RİSALE-İ NUR KONGRELERİ VE MASA ÇALIŞMALARI
DEKLARASYONLAR
Bu deklarasyonlar, Risale-i Nur Enstitüsü ve Köprü Dergisi tarafından tertip edilen Risale-i Nur Kongreleri ve Masa Çalışmalarında gerçekleştirilen oturumlar sırasında açıklanan ve genel kabul gören kanaatleri bildirmekte olup toplantı yöneticileri ve sekreterleri tarafından toplantılar sırasında alınan notlar üzerinde çalışılarak hazırlanmıştır.
Ahlak
III. Risale-i Nur Kongresi,
25-26 Mart 2006, İstanbul
- MASA:
Ahlakın Kaynağı
KATILIMCILAR
Adnan ASLAN
Ali BULAÇ
Doç. Dr. Hüdaverdi ADAM
Kazım GÜLEÇYÜZ
Musa Kazım YILMAZ
Prof. Dr. Özcan HIDIR
Deklarasyon
- Ahlak kavramı, lügatlerde “hulk” kelimesinin çoğulu olarak geçmektedir. Hulk, seciye, huy, tabiat, yaratılış, davranış, tutumlar ve tavırlar anlamındadır. Terim olarak ise insanın doğuştan veya sonradan kazanılan zihni ve ruhi halleri ile bu hallerinden doğan iyi-kötü tavır ve hareketlerini ifade eder. Buna göre Arapça’daki ahlak kelimesi, hem felsefi, hem de sosyolojik bir anlam taşır. Yani ahlak olgusunun hem değişmez bir özelliği hem de zaman içinde geçirdiği bir değişim söz konusudur. Bu anlamda, kavramın içinde özellikle İslam dinine münhasır bir ahlak anlayışının mündemiç olduğu söylenebilir.
- Ahlak’ın kaynağının ne olduğu konusunda insanlık tarihi boyunca ortaya konan üç temel tezin olduğu görülmektedir. Bu tezlerden ilki, ahlakı insanın hem yaratılışı, tabiatı veya fıtrat kanunları anlamında hem de peygamberler aracılığıyla gönderilen vahiy kaynaklı ilkeler, kurallar anlamında kabul eden dinlerin tezleridir. İkinci tez ise ahlakı akıl referanslı olarak ele alan, onu hem bir metafizik hem de pratik bir insani olgu olarak gören farklı felsefe doktrinlerinin tezleridir. Üçüncü tez ise, ahlakın toplumsal yönü üzerine geliştirilen antropolojik ve sosyolojik teorilerdir.
- Din, insanî değerleri ortaya koyar ve insana o değerlere bağlı kalarak yürüyebilme iradesi kazandırır. İnsan o değerleri kendi özünde ve vicdanında bulur. Dinin kazandırdığı irade ile o değerleri hayata geçirme bilincini ve gücünü kazanır. Dinin ahlâkla olan ilişkisinin başladığı yer de esasen burasıdır.
- Yaratıcı, vahiy aracılığıyla insanların kuvve halindeki duygularını tekamül ettirmek için onların iradelerini uyarır. Bu emirler kamil bir insan olabilmek için, gereken eylemler ve duygularla bezenmeyi sağlayacak olan ilkelerdir. Bu hedeften sapma sonucunda ortaya çıkan ahlakilikten uzaklaşma durumu ise, hem ferdi hem de toplumsal huzursuzluğu ve mutsuzluğu doğurmaktadır. Peygamberler sadece inanç bakımından değil, ahlaken de ölçüyü kaçırmış topluluklara gönderilmiştir. Hz. Peygamber’in, “Benim Allah tarafından gönderilmemin ehemmiyetli bir hikmeti, güzel ahlakı tamamlamak ve insanlığı ahlaksızlıktan kurtarmaktır” şeklindeki sözleri İslam dininin ahlaka verdiği önemi göstermektedir.
- Bediüzzaman Kur’an ın insanları terbiye ettiğini, nefisleri tezkiye ve kalpleri tasfiye ettiğini, ruhlara inkişaf ve terakki, akıllara istikamet ve nur sağladığını, hayata hayat ve saadet verdiğini ifade ederek güzel ahlakın kaynağının Kur’an olduğunu vurgulamaktadır.
- MASA:
Kamusal Alanda Ahlak ve Değişim
KATILIMCILAR
Abdussamet DEMİR
Ahmet NAZLI
Dr. Alev ERKİLET
Doç. Dr. Ahmet BATTAL
Yrd. Doç. Dr. Ensar NİŞANCI
Murat ÇİFTKAYA
Ömer Faruk UYSAL
Vedat DEMİR
Deklarasyon
- Kamusal alan sosyolojik bir kavramdır ve bu anlamda kamu devlet değildir, kamusal alan da devlete ait alan değildir. Devletin kamusal alandaki görevi; özgürlükleri korumak ve kamu düzenini sağlamaktır
- Bir davranışın ahlaki olup olmadığı o davranışın vicdanî olması ile doğrudan ilgilidir. İnsanı hayvandan ayıran ve insan yapan ilk özelliği vicdanıdır. Vicdan vahye muhatap olur. Bu durumda ahlakın kaynağı vahiy ve vicdan, yani fıtrattır. Dolayısıyla vicdansızca denilebilecek her davranış aynı zamanda ahlaksızcadır.
- Ahlak sadece kamusal alana ait bir kavram değildir. Zira insan sadece kamusal alanda değil, hayatının bütününde ahlaklı olmakla yükümlüdür. İnsanın bütünlüğünü parçalayan seküler anlayış insanı hem yaradılış gayesinden uzaklaştırır hem de ahlakın temelini zayıflatır
- Son zamanlarda şahit olduğumuz “etik yasaları” aslında toplumumuzda bir ahlak ihtiyacını göstermekle birlikte, kanunla bireyleri ahlaklı kılmak mümkün değildir. Dolayısıyla ahlaki davranış kalp ve vicdana seslenen kudsi bir kaynağın hissettirilmesiyle mümkün olabilir.
- Bu zamanda ahlaksızlığa gösterilecek en güzel tepki, güzel ahlakı hakkıyla yaşamak ve temsil etmektir. Nitekim Bediüzzaman’ın ifadesiyle; “Eğer biz ahlak-ı İslamiye’nin ve hakaik-i imaniyenin kemalatını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tabileri elbette cemaatlerle İslamiyet’e girecekler; belki küre-i arzın bazı kıtaları ve devletleri de İslamiyet’e dehalet edeceklerdir.”
- Aslolan, insanların, devletin ya da toplumun uygulayacağı müeyyideden korktukları için değil, vicdanlarındaki yasakçının etkisi ile ahlaki davranmaya yönelmeleridir. Diğer ifadeyle dindarlık gibi ahlakiliğin de makbul olanı, içten geleni, yani riyakarca olmayanıdır.
- Bir toplumda, ideal ahlak ile reel ahlak ölçüleri arasındaki fark arttıkça toplumda çöküş de artıyor demektir. Postmodernizmin ahlak anlayışı olarak nitelendirilebilecek “izafi ahlak” kavramı olsa olsa ahlaki bozulmanın bir kılıfı olabilir. Müslüman toplumlarda değişken, belirsiz veya rölatif değil, esasen değişmez ama farklı çağ ve coğrafyalarda farklı tezahürler gösterebilecek ahlaki temellere ve normlara ihtiyacımız vardır.
- Ahlaksızlık bir sonuçtur, iman zayıflığının sonucudur. Hele hele bir Müslüman, dinini terk ederse, ruhunda kemalata medar olacak herhangi bir seciye kalmaz. Bu nedenle toplum, kendi iç dinamikleri yardımıyla imanı takviye etmelidir.
- Okullarda ve hapishanelerde vahye istinad eden iman ve ahlak dersi verilmelidir. Ve günümüz itibariyle bu dersi en iyi veren Risale-i Nur öğretisidir. Karıncanın hukuku da insanın hukuku da ancak bu türden ahlak dersleri ile teminat altına alınabilir. Aksi halde (sadece ceza müeyyidesi ile yetinildikçe) ahlaki seciyelerle donanmış insanların çoğunlukta olduğu bir toplum yapısı kurulamaz.
- Bediüzzaman’ın dediği gibi, toplumsal barış ve mutluluk ancak faziletli bir toplumla mümkündür. Faziletlerin ve ahlaki tutumun egemen kılınabilmesi modern çağda tekrar kutsal kaynaklara, yani vahiy ve sünnete dönüşle mümkündür.
- MASA:
Kişisel Hayat ve Ahlak
KATILIMCILAR
Ali FERŞADOĞLU
Doç. Dr. Muhammed GÜR
Gıyasettin EKİCİ
Mehmet METİNER
Mustafa ULUSOY
Prof. Dr. Nevzat TARHAN
Sadık YALSIZUÇANLAR
Zafer AKINCI
Deklarasyon
- Ahlak, varlığın ve tabiatın ahengiyle uyumlu olmaktır. Ahlaki yükümlülük varoluş içinde özgür irade sahibi olan insanın, bu iradeyi kullanırken yaratıcı ve yaratılana karşı sorumluluklarının bilincinde olmasını da kapsar. İnsan haklarına tam riayet başta olmak üzere hayvanlar, diğer canlılar ve tabiat dokusuna zarar vermemek, zorunlu olmadıkça doğal yaşama alanlarını ve biçimlerini tahrip etmemek ve korumak ahlaki davranışın temel gereklerindendir.
- Başkalarının haklarını ihlal etmediği surece kişisel farklılıklara duyarlı yaklaşmak, müştereklerde buluşmak ve dışlayıcı olmamak asgari ahlakilik düzeyi olarak kabul edilebilir.
- Kendine zarar vermemek de aynı şekilde ahlaki bir yükümlülüktür.
- Din, ahlaki bir öğreti, evrensel bir hidayet çağrısıdır.
- Asıl özgürlük ötekinin özgürlüğüdür.
- Güvenlik ve özgürlük bir arada olmalıdır. Güvenlik için özgürlük feda edilmemelidir.
- Adalet ve hukuk önünde tam eşitlik Bediüzzaman’ın ahlak anlayışının en temel özelliklerinden biridir ve özellikle bireyin hukukunu kayıtsız şartsız koruma ve savunma anlayışı üzerine oturur. Özgürlüklerin kısıtlanması ahlaki sorunlar doğurur.
- Toplumun ve topluluğun, kendi içindeki farklılıkları yok etmemesi onu zenginleştirir. Farklılıkları koruyarak müşterekleri çoğaltmak, ferdi istidatların gelişmesini ve toplumsal gelişmeyi hızlandırır, şahsiyet kazanmayı ve manevi gelişmeyi mümkün kılar. Bu nedenle, bireysel kimliğin, kolektif kimliğin bir parçası olması yerine; kolektif kimliğin bireysel kimliklerin toplamından oluşması uygundur.
- Çocuklarda ahlaki kurallara uyma ceza ve ödülle başlar. Toplumsallaşma sürecinde çocuk cezadan kaçarak ve ödülü gözeterek kurallara uyar.
- Bediüzzaman’ın “Gözümde ne cennet sevdası, ne cehennem korkusu var…” cümlesi onun Yaratıcı ile olan ilişkisinin ceza-ödül ekseninde değil, daha üst düzeyde içselleştirdiğini ifade etmektedir.
- “Hakkın hatırı alidir, hiçbir hatıra feda edilmez” ifadesi de ahlaki tutumu için aynı şeyi ifade etmektedir.
- MASA:
Bilim ve Ahlak
KATILIMCILAR
Bestami Said ÇİFTÇİ
Gökçe OK
İntizam Seyda DURGUN
Kemal GURULKAN
Taşkın TUNA
Şaban DÖĞEN
Deklarasyon
- Bilim; insanlığın varlık aleminin sırlarını çözmeye yönelik ortak arayışlarının ürünüdür.
- Yeni bilim anlayışı, evrende akıl almaz derecede geniş “büyük bir tasarım” olduğunu fark etmiştir. Bilimin amacı, bir kitap gibi karşımızda duran evrenin sırlarını çözerek Allah’a yaklaşmaktır.
- Bilim dünyasının karşısında duran en önemli problem olaylara ve varlık alemine bakışından kaynaklanmaktadır. Risale-i Nur, Allah’ı anlamada ve anlatmada doğrudan Kur’an’dan alınan bir yöntem sunmuştur.
- Bilim Yaratıcı’yı nazara verdiği ölçüde ahlaki normlar içinde kalır. Ahlakın varlığı ve hükmettiği alanlar, insan var olalı beri konuşulmuş, geliştirilmiş ve tartışılmıştır.
- Özgürlükleri yaşadığımız bu çağda, bireyselleşme, dış dünyadan gelen dayatmaları reddetmektedir. Varlık alemini anlamaya çalışan ahlaki normların içselleştirilmesine ihtiyaç vardır.
- İnsan, ilahi normlar içinde kaldığı sürece hayatın bilim ve ahlak alanı dahil, hiçbir alanında sorun çıkmamıştır. Ne zaman, insanlık bu çizginin dışına çıkmış, işte o zaman hayatın alanları birbirinden uzaklaştırılmış ve yeni tartışma alanları açılmıştır.
- Günümüz popüler biliminin en büyük açmazlarından biri de, deneysel olmayana karşı takındığı mesafeli duruştur. Varlığı anlama yönünde modern batıda ortaya konan çalışmalar, kendi sistemini tek doğru ve geçerli sistem olarak kabul eden bir yapı arz ettiği için problemli sonuçlar doğurmuştur.
- İnsanın bilgiyi arama çabaları olarak değerlendirebileceğimiz bütün bilimler, kainattaki düzenin şahididir ve onu anlamaya çalışır. Bu açıdan kainattaki bütün gerçekler, Allah’ın isimlerinin bir yansımasıdır.
- Ahlak, filozoflar ve bilim adamları tarafından geliştirilmiş ya da keşfedilmiş kurallar değildir. Yaygın görüşün aksine ahlaki değer yargıları, felsefeden önce var olmuş ve öncelikle kutsal değerler tarafından oluşturulmuştur.
- Bilim ve din arasındaki yakınlığı sağlamanın en güzel yolu, bilginin edinilmesi sırasında her ikisini de iç içe sunmaktır.
- Bilim adamının sübjektif yorumları yerine, bilimin kendi diline kulak verilmelidir.
- Bilim özgür ortamda gelişir, ahlak da kalıcılığı ve içselliği, böyle özgür ortamlarda geliştirir.
- Bilim varlığı anlama çabası olarak, insanın özüne inmeli ve ahlaki temellerini anlamlandırmalıdır. Mukaddes olandan uzaklaşmak değil, aksine ona yakınlaşmak gerekmektedir.
- MASA:
Evrensel Ahlak ve Kur’an
KATILIMCILAR
Dr. Atilla YARGICI
Fatih OKUMUŞ
Dr. Hakan YALMAN
Jamie SCHILLINGER
Metin KARABAŞOĞLU
Mustafa ÖZCAN
Mücahit BİLİCİ
Osman ÖZKUL
Prof. Dr. Mustafa NUTKU
Deklarasyon
- İnsanların akılları ve tecrübeleriyle tespit ettikleri evrensel ahlak ilkelerinin sınırlarını en ayrıntılı bir şekilde Kur’an çizmektedir.
- Saygılı, güvenilir, sorumluluk sahibi, adil, şefkatli, özgeci, yardımsever olmak gibi evrensel olarak kabul edilen ahlak kodları en ayrıntılı şekilde Kur’an’da mevcuttur.
- Kur’an’ın tespit ettiği evrensel ahlak ilkeleri insan fıtratına, vicdanına ve kainattaki umumi işleyişe de uygundur.
- Evrensel ahlak ilkelerinin tespit edilmesi kadar hayata geçirilmesi de önemlidir.
- Kur’an bu ahlak kodlarının, insanın bireysel, ailevi ve toplumsal hayatında uygulanmasını sağlamak için Allah ve ahiret inancı ile Allah sevgisini aracı olarak kullanmaktadır.
- Allah’a ve ahiret gününe inanan bir insan, Allah’ın sevgisini ve sevginin tezahürü olan ebedi mutluluğu kazanmak için kulluk bilinci içinde yaşar.
- İnsanın kulluk bilinci içinde yaşaması, iyi ahlaklı bir insan olmasını doğurur. Bu da bireyi, aileyi ve toplumu mutluluğun zirvesine çıkarır.
- Aksi takdirde bugün birçok toplumda görüldüğü gibi güzel ahlak ilkelerinin pratiğe geçirilmesinde büyük sorunlar yaşanır.