The way of the Prohibition of Terror in Islam and the Ultimate Goal of the Anarchy in Turkey

Kavramsal Çerçeve

Yunanca bir kökten gelen "anarşi" kelimesi, otoriteye, mülkiyet hakkına ve kurulu
düzene karşı çıkan bir isyan ve bir başkaldırıdır. Anarşi, toplumda kargaşayı ve
otoritesizliği amaçlar. Bu açıdan anarşizm, hükümetlere veya devletlere karşı bir
isyan hareketi olmaktan çok her türlü hiyerarşiye, devlet ya da hükümet otoritelerine
karşı bir hareket tarzıdır. "Terör" ve "terörizm" kelimeleriyle hemen hemen eş anlamlı
sayılabilen anarşi veya anarşizm için ne yazık ki, çok yaygın ve bütün toplumlar
tarafından kabul edilen bir tanım yoktur. Bunun sebebi ise, her toplumun kendisine
yönelik olmayan kimi başkaldırıları farklı bir biçimde kategorize etmeleridir. Sözgelimi,
bir ülkede başlatılan isyan hareketi, başka bir ülke için zarar verici nitelikte
olmadığı zaman "zalim ve egemen bir zümreye karşı yapılan haklı bir kıyam" şeklinde
tasavvur edilebiliyor. Üstelik, birbirine düşman olan veya siyasal menfaatleri çakışan
ülkelerin anarşi hareketlerine doğru tanım ve teşhis koyması beklenmemelidir.

İslam literatüründe anarşizmin karşılığı "fitne"dir. Kur'an ve hadiste fitne
kelimesi "saptırma",1 imtihan,2 kargaşa3 ve "isyan"4 gibi manalara gelmekle birlikte,
"fitne" kelimesi daha çok toplumda anarşi ve kargaşayı ifade etmektedir. Başka bir
deyimle, günah, isyan, delilik, imtihan v.b. gibi manalar ifade eden "fitne" kelimesi
dilimize geçerken adeta bu anlamlarını yitirmiş, daha çok toplumsal huzursuzluk,
kavga, kargaşa ve kıyam gibi anlamlar kazanmaya başlamıştır.5 Buna göre fitne, toplumun
bir çok kesimine sirayet ederek kardeşlik, yardımlaşma, sevgi-saygı ve hoşgörü gibi
toplumun temel ahlaki değerlerini tahrip etmektedir.

Gerek Kur'an'da gerek hadislerde fitne açık bir biçimde yerilmiştir. Kur'an-ı
Kerim, "Öyle bir fitneden sakının ki, (geldiği zaman) içinizden sadece zalimlere
dokunmaz", (herkese sirayet eder ve tümünüzü perişan eder.)6 buyurarak kargaşa ve
anarşinin tüm insanlığı tehdit eden tehlikeli ve korkunç sonuçlarına işaret etmektedir.

İslam'ın Fitneyi Önleme Tarzı

"İslam" kelimenin kökü itibariyle "barış" anlamında olduğu için, İslam dininin
hakkıyla yaşandığı ve Kur'an'ın emri olan adaletin hakkıyla gözetildiği toplumlarda
anarşi ve kargaşanın olması çok kolay değildir. Bununla birlikte, hak ve adalet
ne kadar gözetilirse gözetilsin, kişisel menfaatlerini kaybedenler her zaman kargaşa
ortamından yararlanmak isteyebilirler. Bu açıdan anarşi ve terör, kişisel veya bölgesel
menfaatlerini garanti altına almak için baş vurulan etkili bir silahtır. İslam,
fırsatçıların elinden bu silahı almak için bir çok önlem almıştır. Şöyle ki:

1) Kur'an ve hadislerde varit olan emirler, teorik olarak toplumda yaşayan insanların
kargaşa ve fitne ortamına sürüklenmemeleri için önemli uyarılar ve tedbirler içermektedir.
"Müminler ancak kardeştirler"7 ayeti bu alanda mühim bir emirdir. Diğer taraftan
başka bir ayet, insanların kadın ve erkek olarak yaratılıp kabile ve milletlere
ayrılmalarını bir tanışma ve dayanışma esprisine dayandırmaktadır. Ayetin sonunda
ise şu çarpıcı hakikat yer almaktadır: "Allah katında en değerli olanınız, ona karşı
gelmekten en çok sakınanınızdır."8 Gerçekten de insanları en çok birbirine düşüren
konulardan birisi de insanların kendi ırklarının üstün olduğunu sanmalarıdır. Kur'an'ın
bu ayeti ve Hz. Peygamber'in "ırkçılık dava eden bizden değildir",9 "Bir Arab'ın,
Arap olmayana üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir"10 şeklindeki hadisleri,
bu konuda söz söylemeye ihtiyaç bırakmayacak kadar açıktır.

2) Kur'an haksız yere bir insan öldürmenin bütün insanları öldürmek gibi büyük
bir cinayet olduğunu belirtirken,11 ayrıca fitnenin adam öldürmekten daha tehlikeli
sonuçlar doğuracağını ifade etmiştir.12 Hatta çıkabilecek bir kargaşada öldüren
olmaktansa öldürülen olmanın faziletine işaret eden ayet ve hadisler vardır. Hadiste
"Fitne sizden birinin evine girecek olursa Hz. Adem'in iki oğlundan hayırlısı olsun."13
buyurulmuştur. Hz. Adem'in iki oğlundan en hayırlısı olmak, öldüren Kabil değil,
öldürülen Habil gibi olmak anlamındadır. Bilindiği gibi Kabil Habil'i öldürmek istediğinde,
Habil, "Sen beni öldürmek istesen bile ben sana elimi uzatmayacağım" diyerek fitneye
bulaşmaktansa kardeşinin eliyle ölmeye razı olmuştur.14

3) Pratik anlamda Hz. Peygamber'in (s.a.v) Mekke ve Medine'de halka gösterdiği
olumlu ve hoşgörülü tavırlar, fitne ve kargaşayı önlemeye yönelik derslerle doludur.
Mekke'de kaldığı 13 yıl gibi uzun bir süre zarfında, kendisine dil uzatanlara, fiili
saldırıda bulunanlara veya hakarete yeltenenlere asla karşılık vermemesi fitneyi
önlemeye yönelik tavırlardır. Medine'ye hicret ettikten sonra, ilk iş olarak Muhacirlerle
Ensar'ı birbirine kardeş ve koruyucu ilan etmesi, huzur kenti olan Medine'den fitneyi
uzaklaştırmanın ilk adımı olmuştur. Müslümanların kardeş olduğunu ifade eden Kur'an'ın
bu emri fiilen tatbik edilmiştir. Diğer taraftan, Müslümanları, Yahudileri ve müşrikleri,
hatta münafıkları hemşehrilik bilinci ve vatandaşlık bağıyla birbirine bağlaması
ve bu bağlılığı bir antlaşma ile tescil etmesi kargaşayı önlemenin ikinci önemli
adımı olmuştur. Artık Hz. Peygamber Medine şehir devletinin başkanıydı. Kentin huzur
ve sükûnu ondan soruluyordu. Medine'ye hakim olan bu huzur ortamını korumak için
inanılmaz derecede büyük gayretler ve fedakarlıklar gösterilmiştir. Bunu şu şekilde
izah etmek mümkündür:

a) Hz. Peygamber (s.a.v), demokrasinin en önemli unsurlarından biri olan muhalefete
karşı şiddet kullanmamıştır. Kendisine karşı gelenlere bile tebessümle karşılık
vermesi en sert kalpleri bile yumuşatmıştır. Birgün ganimetlerin taksim edilmesi
esnasında, münafıklar tarafından kandırılarak Hz. Peygamber'in adil davranmadığını
zanneden "Zü'l-Hüvaysara" adındaki bir adam ayağa kalkarak, "Adil davran Ey Allah'ın
Resulü, Sen adil davranmadın" diyerek herkesi şaşırtmıştı. Hz. Ali ve Hz. Ömer gibi
Sahabiler "İzin verin Ya Resulallah, bu münafığın boynunu vuralım" dediklerinde
Hz. Peygamber, "Hayır, konuşmasına izin veriniz" buyurdu. Hz. Peygamber adama yönelerek,
"Yazık sana, eğer ben adil davranmazsam kim adil davranır" dedi ve onu dinlemeye
başladı. Adam münafıklar tarafından kandırılmıştı. Kafasına takılan şeyler izah
edildi.15

b) Resulullah'a ve bütün Müslümanlara karşı hasmane tavırlar içinde olan münafıklara
karşı Resulullah'ın gösterdiği hoşgörü son derece dikkat çekicidir. Bilindiği gibi
Hz. Peygamber münafıkları tek tek tanıdığı halde, ağır hakaretlerine rağmen onlara
karşı sert bir tutum takınmamıştır. Abdullah b. Übeyy b. Selul'ün, Müslümanları
kastederek; "Yakında şerefliler şerefsizleri kentten çıkaracaktır" şeklindeki sözlerini
bile Hz. Peygamber ciddiye almamıştır. Arkadaşlarının onu öldürme yönündeki ısrarlarına
rağmen ona dokunulmamış ve "insanların, 'artık Muhammed arkadaşlarını öldürtüyor'
şeklinde düşünmelerini mi istiyorsunuz?" buyurmuştur.16 Münafıklar kendisine "es-Selamu
'aleyküm Ya Resulallah" dedikçe, o da onlara "ve 'aleykümüs-selam ey fülan" demeye
devam etmiştir.

c) Şefkat ve merhamet hususunda dost ve düşman ayırımı yapılmamıştır. Hz. Peygamber'in
insanlara bakışına her zaman insani boyut hakim olmuştur. Sümmame b. Asal Yemmame
kabilesinin reisiydi ve Müslüman olmuştu. Müşriklerin Hz. Peygamber'e olan düşmanlıklarını
bildiği için Mekke müşriklerine tahıl ambargosu uygulamaya başladı. Mekkeliler Hz.
Peygamber'e bir mektup göndererek "Ey Muhammed, Sen hem sıla-i rahmi tavsiye ediyorsun,
hem de Mekke'deki akraba ve komşularına acımıyorsun, onlara tahılın gönderilmesine
engel oluyorsun" dediler. Hz. Peygamber bu mektubu alır almaz, kendisinden habersizce
bu işi yapan Sümmame'ye haber göndererek ambargonun kaldırılmasını emretti.17

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Hz. Peygamber'in hayatına dikkatle bakan bir
kimse, merhamet ve şefkat söz konusu olduğunda onun insanlar arasında hiç ayırım
yapmadığını görecektir. "Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir" şeklindeki hadisleri,
diğergamlığı ve başkasını düşünmeyi mümin ve insan olmanın ön şartı olarak kabul
etmiştir.18

Hz. Peygamber Döneminde Kargaşa Çıkarmak İsteyenlerin Amacı

Hz. Peygamber'in Medine'ye teşrif etmesiyle birlikte menfaatleri haleldar olanlar
vardı kuşkusuz. Kimi kabile reisleri Medine'nin yöneticisi olmayı beklerken Hz.
Peygamber'in teşrifi planlarını altüst etmişti. Kuşkusuz Medine halkı tarafından
Hz. Peygamber'e gösterilen teveccüh onları husumete ve kindarlığa sevkediyordu.
Bu yüzden Medine'ye hakim olan huzuru bozmak için büyük bir çaba içine girmişlerdi.
Denilebilir ki, Hz. Peygamber'e ve Müslümanlara karşı bir cephe oluşturanların tümü
kaybolan kişisel menfaatlerinin peşindeydi. Amaçları, Hz. Peygamber'in Allah adına
kurduğu huzur ve düzeni bozmak, kargaşa ortamını oluşturarak eski düzenlerine geri
dönmekti. Çünkü Hz. Peygamber'den önce egemen bir sınıfın iktidarı söz konusuydu.
Adalet, hak ve hukuk, çoğu kez ellerinde güç bulunduranların söz ve davranışlarından
ibaretti. Oysa Hz. Peygamber (s.a.v) çok detaylı ve yazılı bir hukuk metnini de
ortaya koymuştu. Elinde Kur'an gibi mu’ciz bir kitabın bulunması eski düzen arayıcısı
olan müşrik, Yahudi ve iki yüzlü münafıkları rahatsız ediyordu.

İslam'ın yayılmasından endişe duyan bu kesimler Müslümanlar arasında fitneyi
uyandırmak için büyük bir gizlilikle ve her fırsatı değerlendirerek ciddi çabalar
sarf ediyorlardı. Çünkü İslam sadece ibadetleri ve ritüelleri bulunan bir dinden
ibaret değildi. İslam muazzam bir ibadet kompozisyonunun yanı sıra, sosyal davranışları
ve siyasal yapıyı motive eden büyük bir hukuk sistemini de ortaya koyarak, zulüm
ve istibdada dayalı eski rejimleri bütünüyle reddeden bir kıyam hareketi şeklinde
kendini hissettirmişti. Bu itibarla eski kişisel menfaatlerini kaybeden zümreler
büyük bir kin ve husumetle fitne ve kargaşa ateşini yakmaya çalışmışlardır.

Çare ve Sonuç

Batılıların Türkiye'deki ayrılıkçı teröre karşı gösterdiği hoşgörüye dikkat eden
herkes, Batılıların, Türkiye'deki teröre büyük umutlar bağladıklarını görecektir.
Batılılar, Türklerin ve Arapların din değiştirmeyeceklerini artık iyice anlamışlardır.
Çünkü 50-60 yıldan beri Türkler ve Araplar Batı Avrupa ülkelerinde yaşıyorlar. Fakat
din değiştirenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmemektedir. Batılıların bir
tek ümidi kaldı, Kürtler… Onlar Kürtlerin bir gün toplu halde din değiştirebileceklerini
umuyorlar. Bu konuda çok umutludurlar. Bunun için onları Türkiye'den ayıracak terör
hareketlerine destek veriyorlar. Hiç dikkat ettiniz mi? Türkiye'de bir vatandaşın
dinine küfredilse, mukaddesatı tahkir edilse ve bunlar dava konusu olsa AHİM'de
asla makes bulamaz. Fakat bir Kürt vatandaşa en ufak bir hakaret bile yapılsa, dava
AHİM'e götürüldüğü takdirde yüklü tazminatlar söz konusu olmaktadır.

Şu halde, Türkiye'deki terörün nihai amacı İslam ülkeleri ile Vatikan arasında
gizliden sürdürülen savaşın Vatikan lehine sonuçlanmasıdır. Vatikan temsilcileri
Türkiye, İran, Irak ve Pakistan arasında bir Hıristiyan devletinin kurulmasını istemektedirler.
Bunun için Kürt bölgeleri planlanmıştır. Eğer bu iddia asılsız ise, niçin Batılılar
Müslüman Kürtlere yardım etsinler ve fazladan bir İslam Kürt devletinin daha kurulmasına
katkıda bulunsunlar? Fakat Kürtlerin üzerindeki nihai amaç onları Hıristiyanlaştırmak
olduğundan Batılılar her zaman onlardan yana tavır koyuyorlar.

Acaba Türkiye bölünebilir mi ve Kürtlerin Hıristiyanlaşması mümkün olur mu?

Kuşkusuz böyle bir planın tutması eşyanın tabiatına aykırıdır ve gerçekleşmesi
binde bir ihtimal dahilinde bile değildir. Hatta bu stratejiyi kuranlar Türkleri
ve Kürtleri hiç tanımıyorlar. Onun için bu strateji bir hayal ürünüdür, denilebilir.
Çünkü 30 yıla yakındır, Türklerle Kürtleri bir iç savaşa sürüklemek için büyük çabalar
sarf edilmiştir. Ancak Kürtlerle Türklerin dinlerine sahip çıkmaları, gittikçe daha
çok kaynaşmaları, özellikle Kürtlerin Batı Anadolu'daki kentlere yoğun bir şekilde
göçü terör planlayıcılarını da şok eden bir hadise olmuştur. Anlaşılıyor ki, tarihte
olduğu gibi bugün de Türklerle Kürtleri bir iç savaşa sürüklemek mümkün görünmemektedir.
Bu durum, Sünni-Alevi ve laik-anti laik gruplar için de aynıdır. Çünkü bu topraklarda
yaşayan insanları birbirine bağlayan vatandaşlık bağından başka önemli bir bağ daha
vardır. O da İslam kardeşliğidir. Unutmamak lazım ki, din kardeşliği her zaman nesep
kardeşliğinin önündedir. Bugün her şeye rağmen Kürtlerin dinlerine olan bağlılıkları
terör uzmanlarını şaşırtacak boyuttadır. Aklı başında hiçbir vatandaş terörü istemez.
Çünkü terör hiçbir hakkı tanımaz ve insaniyet seciyelerini canavar hayvanların seciyesine
çevirir.19 Bu yüzden Müslüman olan bir kimsenin, kolay kolay terör olaylarının devam
etmesinden yana olabileceğine inanmıyorum. İnanıyorum ki, Batılılar Türkler ve Araplar
hakkında inkisar-ı hayale uğradıkları gibi Kürtler hakkında da hüsrana uğrayacaklardır.
Ancak oynanan bu oyunu bozmanın zamanı geçiyor. Türkiye, acil olarak bu topraklarda
yaşayan insanların kardeşliğini ön gören bir proje başlatmalıdır. Irkçılık ve şovenizm
kokan her türlü etkinliği engellemelidir. Maneviyatı yıpranmış vatan evlatlarına
manevi destek sağlanmalıdır. Bu meyanda özellikle ilahiyat tahsili etkinleştirilmeli
ve yaygınlaştırılmalıdır. Ülke bürokrasisi kof ve içi doldurulmamış evhamlardan
ve "Ülke dindarlaşırsa geriye gider" şeklindeki boş hayallerden kurtarılmalıdır.

Öz

İslam literatüründe anarşizmin karşılığı "fitne"dir. Kur'an ve hadiste fitne
kelimesi "saptırma", imtihan, kargaşa, ve "isyan" gibi manalara gelmekle birlikte,
"fitne" kelimesi daha çok toplumda anarşi ve kargaşayı ifade etmektedir. Başka bir
de-yimle, günah, isyan, delilik, imtihan v.b. gibi manalar ifade eden "fitne" kelimesi
dilimize geçerken adeta bu anlamlarını yitirmiş, daha çok toplumsal huzursuzluk,
kavga, kargaşa ve kıyam gibi anlamlar kazanmaya başlamıştır. Buna göre fitne, toplumun
bir çok kesimine sirayet ederek kardeşlik, yardımlaşma, sevgi-saygı ve hoşgörü gibi
toplumun temel ahlaki değerlerini kaldırıp yerine düşmanlık, kin, husumet, kavga
ve öldürme gibi toplumsal huzuru bozucu kötü hasletleri yerleştiren sosyal bir hastalıktır.
"İslam" kelimenin kökü itibariyle "barış" anlamında olduğu için, İslam dininin hakkıyla
yaşandığı ve Kur'an'ın emri olan adaletin hakkıyla gözetildiği toplumlarda anarşi
ve kargaşanın olması çok kolay değildir. Bununla birlikte, hak ve adalet ne kadar
gözetilirse gözetilsin, kişisel menfaatlerini kaybedenler her zaman kargaşa ortamından
yararlanmak isteyebilirler. Bu açıdan anarşi ve terör, kişisel veya bölgesel menfaatlerini
garanti altına almak için baş vurulan etkili bir silahtır. İslam, fırsatçıların
elinden bu silahı almak için bir çok önlem almıştır.

Anahtar Kelimeler: Anarşi, terör, fitne, Kürtler, Türkler, iç savaş

Abstract

The equivalent of anarchism in Islamic literature is "disorder (fitna)". The
meanings of this concept in Qur'an and the tradition of the prophet are "deviation",
examination, confusion, and rebellion. But it implies more the anarchy and disorder
in the society. In other words, this word of fitna has lost its original meanings
of sin, rebellion, insanity, and examination, and acquired the meanings of social
disquiet, quarrel, disorder and rebellion. From this point of view, fitna is a social
disease which spreads onto many sections of the society and changes the basic ethical
values of society such as brotherhood, solidarity, love-respect and tolerance with
the moral qualities of hostility, hatred, enmity, quarrel and murder which disrupts
the social peace. Since, the root of the word of "Islam" means peace, it is not
easy to come across with anarchy and disorder in the societies in which Islam has
been practiced properly and a special attention to the justice has been paid. However,
it might be some persons who lose their personal interests and therefore want to
gain advantage of a disordered atmosphere. In this respect, anarchy and terror are
very influential weapons resorted to secure the personal and territorial benefits.
Islam has taken many measures in order to take away this weapon from the hands of
the exploiters.

Key Words: Anarchy, terror, disorder, Kurds, Turks, civil war

Dipnotlar

1. Ali İmran, 3/7.

2. Enam, 6/53.

3. Bakara, 2/191.

4. Tevbe, 9/49.

5. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, XIII, 168 vd., Zaman, İst., tarihsiz.

6. Enfal, 25.

7. Hucurat, 49/10.

8. Hucurat, 49/13

9. Müslim, İmaret, 57.

10. Veda Hutbesi.

11. Maide, 5/32

12. Bakara, 2/191, 217.

13. Ebu Davud, Fiten, 2.

14. Maide, 5/28, 29.

15. İbn Maceh, Mukaddime, 12; Buhari, Menakıb, 25.

16. Buhari, Tefsir, 63. (Münafikun) sure.

17. İbn Abdilberr, el-İsti’ab Fi Esmai’l-Ashab, I,205, Mısır, 1328. H.

18. İbn Hanbel, Müsned, I, 55.

19. Emirdağ Lahikası, 383, Yeni Asya Neşriyat.