Zihinlerimizde coğrafi bir bölgeyi ve yönü ifade eden Doğu ve
Güneydoğu, fikir ve siyaset hayatımızda farklı alanlara işaret etmektedir.
Dünyanın en kanlı bölgelerinden Ortadoğu’nun önemli bir parçası durumunda olan
ülkemizin Doğu ve Güneydoğu bölümü de son yıllarda çalkantılı olaylarla
anılmakta, bölgeyle ilgili çözümsüzlüklerin daha da artması dikkatleri buraya
çekmektedir.

Güneydoğu sorunu, kimilerine göre bir geri kalmışlık ve insan
hakları sorunu iken kimilerine göre de Ortadoğu krizinin bir parçasıdır?
Meselenin son günlerde "Kürt Sorunu" olarak adlandırılması ise farklı eşiklere
işaret etmiştir. Güneydoğu meselesini tartışmak, beraberinde "ulus-devlet,
milliyetçilik, Ortadoğu, terör, eğitim, din" gibi farklı konuları da gündeme
getirecektir. Bunların yanında "bölgesel geri kalmışlık, gelir adaletsizliği,
toprak ağalığı" sorunları gibi daha pek çok sorun da konu etrafında
tartışılabilir. Böylesine karışık sorunlar karşısında çözüm üretirken meselenin
tarihi arka planında yatan gerçek nedenler unutulmamalı, bölgenin kültürel
değerleri, inançları, sosyo-ekonomik ve sosyo-psikolojik durumu da göz önünde
bulundurulmalıdır.

Bölgenin fert ve toplum olarak iç dinamiklerini iyi bilen
Bediüzzaman’ın konuyla ilgili yaklaşımları ve çözüme yönelik sunduğu argümanlar
son derece önemlidir. Bediüzzaman’ın bölgenin problemlerine dikkat çekmek ve
bölgede kalıcı çözümler üretmek üzere İstanbul’a gelişinin üzerinden tam bir
asır geçmiştir. Henüz kalıcı çözümlere ulaşılamaması meselenin derinliğiyle
birlikte Bediüzzaman tecrübesinden yararlanamadığımızı da göstermektedir. Bu
nedenle, Bediüzzaman’ın "İslamiyet milliyeti"ni vurgulayarak etnik tartışmaların
önünü tıkaması, dinin birleştirici rolünü vurgulayarak farklı eğilimlerin ve
yapıların bir arada kardeşçe yaşayabileceğine işaret etmesi, eğitimle ilgili
projeler sunarak meselenin özüne eğilmesi; bundan başka dini, tarihi,
sosyo-kültürel ve sosyo-psikolojik gerçekliklere dayanan bir dizi çözümler
üretmesi dikkate şayandır.

Gözden kaçırılmaması gereken noktalardan biri de sorunun
Türkiye’nin AB yolundaki muhtemel kriz noktalarından biri olmasıdır. "Güneydoğu
Sorunu"nun "Demokratikleşme süreci"nin dışındaki bir boyutta ele alınması mümkün
gözükmemektedir. Meselenin "terör" boyutu şartları zorlasa da, sorun; hukuk
devleti normları çerçevesinde ele alınmalıdır.

Biz de bunları göz önünde bulundurarak 98. sayımızın dosya
konusunu "Güneydoğu’daki Etnik Problemler ve Çözüm Arayışları" olarak
belirledik. Konuyu "Doğu, Güneydoğu, Ortadoğu, ulus-devlet, milliyetçilik,
terör, Türk-Kürt, üst kimlik, alt kimlik, vatandaşlık, eğitim, din, dil, hukuk
devleti, demokratikleşme, Avrupa Birliği" kavramları çerçevesinde incelemeyi
planladık ve şu soruları sorduk:

Güneydoğu meselesi nedir? Sorunun çözümünde atılacak kültürel ve
siyasal çözümler hangi yönde olmalıdır? Cumhuriyetin başından beri bölgeyle
ilgili problemlerin aşılamamasının genel olarak nedenleri nelerdir? Cumhuriyetle
birlikte hayata geçirilen ulus-devlet yapılanmasının, otoriter anlayışların ve
yaklaşımların bölge üzerindeki etkisi nasıl olmuştur? Genel bir politika olarak
din yerine milliyet olgusunun ikame edilmeye çalışılmasının sonuçları nasıl
olmuştur? Bölgede yaşanan terörün temel nedenleri neler olabilir? Sosyolojik
olarak bölgeyi nasıl tahlil edebiliriz? Bu bölgenin karakteristik özellikleri
nelerdir? Kürt sorunu var mıdır; yoksa farklı çıkarlara hizmet için oluşturulmuş
politik bir sorun mudur? Kürt-Türk kutuplaşmasının ve çatışmasının doğuracağı
sosyo-ekonomik ve politik sonuçlar ne olabilir? Bediüzzaman’ın bölgeye
uyarlanabilecek ‘cehalet, zaruret, ihtilaf’ hastalıkları için önerdiği ‘sanat,
marifet, ittifak’ reçetesini nasıl değerlendirmek gerekir? Bediüzzaman’ın
bölgenin sosyo-kültürel yapısını da dikkate alarak önerdiği, din ve fen
ilimlerinin kaynaştırıldığı bir üniversite modeli olan "Medresetü’z-zehra"
projesinin bölge için önemi nedir? Bu noktada dil ile ilgili yapılan
tartışmaları nasıl aşmak gerekir? Kürt halkının çoğunluğunun dindar ve
İslamiyet’e sıkı bağlılığı düşünüldüğünde dinin bölge için önemi nedir?
Bölgedeki huzursuzluğun önemli sebepleri arasında gösterilen halkın ve
idarecilerin birbirlerini anlayamaması ve kaynaşamaması problemini aşmak için
atılacak adımlar neler olabilir? AB süreci bu sorunu nasıl etkiler? Bu noktada
hukuk devletinin hayata geçirilmesinin önemi nedir?

Sorduğumuz bu sorulara, yazarlarımız tarafından, meselenin
çözümüne yönelik ikna edici cevapların verildiğine, sorunu nasıl adlandırırsak
adlandıralım, bu dosyanın çözüm açısından fikir dünyamıza ve çözüm için
uğraşanlara önemli açılımlar sunacağına inanıyoruz. Bu dosyada yazarlarımız
tarafında dikkat çekilen ortak noktalardan biri, bugüne kadar uygulanan resmî
milliyetçilik ve "lâiklik" politikalarının yanlışlığıdır. Yüzyıllar boyu
kardeşçe bir arada yaşayan Türklerin ve Kürtlerin bunu nasıl başardıklarına dair
tarihi ve dini tecrübelerden yararlanılmalıdır. Bu tecrübeler göz önünde
bulundurularak bölgede devlet- millet kaynaşmasını sağlayacak adımlar
atılmalıdır. Bunun için de atılacak en önemli çözüm adımı, "demokrasi"ye yönelik
olmalıdır.

99. sayımızda "Kamusal Alanda Din, Devlet, Siyaset ve Toplum
İlişkileri" dosya konusuyla karşınızda olmayı umuyoruz.