Editör

 

Bediüzzaman Said Nursî’nin Eski Said dönemi eserlerinden olan
Divan-ı Harb-i Örfî, telif edildiği tarihi ve dönemi aşan ve günümüze de bir
çok yönüyle işaret eden bir muhtevaya sahiptir. Bu eserde meşrutiyet döneminin
çalkantılı hayatını, tartışma konularını, yakın tarihin akışını değiştiren
31 Mart Hadisesinin neden-sonuç ilişkisini ve arka planını, Türkiye’nin
demokrasi sürecine ait kırılma noktalarını, dönemin sosyal ve siyasi yapısını
ve Bediüzzaman Said Nursî’nin bütün bu konulardaki fikirlerini ve faaliyetlerini
bulmak mümkündür. Bu yönüyle eserin günümüze bakan taraflarının
neler olduğu, Bediüzzaman’ın tarih felsefesine kattığı yaklaşımlarla
eserin nasıl değerlendirilebileceği önemli inceleme konularıdır.
Divan-ı Harb-i Örfî, II. Abdülhamid Dönemi’nin sona ermesinde büyük
rol oynayan ve tarihe kanlı bir ayaklanma olarak geçen 31 Mart Hadisesi
sonrasında kurulan sıkıyönetim mahkemesine verilen isimdir. Bediüzzaman
Said Nursî’nin bu mahkemede yaptığı savunma, Divan-ı Harb-i
Örfî adlı eserin de adı olmuştur. Eser, yapısal olarak kinayeli biçimde “on
bir buçuk cinayet” (yani ağır suç) olarak aktarılan Bediüzzaman’ın Meşrutiyet
ve hürriyet lehinde faaliyetleri ve bunlara karşı sorulan “on bir buçuk
sual” olarak iki bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde, Bediüzzaman Said Nursî’nin 31 Mart hadisesinde
rol oynadığı iddiasıyla çıkarıldığı mahkemede, mahkeme reisiyle kendisine
yönelttiği suçlamalar ışığında giriştiği diyalog aktarılmaktadır. Burada
Bediüzzaman mehasin sayılması gereken faydalı faaliyetlerinin cinayet
addedildiğinden şikayet ederek ‘on bir buçuk cinayet’ adı altında Meşrutiyet
dönemi faaliyetlerini anlatmakta, 31 Mart Hadisesi ile bir ilgisinin
olmadığını, aksine yatıştırıcı rol oynadığını ortaya koymaktadır. Hürriyet
ve meşrutiyete sahip çıkılması noktasında Nursî’nin çeşitli faaliyetlerde
bulunması, din adına meşrutiyete sahip çıkması, Ferah Tiyatrosu vb.
yerlerde vuku bulan kalabalık arbedelerde yatıştırıcı rol oynaması, İttihad-ı
Muhammedî Cemiyeti ile ilişkiler, 31 Mart Hadisesi’nde ayaklanmaya
katılan askerleri yatıştırması gibi bir dizi olay birinci bölümün konusudur.
Bu bölüm Osmanlı’nın Meşrutiyet döneminin sosyal ve siyasi hadiselerinin
aydınlatılması açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu bölümde anlatılanların
gününüz tartışmalarındaki yerinin ne olduğu ise ayrıca önemli bir
araştırma konusudur.
Eserin ara bölümü diyebileceğimiz kısımda 31 Mart Hadisesi’nin arka
planını ve nedenlerini yedi maddede özetleyen Bediüzzaman Said Nursî
ikinci bölümde mahkeme heyetine on bir buçuk sual yöneltir. Hak, hukuk
ve adalet ana kavramları çerçevesinde suçun şahsiliği, adalet-i mahza,
hukukun üstünlüğü, kanun hakimiyeti gibi adalet ilkelerinin ön plana çıkarıldığı
bu bölümde, imtiyazcılık, intikam fikriyle hareket etme, istibdat
gibi kavramlarla birlikte adaleti asılsız ihbarlar üzerine bina etme çabaları
eleştirilmekte, hukukun temel ilkelerine dikkat çekilmektedir. Bütünüyle
değerlendirildiğinde Divan-ı Harb-i Örfî’yi bir adalet manifestosu olarak
görmek de mümkündür.
Bu sayının genel çerçevesi; 31 Mart gibi hadiselerin hukuk mekanizmaları
üzerindeki etkisinden hareketle darbe dönemlerinde hukukun askıya
alınıp alınamayağı hususunda önemli bir yol haritası çizen Divan-ı Harb-i
Örfî’nin 15 Temmuz gibi hadiselerin doğru okunması açısından nasıl bir
değere sahip olduğu, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde kırılma noktalarından
biri olan 31 Mart Hadise’nin aydınlatılması ve demokratikleşme
sürecine katkısı açısından eserin verdiği mesajlar, Meşrutiyet dönemini
çok yönlü ele alırken Bediüzzaman’ın dönemsel faaliyetleri, 31 Mart sonrasında
İttihad ve Terakki’nin tutumu ve bu tutumun günümüz hadiseleriyle
kıyaslanması, Volkan, Derviş Vahdeti ve İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti
bağlamından başlayarak Türkiye’deki din, devlet ve siyaset ilişkilerinin nasıl
olması gerektiği, Divan-ı Harb-i Örfî’nin hukuki yapısı ve bu tür mahkemelerin
hukuk açısından anlamı, Türkiye’deki darbe süreçlerinin doğru
okunması, darbe dönemlerindeki adalet arayışlarının Divan-ı Harb-i
Örfî’de ortaya konulan prensipler açısından değerlendirilmesi şeklinde çizilebilir.
Bu hususlardan hareketle Köprü dergisi olarak geçtiğimiz aylarda yaptığımız
Masa çalışmasında sunulan metinleri bu sayımızda bulabilirsiniz.
Sizleri dergimizle başbaşa bırakırken önümüzdeki sayıda farklı bir konuyla
karşınızda olmayı ümit ediyoruz.