RİSALE-İ NUR KONGRELERİ VE MASA ÇALIŞMALARI
DEKLARASYONLAR
Bu deklarasyonlar, Risale-i Nur Enstitüsü ve Köprü Dergisi tarafından tertip edilen Risale-i Nur Kongreleri ve Masa Çalışmalarında gerçekleştirilen oturumlar sırasında açıklanan ve genel kabul gören kanaatleri bildirmekte olup toplantı yöneticileri ve sekreterleri tarafından toplantılar sırasında alınan notlar üzerinde çalışılarak hazırlanmıştır.
Küresel Kriz ve Said Nursî’nin İktisad Görüşü
- Risale-i Nur Kongresi,
21-22 Mart 2009, İSTANBUL - MASA:
Din ve İktisat
KATILIMCILAR
Prof. Dr. Musa Kazım YILMAZ
Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞ
Prof. Dr. Özcan HIDIR
Doç. Dr. Atilla YARGICI (Sekreter)
Ali FERŞADOĞLU
Şaban DÖĞEN
Faruk ÇAKIR
Hüseyin ŞAHİN
Necmettin KEMAL
Malik ATOM (Yönetici)
Deklarasyon
- Küresel kriz, insanın yaratılış gayesine uygun hareket etmemesinin bir sonucudur. Buna da Said Nursî’nin mimsiz medeniyet dediği dini, imanı, ahlâkı dışlayan Batı uygarlığı sebep olmuştur. Bu uygarlık, dünyevîleşmeyi amaçlayan materyalizme dayanır.
- Bu krizin ortaya çıkmasını sağlayan en önemli sebeplerden birisi de israf ekonomisidir.
- Said Nursî’nin ifadesiyle faize dayalı sistemler emeği sermaye ile çarpıştırıp, fukarayı zenginle çatışmaya sevk ederek insanlığın sosyal hayatını sarsar. Daha kötüsü faiz sisteminin zemin hazırladığı suistimaller günümüz küresel krizinin temelini oluşturur.
- Faiz kurumları “Sen çalış, ben yiyeyim” anlayışıyla hareket ettiğinden insanları kine, hasede, çatışmaya sevk etmiş, birkaç asırdır insanlığın rahatını ortadan kaldırmıştır.
- Bediüzzaman’a göre, insanlığın zenginleri ile fakirleri arasındaki dengenin bozulmasına, kin ve düşmanlıkların ortaya çıkmasına sebep olan bir diğer anlayış, “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse, bana ne” anlayışıdır.
- Bediüzzaman’a göre insanlık kendi yaratılış gayesine uygun hareket etmekle, dünya ve ahiret mutluluğunun esası olan hak dine yönelmekle bu ve benzeri krizlerden kurtulabilir.
- Küresel krizin önemli sebebi olan israfa karşılık dinin emri olan denge ve orta yol anlamındaki iktisat, kanaat ve tevekkül prensipleriyle hareket etmek gerekir.
- Bediüzzaman’a göre insanlık hayatını sever, barış ve kurtuluşu isterse, faizi kaldırıp zekâtı hayatlandırmalı, yardımlaşmayı, paylaşmayı yerleştirmelidir.
- Bediüzzaman, yaratılışı hareketli olan insanın rahat ve huzurunun çalışma ve gayrette olduğunu ifade eder.
- Nursî’ye göre hem fert, hem toplumun mutlak saadet ve kurtuluşu, “İnsanlığın en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” Peygamber tavsiyesinin insan hayatında yerleştirilmesine bağlıdır.
- Modern dünyanın en büyük sorunu dünyevîleşmedir. İlâhî bir ikaz olarak ortaya çıkan bu krizin de asıl sebebi, dünyayı ahirete tercih etmektir. Çözüm de, iman alt yapısını sağlamlaştırarak, Kur’ân’a ve sünnete dayalı evrensel ahlâkî değerleri yeniden ihya etmekle, güven ve sorumluluk bilincinin geliştirilmesiyle mümkündür.
- MASA:
Toplum, Ahlak ve İktisat
KATILIMCILAR
Yusuf SÖNMEZ (Yönetici)
Ahmet DURSUN (Sekreter)
Prof. Dr. Ali BAKKAL
Prof. Dr. Aziz KUTLAR
Doç. Dr. Osman ÖZKUL
Ali BULAÇ
Ali Ulvi BAKKAL
Sadık YALSIZUÇANLAR
İsmail TEZER
Kamil KÖSE
Recep ARDOĞAN
Deklarasyon
- Yaşanmakta olan küresel kriz göstergeleri bakımından ekonomik olsa da özü itibariyle ahlâkîdir. Bu krizin gerisinde insanın değer tanımazlığı, öldürücü hırsı ve sınırsız hazcılığı yatmaktadır.
- Modern toplumun varlık algısı ve kaynakları sorumsuzca kullanma istediği krizin temel sebeplerinden birini oluşturmaktadır. Yaratılış kanunlarına aykırı davranmak, İlâhî sınırlara uymamak bu sonucu doğurmuştur.
- Modern bir bilim dalı olarak ekonomi, insan ihtiyaçlarını sonsuz varsayarak daha çok tüketim ve üretim öngörür. Bediüzzaman’ın iktisat anlayışında ise, insan ihtiyaçlarının meşrû ve ahlâkî sınırlar içerisinde karşılanması söz konusudur.
- Bediüzzaman’a göre toplumsal bunalım ve ahlâkî çöküntülerin kaynağı olan “Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne” ve “Sen çalış ben yiyeyim” zihniyetini zekâtın yaygınlaştırılması ve faizin haram oluşu ortadan kaldırır.
- Her şey bir emanettir. Emaneti meşrû dairede kullanmak gerekir. Allah’ın koyduğu sınırları çiğneyerek kaynakları sorumsuzca kullanmak israftır. Eşyayı emanet şuuruyla kullanmak ise iktisattır.
- Küresel krizin önemli bir ahlâkî boyutunu dünyevîleşme oluşturmaktadır. Bediüzzaman’a göre küresel ve kitlesel bir hastalık olarak dünyevîleşme yaşama damarını yaralar ve iktisadî alanda çürümeye yol açar.
- Bediüzzaman Hazretlerine göre şükür ve kanaat bitmez ve tükenmez bir hazine olup insan saadetinin esasıdır.
- Kalkınmanın önemli unsurlarından biri olan sermayenin toplumun refahı için adaletli biçimde kullanılması gereklidir. Özgürlük ve demokrasi de kalkınmanın vazgeçilmez unsurlarındandır.
- İnsanın yaratılış vazifesini unutup sadece geçimi için çabalaması Rızık Allah’tandır hakikatini unutmasının bir sonucudur. Ticaretin ana karakterini fütüvvet ve isar hasleti oluşturmaktadır.
- Bediüzzaman’a göre devlet bir rant ortamı değil hizmet yeridir. Devlet üzerinden zenginleşmeye çalışmak ve kamu kaynaklarından nemalanmak gayri ahlâkîdir.
- MASA:
Siyaset, İdeolojiler ve İktisat
KATILIMCILAR
Prof. Dr. Ahmet BATTAL (Sekreter)
Metin KAVCAR (Yönetici)
Doç. Dr. Vedat DEMİR
Dr. Furkan AYDINER
Murat ÇETİNKAYA
Sami USLU
Ahmet RIDVAN
Mehmet YURTTAŞ
Hasan Hüseyin KEMAL
Hasan YÜKSELTEN
Deklarasyon
- Krizin kaynağı insan aklının fıtrata ve adetullah kanunlarına aykırı hareket etmesidir. Oy hırsıyla hareket eden siyasîler, kâr hırsıyla hareket kapitalist girişimciler ve zevk hırsıyla hareket eden tüketiciler kasırgayı kaçınılmaz kılmıştır. Önce emlâk fiyatları aşırı şekilde şişmiş, krediler genişlemiş, spekülasyon yaygınlaşmış, aşırılıklar ortaya çıkmıştır. Bu sun’î balon patlayınca, fiyatlar düşmüş, kredi ödemeleri aksamış ve nihayet panik havası yaygınlaşarak küresel bir kasırgaya dönüşmüştür.
- Kapitalizm, insan fıtratındaki nefis ve enaniyet hakikatını kavramış, ilkelerini bu hakikate dayandırmıştır. Nefis ve enaniyeti tahrik ve istismar ederek kısmen başarılı olmuştur. Ancak, kapitalist ideoloji, parayı para kazandıran bir sermaye olarak görmüştür. Parayı bankanın merkezine, bankayı ekonominin merkezine, ekonomiyi hayatın merkezine yerleştirmiştir. Ekonomiyi ve toplumu bankanın esiri yapmıştır.
- Ahlâkîlik kaygısı taşımayan liberal kapitalizm devlete karşı özgürlükle yetinmez, nefsin varlığını inkâr ederek insanın başka insanlara ve hatta kendisine karşı özgürlüğü ve dolayısıyla nefsinin köleliğine yol açar.
- Sermayeyi takdis eden ve insana Allah’ı değil, maddeyi sevdiren kapitalizm dini açıkça reddetmez, ama insanı hazcı insan haline getirir ve bir anlamda tanrılaştırmaya çalışır. Kul olduğunu unutturur. Tüketimle sefih eder.
- Mutlak eşitlik hayalinin peşinde koşan ve fıtratı inkâr eden sosyalizm, adaleti salt bu dünyada gerçekleştirmeyi hedefler. Ahiret fikrinin insanın hak aramasını engellediğini ve fakirleri zenginlerin karşısında savunmasız hale getirdiğini iddia eder. Özel mülkiyeti reddeder ve insanı sefil eder.
- Bediüzzaman’a göre, sosyalizm necis yani pistir, kapitalizm ise ences yani daha pistir. Çünkü, kapitalizm insan nefsini cazibeli tüketimle tahrik ederek arzularına esir eder.
- Yine Bediüzzaman’a göre, ideolojiler ve izmler tek gözlüdür. Deha ile çalışır. İnsan aklının cerbeze düzeyinde çalışmasının ürünüdür. Ahireti düşünmez, Hüda’ya tabi olmaz.İslâm ise hükümlerini “makul ve münevver akıl”a da tasdik ettiren vahyin ta kendisidir. İzmlerle benzeşmez. İnsanın bu dünyadaki mutluluğu ile yetinmez. Bütün duygularını tatmin ederek hem dünyada, hem de ahirette insanı hakikî, safî ve daimî saadete kavuşturmayı hedefler.
- İslâm, piyasa ekonomisi denilen sistemi kabul etmekle beraber, her türlü spekülasyonlara karşı müdahaleyi elzem görür. Aynı zamanda sosyal adaleti tesis edecek tedbirler sunar.
- İslâm dini özel mülkiyeti ve teşebbüs hürriyetini kabul eder. Ancak yine insanî sebeplerle devletin mülkiyet hakkını sınırlandırabileceğini kabul eder. Bütün üretim araçlarının devlete ait olması gerektiği fikrini de reddeder.
- İslâm insanların sınıflar halinde bulunmasının fıtrî olduğunu kabul eder ve bunu kaldırmaya çalışmaz. Ama sınıflar arasında çatışma ya da uçurum olmasını da engeller.
- Bediüzzaman’a göre, Kur’ân’ın öngördüğü “fazilet medeniyeti” insanı nefsin esaretinden kurtarıp, bütün istidatlarını inkişaf ettirerek “insan-ı kâmil” derecesine çıkarmabya çalışır. Genç, yaşlı, sıhhatli, hasta, zengin ve fakir, herkesi ve her kesimi hakikî saadete ulaştırır.
- İslâm, faziletli insanların rekabetini mükemmele ulaşmanın aracı olarak görür. Kendiliğinden gönüllü olarak veren eli teşvik eder. Ama gönüllülükle de yetinmez, zenginin zenginliğinde fakirin de bir payı olduğuna inanır ve bu payı alabilmesi için gerekirse devletin devreye girmesini ister.
- Bediüzzaman, eserlerinde kapitalist ideolojiyi sosyalizmden daha tehlikeli görmüş ve göstermiştir. Oysa, Türkiye’de muhafazakâr kesim, komünizme karşı gösterdikleri reaksiyonel hassasiyeti kapitalizme karşı gösterememiştir.
- Bediüzzaman, mevcut krizin kaynağı olan israfın ve onun tahrik ettiği hırsın hasaret sebebi olduğunu söyler. Tasarruf ve kanaatle hakikî saadeti aramayı tavsiye eder.
- MASA:
Felsefe, Medeniyet ve İktisat
KATILIMCILAR
Dr. Adem ÖLMEZ (Sekreter)
Av. Kadir AKBAŞ (Yönetici)
Prof. Dr. Bünyamin DURAN
Prof. Dr. Necdet SUBAŞI
Doç. Dr. Ali Murat YEL
Doç. Dr. Abdullah EKİNCİ
Dr. Hakan YALMAN
Yusuf KAPLAN
Abdurrahman ARSLAN
Kazım GÜLEÇYÜZ
Aziz BATTAL
Deklarasyon
- Yaşamakta olduğumuz krizler, sadece ekonomik bir kriz değil, insanlığın varlığı anlama problemidir.
- Krizi doğuran ve devam ettiren dünya görüşünün, krizler için köklü ve kalıcı çözümler getirmesi beklenemez.
- İnsanlığı çıkmaz bir sokağa sürükleyen Batı uygarlığının ürettiği darboğazdan ancak Kur’ân medeniyeti çıkarabilir.
- Kur’ân medeniyeti kuvvete karşı hakkı, menfaate karşı fazileti ve rıza-yı İlâhiyi, çatışmaya karşı yardımlaşmayı, azmanlaşmış nefse karşı nefsin tecavüzlerine set çekmeyi, ruhun yüce duygularını geliştirmeyi önerir.
- Bediüzzaman’ın medeniyet anlayışı, ekseriyetin huzur ve mutluluğunu esas alır.
- Müslümanlar, Kur’ân medeniyetinden uzaklaştıkça, bunalımlardan kurtulamazlar.
- Üretim ve tüketimde adaletin gözetilmesi, tüketimin kışkırtılmasından ziyade üretimde ahlâkın temel alınmasıyla gerçekleştirilebilir.
- Gelir ve servet paylaşımında adaletsizlikler krizi doğurdu. Batı medeniyetinin ürettiği toplumsal huzursuzlukların çaresi zekâtın yaygınlaştırılması ve faizin yasaklanmasıdır.
- Kapitalizmin bunalımı, ancak İslâmın ahlâk ve adalet ilkeleri çerçevesinde aşılabilir.
- Bütün bu söylediklerimizi Bediüzzaman’ın şu cümlesi ile özetleyebiliriz:
“Medeniyeti garbiye-i hazıra semavî dinleri dinlemediği için beşeri fakirleştirip ihtiyaçlarını arttırmış, iktisat ve kanaat ahlâkını bozup israf hırs ve tamaı arttırarak zulüm ve harama yol açmıştır.”
- MASA:
Çevre ve İktisat
KATILIMCILAR
Gökçe OK (Sekreter)
Tarık SÖYLEMEZOĞLU (Yönetici)
Prof. Dr. Davut AYDÜZ
İntizam Seyda DURGUN
Veli SIRIM
Abidin KARTAL
Cevat ÇAKIR
Mustafa Said İŞERİ
Deklarasyon
- Hayatın yalnızca maddî cephesini esas alan çevreci ve iktisadî anlayışlar, toplumları gerçek anlamda huzura kavuşturamaz.
- İnanç eksenli kâinata bakış, insanı, varlık âlemiyle barıştırırken, ideolojik ve dünyevî bir bakış ise, insanı yalnızlaştırır ve çevresine karşı yabancılaştırır.
- Kişisel hırslarla, daha çok kazanmak arzusuyla, daha çok tüketerek yaşadığı çevreye sorumsuzca zarar verenler, yaşadıkları çevrenin bir parçası olduklarını ve verdikleri zararın kendilerine döneceği gerçeğini görmelidir.
- Ekolojik dengenin korunmasında bütüncül bakış açısına gerek vardır. Çevre, teknolojik ve yasal yöntemlerle yeterince korunamamıştır. Bu yüzden, acil bir zihinsel dönüşüme ve ahlâkî bir duruşa ihtiyaç vardır.
- Küresel çevre sorunlarının büyük bir tehdit hâline geldiği günümüzde, küresel ahlâk olmadan küresel çözümün olamayacağını anlamak gerekmektedir.
- Yaşanılabilir bir çevre için, insanlık bütün davranışlarını yaradılış çizgisine çekerek ihtiyacından fazla üretmemeli ve tüketmemelidir.
- Yaratıcımızı bize tarif eden önemli bir öğretici olan çevre kirletmemeli ve tahrip edilmemelidir.