The Example of Risale-i Nur to Prohibit Anarchy

Giriş

Anarşist görüşlere göre, günümüz kapitalist toplumu, "bir tek insanlık"tan
oluşmaz. Durumları ve işlevleri toplumsal olarak farklı olan, birbirinden farklı
iki kampa bölünmüştür: proletarya ve burjuvazi. Anarşist hareket Marksizm,
Komünizm ve Bolşevizm kaynaklarından besleniyor. Ancak anarşistler, kendilerini,
Komünistlerin ve Bolşeviklerin devletçi anlayışlarına karşı olarak
nitelendiriyor, Marksizm’in iki hedefi olan sınıfsız ve devletsiz bir toplum
sloganıyla hareket ediyorlar. Buna göre anarşistler hiçbir otoriteyi kabul
etmiyorlar. Onlara göre devlet ve otorite belirli bir sınıfın elinde ve bunlar
işçileri, emekçileri eziyorlar, onların haklarını gasp ediyorlar. Bu yüzden
hedefleri, herkesin eşit şartlarda yaşadığı bir toplum. Anarşistler bunu şiddete
dayalı devrimci metotlarla gerçekleştirmek için çalışıyorlar.

Son 80 yıl içerisinde dünyanın birçok ülkesinde anarşistler boy gösterdi ve
örgütlendi. Türkiye’de 80 senedir, devrimci hareketlerin var olduğu bir gerçek.
Ülkenin yetmişli yıllarda kan gölüne çeviren de bunlar. Günümüzde terör örgütü
PKK ve uzantıları anarşistlik yapıyorlar. Bugün anarşi yerine terör
kullanılıyor, anarşist yerine de terörist tercih ediliyor. Anarşi daha genel bir
mana ifade ediyor. Toplumsal düzenin, aile ve devlet düzeninin bozulmasına
anarşi diyebiliriz. Bunu yapanlar da kendilerini ne olarak isimlendirirlerse
isimlendirsinler, anarşisttirler.

Said Nursi’ye Göre Anarşinin Sebepleri

Said Nursi, anarşiyi ahir zaman ile ilgili hadis ve ayetlere göre
değerlendiriyor. Hadislerde geçen "Deccal" kavramını ve ayetlerde geçen "Yecüc
ve Mecüc" kavramının anarşiyle bağlantısını ele alıyor.

Said Nursi’ye göre Deccal, Hıristiyanların sosyal hayatlarını idare eden
rabıtaları bozarak anarşistliğe zemin hazırlamıştır. Ona göre büyük Deccal
Komünizm ve Bolşevikliktir. Bu cereyanları "dehşetli dinsizlik cereyanları"
olarak nitelendirmek de mümkündür. (Nursi, Bediüzzaman Said, Şualar, Yeni Asya
Neşriyat, 1994, s. 467, 512) Ye’cüc ve Me’cüc’ün Komünistlik içinde ortaya çıkan
anarşistlik olduğu yorumunu yapan Said Nursi’ye göre, Fransız İhtilalinde
hürriyetperverlik tohumu ve onun aşılamasıyla sosyalistlik türedi, sosyalistlik
ise bir kısım mukaddesatı tahrip ettiğinden aşıladığı fikir daha sonra
Bolşeviklik’e inkılap etti. Bolşeviklik dahi çok ahlakî, kalbî ve insanî
mukaddesleri bozduğundan, elbette ektikleri tohumlar hiçbir kayıt ve hürmet
tanımayan anarşistlik mahsulünü verir. Nursi, bunun sebebini de şu şekilde
açıklar:

"Çünkü kalb-i insanîden hürmet ve merhamet çıksa, akıl ve zekavet, o insanları
gayet dehşetli ve gaddar canavarlar hükmüne geçirir, daha siyasetli idare
edilmez."(Nursi, Şualar, s. 507-508)

İşçi sınıfının emeğini kurtarmak için yola çıkan ve her türlü şiddeti mubah
sayan inançlara savaş açan Marksizm ve Komünizm’den beslendiğinden anarşistlerin
kalbinde hürmet ve merhamet duygusu kalmaz. İnsanî, ahlakî ve kalbî mukaddesleri
kaybolan kişiler de insanları acımadan öldürür, mallarını gasp ederler. Bunu da
amaca ulaşmak için normal görürler. Çünkü insanın fıtri olarak serbest bırakılan
duygularını ve kuvvelerini ancak inanç ve ahlak ilkeleri sınırlayabilir.
İnançsız bir insanda ahlak zaafa uğrar, kuvveler ve duygular ifrat ve tefrit
arasında bocalar, bu da insanları acımasız, merhametsiz, kalpsiz yapar.

Komünist Fikirler İnsanlığı Etkilemeye Devam Ediyor

Nursi, kuzeyde çıkan Komünizm’i, "kızıl tehlike" olarak nitelendirerek, bunun
anarşistlik tohumunu saçtığını, nesil ve milliyeti mahvettiğini, herkesin
çocuklarını kendine alıp karabet ve mülkiyeti izale ettiğini, insanlığın
medeniyetini ve sosyal hayatı bütünüyle bozmaya yol açtığını söyler. (Nursi,
Şualar, s. 340) Ona göre Komünistlik perdesi altında anarşistlik, "emniyet-i
umumiyeyi" bozmaya dehşetli bir şekilde çalışmaktadır. (Nursi, Lem’alar, Yeni
Asya Neşriyat, 1994, s. 260) Bugün Komünistler bizim ülkemizde ya da başka
ülkelerde sayıca çok gözükmeseler bile komünizmin getirdiği anarşiye,
ahlaksızlığa sebep olan inançsızlık ve sınırsız özgürlük fikirleriyle insanlığı
etkilemeye devam etmektedirler. Bu yüzden mücadele dinsizliği, inançsızlığı,
ahlaksızlığı yayan izmler, fikirlerle olmalı; ve bu devam etmeli.

Said Nursi, Hazret-i Muhammed’in (s.a.v.) getirmiş olduğu dinin ebedi olan bir
kısım hükümlerini nefis ve şeytanın desisesiyle bozmaya çalışan bir cereyanın
varlığından bahseder. Bu cereyan insanlık hayatının maddi ve manevi bağlarını
bozar, serkeş, sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak hürmet ve merhamet
gibi nurani zincirleri çözer. Kokuşmuş heveslerin bataklığında birbirine
saldırmak için cebrî bir serbestlik ve istibdadın tıpkısı olan bir özgürlük
vermekle dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki bu durumdaki insanları ancak
istibdatla idare etmek mümkün olur. (Nursi, Şualar, s. 512)

Bu izahlardan anlaşılmaktadır ki, kişinin inanmış olduğu dininin bağlarından
kopmuş olması, nefsinin ve kötü arzularının esareti altına girmesi onu anarşist
yapar. O insan maddi ve manevi hiçbir şeyden korkmaz hale gelir. Özellikle de
İslam dininin zincirinden çıkanlar başka bir dine de giremez, dinsiz de olamaz.
Olsa olsa anarşist olur. Nursi, Emirdağ Lahikası isimli eserinde Risale-i Nur’un
esas amacının imanı kurtarmak ve Allah rızasını elde etmek olduğunu bildirdikten
sonra, ikinci derecede dünyaya ait bir görevinin de, bu millet ve vatanı
anarşistlik tehlikesinden kurtarmak olduğunu ifade eder ve şöyle der: "Çünkü bir
Müslüman başkasına benzemez. Dini terk edip İslamiyet seciyesinden çıkan bir
Müslüman, dalalet-i mutlakaya düşer, anarşist olur, daha idare edilmez." (Nursi,
Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat 1994, s. 301) Terörün silahla önlenmesi
mümkün değildir. Onun beslendiği fikri kaynaklarla, fikri olarak mücadele etmek
gerekir. Bizim ülkemizde teröristler, çoğunlukla Marksist ideolojilerden
beslenmektedir. İslam dininin adını kullanarak terör yapan, anarşiye bulaşan
insanlarla da fikri olarak mücadele edilebilir. Bu da ancak, laikliğin bir çok
Avrupa ülkesinde olduğu gibi dine karşı değil, dini özgürlüklerin önünü açan bir
sistem olarak anlaşılmasıyla ve tatbik edilmesiyle mümkündür. Ne yazık ki,
ülkemizde laiklik dinsizlere ve ahlaksızlara alabildiğince özgürlük tanırken,
dine ve dindarlara kısıtlama getiriyor ve sık sık irtica yaygaralarıyla asayişe
yardımcı olmak isteyen samimi dindar Müslümanlar rencide ediliyor. Bu da asayişi
bozmak isteyen bazı karanlık güçlerin işine yarıyor. Dine irtica damgasını vuran
insanların, anarşi ve terör hesabına çalıştıklarını bilmelidirler. Terörün ve
anarşinin panzehiri İslam dinidir. Çünkü İslam dini barış ve kardeşlik dinidir.
İslam dini özgürlüğü Allah’a kul olmakla sınırlandırarak, insanları hayvanlardan
farklı ve üstün bir konuma getirmektedir.

Bu yüzden Nursi, bu ülkede dindarlara cephe alan insanların, siyaseti dinsizliğe
alet etmek istediklerini veya komünistlik perdesi altında bu mübarek vatanda,
bilerek veya bilmeyerek, anarşistliği yerleştirmek istediklerini bildirir. Ona
göre bir Müslüman, İslamiyet dairesinden çıksa mürted ve anarşist olur. Sosyal
hayata bir zehir hükmüne geçer. Çünkü anarşi hiçbir hukuk tanımaz, insaniyet
seciyesini canavar hayvanlar seciyesine çevirir. Ahirzamanda gelecek Ye’cüc ve
Me’cüc’ün komitesi, anarşistler olduğuna Kur’an işaret ediyor. (Nursi, Emirdağ
Lahikası, s. 383)

Aynı konuyla ilgili olarak Nursi, bir İsevi’nin Müslüman olması durumda, İsa
Aleyhisselam’ı daha fazla seveceğini, bir Musevi’nin Müslüman olması durumunda
Musa Aleyhisselam’ı daha fazla seveceğini açıkladıktan sonra, "Fakat bir
Müslüman, Muhammed Aleyhisselatü vesselamın zincirinden çıksa, dinini bıraksa,
daha hiçbir dine girmez, anarşist olur; ruhunda kemalata medar hiçbir halet
kalmaz, vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir olur." der. (Nursi,
Emirdağ Lahikası, s. 457)

Ahlakta Anarşi

Bu ülkede 1950 öncesinde dinsizlik ve inançsızlık tohumlarının devlet eliyle
ekilmesinden dolayı, hiçbir kural tanımayan, ahlaksız, namusları payimal etme
arzusunda olan, insanların canına, malına, mülküne zarar veren anarşistler
ortaya çıkmıştır. Bu yüzden Nursi’ye göre, günümüzde sosyal hayatı idare eden en
önemli bir esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmıştır. Bazı yerlerde gayet
elim ve biçare ihtiyarlar, peder ve valideler hakkında dehşetli sonuçlar
veriyor. Risale-i Nur, bu müthiş tahribata karşı girdiği yerlerde mukavemet
ediyor. Ona göre Kur’an seddinin sarsılmasıyla ahlakta ve hayatta zulmetli bir
anarşistlik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor. (Nursi, Emirdağ
Lahikası, s. 111) Nursi, burada anarşinin ahlaki boyutuna da dikkat çekiyor.
İhtiyarları, acizleri, zayıfları incitmek, namusları payimal etmek ahlaktaki
anarşinin en büyük tezahürlerindendir. Bunu ortadan kaldıracak olan da Kur’an’ın
düsturlarıdır. Avrupa insanlığın ortak malı olan teknolojide ileri gitmekle
birlikte ahlakta büyük bir anarşi, kargaşa yaşıyor. Avrupa ve Amerika’dan
ülkemize gelen insanlar, ülkemizde kendilerini daha güvende hissediyorlar. Biz
ise bu güveni laikliği dine özgürlük tanımak olarak anlayarak artıracağımız
yerde, ortadan kaldırmak istiyoruz. Ülkede huzursuzluk çıkaran, ahlakta
anarşistlik yapan, teröristlik yapan insanların nereden beslendiklerini iyi
araştırmak gerekir. Bir insanı haksız yere öldürmenin bütün insanları öldürmek
kadar büyük bir cinayet olduğunu söyleyen bir dine inanan ve onu yaşama gayreti
içinde olan kişiler herhalde bu tür oyunların içine girmezler ve girmemişlerdir
de. İslam’ı terör yapmaya uygun zannederek onu kullananlar, İslam’a en büyük
zararı veren kimselerdir. İslam hiçbir zaman anarşi ve terörü desteklemez.
Önemli olan İslam’ı doğru bir şekilde öğrenmektir. Bu açıdan bazı kesimlerin
ısrarla görmezden geldikleri Risale-i Nurlar asrımızda doğru İslamiyet’in
anlaşılmasında çok önemli bir referanstır. Said Nursi yazmış olduğu eserlerinde,
"dahilde cihad manevidir" diyerek, kendisine tabi olanları, bütün Müslümanları
asayişi korumaya çağırmış, kendisini mevcut idareye karşı isyana çağıran Şeyh
Said gibi kimselerin bu davetini anarşiye sebep olur düşüncesiyle reddetmiştir.
Bu açıdan Said Nursi ve onun eserlerini okuyarak Allah’a, ailelerine ve topluma
karşı görevlerini yerine getiren samimi Müslümanlar teşvik ve tebrike layık iken
hiç de hak etmedikleri ithamlara maruz kalmışlardır. Bu ithamlar yüzünden yüz
binlerce genç insanın İslam’ı doğru öğrenmesinin de önüne geçilmiş, bilerek ya
da bilmeyerek bu gençler anarşiye, ahlaksızlığa, asayişi bozmaya
yönlendirilmişlerdir. Son günlerde üniversitelerde ve liselerde meydana gelen ya
da getirilen olaylara alet olan gençler araştırıldığında, bunların sağlam dini
inançlardan mahrum oldukları görülecektir. Bu mahrumiyet onlardaki merhamet ve
şefkat duygularını dumura uğratıyor. Bu da başkalarına haksızlık yapmaktan zevk
alır bir duruma gelmelerine sebep oluyor.

Asayişin Olmazsa Olmaz Beş Esası

Bütün bu izahlardan anlaşılmaktadır ki, anarşinin sebebi dinsizlik ve
inançsızlıktır. Nursi, dinsizliğin "medeniyeti tahribe ve anarşistliğe yol
açtığını" söylüyor. (Nursi, Divan-ı Harb-i Örfi, Yeni Asya Neşriyat, 1994, s.
70-72) Çünkü din ve inanç insana Allah’a, kendisine, topluma ve çevresine karşı
bir sorumluluk duygusu veriyor. Zaten Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde
olan bir insan, Allah’a ve diğer iman esaslarına sağlam bir şekilde inanan bir
insan, Allah’ı sever, bütün insanları ve diğer canlıları da Allah’ın yarattığı
varlıklar olduğu için sever. Başkasının hakkını gasbettiğinde, malına, canına
zarar verdiğinde bunun hesabını vereceğini düşünür, Allah’ın sevgisinden ve
rahmetinden mahrum olacağını aklına getirir ve mümkün olduğu kadar hiçbir
kimseye zarar vermez. Eğer bazen hataları olursa da, bu hatasından çabuk döner.
Bu yüzden inancı sağlam olan bir insan sevgi dolu ve merhametli bir insan olur.
Toplumun huzuru da bunlara bağlıdır. Bu toplumun huzurlu olmasını isteyenlere,
İslam dinini yaşamak isteyen insanlara "mürteci damgası"nın vurulması,
insanların dinden uzaklaştırılmak için planların yapılması, hep teröristlerin,
anarşistlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu yüzden Nursi’ye göre, İslam’ın
insana verdiği şefkat, merhamet, hak ve hakikat, bir Müslüman’ın asayişi bozacak
davranışlara girmesini engelliyor. Ona göre, bu millet ve vatanın sosyal ve
siyasi hayatının anarşilikten kurtulması için beş esas zaruridir. Bunlar da,
merhamet, hürmet, emniyet, haram ve helalı bilip haramdan çekilmek, serseriliği
bırakıp itaat etmektir. Zaten Risale-i Nur da, bu beş esası temin etmeye
çalışarak, asayişin temel taşını sabitleştiriyor. (Nursi, Kastamonu Lahikası,
Yeni Asya Neşriyat, 1994, s. 186)

Burada bildirilen beş esası insanların kalplerinde yerleştirecek olan da sağlam
imandır. Sağlam bir inanca sahip olan insanlar, merhametli olur. Zayıflara,
acizlere, masumlara acırlar. Kimseye kötülük yapmazlar. Hürmetli olan bir kimse
de, başkalarının hakkına, hukukuna saygı gösterir. Emniyet sahibi olan, yani
güvenilir olan bir insan, elinden ve dilinden insanların zarar görmediği bir
insandır. Bir insanın helal olanları bilmesi, helal olan fiillere yönelmesi,
haramları bilip onlardan çekilmesi zaten onun kendisine de, topluma da faydalı
bir insan olduğunu gösterir. Bütün bu dört özelliğe sahip olan bir kimse ise,
serseriliği bırakır ve itaat eder. Anarşist ve terörist olmaz. İşte bütün bu
özellikleri insana kazandıran İslam dinidir. İslam dininin toplumla
yerleşmesini, yayılmasını istemeyen insanlar, toplumun huzur ve mutluluğunu da
dinamitleyen insanlardır.

Anarşiyi Önlemede Risale-i Nur Örneği

Bediüzzaman Said Nursi’nin telif etmiş olduğu Risale-i Nurları okuyan, bununla
imanlarını kurtaran insanlar, bu beş esası öğreniyor ve tatbik ediyorlar. Nursi
bunun örneğini de kendisi veriyor ve şöyle diyor:

"Emniyet-i ihlal vehmiyle bize ihanet etmek ve teveccüh-ü ammeyi kırmak kastıyla
tahkirkârâne, aldanmış mahdut adamların bed muamelelerine mukabil, hadsiz ehl-i
hakikatin ve nesl-i atinin takdirkarare alkışlamaları var diye ihtar edildi.

"Evet, komünist perdesi altında anarşistliğin emniyet-i umumiyeyi bozmaya
dehşetli çalışmasına karşı, Risale-i Nur ve şakirtleri, iman-ı tahkiki
kuvvetiyle bu vatanın her tarafında o müthiş ifsadı durduruyor ve kırıyor,
emniyeti ve asayişi temine çalışıyor ki, pek çok bir kesrette ve memleketin her
tarafında bulunan Nur talebelerinden, bu yirmi senede alakadar üç dört mahkeme
ve on vilayetin zabıtaları, emniyeti ihlale dair bir vukuatlarını bulmamış,
kaydetmemiş. Ve üç vilayetin insaflı bir kısım zabıtaları demişler: ‘Nur
talebeleri manevi bir zabıtadır. Asayişi muhafazada bize yardım ediyorlar.
İman-ı tahkiki ile, Nur’u okuyan her adamın kafasında bir yasakçıyı
bırakıyorlar. Emniyeti temine çalışıyorlar.’

"Bunun bir numunesi Denizli hapishanesidir. Oraya Nurlar ve mahpuslar için
yazılan Meyve Risalesi girmesiyle, üç dört ay zarfında iki yüzden ziyade o
mahpuslar öyle fevkalade itaatli, dindarane bir salah-ı hal aldılar ki, üç dört
adamı öldüren bir adam, tahta bitlerini öldürmekten çekiniyordu. Tam merhametli,
zararsız, vatana nafi bir uzuv olmaya başladı. Hatta resmi memurlar bu hale
hayretle ve takdirle bakıyordular. Hem daha hüküm almadan bir kısım gençler
dediler: ‘Nurcular hapiste kalsalar, biz kendimizi mahkum ettireceğiz ve ceza
almaya çalışacağız, ta onlardan ders alıp onlar gibi olacağız, onların dersiyle
kendimizi ıslah edeceğiz.’" (Nursi, Lem’alar, s. 260)

Bu örnekler de gösteriyor ki, sağlam bir iman dersi alan insanlar, cani de
olsalar, merhametli bir insan haline dönüşüyor. O halde anarşi ve terörden
kurtulmanın çaresi, insanları dinsizliğe, inançsızlığa ve ahlaksızlığa sevk
etmek değil, imana, dini öğrenmeye sevk etmektir. İnsanların dinlerini
öğrenmeleri ve yaşamaları ne kadar serbest olursa, bu ülkedeki asayiş ve huzur
da o kadar güzel olacaktır. Hapishanelere doldurulan insanlara Risale-i Nur
eserlerinden beslenerek imanlarını kurtarmaya çalışan insanlar eğitimci olarak
gönderilse, hapishaneler birer ıslah evine ve bir okula dönüşür. Vatanını ve bu
ülkede yaşayan insanları seven onlar için gerçek bir iyilik yapmayan isteyen
idarecilerimizin zaman içerisinde bunu düşünmeleri vatandaşlarımızın hayrına
olur kanaatindeyim.

Diğer taraftan örgütlü anarşistlerin gençleri kolayca avlamalarına sebep olan
zenginler ile fakirler arasındaki uçurumun kapatılması da ancak dinin
hükümlerinin bilinmesi ve yaşanmasıyla mümkündür. Nursi, İşaratü’l-İcaz isimli
tefsirinde şöyle diyor:

"Heyet-i içtimaiyenin hayatını koruyan intizamın en büyük şartı, insanların
tabakaları arasında boşluk kalmamasıdır. Havas kısmı avamdan, zengin kısmı
fukaradan hatt-ı muvasalayı kesecek derecede uzaklaşmamaları lâzımdır. Bu
tabakalar arasında muvasalayı temin eden zekât ve muavenettir. Halbuki vücub-u
zekât ile hürmet-i ribaya müraat etmediklerinden, tabakalar arası gittikçe
gerginleşir, hatt-ı muvasala kesilir, sıla-i rahim kalmaz. Bu yüzdendir ki,
aşağı tabakadan yukarı tabakaya ihtiram, itaat, muhabbet yerine ihtilâl
sedâları, haset bağırtıları, kin ve nefret vâveylâları yükselir. Kezalik, yüksek
tabakadan aşağı tabakaya merhamet, ihsan, taltif yerine zulüm ateşleri,
tahakkümler, şimşek gibi tahkirler yağıyor.

"Maalesef, tabaka-i havastaki meziyetler, tevazu ve terahhuma (merhamet etmeye,
sevmeye) sebep iken, tekebbür ve gurura bâis oluyor. Tabaka-i fukaradaki acz ve
fakirlik, ihsan ve merhameti mucip iken, esaret ve sefaleti intaç ediyor. Eğer
bu söylediklerime bir şahit istersen âlem-i medeniyete bak, istediğin kadar
şahitler mevcuttur.

"Hülâsa, tabakalar arasında musalâhanın temini ve münasebetin tesisi, ancak ve
ancak erkân-ı İslâmiye’den olan zekât ve zekâtın yavruları olan sadaka ve
teberruatın heyet-i içtimaiyece yüksek bir düstur ittihaz edilmesiyle olur."
(Nursi, İşaratü’l-İcaz, Daru’l-Mihrab, Germany, s. 46-47)

O halde anarşistlerin gençleri kandırmak için kullandıkları fakirler ve
zenginler arasındaki ekonomik uçurum ancak İslam’ın zekat ve sadaka hükmünün
yerine getirilmesiyle mümkündür. Bunun için de insanların dinin emirlerini
yapmaları teşvik edilmelidir.

Sonuç

Anarşi ve terör, inancın ve dinin hükümlerinin insanların akıllarından ve
vicdanlarından sökülmesiyle ortaya çıkar ve yayılır. Çünkü inançsızlık
insanlardaki merhamet, şefkat, sevgi, güven duygularını yok eder. İnsanların
ifrata varan duygularını ve kuvvelerini ancak İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak
hükümleriyle sınırlamak ve her türlü anarşiyi önlemek mümkündür. Sadece emniyet
kuvvetlerinin silahlı mücadelesiyle anarşi ve terörün önlenmesi mümkün değildir.
Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin işlediği bir dönemde, en az bir Almanya kadar
dine ve dindarlara daha fazla özgürlük tanınmalı, dindar insanların toplumu
huzurlu hale getirmesine fırsat verilmelidir. Said Nursi’nin ifade ettiği gibi,
dindarların asayişi bozucu değil, asayişi korumaya yardım edici bir rolü olduğu
unutulmamalıdır.

Öz

Anarşi, aile, toplum ve devlet düzeninin yok edilmesini amaçlıyor. Anarşinin
sebebi, inanç ve dinden uzaklaşmadır. Sağlam bir Allah inancından ve O’nun
göndermiş olduğu İslam dininden uzaklaştırılan bir insanın bir başka dine
girmesi mümkün değildir. İslam’ın zincirinden çıkan bir insan, anarşist olur,
toplum için öldürücü bir zehir olur. Aile, toplum ve devletin düzenini yıkmak,
yok etmek ister. Bu tür insanların kalplerinde, merhamet, hürmet duyguları
kalkar. Güvenilir bir insan olmaktan çıkarlar. Helal ve haram tanımazlar. Serkeş
ve isyankar olurlar. Said Nursi’ye göre anarşi kanserinin reçetesi sağlam bir
iman ve dinin hükümleridir.

Anahtar Kelimeler: Anarşi, Marksizm, Komünizm, Bolşevizm, toplum, asayiş, inanç,
ahlak

Abstract

Anarchy aims to extinguish the order of family, society and state. The cause of
the anarchy bases on the alienation of the belief and religion. It is not
possible for a man, who is being alienated from the strong belief in God and the
religion of God, Islam, to accept another religion. This man, who leaves the
chain of Islam, becomes then an anarchist, a deadly poison for society. He would
like to destroy the family, social and state order. The feelings of mercy and
respect will get away from the hearts of such persons. They would be unreliable,
don’t consider what is lawful and forbidden for them. They turn to be unruly and
rebellious. According to Said Nursi, the recipe of the anarchy cancer is a
strong faith and the statements of religion.

Key Words: Anarchy, Marxism, Communism, Bolshevism, society, public security,
faith, ethics