The Reasons and Remedies of Terrorism

I. Anarşi ve Terör Kavramları

Anarşi ve terör, genellikle aynı anlamda kullanılan iki kelimedir.
Fakat ikisi arasında bazı farklar vardır.

Anarşi, kargaşa ve ihtilal anlamına gelir. Hükümet idaresi bulunmayan
bir toplum kurmayı hedef tutan siyasî teoriye anarşizm denir. Anarşist felsefenin
ilk belli başlı mümessili Stoik felsefesinin kurucusu olan Zenon'dur. Zenon, Platon'un
"Utopia" devletine karşılık, devlet idaresi olmayan hür bir topluluk fikrini ortaya
attı. Anarşizmi ilk defa sistematik bir doktrin haline getiren 19. yüzyıl İngiliz
filozoflarından William Godwin'dir.

Ama, anarşizmin adını ilk koyan Fransız Proudhon'dur. Anarşizm 19.
yüzyılın sonlarında yayıldı ve zaman zaman şiddete başvurulmasına yol açtı. Birçok
devlet başkanı anarşistlerin kurbanı oldu. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra çok yaygın
bir durum alan anarşizm İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gerilemeye yüz tutmuştur.1

Latince Terror kelimesinden gelen terör (fr.terreur), dehşet, korku
saçan şey anlamına gelir. Tedhişçi ve herkese dehşet salan kimseye terörist; tedhişçilik
ve yıldırma siyasetine ise terörizm denir. Bu anlamda ihtilalci grupların giriştiği
şiddet eylemlerinin tümü terörizm sayılır.

Fransız İhtilalinde, 5 Eylül 1793 ile 27 Temmuz 1794 arasındaki
döneme ve rejime de terör adı verilmiştir. Bu dönem, Fransız İhtilalinin en kanlı
dönemidir. Güneydoğu Fransa'da Mayıs 1795-Eylül 1816 arasında kralcıların, rakiplerine
karşı giriştikleri karşı-devrimci hareketlerine de Beyaz Terör adı verilmiştir.
Beyaz terör kralcıların katledilmesiyle son bulmuştur.2

Anarşizm, sistematik bir doktrin olma başarısını gösterdiği halde,
terörizm böyle bir başarıyı gösterememiştir. Ancak her ikisinde de, kurulu düzene
karşı düşmanlık beslemek ve ona isyan etmek ortak bir özelliktir. Anarşizmde hedef
hükümetsiz bir toplum yapısı oluşturmak olduğu halde, terörizmin hedefi genellikle
başka bir hükümet düzeni kurmaktır. Bu açıdan bakıldığında anarşizm bir gaye gibi
görünürken, terörizm bir araç niteliğindedir. Ancak bu iki kelime genellikle eş
anlamlı olarak kullanılmaktadır. Son zamanlarda daha çok terör kelimesi kullanıldığı
için biz de bu kelimeyi kullanmayı tercih ettik.

Her toplumda hiç kimseyi beğenmeyen bazı insanlar bulunur. Eğer
birileri bu insanları bir araya getirme başarısını gösterebilirse, bunları anarşiye
sürükleyebilir. Ancak böylesi insanlardan meydana gelen bir grubun huzur bozucu
faaliyetleri uzun süre sistematik bir yapı içinde sürdürülemez. Sırf kurulu düzeni
bozmak için yürütülen yıkıcı faaliyetler bir yerde durdurulabilir. Ancak belli hedefe
kilitlenmiş olan tedhiş hareketlerini durdurmak o kadar kolay olmaz.

II. Terörizmin Sebep ve Çareleri

Terörist gruplar kendilerini halk kahramanı gibi görürler. Çünkü
onlar, halk adına haksızlık ve adaletsizlikle mücadele ettikleri iddiasında olup,
kanları pahasına bu haksızlığı ortadan kaldırıp adaleti sağlayan bir sistem getirecekleri
kanaatindedirler. Onların haksızlık ve adaletsizlik olarak ileri sürdükleri hususların
mevcut olup olmaması çok fazla önemli değildir. Önemli olan, teröristlerin böyle
inanca sahip olmalarıdır. Birçok kez onların ileri sürdükleri adaletsizlik mevcut
değildir veya çok düşük bir düzeyde bulunmaktadır. Bu hususlar teröristler tarafından
terörü meşrulaştırma aracı olarak kullanılır ve maalesef Walter Laqueur'un da ifade
ettiği gibi çağdaş terörizmin, haksızlık ve adaletsizliklere karşı bir tepki olduğuna
inanılan yaygınlaşmış değer yargılarından da söz etmek mümkündür.3

Haksızlık ve adaletsizlik gibi hususlar terörizmin bahane kabilinden
olan sebepleri arasındadır. Terörizmin asıl sebeplerini şöylece sıralamak mümkündür:

1. Ayrılıkçı ve bölücü düşünceler

Irkçılık duygularını tahrik ederek belli bir bölgede bağımsızlık
kazanma isteği terörün önde gelen sebeplerinden biridir. Bunun en uygun örneği,
ülkemizin sıkıntısını çektiği PKK terörüdür. Irkçılık duygularının temel teşkil
ettiği bu tür terörün önüne geçebilmek için devletin başlıca iki hususa dikkat etmesi
gerekir.

a. Devlet ırkçılık yapmamalı ve özellikle bölücülük yapan bölgelerde
devletin ekseriyetini teşkil eden millî unsurun üstünlüğünü öne çıkaran bir politika
takip etmemelidir. Devletler, belli ırklar adına kurulmuş olabilirler. Ancak insanların
bir ırka mensubiyeti ne müsbet, ne menfî anlamda bir değer hükmü taşımaz. Irk, değer
yargısı bakımından nötr özelliklidir. E.E. Cummings'in ifade ettiği gibi "Bir insanı
ırkından dolayı sevmek, ırkından dolayı ondan nefret etmek derecesinde bir tahkirdir."4
Ayrıca ırkın kendisi bir kültür de değildir. Kültür olarak olsa olsa bir Türk kültüründen
bahsedilebilir. Fakat bu da bir kültürü hakim unsur adına isimlendirmekten başka
bir anlam ifade etmez. Günümüz Türkiye'sinde sözü edilen Türk kültürü esas itibariyle
çeşitli milletlerin katkıları neticesinde ortaya çıkmış olan bir kültürdür. Bu anlamda,
herhangi bir ırka ait saf bir kültürden bahsetmek mümkün değildir. Dolayısıyla herhangi
bir şekilde ırkçılığı çağrıştıracak şekilde Türk unsurunu öne çıkaran tasvirlerin
yapılması doğru değildir. Aksi davranışlar, ırk unsuruna dayanan bölücü faaliyetlerin
ekmeğine yağ sürmek anlamına gelir. Ayrıca bu memlekette Türkler, diğer Müslüman
unsurlarla o kadar kaynaşmışlardır ki, çoğu defa saf bir Türk ırkından söz etmek
bile mümkün değildir. Bediüzzaman'ın dediği gibi "Şu dünya yüzü, husûsan şu memleketimiz,
eski zamandan beri çok muhâceretlere ve tebeddülâta mâruz olmakla beraber; merkez-i
hükûmet-i İslâmiye bu vatanda teşkil olduktan sonra, akvâm-ı sâireden [diğer kavimlerden],
pervane gibi, çokları içine atılıp, tavattun etmişler [bu memleketi vatan edinmişler].
İşte bu halde, Levh-i mahfûz açılsa ancak hakîki unsurlar birbirinden tefrik edilebilir.
Öyle ise, hakîki unsuriyet fikrine hareketi ve hamiyeti binâ etmek, mânâsız ve hem
pek zararlıdır."5

b. Ayrılıkçı ırkçıların ellerine bahane kabilinden olan fırsatlar
verilmemelidir. Bu tür ırkçıların genellikle iki türlü bahaneleri bulunur: Kendilerine
etnik özelliklerinin gerektirdiği özgürlüklerin verilmemesi ve hakim unsura göre
kendilerine ekonomik anlamda haksızlık yapılmış olması, hatta bir ölçüde sömürülmeleri.
Bir ülkede farklı ırklardan insanlar olsa da olmasa da herkes, temel hak ve özgürlüklerden
olabildiğince yararlanmalıdır. Temel hak ve özgürlükler bir memurun özlük haklarına
benzer. Özlük hakları kısıtlanmadığı müddetçe memur, kolay kolay âmirlerine karşı
gelmeyeceği gibi, bir unsurun temel hak ve özgürlükleri konusunda sınırlama getirilmediği
müddetçe de o halkın topyekûn teröre taraftar olması düşünülemez.

Yine ırkçılığa dayanan terörizmde teröristler kendi halklarının
ekonomik anlamda sömürüldüklerini ve devlet yardımlarının daha çok hakim unsura
yapıldığını ileri sürerler. Türkiye açısından böyle bir iddia hiç de doğru değildir.
Bugünkü tablo yaklaşık olarak şöyledir. Devlet, Trakya illerinden aldığı verginin
ancak % 10'u 15'i kadarını yine Trakya illerine verirken, Güneydoğu illerinden aldığı
verginin belki 80-90 katını Güneydoğu'ya vermektedir. Ancak devlet bu durumu Güneydoğu
illerine anlatmamakta veya anlatmasını becerememektedir. Bir zamanlar Bengaldeş'i
Batı Pakistan'dan koparan Muciburrahman da aynı iddialarda bulunuyordu. Ama gerçek
olan, Batı Pakistan'ın Doğu Pakistan'a (Bengaldeş'e) aldığından daha çok vermesiydi.
Bağımsızlık Bengaldeş'e, daha çok fakirlikten başka bir şey getirmedi.

Devlet, memleketimizin Doğu ve Güneydoğu'sunda ekonomik anlamda
bir sömürge politikası uygulamamış, hatta zaman zaman bölgenin kalkınması için büyük
teşvikler vermiştir. Ancak ekonomik ve sosyal şartların buralarda yatırım yapmaya
pek müsait olmaması, teşviklerin de işe yaramamasına sebebiyet vermiştir. Eğer Doğu
ve Güneydoğu'nun kalkındırılması, devletin kendisinden veya diğer bölgelerdeki insanlardan
isteniyorsa, bunun kolay kolay gerçekleşemeyeceğini söylememiz mümkündür. Devletin
yapması gereken şey, bu bölge insanları aracılığı ile bölgenin kalkınmasını sağlamak
olmalıdır. Bu konuda mutlaka ekonomik ve sosyal bir proje geliştirilme mecburiyeti
vardır. Devlet teşvik veriyor; ancak bunlar bankalar yoluyla toplanıp yine başka
bölgelere aktarılıyor. Teşvikler sadece bazı zenginleri daha zengin yapmaktan başka
bir işe yaramıyor. Bu dahi terörün bahane sebeplerinden birini oluşturuyor.

2. Bağımsızlığını kazanan devletlerin intikam hırsı

Bağımsızlık kazanılmış olsa bile geçmişteki bazı olayları bahane
edip intikam alma arzusu ve bu vesileyle dünyaya kendini mağdur millet olarak tanıtıp
kendine dost kazanma siyaseti terörün önde gelen sebeplerinden biridir. Bunun en
uygun örneği, yine Türkiye'nin halâ sıkıntılarını çektiği Ermeni terörüdür.

ABD'nin meşhur tarihçilerinden William Langer şunları yazmaktadır:
"Ermeniler hem iyi, hem kötü günler görmüş olan tarihlerinin büyük kısmında, dünya
işlerinde önemli rol oynadılar. Fakat genellikle daima büyük bir imparatorluğun
egemenliği altında bulundular. 19. asrın daha sonraki en iyi tahminlerine göre Osmanlı
Devleti'ndeki Ermeni nüfusu 1 milyon kadardı. 1890'da Türkiye'nin hiçbir vilâyetinde
çoğunlukta değillerdi. İstanbul Ermenileri zengindiler ve bir çeşit aristokrasi
kurup Ermeni kilisesine söz geçiriyorlardı. Osmanlı hoşgörüsü şurada belli oluyor:
800 yıl beraber yaşadığı Ermeni'nin kültürüne Türk karışmıyor. İlk Ermeni gazetesi
1839'da İzmir'de yayınlanıyor. Ermeniler eğitime düşüyorlar; bir okul, ardından
bir diğeri açılıyor. 1866'da sadece İstanbul'da erkek çocuklar için 32, kızlar için
14 okul vardı. 1860'ta Ermeni patriği, kabul edilen bir kararla bütün Ermeniler
tarafından seçilmeye başlanmıştır. Bu suretle Türkler tarafından tartaklanmayan,
itilip kakılmayan Ermeniler liberal, hattâ demokratik bir usul kabul ettiler. Kendi
kendilerini idare etmekle kalmadılar, ileri bir sistemle idare edilmeye başlandılar."6
Ancak ABD'nin 1780'li yıllardan itibaren Osmanlı Devleti ile ilişki kurmasından
itibaren Amerikan misyonerleri millet-i sâdıka olarak tanınan Ermenileri Osmanlı
Devleti aleyhine kışkırtmaya başlamış,7 daha sonra Ruslar, Fransızlar ve İngilizler
de bu kervana katılarak Ermenileri Osmanlı devletini parçalamak için piyon olarak
kullanmışlardır. I. Dünya savaşı sırasında Osmanlılar Kafkas cephesinde Ruslarla
çarpışırken, Ermeniler Ruslarla anlaşarak cephe gerisinden Türk ordusunu vurmaya
ve birçok vilâyette yıkıcı faaliyetlere başladılar. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti
Doğu Anadolu'da yaşayan Ermenileri güney vilâyetlerine nakletme kararı aldı ve bu
karar 1914-15 kışında uygulamaya kondu. Zor kış şartlarında gerçekleşen bu tehcir
esnasında, eşkıyanın baskınları sonucunda can ve mal kaybına uğrayan Ermeniler,
bu hareketi "soykırım" olarak nitelendirdiler. Gerçekte hiçbir zaman bir soykırım
olmamıştı. Ama kesif propagandalar neticesinde Ermeniler hem kendilerini, hem de
dünyayı Türklerin kendilerine soykırım yaptığına inandırdılar.

Kaynağı intikam düşüncesi olan bu tür terörizmin önüne geçebilmek
için gerek Ermenilerin gerekse dünyanın doğru bilgilendirilmesi şarttır. Türkiye'nin
bu konuda henüz kendi kamuoyunu bile tatmin ettiği söylenemez.

3. Yeni rejim talepleri

Yeni rejim talepleri ekonomik ağırlıklı olabileceği gibi, sosyal,
siyasal ve dini ağırlıklı da olabilir.

Rusya'da komünist rejimin çöküşünden önce, sosyal ve ekonomik problemlerle
uğraşan birçok ülke, komünizm ve sosyalizm tehdidi altındaydı. Teröristlerin amacı
genellikle ülkeye komünist rejimi getirmekti.

Terörizmin birinci amacı mevcut düzeni zayıflatmaktır. Terör olaylarını
önlemede zayıf kalan hükümetler karşısında halk, zamanla gerçekten hükümetlerin
haksızlık yaptıklarına inanmaya başlar ve teröristleri de bir ölçüde haklı görmeye
başlar. Bunun neticesinde ya teröristler ihtilal yapar, devleti ele geçirirler;
ya da Türkiye'de olduğu gibi askeriye idareye el koyar; bir müddet demokrasi askıya
alınır, ülke en az bir on yıl geriye gider.

Komünizmin çöküşünden sonra tekrar aynı istikamette rejim taleplerinin
olması mümkün görünmemektedir. Ancak eskiden komünizmin hakim olduğu ülkelerde yeni
rejimin başarılı olamadığı durumlarda tekrar eski rejimi özleyenler olabilir. Bu
ülkelerin her zaman komünizme karşı uyanık olmaları gerekir. Bu yüzden komünizm,
Türkî Cumhuriyetlerde her zaman bir terör sebebi olabilir.

Gerek dünyada ve gerekse ülkemizde özellikle İran devriminden sonra
İslâm'ın bir din olmanın yanında bir yönetim biçimi ve bir rejim olduğu yönündeki
kanaatler yaygınlaşmıştır. Dolayısıyla İslâmî yönetim biçiminin hakim olmadığı ve
halkının çoğunlukla Müslüman olduğu ülkelerde böyle bir tehlikenin varlığı kabul
edilmektedir. Dini fanatizmin körüklenmesi neticesinde Müslüman ülkelerde her zaman
İslâm'ın bir terör sebebi olabileceği ileri sürülmektedir. Ülkemizde Hizbullah örgütünün
yaptıklarıyla, dünyada el-Kaide adına yapılan yıkıcı faaliyetler buna örnek olarak
gösterilmektedir.

İslâm'ın bir rejim olarak talep edilmesi konusunda şu hususların
dikkate alınması gerekir:

a. Din dışı ihtiyaçlar, din dışı yollarla ifade edilemezse, halk
bu tür ihtiyaçları dinî terimlerle ifade etme yolunu tercih eder. Dolayısıyla dinî
terimlerle yapılan taleplerin tümü, dinî rejim talebi anlamında ele alınmamalıdır.

b. Bazı İslâmcı yazarlar aşırı Batı aleyhtarı bir söyleme sahiptir.
Esasen onların itirazı Batı'da olan rejime değildir. Onlar her şeyin İslâm adına
yapılmasını istedikleri için, özü itibariyle İslâm'la uyuşsa bile Batı kültürü adına
ortaya çıkan her şeye karşı çıkarlar. Komünizm adına takdim edilen şeyler karşısındaki
tutum da aynıdır. Onlar için bir fenomenin özü değil, ait olduğu kültür önemlidir.
Dolayısıyla onlar bir fenomeni tenkit ederken esas itibariyle o fenomeni değil,
onun ait olduğu kültürü eleştirmekte veya reddetmektedirler.

Meselâ bir zamanlar muhafazakâr yazarlar kooperatiflere şiddetle
karşıydılar. Çünkü onu komünizmin bir aracı olarak görüyorlardı. Şimdilerde benzeri
örnekler modernizm eleştirilerinde görülmektedir. İslâmcı denilen bazı yazarların
eleştirdikleri birtakım meseleler İslâm adına sunulmuş olsa, bunları kolay kolay
tenkit etmeyeceklerdir.

c. Yine (b) maddesine benzer bir şekilde, bazı İslâmcı yazarların
Cumhuriyet döneminde önde gelen bazı idarecileri tenkit etmeleri, rejimi ve siyasal
sistemi tenkit etmeleri anlamına gelmemektedir. Onların itirazları rejime değil,
kişilerin şahsî icraatlarına veya rejimin sahibi gibi görünen bir grubun temsil
ettiği kültürel dünyayadır. Esas itibariyle eleştirilerin, rejimin kendisiyle bir
alakası yoktur.

d. Laiklik gibi rejim açısından önemli olan bazı ilkelerin anlaşılma
ve uygulama şekillerine itirazlar, ne bu ilkenin kendisini ne de cumhuriyet ve demokrasi
gibi bu ilkelerin ait olduğu rejim ve sistemi tenkit anlamına gelmez. Her sistemde
bazı kavramlar daima tartışma konusu olmuştur. Bazı anlayışları eleştirmek, ne ilkeyi
ve ne de sistemi tenkit anlamına gelmez.

e. Bütün evrensel dinlerin bazı kamusal talepleri vardır. Ancak
bu talepler o dini sosyal, siyasal ve ekonomik anlamda bir rejim haline getirmez.
İslâm'ın bir rejim olarak algılanması çağımıza has bir meseledir. Eğer Hulefâ-i
Râşîdîn, Emevîler, Abbâsîler, Selçuklular, Osmanlılar döneminde uygulanan sistemle
günümüzde İran ve Suudî Arabistan'da uygulanan yönetim biçimlerinin hep aynı şey
olduğu söyleniyorsa, o zaman, bu nasıl bir rejimdir, diye sormak lazım. Rejim bir
siyasal sistemdir ve bu sistem her nerede ne zaman uygulanırsa uygulansın, uygulamalar
birbirine benzemelidir. Fakat sözünü ettiğimiz devletlerin siyasal uygulamalarında
o kadar farklılık var ki, neredeyse bunların her birini farklı bir rejim olarak
telakki etmek mümkün olacaktır. İslâm'ın sosyal, siyasal ve ekonomik talepleri her
zaman aynı şekilde bir uygulamayı gerektirecek kadar sabit, ayrıntılı ve kesin değildir.
Bu sahalarda İslâm'ın talepleri genel nitelikli olup, bunları her zamanın şartlarına
göre farklı şekillerde uygulamak mümkündür. Sözgelimi İslâm'ın ekonomik taleplerinden
müstakil bir ekonomik sistem çıkmaz. Ancak yine bu taleplerden yola çıkarak, İslâm
adına, sosyalizme ve kapitalizme benzeyen çeşitli sistemler oluşturmak mümkündür.
Bu sistemlerin kendileri İslâm olmayıp İslâm adına fertlerin ortaya koydukları yapılanmalardır.
Bunlar belki İslâm'a uygun olabilirler, fakat İslâm'ın kendisi değillerdir. Siyasal
anlamda da durum aynıdır. İslâm, sınırları belli ekonomik ve siyasal bir sistem
önermez. İslâm bazı temel ilkelerin gerçekleştirilmesini ister. Bu ilkelerin uygulaması
şartlara göre çok farklılık arz edebilir.

f. İslâm'ın temel ilkeleriyle, cumhuriyet ve demokrasinin temel
ilkeleri arasında büyük bir benzerlik vardır. Sözgelimi lâiklik cumhuriyetin temel
ilkesi ise, dinde zorlamanın olmaması da İslâm'ın temel ilkelerindendir. İslam ülkelerinin
tarihinde görüldüğü kadarıyla dinde zorlama olmaması ilkesi, geçmişte insanları,
günümüzdeki lâiklik uygulamalarından daha çok rahat ettirmiştir. Gerek İslâm, gerekse
lâiklik adına bu tecrübeden yararlanmak gerekir.

Daha cumhuriyet kurulmadan önce bazı din bilginlerimiz cumhuriyete
özlem duyuyorlardı. Meselâ Bediüzzaman Said Nursî, henüz 16 yaşlarında iken Siirt'e
bağlı Tillo kasabasında meşhur bir türbeye kapanıp Kâmus-u Okyanus'u ezberlemeye
başladığında küçük kardeşi Mehmet kendisine yemek getirir; yemek içindeki taneleri,
kubbenin etrafında bulunan karıncalara verirdi. Kendisine; "Neden dolayı taneleri
karıncalara veriyorsun?" denildiğinde, "Bunlarda hayat-ı içtimâiyeye mâlikiyet ve
fevkalâde vazifeşinaslık ve çalışma bulunduğunu müşâhede ettiğim için, cumhuriyetperverliklerine
mükâfaten kendilerine muavenet [yardım] etmek istiyorum." cevabında bulunmuştur.
Rejim muhalifi olduğu iddialarına karşı da bir mahkemede şöyle demiştir: "Hulefâ-i
Râşidîn, her biri, hem halîfe, hem reis-i cumhur idi. Sıddîk-ı Ekber, Aşere-i Mübeşşere
ve Sahâbe-i Kirâm'a elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat, mânâsız isim ve resim
değil, belki hakîkat-i adâleti ve hürriyet-i şer'iyeyi taşıyan, mânâ-i dindar cumhuriyetin
reisleri idiler."8

4. Totaliter idareler

Totaliter idareler ulusal terörün belli başlı sebepleri arasındadır.
Özellikle zamanımızda baskıcı rejimlerin tutunması mümkün değildir. Bu tür baskıları
hazmedemeyen bazı insanların birleşip bir terör örgütü kurmaları ve hassaten devlet
kademesinde yer alan masum insanları gelişigüzel öldürmeleri uzak bir ihtimal değildir.
Yöneticiler ancak, vatandaşlarının hak ve özgürlüklerine saygı gösterdikleri sürece
terörden emniyette olabilirler.

Sertlik, sertliği getirir; baskı, karşı saldırıyı doğurur. Bunun
neticesi ise terördür.

5. Büyük devletlerin zâlimâne davranışları ve uluslararası emperyalizm

Özellikle uluslararası terörün önde gelen sebeplerinden biri, büyük
devletlerin zâlimane davranışları ve uluslararası emperyalizmdir. Büyük devlet olmak
yalan ve haksızlık üzerine dayalı bir siyaset gütmeyi değil, adalet ve hakkaniyet
üzere davranmayı gerektirir. Ayrıca büyük devletler bir nevi dünyanın hakemi sayılırlar.
Birçok problemin çözümü onların yansız ve dürüst davranışlarına bağlıdır. Onlar
bu görevi ifa ederken hakkâniyeti ölçü almak mecburiyetindedirler. Eğer üst üste
büyük hatalar yaparlarsa, bu durum onların başına uluslararası terör olarak geri
dönebilir. Her hatanın bir bedeli vardır. Günümüzde Filistin meselesi önemli bir
terör sebebidir. ABD bu işin çözümünü Yahudilerin keyfine bırakır ve her fırsatta
onların arkasında olduğunu beyan ederse, bu davranışın karşılığını her an terör
olarak görebilir. Çünkü bütün dünya bilmektedir ki, ABD arkalarında olmadan Yahudiler
tek başlarına Filistin zulmünü devam ettiremezler. İkiz kuleleri vurup yüzlerce
insanın ölümüne sebep olmayı tasvip etmek elbette mümkün değildir. Ancak, bir gün
kocası, başka bir gün çocuğu öldürülen, daha sonra da evi başına yıkılan ve yiyecek
ekmeğini bulmada dahi zorluk çeken insandan, çılgınlıktan başka ne beklenir?

Büyük devletler hakemlik görevlerini hakkâniyetle yapmadıkları gibi,
emperyalist faaliyetlerinden de vazgeçmemektedirler. ABD'nin Irak'ı işgalinin gerçek
nedeninin Saddam rejimini devirmek olmadığı ortaya çıkmıştır. Bugün herkes bilmektedir
ki ABD Irak'ta petrol için vardır. Irak'a girerken dünyaya karşı ileri sürdüğü sebeplerin
hiçbirisinin gerçek olmadığı gün gibi ortadadır. Yüz binlere varan insanın ölümüne
sebep olan haksız bir işgalin teröre sebebiyet vermeyeceğini kim iddia edebilir?
Terörün psikolojik sebeplerinin başında intikam alma duygusu gelir. İntikam alırken
adalet ve hakkâniyet duygularından söz edilemez.

6. Bazı devletlerin teröre destek vermeleri

Terörist gruplar olmadan teröre destek vermek mümkün olmaz. Dolayısıyla
bazı devletlerin teröre destek vermesi terörün temel sebepleri arasında düşünülmeyebilir.
Ancak fiilî durum tamamen böyle değildir. Tarihte yaşamış olan ya da günümüzde mevcut
olan bazı terör örgütleri tamamen dış destekler neticesinde oluşmuştur. Ermeni terörü
dahi dış tahrikler ve destekler neticesinde ortaya çıkmış bir olgudur.

Terör literatüründe, sık sık terörün "zayıfların silahı" olduğundan
söz edilir. Terörizm uzmanlarının ortak kanaatine göre terörist gruplar, karşı oldukları
güçlerle açık bir çatışmayı göze alamayacak kadar kuvvetsiz gruplardan ibarettir.
Onları güçlü konuma getiren diğer terör örgütleriyle ortak çalışmaları ve bazı devletlerden
destek almalarıdır.

Küba'da Kastro, Batista diktatörlüğüne karşı yürüttüğü mücadelede
en büyük malî desteği ve sempatiyi, onu bir "hürriyet kahramanı" sanarak alkışlayan
ABD halkından görmüş ve diktatörlüğünü bu alkışlar arasında kurmuştur. Bugün iki
kanada bölünmüş vaziyette Kuzey İrlanda'da kanlı terör eylemleri gerçekleştiren
IRA, malî ihtiyaçlarının önemli bir bölümünü yine ABD'deki İrlanda asıllı kimselerden
sağlamaktadır. Uluslararası terör şebekesine tam anlamıyla entegre olmuş vaziyette
çalışan ASALA da, uluslararası terör şebekesi yanında ABD ve Fransa başta olmak
üzere dünyanın çeşitli yerlerindeki Ermeni gruplarından destek görmektedir.9 PKK'nın
da, ABD, Fransa, Belçika, Yunanistan, Ermenistan, Suriye, Irak… gibi ülkelerin bizzat
yöneticileri veya halkları tarafından desteklendiğini bilmeyen yoktur. Eğer bu terör
örgütleri uluslararası desteklere sahip olmasalardı, bu denli başarılı olmaları
mümkün olmayacaktı.

Özellikle bir grubun terörist olduğunu kabul edip buna rağmen o
gruba destek veren devletlere uluslararası müeyyide uygulanması bir zaruret haline
gelmiştir.

7. Psikolojik ve sosyolojik tatminsizlikler

Modern insan giderek psikolojik ve sosyolojik bakımdan tatminsizliğe
düşmekte ve toplum içinde yalnızları oynayarak geçmişte olmayan pek çok psikolojik
rahatsızlıklara sürüklenmekte; bu da onda yaşamanın anlamsızlığı düşüncesini doğurmaktadır.
Hayatı anlamsız görenler başkasının hayatını da anlamsız bulurlar. Böylesi insanların
bazen zevk için dahi başkalarına acı çektirebileceklerini düşünmek gerekir.

Eric Hoffer'ın, Erol Güngör'ün Kesin İnançlılar adıyla tercüme ettiği
bir kitabı vardır. Bu kitabı şöyle özetlemek mümkündür: Yoksulları bir konuda ikna
ettiğiniz zaman, onları sürükleyemeyeceğiniz bir yer yoktur. Çünkü yoksulların kaybedecek
hiçbir şeyi yoktur. Hayatı ve hazzı onları sevk edeceğiniz yerde ararlar. Zenginleri
de ikna ettiğiniz zaman, onlara yaptıramayacağınız bir şey yoktur. Çünkü onlar zevk
adına önlerine gelen her şeyden tatmışlar, ancak bunlardan tatmin olamamışlardır.
Eğer onları tatminkârlığın başka yerde olduğu hususunda ikna edebilirseniz, bütün
mallarını ellerinden alabilirsiniz. Orta sınıfı kolay kolay bir yere sürükleyemezsiniz.
Çünkü onların elinde bazı şeyler vardır ve daha fazlasını elde edince bunlarla tatmin
olacaklarını zannederler. Onları daha yüksek hazlara teşvik etseniz, ellerindekinin
kaybolacağı endişesine kapılırlar. Bu yüzden onları yerlerinden oynatamazsınız.

Günümüzde birçok terör örgütünün arkasında fakirlerle zenginleri
görmekteyiz. Psikolojik tatminsizliğin insanları nereye sürükleyeceği belli olmaz.
Modernizm, insanın maddî hazlarla tatmin olacağını kabul etmekte ve ruhî ihtiyaçları
yok saymaktadır. Modern insanın ruhu yaralı ve hastadır. Bu hastalığın terörizme
destek verme şekline dönüşmesi uzak bir ihtimal değildir.

8. Yoksulluk

Yoksulluk, terörün temel sebeplerinden olmamakla birlikte, diğer
sebeplerden dolayı ortaya çıkan terörü besleyen en önemli unsurdur. Ayrıca yoksulluk,
sadece yoksulluktan ibaret olmayıp beraberinde eğitimsizlik ve cehalet gibi tehlikeli
unsurları da getirir. Yoksulluk cehaletle birleşince patlamaya hazır bir bomba gibi
olur. Onu isteyen istediği gibi kullanabilir. Terörizmin en büyük tahassungâhı fakirliktir.
Onu bu yere uğratmamak gerekir.

III. Terörle Mücadelede Dikkat Edilmesi Gereken Bazı Hususlar

1. Terörün temel kaynağı tespit edilmeli, mücadele buna göre yapılmalıdır.
Terörle mücadelede yapılan en büyük yanlış, terörün kaynağının yanlış tespit edilmesidir.

2. Bütün yöneticiler bilmelidirler ki, toplumsal mutabakata dayanmayan
bir idare şekli, topluma huzur getirmez ve bu şekilde uzun süre yaşayamaz. İdareciler
toplumu toplum adına yönetirler; dolayısıyla toplumun genel arzularına uymak zorundadırlar.
İdarede ideolojik tavırlar sıkıntı getirir ve toplumu gerer, hatta bunlar teröre
bile sebep olur. Gerek iktidar, gerek muhalefet olsun, kimsenin topluma kendi görüşlerini
zorla kabul ettirme hakkı yoktur. Zora dayalı bir yöntemle mutabakatın sağlandığı
varsayılan sistemler, çeşitli türden otoriter sistemlerdir.10 Otoriter sistemler
terörün başlıca kaynaklarındandır.

Demokrasi, toplumsal mutabakatla siyasal muhalefetin birlikte yürütülmesini
mümkün kılan bir yönetim tarzı öngörür. İktidarın mümkün olduğunca toplumsal mutabakatla
iş görmesi, muhalefetin ise toplumsal mutabakata zarar vermeyecek şekilde muhalefet
görevini yapması gerekir. Eğer muhalefet toplumsal mutabakatı zorlayan tavırlar
içine girerse, bu durum yeni terör hareketlerinin bir sebebi olabileceği gibi, mevcut
terör mücadelelerini sekteye uğratabilir.

3. Demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanması terör sebeplerinden
biri olduğu halde, bu hakların çeşitli şekillerde kullanılması da terörün yayılma
ve etkili olma araçlarındandır. Seyahat hürriyeti, kişinin dilediği yerde oturma
ve çalışma, toplanma, dernek kurma, basın ve medya araçları ile fikirlerini yayma
hakkının bulunması gibi hususlar, teröristlerin hem rahat hareket etmelerini, hem
de fikirlerini yayabilme imkânını sağlar. Bununla birlikte terörle mücadele ederken,
genel anlamda insanların hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmaması gerekir. Zaten bu
durum, aynı zamanda terörün beslendiği en önemli kaynaklardan biridir.

4. Terör örgütleri bazı kesimlerden daha çok beslenirler. Devlet
bu kesimleri potansiyel tehlike gibi görebilir. Ancak fiilen teröre bulaşmadıkları
müddetçe devletin potansiyel tehlike adına insanlara terörist muamelesi yapmaması
gerekir.

5. Bir ülkede bütün insanların o ülkede uygulanan rejimi benimsemiş
olması düşünülemez. Her ülkede bazı rejim muhalifleri bulunur. Rejim muhalifliğiyle,
terörizmi birbirine karıştırmamak gerekir. Bediüzzaman'ın dediği gibi, "Her hükümette
muhalifler var. Âsâyişe ilişmemek şartıyla kanunen onlara ilişilmez."11 Kanunları
çiğnemedikçe insanlara terörist ve hain muamelesi yapılmamalıdır.

6. Teröre karşı demokratik ülkeler arasında etkili bir işbirliğinin
sağlanması gerekir. Eğer terör bu tür ülkelerde destek buluyorsa, bunun doğru olmadığı
mutlaka o devletlere anlatılmalıdır. Uluslararası arenada haklılığını ispat edemeyen
bir ülkenin kendi içinde terörle mücadelesi eksik kalır ve uzun zaman alır.

7. Esasen terörle mücadele uzun vadeli bir savaştır. Bir müddet
sonra teröristlerin hakkından gelinse bile, terör sebepleri devam ettiği müddetçe
terörün tekrar hortlayabileceğini hatırdan çıkarmamak gerekir. Bu yüzden terörle
mücadelede zaafa ve ümitsizliğe düşmemek, gevşek davranmamak ve kararlı olmak lazımdır.

Sonuç

Anarşi ve terör, toplumlar ve devletler için temel tehditlerden
biri haline gelmiştir. Terörün pek çok sebebi vardır. Terörle mücadele edebilmek
için önce terörün ana sebebini, sonra da onu besleyen diğer sebepleri tespit etmek
gerekir. Terörle mücadele bir uzmanlık alanıdır. Bazı konular fazla hata kabul etmediği
gibi, terörle mücadele de fazla hata kabul etmez. Bazı mücadele şekilleri onu daha
fazla azdırmaya sebebiyet verebilir. Terörle mücadelede yapılması gereken en önemli
işlerden biri de, yapılan hataların tekrar tekrar gözden geçirilmesi olmalıdır.

Öz

Anarşi ve terör, toplumlar ve devletler için temel tehditlerden
biri haline gelmiştir. Terörün pek çok sebebi vardır. Terörle mücadele edebilmek
için önce terörün ana sebebini, sonra da onu besleyen diğer sebepleri tespit etmek
gerekir.

Terörle mücadele bir uzmanlık alanıdır. Bazı konular fazla hata
kabul etmediği gibi, terörle mücadele de fazla hata kabul etmez. Bazı mücadele şekilleri
onu daha fazla azdırmaya sebebiyet verebilir. Terörle mücadelede yapılması gereken
en önemli işlerden biri de, yapılan hataların tekrar tekrar gözden geçirilmesi olmalıdır.

Bu makalede anarşi ve terör kavramları kısaca tanımlandıktan sonra
terörizmin sebep ve çareleri üzerinde durulmakta ve terörle mücadelede dikkat edilmesi
gereken bazı hususlara dikkat çekilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Anarşi, anarşizm, terör, terörizm, devlet, rejim,
ırkçılık, emperyalizm, demokrasi

Abstract

Anarchy and terror turn to one of the basic threats for the states
and societies. There are many reasons for terrorism. Firstly, it is necessary to
find out the main reason of terror, and then other reasons which support the main
reason in order to struggle with against terrorism effectively.

The struggle with terror is a field of specialization. In this field,
there is not any space for errors, as in some other fields. Some ways of struggle
might lead to the increase of terrorist actions. Thus, one of the most important
things in the fight against terrorism should be the repeated analysis of the errors
during this fight.

This article defines the concepts of anarchy and terror shortly.
Furthermore, it focuses on the reasons of and remedies for terrorism, while emphasizing
some sensitive points during the struggle against terror.

Key Words: Anarchy, anarchism, terror, terrorism, state, regime,
racism, imperialism, democracy

Dipnotlar

1. Hayat Küçük Ansiklopedi, "Anarşizm" Maddesi.

2. Ana Britannica, "Terör" Maddesi.

3. Yayla, Atilla, "Uluslararası Terörizmin Sebepleri", Uluslararası Terörizm
ve Gençlik Sempozyumu Bildirileri, Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, Sivas 1985,
s. 112 (Laqueur, Walter, Terrorizm, Little Brown an Company, Boston 1977, s. 5'ten
naklen).

4. Sungur, Mustafa, Anarşi, Sebep ve Çareleri, Yeni Asya Yayınları, İstanbul
1978, s. 208.

5. Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbât, Yeni Asya Neşriyat (Almanya Baskısı) 1994,
s. 313.

6. Kevorkyan, Dikran, "Ermeni Terörizmine Karşı Yapılması Gereken Yayınlar",
Uluslararası Terörizm ve Gençlik Sempozyumu Bildirileri, s. 47-48 (Langer, William,
Emperyalizmin Diplomasisi, s. 149'dan naklen).

7. Bkz. Kuran, Ercüment, "ABD'de Türk Aleyhtarı Ermeni Propagandası", Uluslararası
Terörizm ve Gençlik Sempozyumu Bildirileri, s. 55-59.

8. Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayatı, Yeni Asya Neşriyat (Almanya Baskısı)
1994, s. 36.

9. Yayla, a.g.m., s. 117.

10. Mert, Nuray, İslâm ve Demokrasi, İz Yayıncılık, s. 45.

11. Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayatı, s. 492.