Editör
İslâmî literatürde kan bağını da aşan bir kardeşlik vurgusuna karşılık
gelen, aynı dine ve inanç değerlerine mensubiyeti ifade eden İslam kardeşliği,
kişiler ve gruplar arasındaki birlik ve beraberliği ve dayanışma ruhunu
temsil eden Kuranî bir kavramdır. “Bütün müminler ancak kardeştirler”
ayetinin ifade ettiği anlam çerçevesi içinde, eşine ender rastlanan ve dünyanın
çehresini değiştiren kardeşlik, birlik ve beraberlik, uhuvvet ve muhabbet,
tesanüd ve ittihad fotoğraflarına İslam dünyasında tarih boyunca rastlamak
mümkündür. Ancak son birkaç yüzyıldır İslam dünyasında zuhur
eden ve Kuran’ın kardeşliği emreden temel hükümlerine açıkça aykırı olan
elim gelişmeler, İslam kardeşliği ile bağdaştırılamayacak tavır ve davranışlar,
her alanda tezahürleri görülen tefrika ve ihtilaflar, Kuran medeniyetinin
ve dünya barışının ön şartlarından biri sayılabilecek olan ‘İslam kardeşliği’
kavramını yeniden gündemimize taşıdı.
Kuran’da mü’minlerin kardeşliğini vurgulayan hükümler inanç, amaç ve
davranış birliğine işaret etmektedir. Bu noktada, İslam kardeşliği duygusu
İslâm’ın toplumsal dinamiklerinin temeli kabul edilmiştir. İslam kardeşliği
vurgusu ile etnik, sosyal, kültürel vb. farklılıklardan kaynaklanan kavga, çatışma,
çekişme ve savaş gibi eğilimlerin de önüne geçilmesi hedeflenmiştir.
Kardeşlik ruhunun korunamadığı durumlarda İslam coğrafyası dış etkilere
ve saldırılara açık hale gelmiş; etnik, mezhepsel, sosyal ve kültürel farklılıklar
da iç çatışmaların sebebi olabilmiştir. İslam dünyasını bir arada tutabilecek,
ortak bir ruha ve şuura kavuşturabilecek “İslam kardeşliği”nin tekrar
nasıl hayata geçirileceği, Kuranî hükümlerin gereği olarak dinî, ahlâkî ve
insanî görevlerin nasıl yerine getirileceği soruları bu bağlamda cevap beklemektedir.
Nebevî bir kavram olarak Asr-ı Saadet’te en güzel bir biçimde uygulanmış
olan İslam kardeşliğinin yeniden tesisi konusundaki arayışlar, beraberinde
İttihad-ı İslam, dünya barışı, istibdat ve hürriyet, hukuk ve adalet,
demokrasi, aile, eğitim gibi kavramları da yeniden müzakereye açmaktadır.
Birbirini tamamlayan bu parçalardan tek birinin eksikliği dahi, İslam dünyasının
özlemini çektiği Asrı Saadet hakikatlerinden ve uygulamalarından
uzaklaşmasına yol açmakta, İslam toplumları arasındaki fay hatları her geçen
gün derinleşmektedir.
Bu problemler karşısında, Bediüzzaman Said Nursî’nin uhuvvet, muhabbet,
sulh-u umumi, dayanışma, birlik ve beraberlik, müsbet hareket,
hürriyet ve adalet kavramları çerçevesinde Kurânî bir bakış açısıyla geliştirdiği
İslam kardeşliği ve dünya barışı anlayışının net olarak ortaya konulması
bugün küresel ölçekte yaşanan problemlerin çözümüne de ışık tutacaktır.
Bediüzzaman Said Nursî, İslam toplumlarının geri kalış nedenleri arasında
“Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek ve adavete
muhabbet” hastalıklarını saymakta, üç büyük düşmanımızdan birini de
‘ihtilaf ’ olarak nitelemektedir. Bediüzzaman Said Nursî, İslam dünyasında
vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti gerektiren sebepleri
“Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir-bir, bir,
bine kadar bir, bir; hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir-bir, bir,
yüze kadar bir, bir; sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir-ona
kadar bir, bir…” diyerek veciz bir şekilde ifade etmekte ve İslam toplumlarının
kardeşlik potansiyeline dikkat çekmektedir.
Risale-i Nur Enstitüsü, bahsi geçen hususlar ışığında geçtiğimiz aylarda
“Risale-i Nur’a Göre Hürriyet ve Demokrasi Ekseninde İslam Kardeşliği
ve Dünya Barışı” ana başlığıyla 13. Risale-i Nur Kongresi’ni düzenledi.
Yapılan masa çalışmalarında İslam kardeşliği kavramı etrafında ittihad-ı
İslam, hürriyet, demokrasi, dünya barışı, eğitim ve aile kavramları tartışıldı.
Bu sayımızda 13. Risale-i Nur Kongresi’nde sunulan tebliğlerin bir kısmını
sizlerle paylaşmak istiyoruz. Sizleri dergimizle baş başa bırakırken gelecek
sayıda da aynı konu ile karşınızda olmayı ümit ediyoruz..