğu gibi Müslüman çoğunlukta olan Afrika
Boynozu'nu paramparça etmişlerdi. Dilim dilim etmişlerdi. İngilizler, Somaliland'ı
ele geçirmişler, İtalyanlar da Somali'yi almışlardı. İngilizler hükümetin görevlerini
genel olarak kabile şeflerine devrederken İtalyanlar tamamen İtalyanca konuşan bir
hükümet meydana getirdiler ve muz tarlalarında çalışmak üzere İtalya'dan binlerce
işçi getirdiler ve Somali'nin fakir insanlarına nasıl espresso içileceğini öğrettiler.
Bunun sonucunda Mogadişu Afrika'nın en güzel ve imrenilen şehirlerinden ve sayılı
ticaret merkezlerinden birisi oldu ama bununla birlikte geleneksel otorite sistemini
de kaybetti. Veya sistem zayıfladı. Kimilerine göre bu, merkezi hükümetin çökmesinden
sonra savaş ağalarının kabile reislerini ve aksakallıları eleyerek, devre dışı bırakarak
yerlerine nasıl kolaylıkla geçtiklerini izah ediyor. İngilizler, Somaliland'ı terk
ettiklerinde geride fazla bir yatırım bırakmamışlardı. Ama bununla birlikte geleneksel
sistem az çok işliyordu. 1960 yılında iki bölge de bağımsızlığı garantiledi. Ve
hızlı bir biçimde Somali Cumhuriyeti adı altında bir araya geldiler. NYT Yazarı
Jeffrey Gettleman'a göre1 bu, pek de mutlu bir izdivaç olmamıştır. 1980'li yıllarda
kuzeyli isyancı grup Somali Milli Hareketi hükümet kurumlarını havaya uçurmuştu.
Çok ilginç, 16 Mart 1988 tarihinde Saddam Hüseyin Irak'ın kuzeyinde Halepçe katliamı
yaparken aynı tarihlerde Muhammed Siad Barre'nin talimatlarıyla birlikte hükümete
bağlı uçaklar Hargeysa'yı bombalayarak 50 bin kişinin ölümüne sebebiyet veriyorlardı.
Barre'nin devrilmesinden sonra Somali Milli Hareketi kaçınılmaz olarak kırılgan
ve hassas yıllar geçirmiştir. Önce guurti adı altında (Afganlıların 'Loya jirga'
benzeri) akil ve hekim adamlardan oluşan bir heyet-i tesisiye kurdular ve bu zamanla
resmi karar alma merciine inkilap etti. Şimdi Somaliland'da kabile mensuplarını
barıştırmak için oluşturulmuş organlar var. Kabile şefleri bu organlarda kabile
ihtilaflarını yatıştırıyor ve kavgalıları barıştırıyorlar. 1990'lı yıllarda Mogadişu'da
savaş ağaları o güzelim İtalyan mimarisi tarzında yapılan binaları yerle bir ederken
guurti ise yerel asi liderlerle birlikte Somaliland'da hükümet kuruyorlardı. Bununla
birlikte, Somaliland da Somali gibi silahların gölgesinde yaşıyor ve savaşan kabileler
arasında bölünmüş durumda idi. İlk yaptıkları iş, milisleri silahı bırakma noktasında
ikna etmek oldu. Kuzeye nazaran bu hedef güneyde hala tutturulabilmiş değil.

Kuzeyin hilafına Amerikalılar 1990'lı yıllarda binlerce askerle birlikte Mogadişu'da
kendilerince düzeni sağlamaya yeltendiler ama muvaffak olamadılar. ABD'nin burada
düzenden aradığı İslamcılardan müberra ve arınmış bir bölge hayaliydi. Black Hawk'ın
düşmesiyle birlikte o hayal ortadan kalktı. 1990'lı yıllarda kendisinin yapamadığını
2007'de bilahare bölgesel ortağı olan Etiyopya birliklerine havale etmiştir. Aynen
Somali Şer'i Mahkemeler Birliği yandaşları da Afganistan'da daha önce Taliban'ın
gerçekleştirdiği gibi milli birlik ve bütünlük sağlamış ve güvenliği eksiksiz sağlamanın
eşiğine getirmişlerdir. Somaliland'ın kendinden menkul Dışişleri Bakanı olan Abdillahi
M. Duale: "Bizim büyük bir gayemiz var: Bağımsızlık. Ama bunu kazanmak için dışarıdan
kimse bize destek olmuyor…"diye yakınıyor. Bununla birlikte, belki de Kürtland'dan
farklı olarak Somaliland'ın bir özelliği unutulmuş bir mekan olmasıdır. Güneye yüzlerce
olmasa bile onlarca milyon dolar yardım akarken kuzey bundan mahrum bulunuyor. Fark
çarpıcı. Belki de 2.5 milyon nüfusa sahip olan Somaliland'ın yönetilmesi 6 milyon
nüfusa ve karmaşık kabile yapısına sahip güneyden daha kolay olmalı. 2002 seçimleriyle
birlikte kabile gücünü test etmek için yeni bir sistem geliştirmişler. 1960'lı yıllardaki
çok partili ve parçalı düzensizliği tekrar ve ihya etmemek için partileri üçle sınırlandırmışlar.
Halbuki ülke çapında (Somali) özellikle kabile esaslı 60'dan fazla parti bulunuyor.
Kuzeyliler özellikle de partileri kabile esasına göre değil de ideolojik esasa dayandırmaya
çalışıyorlar. Bu ise Afrika'da gerçekleştirilmesi en zor işlerden birisidir.

Kuzeyliler Afganlıların Loya Jirgası benzeri 'guurti'lerini kabilelerin saygın
adamları arasından belirlemişler ve daha sonra bunları Parlamento'nun üst kanadı
olarak yapılandırmışlar. 82 aksakallı şimdi Somaliland'ın senatörleri olarak görev
yapıyor. En azından halkın nazarında böyleler. Somaliland geçici hükümeti büyük
kabilelerin temsilcilerinin belirlenmesi noktasında yeni bir yaklaşım geliştirmeye
çalışıyor. Bununla birlikte bazı uzmanlar geçici hükümetin geniş bir destekten mahrum
olduğuna, ayriyeten Somaliland olarak da ülkenin güçlü ve toparlayıcı başat bir
kabileden yoksun bulunduğuna dikkat çekiyorlar. Bu ise kırılgan bir tablo demektir.
Geçici hükümette görev alan bazı isimlerin de guurti liderliği şemsiyesinden yoksun
olduğu da dillendirilmektedir. Guurti, temsilciler Meclisi'nin almış olduğu bazı
kararları veto edebiliyor. Bununla birlikte, Temsilciler üçte iki çoğunlukla guurti
engelini aşabiliyorlar. Bu sistem modernizm ile geleneğin bir bileşkesini oluşturuyor.
Bu yapı ile Batı tarzı demokrasi ile Somali tarzı geleneksel idari yapı mezcedilmiş
ve buluşturulmuş oldu. Bununla birlikte, bazıları da sistemde yenilenmenin kaçınılmaz
olduğu görüşünde. Somaliland'ın AKP'sinin lideri olan Faysal Ali Waarabla: "Artık
adım atmalı ve öne sıçramalıyız. Guurti bizim krizleri aşmamızı sağladı ama artık
kabile sadakatinden ve bağlılığından kurumsal sadakate ve bağlılığa geçmeliyiz.
Kabile bağlılığından milli bağlılığa geçmemiz şart" diyor. Elbette haksız sayılmaz
ama yeterli de değil. … Evet, kabile bağlılığından milli bağlılığa geçmek bir
zaruret ve tekamül. Ama tekamülün bittiği nokta değil. Belki başladığı nokta. O
noktanın geliştirilmesi gerekiyor. Oradan ötesi de bütün Somali ile birleşmek belki
onun da ötesine geçmek. Silanyo ise: "Gülünç olan seçilmemiş bir kurumun seçilmiş
kurumu yönlendirmesi ve yedeğine almasıdır" diyor. Bütün bu sistem kabile barışına
ve uyumuna bağlı. Somaliland'da ise kan davaları devam ediyor. Hala meralar yüzünden
kabileler birbirine girebiliyor. Sudan'ın Darfur bölgesinde olduğu gibi. Bununla
birlikte N.Y. Times yazarı Gettleman'a göre, Somalilandlıları yekpare ve tek bütün
haline getiren tek şey tanınmak arzusu ve hayali. Somaliland'ın özel parası, bayrağı,
milli amblemi ve de kendi pasaportu var. Ama bütün bu altyapısına rağmen hala tanınmıyor.
Kadın hakları eylemcilerinden birisi olan Zemzem Adan'a göre "Barışımız var ve barışı
toplum olarak biz sağladık. Dünyanın bu parçasında bunun bir değeri olduğu aşikardır…"

Esasında Somaliland Kürtland için tam bir model. Nüfus itibarıyla da birbirlerine
yakınlar. Bunun ötesinde Somaliland tanınmak için bütün alt yapısını hazırlamış
bulunuyor. Bu bağlamda, Kürtland'ın onlara yetişmesi için epey yol kat etmesi gerekir.
Bununla birlikte, Kürtland'a uluslararası ilgi Somaliland'dan daha fazla. İkincisi,
Kürtland bölgesinde petrolün varlığı onu biraz daha imtiyazlı kılıyor. Ama Somaliland'ın
ondan avantajlı bir yanı ise Hint Okyanusu'na açılması ve Berbera gibi limanlara
sahip bulunmasıdır.

Somaliland Kürtland için tam bir rol modeli. Her ikisinin de ana parçalarından
ayrılma isteğinin gerisinde yatan saikin kabile anlayışı olmasıdır. Buna ilaveten
bölgeciliktir. Bu bağlamda, özellikle de Kürdistan veya Nakşibendistan'dan Kürtland'a
tahavvül ve geçiş aşamasında olan bölgede Arapça birinci dilden üçüncü dile gerilemiştir.
Kürtçe'nin birinci dil olmasını anlamakta zorluk çekmemekle birlikte Arapça'nın
neden üçüncüye kaydırıldığını anlamak kolay değil. Yerine İngilizce'nin ikinci kademeye
oturtulması bu yeni düzenin kabilecilikle Batıcılığın veya postmodern sömürgeciliğin
bir bileşkesini arz ettiğini ortaya koyuyor. Şuubiyye ve Batıcılığın bileşkesi.
Burada garip olan İngilizce'nin Arapça'nın yerine yerleşmesidir. Yadırgatıcı ve
şaşırtıcı olan, Kürtçe değil de Arapça yerine İngilizce'nin ikame edilmesidir. Bu
zihniyet farkını da ortaya koyuyor. Bu da kabileleşme eğiliminin (şuubiyye) ötesinde
Batılılaşma eğilimini de ele veriyor. Bundan dolayı Şarku'l Avsat yazarlarından
Halid Kaştini şöyle bir teklifle karşımıza çıkıyor: "Madem öyle! O halde, Türkmenistan,
Pakistan, Afganistan hatta Hindistan'la aynı kalıba dökülmemesi ve saf Ari farkının
(Batılı Ari) ortaya çıkması için federe devletlerinin adını Kürdistan'dan Kürtland'a
çevirmelerini teklif ediyorum. Bu yeni devletin ruhuna daha uygun olacaktır. Bu
onları, Belucistan gibi beldelerin safında, seviyesinde ve sınıfında olmaktan kurtaracaktır.
Hollanda (Holland), Polonya (Poland) veya İsviçre (Switzerland) gibi kendilerine
daha modern ve aynı zamanda medeni bir isim alabilirler…"2

Evet, geriye kalıyor bu yeni ülkenin mimarlarını veya atasını tespit etmeye.
Kimilerine göre, Türkiye'ye yönelik çıkışlarıyla ve kafa tutmasıyla Barzani Kürtlerin
kralı olma sevdasındaysa da ve özeniyorsa da aslında Kürdistan yerine Kürtland ismine
layık olmasının ardında iki şahsiyetin emeği ve katkıları var. Bush ve Barzani.
Barzani Kürtland'a bir nevi şuubiye rengi verirken Bush da Lloyd George ve Churchill'in
ardılı ve halefi olarak ve onlardan devraldığı mirasla Seykes-Picot taksimine yeni
bir ivme ve katkı sağlıyor. Bazı 'İslami' olarak görünen yeni yapının alkışçıları
da Reşid Huyun'un yaptığı gibi, Kürtler ve Şiileri Irak'ın iki mazlum toplumu olarak
gösterip mezhebi taifiyye, ırki de şuubiyye cereyanı lehine fetva verebiliyorlar.
Irak'ta Barzani tayfasıyla birlikte Abdulaziz Hekim tayfasının anlaşması bir yerde
yeni şuubiyye hareketi ile yeni taifiyye hareketinin buluşması ve ittifakı olarak
anlaşılıyor veya anlamına geliyor. Geçmişte Osmanlı döneminde Kürtler Arap sünnilerle
birlikte ülkedeki Şii-Sünni dengesini temin ederken, şimdi hâlâ Talabani gibiler
bunu söyleseler de, artık bu denklem Kürtlerin Şuubiye hareketine omuz vermeleri
sonucu geçmişte kaldı. Zira Kürtlerin Sünnilik veya Şiilik diye bir meseleleri olmadığı
gibi İslam diye de bir problemleri yok. Bundan dolayı da Hekim ile Barzani aynı
safta buluşabiliyor. Bütünleşme veya tekamülde değil ayrılıkçılıkta buluşuyorlar.
Eskiden bir deyim vardı: "Araplar anlaşmamak üzere anlaştılar" diye. Vahid Halefoğlu
Arapların müspette ittifak edemediklerini söyleyerek bu deyimin açılımını yapmıştı.
Şimdi de modern şuubiye ile taifiyye cereyanlarının anlaşması aynı yorumu akla getiriyor.
Türkiye'de heyecanla bu gelişmeyi izleyen bazı Kürt İslamcılar Kürtland'a çeşitli
adlar altında fetva veriyorlar. Türkiye'de Kürtçe kitapları Latince basan bu gruplar
Latince itirazını şartlara sarılarak geçiştiriyorlardı. Bununla birlikte, aynı kitapları
Suriye ve Irak gibi Arap alfabesinin geçerli olduğu ve bizzat kullanıldığı yerlerde
de tercih etmeleri işin rengini değiştiriyor. Sözlerinin değil özlerinin doğrultusunu
gösteriyor. Artık sözleri özlerine tercüman olmuyor. Onlar da Kürdistan modundan
Kürtland moduna geçmişler. Günümüzde şuubiyye ve taifiyye hastalıkları yeniden nüksetmiştir.
Bu bulaşıcı bir hastalıktır ama bulaşıcı olması onu hastalık olmaktan çıkarmıyor.
Kürtland sadece bu bulaşıcı hastalığın ürettiği son yapı oluyor. Bulaşıcı olması
onu hastalık olmaktan iskat etmiyor. Bununla birlikte, az gitseler de uz gitseler
de netice değişmez ve birdir. Arapların deyimiyle 'la yasihhu illassahih' fermanı
burada da geçerli olacaktır. Ancak doğru ayakta kalabilecektir. Geçici ve hastalıklı
cereyanların tarih katında geleceği yoktur. "Allah gökten bir su indirdi de dereler
miktarınca aktı; sel, üste çıkan bir köpük yüklendi. İnsanların, süs veyahut eşya
yapmak için üzerine ateş yaktıkları şeylerde (madenlerde) de böyle bir köpük vardır.
İşte Allah, hak ile batılı böyle misal getirir. Köpüğe gelince, o boşa gider. İnsanlara
fayda veren şey ise yerde kalır. İşte Allah (böyle) misaller getirir. (hak suya
ve madene, batıl da köpüğe benzer)"3

Öz

Somaliland tarihini ele aldığımız zaman karşımıza Müslümanların iki yüzyıldır
yaşadıkları talihsizlik dönemi çıkıyor. Bu 200 yıllık dönem aslında tarihteki ifsat
devrelerinden birisidir. Lloyd George, Allenby'nin Kudüs'e girmesinden sonra irad
ettiği bir nutkunda: " 200 yıllık mefkuremiz gerçek oluyor" demiştir. Kudüs'ün düşmesi,
aslında bir yönüyle, 200 yıllık planların meyve vermesi ve Müslümanların fiili olarak
dağılması ve dağıtılmasıdır. Bu, İngilizlerin ve Fransızların eliyle oldu ve daha
sonra SSCB ve ABD'nin elleriyle devam etti. Fransız Devriminin estirdiği ulusçuluk
cereyanları Osmanlı gibi imparatorlukları parçaladı.

Bu yazıda Müslümanların fiili olarak dağılması ve dağıtılması amaçlı Batı kaynaklı
projelerden birine dikkat çekilmektedir. Bu da Somaliland'ın bir benzeri olarak
hayata geçirilmeye çalışılan Kürtland projesidir.

Anahtar Kelimeler: Somali, Somaliland, Kuzey Irak, Kürtland, Garp projesi

Abstract

Considering the history of Somaliland, we come across with the disaster period
of Muslims throught the last two centuries. As a matter of fact, this period of
200 years can be called as one of the corruption periods in history of humanity.
In one of the speechs by Lloyd George, which he has done after Allenby had entered
Jerusalem, it has been mentioned: "Our two hundred years long dream has been actualizing
now". Basically, the fall of Jerusalem signifies the fruit of two hundred years
long plans and the dissolving of Muslims from one point of view. This occurred because
of the English and French people, which has been continued by USSR and USA. The
nationalism movements after the French Revolution divided up the empires like the
Ottoman Empire. This article draws attention to one of the Western-origined project
which aim to dissolve the Muslims in practice. This project is the Kurdishland project
which tries to be activated as a similar project to Somaliland.

Key Words: Somali, Somaliland, Northern Iraq, Kurdish Land, East project

Dipnotlar:

1. NY Times, 7 Mart 2007.

2. Halid Kaştini, Kul Kürtland la takul Kürdistan, Şarku'l Avsat gazetesi, 29/3/2007.