A Short Analysis of Racism

Irkçılık İlleti

1983 yılında Erzurum İlahiyat'ta talebe iken, bir vesile ile Malazgirt'e gitmiştim.
Erzurum'a dönerken, otobüste yan yana oturduğumuz kişiyle sohbete başladık. Diyarbakırlı
olduğunu öğrenince kendisine "Bir zamanlar Diyarbakır biraz sıkıntılıydı, inşaallah
düzelmiştir." dedim. Bana dikkatle baktı ve "ama biz davamızda haklıydık" dedi.
"Davanız neydi?" diye sordum. "Bize 'siz Türksünüz' dediler. Biz de farklı bir millet
olduğumuzu ispat için silaha sarıldık" cevabını verdi.

Ona "Peygamber Efendimiz (asm) ne Türk ne de Kürt'tür, ama hepimizin peygamberidir.
İslamiyet ırklar ötesi bir davadır, bütün ırkları içine alır, onları kardeş yapar.
Türkler ve Kürtler asırlardır aynı vatanı paylaşmış, aynı dine mensup, aynı idealleri
taşıyan, aynı yüce değerler için gerekirse can veren iki millettirler." dedim.

Din noktasından konuya yaklaşılınca muhatabım hayli yumuşadı ve "haklısınız,
biz aslında bir ve beraberiz." dedi. Bu durum bile, ırkçılığın ne tür bir illet,
dinin ise nasıl birleştirici bir olgu olduğunu gözler önüne sermeye yetmektedir.

İlk Irkçı

İnsana değer kazandıran; soy, sop, mal gibi şeyler değil, ilim, ahlak, fazilet
gibi değerlerdir. Ama tüm değer ölçülerinde İslam'a ters düşen şeytan, ırk meselesinde
de aldanmış ve aldanmaktadır. Şöyle ki:

Allahu Teala Hz. Âdem’i (as) yaratır ve meleklerin O'na secde etmelerini ister.
Bütün melekler secde ederler. Ama melekler arasında bulunan şeytan secde etmez.
Allah'ın "emrettiğim halde secde etmene engel nedir?" sorusuna şöyle cevap verir:

"Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten, Onu ise topraktan yarattın." (A'raf
suresi, 11-12)

Benzeri bir yaklaşımla, kendi ırk ve milletinden olanları üstün, başka ırk ve
milletten olanları aşağı görmek, şeytanî bir bakış açısıdır. Yahudi milletinin,
kendilerini Allah'ın seçkin kulları, diğer insanları ise kendilerine bir nevi hizmetçi
görmeleri nice problemler meydana getirmiş ve getirmektedir. Almanların "biz üstün
ırkız" mülahazasıyla 2. Dünya Savaşı'nı çıkarmalarının sonuçları gözler önündedir.

Irkçılık Yönünden İslam ve Hıristiyanlık

İslami alanda araştırmalar yapan meşhur şarkiyatçı W. Montgomery Watt şöyle der:
"Birçok Hıristiyan'ın meylettiği fikre göre bütün dünyanın nihai dini Hıristiyanlık
olacaktır. Fakat bu kesin olmaktan çok uzaktır. Sadece bir noktaya dokunmak konuya
açıklık getirmek için yeterlidir: Başta gelen Hıristiyan ülkelerden bazıları bugün
bir ırkçılık felaketine düşmüşler. Şimdi, kendi mensupları arasında görülen ırkçılık
felaketiyle başa çıkamayan bir dinin dünyanın diğer problemlerinin çözümüne katkıda
bulunması elbette mümkün değildir… İslam'ın üstün olduğu konular arasında başta
geleni onun insan kardeşliğinin kurulmasındaki başarısı ve iman konusundaki derinliğidir…
Geleceğin yegâne dininin çerçevesini temin etme iddiasında İslam, şüphe yok ki güçlü
bir yarışçıdır." (W. Montgomery Watt, Modern Dünyada İslam Vahyi, s. 173)

Nitekim dünyanın her tarafında Hıristiyan misyonerleri harıl harıl çalıştıkları
halde, İslamiyet çok daha süratli bir şekilde yayılmaktadır. Mesela beyaz insanların
Afrika'da siyahlar için ayrı kiliseler yapmaları onları rencide etmekte ve onlar
da Hıristiyanlığı değil İslam'ı seçmektedirler.

Bütün İnsanlar Kardeştir!

Hz. Nuh’a (as) "ikinci Âdem" de derler. Bazıları, şu an dünyadaki bütün insan
ırklarının Hz. Nuh'un (as) üç oğlu olan "Ham, Sam ve Yafes"ten geldiğini söylerler.
Bunun sebebi, onun zamanında meydana gelen tufanda inkârcı insanların toptan helak
edilmeleri ve sonraki insan nesillerinin Hz. Nuh (as) ve onunla beraber gemiye binenlerden
gelmesidir. Aslında biraz daha geriye gittiğimizde karşımıza Hz. Âdem (as) ve Hz.
Havva çıkar, bütün insanlar ve ırklar bunlara dayanır. Bu açıdan baktığımızda, bütün
insanları aynı ana-babadan gelen akrabalar olarak görmek mümkündür. Kur'an bunu
şöyle bildirir:

"Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizi tanımanız için,
sizi milletlere, kabilelere böldük. Şüphesiz Allah katında en şerefliniz, en takva
sahibi olanınızdır." (Hucurat Sûresi, 13)

Aynı surede daha özel bir kardeşliğe de dikkat çekilir ve şöyle denilir: "Mü'minler
ancak kardeştirler." (Hucurat Sûresi, 10)

Buradaki kardeşlik, nesebi bir kardeşlik olmayıp imandan gelen bir kardeşliktir.
Bu kardeşlik ebediyen devam edecektir. Nesebi kardeşlik ise, şu dünyada bile bazen
hükmünü yitirmekte, aynı anne- babadan gelen kimseler birbirine düşman olabilmektedirler.
Eğer aralarında iman bağı yoksa, diğer alemde bu nesebi kardeşlik bağı bir anlam
ifade etmeyecektir. Kur'an buna şöyle dikkat çeker:

"Sûr'a üflendiği zaman aralarında artık ne nesep kalır, ne de birbirlerinin hallerini
sorarlar." (Mü'minun Suresi, 101)

Yani kıyamet koptuğunda, herkes kendi derdine düşer, başkasının halini düşünmeye,
sormaya sıra gelmez. O gün, salih amel dışında bir şey insana fayda vermez. Hatta
peygamber oğlu veya peygamber kızı olmak da insanı kurtarmaz. Bunun ibretli bir
örneğini Hz. Nuh'un (as) oğlunda görebiliriz:

Nuh'un Oğlu

Hz. Nuh'un (as) oğullarından biri iman etmez. İman etmeyenleri bir tufan beklemektedir.
Sular yükselirken, Hz. Nuh (as) hem peygamberlik, hem de babalık şefkatiyle oğluna
"Yavrum, gel bizimle beraber gemiye bin, kâfirlerden olma" der. Fakat oğlu "beni
sudan koruyacak bir dağa çıkar, kurtulurum" diyerek gemiye binmez. O sırada bir
dalga gelir, Nuh'un oğlu suların içinde kaybolur gider.

Hz. Nuh (as), "Ya Rabbi, şüphesiz bu oğlum ehlimdendir. Senin va'din ise elbette
haktır. Sen Hâkimler hâkimisin" der.

Allah şöyle buyurur: "Ey Nuh, o senin ehlinden değildir. Çünkü o, salih olmayan
bir amel sahibidir. O halde, hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme. Seni,
cahillerden olmandan menederim."

Hz. Nuh (as) der: "Ya Rabbi, bilmediğim şeyi Sen'den istemekten Sana sığınırım.
Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, zarara düşenlerden olurum." (Hud,
42-47)

Görüldüğü gibi, peygamber oğlu olmak bile insanı kurtarmamaktadır.

"Ey Bu Vatan Gençleri!"

Bediüzzaman Said Nursi gençlere şöyle hitap eder:

"Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız! Âyâ, Avrupa'nın size ettikleri
hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akıl ile onların sefahet ve bâtıl efkârlarına
ittiba edip emniyet ediyorsunuz? Yok! Yok! Sefihane taklid edenler, ittiba değil,
belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi
idam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittiba ettikçe, hamiyet davasında
yalancılık ediyorsunuz! Çünkü şu surette ittibaınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır
ve millete bir istihzadır!" (Said Nursi, Lem'alar, s. 120)

Bediüzzaman'ın gençlere bu hitabında bir ırk ismi vermeden "Ey bu vatan gençleri"
demesi çok anlamlıdır. Çünkü eskiden beri hicretlerle pek çok milletin gelip geçtiği
veya yerleştiği bu mübarek vatanda, günümüzde de farklı milletler beraberce yaşamaktadır.
Hepsini tek bir isimde toplamak mümkün değildir. Toplamaya çalışanlar da muvaffak
olamamışlardır. Yüzde doksan küsuru Müslüman olan bu cennet vatanın evladını bir
araya getiren bağ, İslâmiyet'tir. Bayram ve Cuma namazlarında, yedisinden yetmişine,
liberalinden radikaline her türlü insanın, camilerde kardeşçe bir araya gelmesi
bunun bir ispatıdır.

Müsbet Milliyet

Her şeyin hem müsbeti hem de menfisi olabilir. Mesela, "radyo faydalı mıdır yoksa
zararlı mıdır?" denilse "kullanıma göre değişir" demek gerekir. Yoksa hem faydalı
hem de zararlı olabilir. Benzeri bir şekilde milliyeti değerlendirebiliriz. Her
insanın fıtri olarak kendi milletini sevmesi güzeldir, faydalıdır. Ama bu, başka
ırk ve milletlerden olanlara düşmanlığa dönerse elbette zararlıdır.

İslam Milliyeti

Bediüzzaman Said Nursi, İslami açıdan milliyeti şöyle değerlendirir: "Milliyetimiz
bir vücuttur. Ruhu İslâmiyet, aklı Kur'ân ve imandır." (Münazarat, s. 99)

Bilindiği gibi, bir vücudun ruhu olmasa o vücut bir işe yaramaz, aklı olmasa
çılgınca işler yapar. Onun gibi, müsbet manada bir milliyetin de ruhu İslamiyet,
aklı Kur'an ve imandır. Bir Müslüman hangi ırka mensup olursa olsun İslamiyet'ten
ruh alır ve almalıdır. Mesela, günümüzde Macarlar ve Bulgarların bir kısmı Türk
olmalarına rağmen İslamiyet'ten ruh almadıklarından Türklükle de pek bağları kalmamıştır.

Öte yandan, bir Müslüman mücerret kendi aklıyla değil Kur'an'ın ölçülerine göre
ölçer, biçer ve meseleleri değerlendirir. Mesela kendi aklı ona kendi milletinden
olanları daha üstün gösterebilir. Ama Kur'an'a baktığında üstünlüğün takva ile olduğunu
görür, kendi aklına göre değil Kur'an'a göre değerlendirir.

Din Kardeşliği

İslamiyet, aynı dinin mensuplarını birbirine kardeş ilan eder. Ama insan dinden
gelen ölçülerle değil de başka ölçülerle yola çıkarsa yanlış kanaat ve sonuçlara
varabilir. Bediüzzaman Said Nursi, bu konuda şöyle bir hatırasını nakleder:

Ben Van'da iken, hamiyetli Kürd bir talebeme dedim ki: "Türkler İslâmiyet'e çok
hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?"

Dedi: "Ben Müslüman bir Türk'ü, fâsık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan
ziyade ona alâkadarım. Çünki tam imana hizmet ediyorlar."

Bir zaman geçti o talebem, ben esarette iken, İstanbul'da mektebe girmiş. Esaretten
geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı öğretmenlerden aldığı aksülamel ile, o da Kürtçülük
damarı ile başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: "Ben şimdi gayet fâsık, hatta dinsiz
de olsa bir Kürtü, sâlih bir Türke tercih ediyorum."

Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaati geldi ki: Türkler, bu İslâm
milletinin kahraman bir ordusudur. (Emirdağ Lahikası, s. 224-225)

Türkler ve Kürtler

Kendisi Bitlis'te dünyaya gelen, ömrünün büyük bir kısmını Türkler içinde geçiren
ve eserlerini Türkçe olarak yazan Bediüzzaman'a göre Kürtler;

» Türklerin hakiki bir vatandaşı

» Eskiden beri onların cihad arkadaşıdır. (Said Nursi, Mektubat, s. 430)

Türkler ise;

» İslâm ordularının en kahramanı, (Said Nursi, Lem'alar (Osm.), s. 757)

» İslâmiyetin kahraman bayraktarıdır. (Said Nursi, Emirdağ Lahikası, s. 359)

Bediüzzaman, 1908 yılındaki Meşrutiyet sonrasında neşrettiği Nutuk isimli eserinde,
günümüze hayli benzeyen o günün şartları içinde muhataplarına şöyle der:

"Türkler bizim aklımız, biz de onların kuvveti. Mecmuumuz bir iyi insan oluruz."

Her milletin kendine has bazı karakterleri vardır. Bu özellikler milletin her
ferdinde aynen olacak demek değildir. Ama o millet toptan değerlendirildiğinde o
karakter kendini gösterir. Bediüzzaman, bu ifadesinde iki milletin bariz özelliklerine
dikkat çekerek beraberliğin lüzumunu anlatmıştır.

Öz

Bu yazı, ırkçılık ve milliyetçilik üzerine kısa bir değerlendirmedir. Yazıda
ilk olarak ırkçılığın zararları örnekleriyle ele alınmakta, İslamiyet ve Hıristiyanlık
milliyetçilik bakımından karşılaştırılmaktadır. Daha sonra Bediüzzaman'ın Türkler
ve Kürtler hakkındaki düşüncelerine yer verilerek dinin her iki unsur üzerindeki
birleştiriciliği gözler önüne serilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Irkçılık, milliyetçilik, din kardeşliği, Kürtçülük, Türkçülük

Abstract

This text is a short analysis on the racism and nationalism. The damages of racism
are explained at the beginning of this study. Then, Islam and Christendom are compared
on the subject of nationalism. After that, the ideas by Bediüzzaman on Turks and
Kurds will be displayed. According to him, religion is a unifying factor upon these
two ethnies.

Key Words: Racism, nationalism, religious brotherhood, Kurdism, Turkism