Türkiye’nin ciddi bir anayasa problemi olduğu, son dönemlerde
“yargı-siyaset-ordu” üçgeninde yaşanan yıkıcı ve büyük tartışmalarla bir kez
daha açığa çıktı. Anayasa Mahkemesi’nin 367, başörtüsü ve kapatma davasıyla
ilgili verdiği kararlar mevcut anayasayı hukuk devleti normları açısından
tartışmaya açtı.

Türk modernleşmesinin de temel dinamiklerinden biri olarak
tarihi bir derinliğe sahip olan anayasa geleneğinin çoğu kez totoliter ve
devletçi zihniyete kurban edilmesi, hazırlanan anayasaların bireye karşı
devletin ya da devletçi geleneğin yanında yer alması meselenin özü olarak
düşünülebilir. Modern toplumlara yakışan özgürlükçü demokrasinin ilkelerini
benimseyen bir anayasanın nasıl hayata geçirilebileceği, devlet temelli
yaklaşımların bireyin hak ve özgürlükleri lehine nasıl sonuçlandırılacağı
çözülmesi gereken problemlerden biridir ve bugünkü sivil anayasa tartışmalarının
da temelini oluşturmaktadır. Bu meselenin ana ekseninde tarihi arka planıyla
birlikte hangi faktörlerin saklı olduğu ve bizde hangi nedenlerle modern
toplumlara özgü bir anayasa geleneğinin oluşamadığı bu tartışmaların diğer
yönünü oluşturmaktadır.

Bir ülkenin çağdaş bir demokrasiye sahip olabilmesi için
anayasal yönetim geleneğine uygun, insan haklarına saygılı, temel hak ve
özgürlükleri koruma altına alan bir anayasaya sahip olması gerektiği herkes
tarafından kabul edilmektedir. Bizde olduğu gibi otoriter yapıların anayasa
metnini temel hak ve özgürlükleri sınırlayıcı bir şekilde kendi anlayışlarına
göre yorumlama ve uygulama gayretlerinin önüne nasıl geçileceği de merak
edilenler arasındadır. Açıktır ki bir ülkede “anayasa” adı verilen bir metnin
bulunması o ülkenin çağdaş bir demokrasiye sahip anayasal yönetim geleneğinin o
ülkede hakim olduğu anlamına gelmemektedir. Bu çelişkinin de nasıl ortadan
kaldırılacağı cevap bekleyen sorulardandır. Açığa kavuşturulması gereken
hususlardan biri de; Batı’da demokratik düzeni ve geleceğini güvence altına
almak için denetleyici bir “üst kurul” olarak kurulan anayasa mahkemesi benzeri
yapıların bizde demokratik düzenin aleyhinde kullanılmasının hukuk devleti
açısından doğurduğu sonuçlardır. Darbe rejimlerinin anayasa ile koruma altına
alınmak ve meşrulaştırılmak istenmesi, anayasanın toplumu dönüştürme ve yeni bir
toplum inşa etme aracı haline getirilmesi siyasi sistemimizde anayasa bağlamında
üstesinden gelinmesi gereken problemlerdir. Bu bağlamda otoriter yapılara ait
toplum mühendisliği anlayışının anayasal problem olmaktan nasıl çıkarılacağı
sorusu da önem kazanmaktadır.

Bunlarla birlikte değerlendirildiğinde, Bediüzzaman’ın hukuk
önünde eşitlik ilkesini benimseyen, temel hak ve hürriyetleri garanti altına
alan, hakiki adalete ve fazilete dayalı, norm düzeyinden ziyade gerçeklik
düzeyine işaret eden bir anayasa anlayışının yeni anayasa arayışları için çağdaş
bir öneri olabileceğini düşünüyoruz.

Biz de bu hususları göz önünde bulundurarak 105. sayımızın dosya
konusunu “Anayasa” olarak belirledik. “Köprü” dergisi olarak “Anayasa”
dosyasıyla, Türkiye’deki yeni anayasa arayışlarına ve tartışmalarına katkıda
bulunmak istedik. Konuyu “kanun-u esasi, anayasa, sivil anayasa, kanun, hukuk,
adalet, hürriyet, anayasa mahkemesi, devlet, siyaset, ordu, toplum, sözleşme”
kavramları çerçevesinde ve aşağıdaki sorular ışığında incelemeyi planladık.

Anayasa nedir? Çağdaş bir anayasa hangi özellikleri içinde
barındırmalıdır? Mevcut anayasamızın ve anayasa hukukunun temel problemleri
nelerdir?

Türkiye’de bir anayasa geleneğinden söz etmek mümkün müdür?
Tarihi süreci içersinde Kanun-i Esasi’den bu yana var olan anayasa geleneğini
nasıl değerlendirebiliriz?

Ülkemizin Anayasa bağlamında ve uygulamalardaki “hukuk devleti”
anlayışını insan hakları ve demokrasi açısından nasıl değerlendirebiliriz?

Demokrasi ve insan hakları bağlamında mevcut anayasamızı AB
Anayasası açısından nasıl değerlendirebiliriz? AB Anayasının yeni anayasa
çalışmalarına katkısı ne olabilir?

Mevcut anayasadaki “değiştirilmesi teklif dahi edilemez”
maddelerinin bulunmasını “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesiyle
nasıl bağdaştırabiliriz?

Anayasa için kullanılan “sözleşme” kavramının anlamı nedir?
Modern bir toplum açısından bu sözleşmenin anlamı nedir?

Sivil anayasa nedir? Bir sivil anayasadan beklenen özellikler
nelerdir? Yeni anayasa çalışmalarını bu bağlamda nasıl değerlendirmek gerekir?

Anayasa mahkemesi vb. yapıların hukuk devleti ve insan hakları
bağlamında, görev ve yetkilerinin sınır ve kapsamı nasıl olmalıdır?

Yeni Anayasa arayışlarına katkı sağlayacağına inandığımız bu
sayıyı, Türkiye’nin hukuk devleti olma yolundaki çabalarının bir tezahürü olarak
değerlendiriyoruz. Sizleri dergimizle baş başa bırakırken önümüzdeki sayıda
“Küresel Kriz ve Said Nursi’nin İktisat Görüşü” dosyasıyla karşınızda olmayı
ümit ediyoruz.