The Project of Living Together in Today’s Conditions
within the Context of Medina Agreement

A. Medîne Site Devleti’nin kuruluş hazırlıkları

Hz. Peygamber’in Medine’ye hicreti (m.622) aynı zamanda Medine’de siyasî birliğin kurulmasının ilk adımını teşkil ediyordu. Medine’nin merkezî bir siyasî otoriteden yoksun olması ile sürüp giden şiddetli savaşlar, Resûlüllah’ın buraya gelişini kolaylaştırmıştı. Nitekim, sonraları Hz. Aişe şunları söyleyecekti: “Yevm-ü Buâs (Evs ve Hazrec arasında 120 yıl süren savaş), Allah’ın, elçisi Muhammed’e bir armağanıydı. Resûlullah geldiğinde (Medine ahalisi) gruplara bölünmüş, ileri gelenleri öldürülmüş veya yaralanmışlardı. Allah, onların İslâm’a girmesiyle elçisine lütufta bulunmuş oldu.”

Evs ve Hazrec ile bu iki Arap kabilesinin müttefikleri olan Yahudi kabileleri arasındaki bitmez tükenmez savaş ve çekişmeler, bir türlü Medîne’de siyasî birliğin sağlanmasına imkân vermiyordu. Bununla birlikte Hz. Peygamber, böylesine birbirine düşman olan ve düşmanlıkları beş çeyrek asır devam eden kabileler arasında Medine’de din ve hukuk temelinde yepyeni ve o günkü Araplar arasında hayli garip bir siyasî birlik kurmaya muvaffak olmuştur. Wellhausen’a göre bu birliğin oluşturulması takdire şayan bir durumdur.

Hazrecliler, liderleri Abdullâh b. Übey b. Selûl’ü Medîne hükümdârı yapmak üzere hazırlanmış olmakla birlikte ne Evsliler bir Hazrecliyi, ne de Hazrecliler bir Evsliyi hükümdar olarak kabûl etme taraftârı değillerdi. Bu sebeple Hz. Peygamber, bütün Medîneliler için birleştirici bir isim olmuştu. Üstelik Hazrecli Müslümanlar da İbn Selûl’ün hükümdar olmasını istemiyorlardı. Yahudiler de bu duruma uzak duruyorlardı.