Neden şerh ve izah?
Risale-i Nur Külliyatı kendine özgü bir Kur’ân tefsiridir, ama aynı zamanda
bir Kelâm ve felsefe külliyatıdır da. Risalelerde kelâmî-felsefî konular sistematik bir tarzda ele alınmadığı gibi (zaten sistematik Kelâm ve felsefe kitabı değil)
okuyucunun anlayabileceği tarzda izah da yoktur. Üstüne üstlük bu meseleler
sıradan meseleler de değil, binlerce filozof ve kelâmcı tarafından asırlarca tartışılan çetin meselelerdir de. İlginç bir taktik ya da zorunluluk gereği muhtevanın
derinliği okuyucunun bildiği varsayılarak risalelerde, meselâ çok ciddi bir felsefi
kategori ya da kavram, sadece zikredilmekle yetinilmektedir. Amaç felsefe yapmak olmadığından doğal olarak konuya bir kavramla işaret yetmekte ve asıl anlatılmak istenen konuya geçilmektedir. Risalelerin bu özelliği, onun tek başına
değil bilenlerin de hazır bulunduğu mekânlarda müzakere şeklinde okunmasının zaruretini ortaya koymaktadır. Bu yüzden müzakere şeklinde okumalar
Risale geleneğinde ilk müesseseleşen geleneklerden biri olmuştur. Bu geleneğin sağlıklı iletişim, sosyalleşme, entegrasyon, kültürün yeniden üretilmesi, yeni
nesillere aktarılması gibi alanlarda çok önemli yapıcı katkıları olmuştur. Tek
kelimeyle bu kurum (müzakere) ‘anlam kaybı’ çağı denilen bir çağda ‘anlam
üreten’ bir kurum olarak varlığını etkili bir şekilde hissettirmiştir.
Şerh ve izahın önemi
Tarihte büyük bilim ve düşünce adamlarının büyüklüğü genellikle kendilerinden sonra gelen başka bilim adamları ve düşünürlerin çabasıyla ortaya
çıkartılmıştır. Bu da şerh ve izah yoluyla olmuştur. Farabi, İbn-i Sina ve İbn-i
Rüşd’ün çalışmaları ve şerhlerine kadar Aristo çok sınırlı bir çevrede biliniyor; genellikle felsefesi anlaşılmıyordu. Özellikle İbn-i Rüşd’ün büyük, orta ve
kısa şerhleriyle Aristo yeniden keşfedilmiş oldu. Aynı şey İbn-i Sina için de
söz konusudur. Gazali’nin ‘Felsefenin Maksatları’ adlı kitabı yazılmadan İbn-i
Sina’nın felsefesi ve teolojisi (Kelâm) fazla bilinmiyordu. Bu çalışmasıyla Gazali İbn-i Sina’nın felsefesini (eleştiri getirmeden) saf bir tarzda fakat çok yüksek
bir performansla kategorize etti, açıkladı ve anlaşılır hale getirdi. İbn-i Sina’nın
demir leblebi gibi sert ve anlaşılmaz olan ibarelerini tertemiz, tatlı ve ılık bir
Arapçayla okuyucularına anlattı. Keza İbn-i Sina’nın İşarat ve Tembihat’ına
Fahreddin-i Razi’nin yazdığı ve daha sonra Tusi tarafından eleştirilecek olan
çalışmalar da İbn-i Sina’nın anlaşılmasında çok değerli bir faaliyet olmuştur.
Risale-i Nur’un şerh ve izahında hangi kaynaklardan yararlanılabilir?
Ben bu çalışmada tefsir, hadis, tasavvuf, vs. gibi alanları uzman araştırmacılara bırakarak kendimi sadece ilgi alanımla, yani Kelam ve İslam felsefesiyle
sınırlayacağım. İslâm felsefesi açısından Risalelerin en fazla refere ettiği filozof şüphesiz İbn-i Sina’dır. Arada Farabi ve İbn-i Rüşd’e de gizli göndermeler gözlense de esas kaynak İbn-i Sina’nın çalışmalarıdır. Bu yüzden risalelerin şerh ve izahında özellikle İbn-i Sina’nın Şifa’sı, Necat’ı ve İşarat’ı özenle
ve dikkatle incelenmelidir. Bu arada Farabi’nin Medinetü’l Fazılası ve İbn-i
Rüşd’ün ‘Tutarsızlığın Tutarsızlığı’ adlı eseri dikkate alınmalıdır. Keza bu alanda Fahreddin-i Razi’nin Mebahis al-Maşrıkıyyesi ve Şerhu’l İşarat’ı ve bu
şerhte ortaya koyduğu görüşleri eleştiren Tusi’nin Şerhu’l İşarat’ı gözden geçirilmelidir. Risalelerle bir çok alanda paralel metodoloji ve bakış açısı ortaya
koyan İranlı düşünür Molla Sadra’nın Hikmetü’l Mütealiyesi temel referans
kaynaklarından biri olmalıdır.
Batılı filozoflar olarak özellikle İbn-i Sina’yı Batı’ya taşıyan St Thomas’ın,
Emanüel Kant’ın, Hegel’in, Marx’ın, Weber’in, Adorno’nun ve Habermas’ın
dikkatle incelenmesi gerekir. Thomas’ın Summa’ları, Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi ve özellikle teodise ile ilgili kitabı, Hegel’in külliyatı, Marx’ın Kapital’i,
Weber’in Protestan Etik, Din Sosyolojisi, Adorno’nun Aydınlanmanın Diyalektiği ve Habermas’ın İletişim Eylemi Teorisi, Meşruiyet Krizi ve Gerçeklerle Normlar Arasında adlı çalışmaları dikkate alınabilir.
Kelâm alanında Maturidi çizgide, Maturidi’nin Kitab at-Tevhid’inden başlayıp, Nesefi’nin Tabsırası’na, Sadruşşeria’nın Tavzih’ine, Taftazani’nin Şerhu’l
Makasıd’ına ve Cürcani’nin Şerhu’l Mevafık’ına müracaat edilebilir. Eşari çizgide özellikle Gazali’nin İtikatta İktisad’ına, Razi’nin Metalibi’ne ve diğerlerine başvurulabilir.
İncelenecek kavramlar
Kelâm ve felsefe alanında şerh ve izaha ihtiyaç duyan kavramların seçimi
ayrı bir ihtisası gerektirir. Çünkü risalelerde bazı pasajlarda çok önemli felsefi-kelâmi kavramlar, kanunlar ve kategoriler sıradan kavramların arasında dikkatlerden kaçabilmektedirler. Bunların özenle ortaya çıkartılması gerekir. Aslında
Risale bir hikmet külliyatıdır. Risalelerde geçen sadece hikmet kelimesini tarattığınızda 3800 gibi inanılmaz bir hikmet yağmuruyla karşılaşıyorsunuz. Bu
yönüyle neredeyse içinde hikmet geçen her pasajın ‘hikmetin pederi olan’ İbn-i
Sina ile ilişkilendirilmesi mümkündür. Aslında sadece bu konu başlı başına
geniş bir araştırma projesiyle ortaya çıkartılabilecek boyutta bir konudur. Bu
sebeple Risalelerdeki imanın hikmetlerinden, amellerin hikmetlerine, şerlerin
hikmetlerine kadar her konu İbn-i Sinacı hikmetle ilişkilendirilip onların geri
planlarını bulup yeniden yorumlanabilir. Bu arada izah ve şerhe muhtaç olan
felsefi-kelâmi ilkeler ve kavramları kabaca şöyle hatırlatabiliriz: imkân-vücup,
adem-vücud, imkân-ı zatî-imkân-ı aklî-imkân-ı vehmî, kıyas (mantık kategorisi olarak), bürhan, kül, cüz, külli, cüz’î, hads, tasavvur-tasdik, izan-iltizam,
malem yecib lem yuced, tercih bila müreccih, emr-i nisbî, birden bir çıkar- birlik birden çıkar, mastar-hasıl-ı bil-mastar, imam-ı mübin-kitab-ı mübün, kaza-kader, irade-i cüziye-irade-i külliye, teşebbüh-ü bil vacip, ukul-ü aşere, melekü’l
cibal-melekü’l bihar, şerr-i kalil-hayr-i kesir, ibda’-inşa, lezaiz-i hissiye-lezaiz-i
aklıyye, al haşru leyse fi mekayis al-akl, cüzilerin bilinmesi, ilim-malum, mülk-melekut, emr-i şer’î-emr-i tekvinî, vs.
Sonuç
Sonuç olarak zikredilen kavram ve kategorilerin felsefi-kelâmî bağlamlarının ortaya çıkartılması ve bunları Bediüzzaman’ın hangi bağlamda kullandığı
ve bunların tarihi geri planıyla ilişkileri, onun bu konuda getirdiği yenilikler ve
keşiflerin neler olduğunun bilimsel bir metotla tespiti medeniyet yolculuğumuzda son derece önemli bir sıçrama taşı olacağı inancındayım.
Özet
Tarihte büyük bilim ve düşünce adamlarının büyüklüğü genellikle kendilerinden sonra gelen başka bilim adamları ve düşünürlerin çabasıyla ortaya çıkartılmıştır. Bu da şerh ve izah yoluyla olmuştur. Risale-i Nurun şerhini esas
alan bu çalışma; tefsir, hadis, tasavvuf, vs. gibi alanlar uzman araştırmacılara
bırakılarak sadece Kelâm ve İslâm felsefesiyle sınırlandırılmıştır.
Anahtar Kavramlar
Şerh, izah, kelâm, İslâm felsefesi
Abstract
The greatness of the great scientists and thinkers are generally uncovered by other scientists and thinkers in coming after them. This is done through interpretation and explanation. This study which is based on the interpretation of Risale-i
Nur is limited to Kalâm and Islamic philosophy, leaving areas such as Commentary,
Hadith and Sufism to their specialists.
Key Words
Interpretation, explanation, theology (ilm-al Kalâm), Islamic philosophy