VIth Risale-i Nur Congress Final Declarations

“Said Nursi’nin İslam Dünyası Tasavvuru”

KATILIMCILAR

Doç. Dr. Adem ÖLMEZ

Doç. Dr. Ensar NİŞANCI

Doç. Dr. Hasan TANRIVERDİ

Prof. Dr. Ali BAKKAL

Prof. Dr. Doğu ERGİL

Prof. Dr. Mehmet İPÇİOĞLU

Malik ATOM

Yunus Emre ORHAN

1. İman, evrenin ilahi aklın eseri olduğuna, bilimin nesnesi olan
tabiat kanunlarının bu ilahi düzenin parçası olduğuna inanmaktır. İmanın diğer yönü
de insanlar arasındaki ilişkilerin ölçüsü diyebileceğimiz ahlakın, toplum düzeninin
temeli olduğuna inanmaktır.

2. Said Nursi, ümidi Kur’an’ın tarif ettiği imanın bir özelliği
olarak görür. Kur’an Müslümanlara Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemesini öğütlemektedir.
Buna karşılık ümitsizlik ise, amaçları için yeterince çabalamayan, çabalarının ödüllendirileceğine
inanmayan ve iman etmeyen insanların ruh halidir. Ümidin yitirilmesi, insanın şevkini
kırdığı gibi, özgüvenin yitirilmesine de neden olur. Said Nursi’ye göre, her şeyi
bilen, gözeten ve koruyan Yaratıcı olduğuna göre, Müslümanlar ümitsizliğe kapılmamalıdır.
İlahi mesaj, insanlara ilahi adaletin var olduğunu, bağışlamanın, iyi niyetin, çok
çalışmanın, başkalarına hizmetin ödüllendirileceğini müjdelemektedir.

3. Said Nursi, etkin ve edilgen ümit nitelemesi yapar. Edilgen ümidi
iyi şeylerin olmasını bekleme tembelliği olarak tanımlar. Etkin ümidi de ihtiyacı
karşılamak ve zamanın gereğini yerine getirmek olarak belirtir. Ümit Bediüzzaman
için yapabilirlik duygusudur. Yapabilir insan ve toplum ümidini kaybetmez. Yapabilirlik
duygusunun önemli bir kaynağı da hürriyettir.

4. İmanın ümidi gerektiren özelliğine rağmen, İslam dünyasının Batı
karşısında üstünlüğünü kaybetmesiyle, Müslümanlar ümidini yitirmeye başlamış ve
rekabet etme yeteneğini kaybetmiş, bu ümitsizlik hali de adeta bir kanser gibi,
İslam toplumunun gelişmesinin önündeki en büyük engeli oluşturmuştur.

5. Batı, Rönesans ve Reformla başlayan süreçte, Katolik kilisesinin
yüklediği ümitsizlik ve güvensizlik psikolojisini yenerek, büyük bir gelişmenin
temellerini atmıştır. Çağın gereklerine uygun gelişmeyi sağlayamayan Müslüman toplumlar,
siyasi, ekonomik, kültürel ve ahlaki bunalımların içerisine girmiştir. Bediüzzaman’ın
ifadesi ile onları canlandıran “emel” olduğu gibi, Müslümanları öldüren “yeis” olmuştur.

6. Said Nursi, bu bunalımın giderilmesinin en başta, ümidin yeniden
kazanılmasına bağlı olduğunu vurgulamıştır. Ümidin yeniden kazanılması da İslam’ın
özünde var olan değerlere dönmek anlamına gelmektedir. Taklit ve tembellik terk
edilerek akli ve ilmi yöntemlerle bireyin ve toplumun gelişmesini önerir.

7. Said Nursi, yoksulluğa, cehalete, atalete, istibdat (zorbalık,
keyfilik) ve esarete karşı verilecek bir uygarlık çabası ile ümitsizliğin yok edileceğine
inanır. Bunun için ilim ve imanın el ele vererek Doğudan yükselecek bir medeniyetin
gereğine vurgu yapar. Şam hutbesi, bundan 100 sene önce Bediüzzaman’ın bu kentte
yaktığı ümit ışığının bugün İslam dünyasında daha gür bir aydınlığa dönüştüğünü
müjdeler.

8. Bugün ümitsizliğin doğurduğu teslimiyetle beslenen istibdadın
sorgulandığı ve çözüldüğü bir döneme girdik. Bediüzzaman bu çözülmenin özgürlükle
sonuçlanacağını; özgür insanın ilim ve imanı kendi iradesi ile sentezleyerek yeni
bir uygarlığın hamurunu yoğuracağını öngörür. Bize düşen görev, bu vaadi bütün insanlığa
duyurmaktır. Bu yeni uygarlığın uzun ince bir yol olduğu ve sabır gerektirdiği unutulmamalıdır.