RİSALE-İ NUR KONGRELERİ VE MASA ÇALIŞMALARI
DEKLARASYONLAR
Bu deklarasyonlar, Risale-i Nur Enstitüsü ve Köprü Dergisi tarafından tertip edilen Risale-i Nur Kongreleri ve Masa Çalışmalarında gerçekleştirilen oturumlar sırasında açıklanan ve genel kabul gören kanaatleri bildirmekte olup toplantı yöneticileri ve sekreterleri tarafından toplantılar sırasında alınan notlar üzerinde çalışılarak hazırlanmıştır.
KUR’AN MEDENİYETİ
- Risale-i Nur Kongresi, Uluslararası Saraybosna Üniversitesi, Saraybosna, 2012
Deklarasyonlar
- MASA:
Hak, Adalet ve Medeniyet Masası
KATILIMCILAR
Prof. Dr. Ahmet Battal
Kadir Akbaş
Prof. Dr. Recep Ardoğan
Prof. Dr. Recep Şentürk
Prof. Dr. Sacit Adalı
Prof. Dr. Mehmet İpçioğlu
Ahmet Dursun
Ömer Said Güler
- Kur’an medeniyeti, insanlar ve toplumlar arası ilişkilerde “kuvvete ve menfaate dayalı çatışma” yerine “hak ve adalete dayalı îsâr, infak ve ittifak”ı hedef tutan “açık medeniyet”tir. Bugünün hakim medeniyetinde insan ancak devlet gücü ile zulümden uzak tutulabilir. Oysa Kur’an medeniyetinde insanın davranış sınırlarını kendi vicdanında bulması istenir.
- Bediüzzaman Kur’an medeniyetini Batı medeniyetinin bir alternatifi olarak değil, doğrudan doğruya vahye dayalı imanın bir neticesi olarak kabul ve tarif eder. Ancak, bir medeniyet projesinin sahibi olarak gördüğü Batı’yı ve dolayısıyla medeniyetin unsurlarını toptan reddetmez, “vahye dayalı Hristiyanlığın” ürünü olan medeniyeti ve faydalı yönlerini kabul eder.
- Kur’an’da hiçbir topluluğa ve medeniyete düşmanlık yoktur. Müslümanların Batı medeniyetinin güzelliklerini aynen almasının sebebi de bu önyargısızlık hali ve iyi yönlerine talip olmasıdır.
Kur’an’ın ve Bediüzzaman’ın tarif ettiği “bütün insanlığın saadeti”ni hedefleyen medeniyet hayalî değildir, tarihte de tahakkuk etmiştir. Bosna, Endülüs, Hindistan, İstanbul, Şam, Kudüs gibi İslam merkezlerinin çok kültürlülüğü bunun şahitleridir.
- Kur’an medeniyetinin, düşüncede ve uygulamada dört temel esası vardır: Tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet. Adaleti tatbik etmek ibadettir. İbadet etmek adalettir. “Adalet namazında kıble Kur’andır.”
- Dünya büyük bir manevi buhran geçirmektedir. Manevi temelleri sarsılan insanlık yeni bir hayat prensibine muhtaçtır. Müslümanların görevi, ilim, irfan ve ümranla donanıp “hizmete ve hesaba hazır olmak” ve Kur’an medeniyetini “yaşayarak tebliğ etmek”tir.
- İnsan mutlak adaletin tahakkuk edeceği mahkeme-i kübrada imanından ve amelinden hesaba çekileceğini dikkate almalı, bütün varlıklarla ve yaratıcısıyla ilişkilerini buna göre düzenlemelidir.
- Kur’an’ın hak ve adalet anlayışında toplumun çıkarı ve selameti için ferdin hakları feda edilmez. Herkes eşittir. Hak haktır, büyüğüne küçüğüne bakılmaz. Aidiyetten değil masumiyetten yola çıkılır ve ötekileştirmeye izin verilmez.
- Kur’an azınlık kavramını reddeder: Kim tarafından, kime karşı ve hangi sebeple olursa olsun her türlü zulme karşı çıkar. Çoğunluğa sahip olmak çoğulculuğu ihmal manasına gelemez. “Az çokta, çok azdadır.”
- Kur’an medeniyetinde sosyal adalet toplum için değil Allah için tatbik ve tesis olunur, bencillik yasaklanır, yardımlaşma keyfi ve şahsi bir “iyilik davranışı” olmaktan çıkarılıp zekat gibi mecburi ve dinî bir emre dönüştürülür. Paranın “risksiz kazanç aleti” olması reddedilir, “havadan kazanılan para” demek olan faizi yasaklanır. İsraf teşvik edilmez.
- İnsan doğuştan gelen vazgeçilmez, devredilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bu hak İslam kültür ve medeniyetindeki “kul hakkı”nın ta kendisidir, müslim-gayrimüslim herkesi kapsar.
- Kur’an-ı Kerim ve onun bir tefsiri olan Risale-i Nur insanı ve toplumu fikren, ruhen, hissen olgunlaşmaya, medeniyet ve kültürde tekemmül ve tekamüle götürür. Böylece akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selimi ortaya çıkarır.
- MASA:
Fazilet, Muhabbet ve Medeniyet Masası
KATILIMCILAR
Sebahattin Yaşar
Malik Atom
Kazım Güleçyüz
Nimet Demir
Doç. Dr. Osman Özkul
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Prof. Dr. Hasan Korkut
Yrd. Doç. Dr. Abdulnasır Yiner
Seyfettin Furkan Özdemir
- Fazilet yerine menfaati, muhabbet yerine husumeti esas alan Batı medeniyeti, sürekli bir çatışma ortamını netice vermiştir. İnsanoğlunun ruh ve bedenini birbirinden ayırmış; milletleri ve toplumları birbirine düşman hale getirmiş, geniş dairede ise, insanı yaşadığı dünyaya yabancılaştırmıştır.
- Kur’an medeniyeti ise, hedef ve gayede fazileti ve İlahi rızayı koyarak, insanlığı barış ve huzura kavuşturmayı esas alır.
- Menfaati esas alan Batı medeniyeti, hırs ve tüketimi kamçılayarak hem insanın ihtiyaçlarını arttırmış, hem de ruhun gıdası olan manevi değerleri ihmal ederek ruhen fakirleştirmiştir.
- Kur’an, hem maddi kalkınmışlığı hem de ruhi tekamülü dengeli bir şekilde gerçekleştirmeyi hedefleyen, cihanşümül bir medeniyeti esas alır.
- Bediüzzaman, medeniyet ve fazileti aynı çarşıda yer alan iki insani değer olarak kabul eder. İnsaniyetin kemal bulması, bu iki değerin mezcettirilip kaynaştırılmasıyla mümkündür.
- Medeniyet ve faziletin mezcinde anahtar kavramlar; iman, muhabbet, sadakat ve hamiyettir.
- “Muhabbet kainatın mayasıdır.” diyen Bediüzzaman, Kur’an medeniyetindeki iman ve tevhidin gereği olarak bütün yaratılmışları, bilhassa insanları, bilhassa İslamları kardeş olarak gören bir anlayışı kabul eder.
- Kur’an medeniyetinin esaslarından olan fazilet, muhabbet ve sevmek, günümüz insanının en çok ihtiyaç duyduğu barış, güven ve saadeti temin eder.
- Kin, nefret ve husumet üreten ideolojilerin doğurduğu çatışmaları sona erdirmek için, Said Nursî’nin, “Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur.” sözünde ifadesini bulan anlayış çerçevesinde bir sevgi seferberliğine ihtiyaç vardır.
- MASA:
Sosyal Bağlar, Barış, Kardeşlik ve
Medeniyet Masası
KATILIMCILAR
Doç. Dr. Veli Sırım
Prof. Dr. Ali Bakkal
Prof. Dr. Bünyamin Duran
Prof. Dr. Ejder Okumuş
Prof. Dr. Kadir Canatan
Dr. Nevzat Bayhan
Dr. Ömer Ergün
Prof. Dr. İdris Şengül
Prof. Dr. Metin Boşnak
Mehmet Ali Ergenekon
- Kuran medeniyetine göre İslamiyet, İnsaniyet-i Kübrâ’dır. “İnsaniyet kardeşliğini” öngörür. Bütün insanlar Hz. Adem’in çocuklarıdır. İnsan olmak bakımından herkes aynı değere sahiptir.
- İslam, sadece Müslümanların değil bütün insanlığın saadet ve huzurunu temin etmeyi gaye edinmiştir. Değerli bir varlık olarak her insan “Sulh-u Umumî”yi gerçekleştirmekle mükelleftir.
- Bütün insanlığın saadet ve huzurunu sağlamaya yönelik olarak İslamiyet, insan haklarına riayeti esas alır. Bu sebeple herkes can ve mal güvenliği, inanç ve düşünce özgürlüğü vb. hak ve hürriyetlere sahiptir.
- Bediüzzaman’a göre medeniyet, çok kültürlü ve çok dinli bir toplumun barış ve güven içinde yaşayabileceğini öngörür. “Kur’an Medeniyeti” olarak ifade ettiği bu medeniyetin kaynağı sevgidir. Sevgi, merhamet, şefkat ve adaletten uzak bir kültür insanî bir medeniyet oluşturamaz.
- Bediüzzaman’a göre sosyal bağların güçlendirilmesi, toplumsal huzurun temini için dinî kuralların “tevâzün” (denge) anlayışıyla yorumlanması ve uygulanması gerekir. Tevâzün, toplumsal zaruretleri dikkate almayı gerektiren bir yaklaşım tarzı olup, bu anlayışa göre gereği halinde gayr-i müslimler, valilik ve kaymakamlık gibi üst düzey idarî makamlara getirilebilirler.
- Bediüzzaman’a göre:
Müslümanlar arasında muhabbet, ittifak, ittihad;
Ümmet, millet, cemaat ve sivil topluma aidiyet hissi;
Millet, sınıf, etnik yapı ve mezhepler arası dostluk ve dayanışma;
İnsanlar arasında güçlü ve sarsılmaz iletişim ve irtibat;
İnsanlık için hikmetli bilgi, meşruiyet, hürriyet ve adalet Kur’an Medeniyeti’nin vazgeçilmez unsurlarındandır.
- İslam toplumunun en büyük üç düşmanını; cehalet, zaruret (fakirlik) ve ihtilaf olarak tespit eden Bediüzzaman, bu üç düşmana karşı marifet (bilgi), zanaat ve ittifak silahıyla karşı konulmasını önerir. Bunu Bitlis, Van ve Diyarbakır’da kurmayı planladığı “Medresetüzzehrâ” projesiyle gerçekleştirmek ister.
- “Said Nursî’nin Medeniyet Anlayışı” konulu Kongre’nin çok kültürlü, çok dinli ve farklı etnik yapılardan oluşan bölgelerde yapılması önemlidir. Bu kongrenin, barış içinde yaşamamanın insanlığa ne ağır bedeller ödettiğini yakın bir geçmişte yaşamış ve hala üzerinde bu acının derin izlerini taşıyan Saraybosna’da gerçekleştiriliyor olması, Bediüzzaman’ın barış ve kardeşliğe yaptığı vurgunun ne kadar yerinde olduğunu anlamamız açısından çok manidardır.
- MASA:
Yardımlaşma, Dayanışma ve Medeniyet Masası
KATILIMCILAR
Doç. Dr. Adem Ölmez
Metin Kavcar
Dr. Murat Özkul
Dr. Cemil Ertem
- Abidin Kartal
Yrd. Doç. Dr. M. Cüneyt Gökçe
Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz
İntizam Seyda Durgun
Kemal Emre Çankırı
- Said Nursî, medeniyetleri insanlığın maddi ve manevi saadetine ne ölçüde katkıda bulunduğu açısından ele almıştır. Beş asırdan bu yana başat olan Batı medeniyetinin, insanlığın ancak yüzde yirmisine yalancı bir saadet verdiğini, buna karşılık yüzde seksenine sıkıntı ve zulüm yaşattığını belirtmiş, insan onuruna uygun bir medeniyetin, insanlığın tamamını en azından ekseriyetini mutlu etmesi gerektiğini vurgulamıştır.
- Said Nursî’nin, insanlığı mutlu edebilecek bir medeniyet olarak sunduğu Kur’an medeniyeti, kaynağını Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerden alan prensipler ve bu prensiplerin pratik tezahürlerinden oluşmaktadır.
- Kur’an medeniyeti, hayatı bir yardımlaşma ve dayanışma olarak görerek, çatışma eğilimlerini yok etmeye çalışmıştır. Kur’an medeniyetinin insanlığa yardımlaşma ve dayanışma açısından huzur ve kardeşliğe götüren ilkelerden en önemlisi hiç kuşkusuz zekat uygulamasıdır. Bu uygulama ile fakir ve zengin arasındaki farklılığın derinleşmesi önlenerek ferdi ve sosyal huzurun sağlanması hedeflenmiştir.
- Günümüzde zaruri olmayan ihtiyaçların zaruri hale getirilmesi ile toplum zenginleştiği halde fert fakirleştirilmiş toplumdaki yardımlaşma ve dayanışma duygusu zedelenmiştir.
- Said Nursî’ye göre, toplumda yardımlaşma ve dayanışma anlayışını bozan, huzursuzluk, çatışma ve nefreti artıran en önemli uygulama faizdir. Faiz uygulaması “sen çalış ben yiyeyim” düşüncesini esas aldığından, toplumsal kesimler arasında kin ve nefreti büyütmüştür. Toplumdaki dengeyi fakirler aleyhine bozduğundan, ihtilalleri, karışıklıkları üretmiştir.
- Bugün adil paylaşımı sağlamak ve haksızlıkları önlemek için, faizin yanısıra karaborsacılık, emeğin sömürülmesi, fırsatçılık, çalışana hak ettiği ücretin verilmemesi ve mevcut olmayan varlıkların mübadelesinden edinilen kazançların engellenmesi gerekmektedir.
- Said Nursî, frenk illeti dediği milliyetçilik hastalığına karşı, vatanî, sınıfî ve dinî birliği önererek çatışma eğiliminden kaçınılmasını öğütlemiş, farklı ırkların yaratılmasının hikmetini yardımlaşma, dayanışma ve tanışma olarak vurgulamıştır.
- Bediüzzaman insanlığın başına sömürgecilik ve milliyetçilik gibi pratikleriyle baskı ve zulüm getiren kapitalizmin biteceğini ve hürriyetin hakim olduğu malikiyet ve serbestiyet döneminin başlayacağını öngörmüştür. Batı’daki küresel kriz bu gelişmenin ipuçlarını vermektedir. Bugün dünyada bir yanda kriz yaşanırken, diğer yanda Arap baharı dediğimiz özgürlük için yardımlaşma ve dayanışmanın örneklerinin verildiği bir döneme girilmektedir.
- Bugün bu kongre münasebetiyle, Saraybosna’dan Batı medeniyetinin vahşi yüzünü görmek daha kolay görünüyor. Birinci Dünya Savaşı’nı ateşleyerek insanlığa büyük bir felaket yaşatan, geçtiğimiz yıllarda da binlerce masum insanın vahşice öldürülmesine şahitlik eden bu topraklarda, insanlığın vicdanına hitap etmek daha anlamlı gelmekte ve Kur’an medeniyetine olan ihtiyaç açıkça görülmektedir.
- MASA:
Hüda, İnsaniyet ve Medeniyet Masası
KATILIMCILAR
Prof. Dr. Atilla Yargıcı
Hakan Yalman
Doç. Dr. Abdullah Ekinci
Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç
Dr. Levent Bilgi
Prof. Dr. Mevlüt Uyanık
Mustafa Akyol
Yrd. Doç. Dr. Faruk Soylu
Doç. Dr. Ramazan Taş
Yusuf Kaplan
Prof. Dr. Cemalettin Latiç
Yusuf Yeşilyurt
- İnsanlığın yaşadığı medeniyet buhranı, çağın sorunlarını iliklerine kadar hisseden Bediüzzaman’ın Kur’an medeniyeti yorumuyla aşılacaktır. Onun ortaya koyduğu bu İslam medeniyeti tezi ilim, irfan, hikmet ve sanat bağlamında krizin aşılmasında kilit rol oynayacaktır.
- Günümüz medeniyetinin insanlığa sunduğu mutluluk formülü, büyük ölçüde eski Yunan’ın ve Roma’nın materyalist, naturalist ve hedonist felsefi anlayışlarına dayanmaktadır. Bu anlayış insanın Allah ile bağını kesip onu sadece, midesinin, hevesinin, nefsinin ve cinselliğin peşinde koşarak mutlu olmaya sevk etmektedir.
- Günümüz medeniyetinin insan algısında, dine, maneviyata, ruh ve kalbe yer yoktur. Akıl ve bilimin ilahlaştırıldığı bu medeniyet, insanı anlık hazlarının esiri, bencil bir varlık haline getirmiştir.
- Said Nursî, medeniyetin beraberinde getirdiği insanı başıboşluğa, sefahate sevk eden ve Allah ile irtibatını kesen ahlak prensiplerini kabul etmez. Çünkü bu medeniyet algısı insanlığı öngörüldüğü gibi mutluluğa değil, tam tersine mutsuzluğa, maddi manevi hastalıklar ve buhranlara sürüklemiştir.
- Kur’an medeniyeti, insan ile kendisini ve evreni yaratan Rabbi arasındaki bağı tekrar kurmayı ve insanı fıtratına ve aklına uygun “tecdid” çerçevesinde iman ile yeniden inşa etmeyi amaçlamaktadır.
- Bu yeniden inşayı gerçekleştirirken Nursî, Kur’anî ve Nebevî bir dil kullanmaktadır. Bu dilin temel bakış açısı da, varlıklara mana-yı harfi diye isimlendirdiği Allah hesabına bakmayı, Esma-i Hüsna’yı varlıkların gerçek hakikatleri olarak telakki etmeyi ifade etmektedir.
- Kur’an medeniyetinin insan ruhuna kazandırdığı estetik anlayışta, yaratılmış olan her şey ya bizzat ya da sonuçları itibariyle güzeldir. Allah’ın güzel isimlerinin tecellisi olarak muhteşem bir güzellik, süsleme ve sanat kainatın her tarafında müşahede edilmektedir. Bu güzellik sonsuz ve eşsiz bir güzelliğe sahip olan Sani-i Zülcemal’den yansımaktadır. Kur’an medeniyeti en güzel sanat tecellisi olan insana farklı bir estetik anlayışı kazandırarak onu ruhen, aklen, hissen ve kalben yüceltmekte, san’atla sanatkar arasında kopmaz bir bağ kurmaktadır.
- Sağlam inanç temelleri üzerine kurulan bu medeniyet anlayışında ibadet ve güzel ahlak ön plana çıkmaktadır. Kur’an medeniyeti sınır koyulmayan insanın kuvvelerine, ancak böyle bir inanç ile sınır konulabileceğini bildirmektedir. Buna göre vasat yolu bulan bir insan, helal haram sınırlarını bilecek ve o sınırlar içinde kalacak kadar iffetli, maddi ve manevi hukukunu savunacak ve zulme kaçmayacak kadar cesur, hakkı batıldan ayıracak kadar hikmetli, yani adaletli ve istikametli insan olacaktır.
- İstikbalde İslamiyet’in kuvvetiyle medeniyetin iyilikleri üstün gelecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, umumi barışı temin edecektir.
- Avrupa medeniyeti fazilet ve hüda üstüne tesis edilmediğinden, belki heves, heva, rekabet ve tahakküm üzerine bina edildiğinden, şimdiye kadar medeniyetin kötülükleri iyiliklerine üstün gelmiş, kurtlanmış bir ağaç haline dönüşmüştür. Bu da Kur’an medeniyetinin üstün gelmesine kuvvetli bir delil hükmündedir ve az vakitle galip gelecektir.
- İslamiyet nasıl cahiliye dönemi insanlarını yanlış ve batıl olan inanç ve adetlerden döndürmüş ise, şimdi de dinsiz felsefi akımların etkisinde kalarak itikadını ve ahlakını kaybetmek üzere olan insanlığı kurtaracak potansiyele sahiptir. Kur’an medeniyeti insanlığa eğer bir kıyamet kopmazsa hem dünya hem de ahiret mutluluğunu kazandıracaktır. Ölümü ebedi bir yok oluş olmaktan kurtaracaktır. Şunu bilmeliyiz ki, Kur’an medeniyeti huzur içinde hayatı, huzur içinde ölümü ve ebedi olarak mutlu olmayı amaçlamaktadır.