Ist Table: "The Role of Bediuzzaman at the Meeting of Differences Among Religions"

Son bir asırda, dünyanın her bölgesinde çeşitli nedenlerle savaşlar,
çatışmalar, terör olayları eksik olmamaktadır. Değişik din ve inanç sistemlerine
sahip bazı insanlarda çatışma eğilimleri görülebilmektedir. Bu eğilimlerden kaynaklanan
çatışmalar İslam toplumlarında da yaşanabilmekte, bütün din mensupları, hatta hiçbir
dine sahip olmayan sayısız insan değişik şekillerde zarara uğramakta ve buhran geçirmektedir.

I. Masa’nın katılımcıları:

Prof. Dr. Niyazi Öktem,

Dr. Abdullah Hakimoğlu,

Doç. Dr. Adil Bebek,

Ali Ferşadoğlu,

Cemil Tokpınar,

Doç. Dr. Hüdaverdi Adam,

Mustafa Özcan,

Selim Sönmez,

Şaban Döğen,

Dr. Veysel Saray.

Yaşanmakta olan bu korkunç buhrana dünyanın çeşitli fikir adamları
değişik çözüm yolları üretme çabası içindedir. Bediüzzaman Said Nursi de yaşadığı
asrı çok iyi okuyan bir mütefekkir olarak, çağın bu sorununa İslam'ın temel kaynaklarını
referans göstererek orijinal çözümler önermektedir.

Said Nursi, eserlerinin birçok yerinde çağımızın en büyük hastalıklarının
"inkâr-ı uluhiyet"/inançsızlık, dinsizlik, iman zafiyeti, anarşi ve terör olduğunu
vurgulamaktadır. Sanayi toplumundan teknoloji ve bilgi toplumuna geçmeye çalışan
ülkelerde ekonomik özgürlüklerin ve bilimin pozitif yorumunun etkisiyle tek Allah
inancı temelinden uzak, maddeyi ön plana çıkaran bir dünya görüşüne sahip, bencil,
inanç ve evrensel değerlere önem vermeyen toplumlar oluşturulmuştur. Yani Allah
ile insan arasındaki bağ koparılmıştır. Bu koparılma sonucunda toplumu ayakta tutan
sevgi, barış, hoşgörü, inanç ve bunlara bağlı ahlaki değerler ortadan kaybolmuştur.
Bazı felsefecilerin yeni bir din oluşturma çabası da boşa gitmiştir. Buradan anlıyoruz
ki, insanlık asırlardır kaybettiği hayatın anlamını tekrar aramaya başlamıştır.
Hayatın anlamı insanın bu dünyaya kim tarafından ve ne için gönderildiği sorularına
verilecek cevaplarla ilgilidir. İnsanın bu dünyaya gönderilme gayesi, bütün kutsal
dinlerin üzerinde birleştiği şekliyle kâinatı ve insanı yoktan yaratan bir Allah'a
inanmak, O'nu tanımak, O'nu sevmek ve O'na kulluk etmektir. Bunların temelinde de
sağlam inanç yatmaktadır.

Said Nursi, dini referanslarımızda "ahirzaman" diye nitelendirilen
bu asrı çok iyi okuyan, zamanımızın hastalıklarını mükemmel bir şekilde teşhis eden
bir düşünür olarak, bunların tedavi yollarına da değinmektedir.

Bediüzzaman, zamanımızın en büyük hastalığı olan inkâr-ı uluhiyet
fikrine karşı sadece İslam dinine mensup müminlerle değil, ehl-i kitap çerçevesine
giren bütün din mensuplarıyla ittifak edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Bu konuda özellikle de "Hıristiyanların dindar ruhanileri"yle işbirliği
yapmak gerektiğini dile getirmektedir. Onun bu diyalog çağrısı, ehl-i kitap kavramının
kapsamına giren bütün din mensuplarını muhatap almaktadır. Zaten Yahudi kaynakları
da putperest olmayan inanç sahipleriyle genelde diyaloga açık olduklarını göstermektedir.
Ona göre artık dinler arasındaki ihtilaflı konuları bir kenara bırakmalı ve ortak
düşmana karşı en güzel şekilde mücadele edilmelidir. Burada vurgulanması gereken
husus, diyalogun belli kişi ve gruplara karşı değil, inkâr-ı uluhiyet fikrine karşı
olduğudur. Yoksa saldırgan olmayan inkâr-ı uluhiyet fikrine sahip insanlarla her
zaman ilişkilerimizin barış içerisinde olması gerekmektedir. Bediüzzaman, İslami
referanslara dayanarak bu konuya açıklık getirmektedir.

Said Nursi, bu konuyu şu veciz ifadeleriyle açıklamaktadır: "Şimdi
ehl-i iman, değil Müslüman kardeşleriyle, belki Hıristiyanların dindar ruhanileriyle
ittifak etmek ve medar-ı ihtilaf meseleleri nazara almamak, niza etmemek gerektir.
Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor." (Emirdağ Lahikası, s. 179)

Bediüzzaman, savaşlardan sonra ortaya çıkan, temelinde inançsızlık
olan çatışma, zulüm, terör ve ahlaksızlığın ancak bu işbirliği sayesinde "semavi
bir yardımla" ortadan kaldırılacağına dikkat çekmektedir.

Bediüzzaman Said Nursi, dinler arası diyalogu istemeyenlerin bu
işbirliğini bozmak için çeşitli faaliyetlerde bulunacaklarını ifade etmektedir.

Ehl-i kitapla birlikte hareket edilmesi gereken ikinci husus ise,
çağımızın en korkunç hastalıklarından olan anarşi ve terör karşısında ortak tavır
alınmasıdır. O, anarşi kavramıyla hem ahlakî çöküntüyü, hem de toplumsal kargaşayı
ifade etmektedir ve anarşi karşısında insanları sürtüşmeyi bırakıp işbirliği yapmaya
davet etmektedir.

Bediüzzaman, terörün inançsızlıktan kaynaklanan kısmı ile kutsal
metinleri kendi amaçları doğrultusunda yorumlamaktan kaynaklanan kısmı arasında
da bir ayrım yapmamaktadır. O, bir Müslüman'ın, hangi dine mensup olursa olsun bir
kimseyi veya bir grubu saldırgan olmadıkları halde öldürmesinin adalete uymadığını
ve terör olduğunu vurgulamaktadır.

Savaşlarda veya terör dolayısıyla öldürülen kimselerin -Müslüman
olmasalar dahi- çocuklarının şehit hükmünde olduğunu bildirmektedir. İnancı ne olursa
olsun zalim olmayan, zulme yardımcı olmayan, insan hak ve hürriyetleri için çalışan,
insanların yararına faaliyette bulunan kişilerin bile mükâfatsız kalmayacağını beyan
etmektedir. Bediüzzaman bu konuyu açıklarken "fetret" kavramına da yeni bir açılım
kazandırmaktadır. Onun bu konudaki değerlendirmeleri; psikolojik ve sosyolojik engeller
yüzünden insanların İslam'ı tanıma fırsatı bulamamaları nedeniyle mazur görülebileceklerini
ortaya koymaktadır.

Ayrıca Bediüzzaman, eserlerinde hep müspet hareket üzerinde durmuştur.
Dahilde dinin olumsuz şekilde kullanılmayacağını söylemesi, bize saldırmayan bütün
insanlara karşı da olumlu yaklaşılmasına engel değildir. Bediüzzaman'a göre din
herkesin mukaddes malıdır, inhisar altına alınıp suiistimal edilmesi kabul edilemez.
Sonuçta kime karşı olursa olsun yapılan zulüm, zulümdür; başka insanların hayatlarına
yapılmış en büyük haksızlıktır.

Said Nursi'nin ehl-i kitap ile diyalog çağrısı, Kur'an-ı Kerim'in
temel mesajlarıyla birlikte, Hz. Muhammed'in (s.a.v) tatbikatlarıyla da örtüşmektedir.
Hz. Muhammed (s.a.v) hayatı boyunca saldırgan olmayan ehl-i kitap ile insani ve
barışçıl ilişkiler içinde olmuştur.

Sonuç olarak insanlığın bir asırdır geçirmekte olduğu, temelinde
inkâr-ı uluhiyet olan buhranlardan kurtulabilmek için müminlerin kendi aralarındaki
farklılıkları bir kenara bıraktığı gibi, ehl-i kitapla da aralarındaki ihtilaflı
konuları bir kenara bırakarak ortak hareket etmeleri zaruridir. Bu hareket, ortak
amaçlar doğrultusunda işbirliği ve yardımlaşmayı içermelidir.

Bediüzzaman, zulme, haksızlığa, teröre, inançsızlığa ve sefahate
karşı adalet, doğruluk, yardımlaşma, sevgi, dayanışma ve işbirliği için evrensel
bir barış tavsiye etmektedir.