Editör

 

İslam, tüm insanlığın dünyanın sonuna kadar ihtiyaç duyacağı tüm
dini ve ahlaki doğruları içeren, ferdi, ailevi ve toplumsal meseleleri de
tanımlayan topyekün bir yaşam tarzıdır ve Müslümanlarca temsil edilen
bir dinin adıdır. Bununla birlikte bütün İslam coğrafyasını kuşatan tek
bir İslam’dan söz edilememesi, İslam’ın farklı ülkelerde farklı anlayış ve
uygulamalara sahip oluşu “Doğru İslam nedir?” sorusunu beraberinde
getirmektedir. Hali hazırdaki İslam dünyası fotoğrafının terör, fakirlik,
geri kalmışlık, ihtilaf, istibdat ve iç savaşlar gibi menfi olgulardan
oluşması bu soruyu daha da pekiştiren analizleri gerektirmektedir. Buradan
hareketle Risale-i Nur Enstitüsü tarafından geçtiğimiz aylarda
Köln’de düzenlenen “Doğu’da ve Batı’da Doğru İslâmiyet” konulu 11.
Risale-i Nur Kongresi’ne ait metinlerden bazılarını bir önceki sayımızda
sizlere sunmuştuk. Bu sayımızda da aynı konu çerçevesinde kongrede
“İnsaniyet-i Kübra ve Doğru İslamiyet, Nübüvvet ve Doğru İslamiyet,
Mezhepler ve Doğru İslamiyet” başlıklı masalarda sunulan tebliğlerden
bir kısmını sizlerle paylaşacağız.
“İnsaniyet-i Kübra” Risale-i Nur’da insanlığı saadete kavuşturacak
mükemmel değerleri ifade eden İslâmiyet’i karşılamaktadır. Bu, yüksek
ahlaki değerlerle birlikte estetik ve medeni değerleri de içinde barındıran
kolektif bir insaniyeti temsil etmekte, bütün insanlığın ulaşması
gereken ideal noktayı ifade etmektedir.
İnsanın maddi ve manevi gelişimini kamil manada tamamlamak için
gönderilmiş olan İslâm her yönüyle mükemmel bir fıtratta yaratılmış
insan içindir. Kendisini mükemmel bir varlık yolculuğuna çıkaracak
latifelerle donatılmış olan insan yaradılış olarak İslâmiyet’i temsil etmektedir.
Bununla birlikte insan, esfel-i safilin ve ala-yı illiyyin olarak
adlandırdığımız iki zıt mertebe arasında gelgitler yaşayabilecek potansiyel
varlığı ifade etmektedir. İnsan inkişaf ettirdiği, doğru kullandığı
latifeleri ve hisleri ele alınarak değerlendirildiğinde “insaniyet-i kübra”
olarak karşımıza çıkar ve potansiyel olarak elinde bulundurduğu a’lay-ı
İlliyyin mertebesine ulaşır. İslâmiyet’in asıl gayesi insanı insaniyet-i
kübra mertebesine çıkarmak olmakla birlikte bunu gerçekleştirme ve
insaniyeti Kübra manasını insanlığa ulaştırma şart ve imkanları irdelenmesi
gereken hususlardandır.
Diğer bir tartışma konusu; seküler algı ve dayatmalarla İlahi mesajın
anlaşılmasının zorlaştığı, ilahi değerlerin aşındırıldığı günümüzde Peygamberler
silsilesinin temsil ettiği misyonun durumudur. İnsanın Allah
ile ilişkisinin doğru şekilde kurulabilmesi, insanın mahiyeti, yaradılış gayesi,
diğer varlıklarla ilişkisi gibi bir dizi sorunun anlamlı bir bütünlük
içerisinde algılanması nübüvvet kavramının doğru anlaşılmasıyla ilgilidir.
Bu kavrayış dinlerin aslına dönmesi, peygamberlik müessesesinin
özündeki mesajın insanlığa ulaştırılması açısından önem kazanmaktadır.
Bugün nübüvvet olgusunu reddeden, onların da insan olmalarını
yanlış değerlendirerek peygamberlik mesleğini ve peygamberlerin rolünü
küçümseyen çeşitli uç fikirlerin oluşması, doğru İslâm’ın anlaşılması
hususunda rol model olarak peygamber gerçeği ile insanların tanışmasını
engellemekte, insanlığın saadete ulaştıracak anahtarın insanlık
tarafından elde edilmesini geciktirmektedir. Bu bağlamda Nübüvvet
olgusunun önemi, tarih boyunca mücadele halinde olan nübüvvet ve
din-dışı felsefenin karşılaşma alanları, peygamberlik misyonunun ifade
ettiği anlam bu sayıda tartışılan hususlardandır.
Bir başka husus da son dönemlerde mezheplerin İslâm dünyasını
parçalayan, suni tefrika alanları meydana getirmesidir. İslâm dünyasında
mezhep ayrılıklarından dolayı doğan kanlı hadiseler mezhepleri
tartışmaya açmış, mezhepsiz Müslümanlık tartışmaları yeni arayışların
başlangıcı olmuştur. Son günlerde İslâm dünyasındaki çatışmaların da
mezhepsel farklılıklara dayandırılması büyük tehlikelerin habercisi olup
İslâmiyet’in gerçeklik olarak mezheplere yaklaşımının ne olduğu sorusunu
gündeme taşımaktadır. Bu bağlamda Mezheplerin ortaya çıkışı
ve gerekliliği, mezheplerin dinler tarihi boyutu, sosyolojik ve psikolojik
temelleri, mezheplerin tekleşebilme ihtimali, mezhepler arası görüş ay-
rılıklarının nedenleri, hak ve batıl mezhepleri ayıran noktalar bu sayımızın
çalışma konuları arasındadır.
Sizleri dergimizle baş başa bırakırken bir sonraki sayımızda “Başkanlık
ve Adem-i Merkeziyet” başlıklı dosya konusuyla aranızda olmayı
temenni ediyoruz.