İnsanlık zor bir sınavdan geçiyor; ya barbarlık
medeniyeti kazanacak, insanlar zulüm ve fakirliğe mahkum edilecek ya da barış
medeniyeti kazanacak, huzur ve kardeşlik dolu bir dünya kurulacak.

Bu sayımızı bu bağlamdaki gidip gelmelerin yaşandığı
bir ortamda hazırladık. Savaş ve medeniyet arasındaki ilişkileri hissede
hissede çalışmalarımızı yaptık. Soğuk savaş döneminin sona ermesinden
sonra, yeni durumu yorumlamak için geliştirilen tezler, sanki savaş provaları
gibiydi. Batı nihai zaferini kazanmış, üstünlüğünü tescil etmiş, bütün
dünya için tek ve benzersiz sistem olan Batı kapitalizmi, insanlığın önüne
konulmuştu. Fukuyama, bu meydan okuma ile, tarihin sonuna gelindiğini düşünüyordu.

Halbuki, dünyanın diğer taraflarında yaşananlar, hiç
de böyle değildi. ABD Irak’a uyguladığı politikalarla iki milyondan fazla
insanın ölümüne neden olmuştu. UNICEF’in açıklamalarına göre, her gün
kırk bin çocuk açlıktan, her saat başı bin çocuk önlenebilir hastalıklardan
ölüyordu. WHO’nun (Dünya Sağlık Örgütü) açıklamalarına göre, 20. yüzyılın
son iki yılında iki dünya savaşında öldürülen kişi sayısından daha
fazla kişi açlıktan ölmüştü. Bugün dünyada, 600 milyon evsiz, 800
milyon sürekli olarak gıdasız insan vardı; 1 milyar kişi temiz suya ulaşamıyordu.
Dünya üzerinde sadece 3 kişi, dünyanın en fakir 48 milletinin gelir toplamından
daha fazla bir servete sahipti. 20. yüzyılda 220 milyona yakın kişi menfaat
elde etmek amacıyla yapılan çatışmalarda hayatını kaybetti.

İnsanlığa bu sonucu hediye eden medeniyet nasıl olur
da insanın ulaşabileceği nihai son olur! Nasıl olur da tarihin sonu olur!
Olsa olsa çatışmayı, adaletsizliği, hegemonyayı, unsuriyetçiliği
destekleyen bir medeniyetinin sonu olabilir…

Bu dosyamızla insanlığa adalet, kardeşlik, hakka
taraftarlık, hürriyet, ruhsal yücelik vadeden evrensel bir medeniyet önerisi
ile karşınıza geldik. İnsanlığın başından bu yana, insan hayatını
belirleyen temel saiklere dikkat çekerek, nübüvvetin sağladığı güzelliklerden
oluşan Kur’an medeniyetini ele almaya çalıştık.

Dosyamızda yazısı yer alan yazarlarımızdan Hüseyin
Hatemi, kelimenin kavramsal çerçevesi üzerinde duruyor. Hatemi’ye göre
medeniyetin iki anlamı vardır. Bunlardan birincisi İlahi Sözlük’te; diğeri
ise İblis Sözlüğü’nde aranmalıdır. Bediüzzaman ve Mehmet Akif’in de
"mimsiz medeniyet" diyerek karşı çıktıkları, medeniyetin İblis
Sözlüğü’ndeki anlamından başka bir şey değildir. Hatemi’nin muhtasar bıraktığı
M. Akif’e dair hüküm, Ahmet Dursun’un çalışmasında ayrıntılanıyor.
Dursun, M. Akif’in, "mimsiz medeniyetten" neyi kastettiğini, örnekler
vererek açıklıyor.

Hatemi’den başka kelimenin kavramsal çerçevesi üzerinde
duran Selim Sönmez, Furkan Aydıner, Bestami S. Çiftçi-Hüseyin Kara ve Yunus
Çengel de Bediüzzaman’ın medeniyet kavramını hangi anlamda kullandığını,
medeniyeti Risale-i Nur’un sağladığı imkanlarla nasıl anlamak gerektiğini
inceliyorlar.

Hakan Yalman, medeniyete/teknolojiye insan katkısının
ne olduğunu sorguluyor. Soncu yaklaşımların oldukça revaçta olduğu bir dönemde,
Yalman’ın bütüncül/tevhidi bakış önerisi oldukça ilginç bir yaklaşım
gibi görünüyor. Yalman, cep telefonunun icadına hayretle bakarken, yaratılışın
başından bu yana, cep telefonunun icadına kadar yaşanan yaratılmalara
dikkat çekerek, teknoloji üzerinde iradenin rolünün düşündüğümüz
kadar önemli olmadığını gösteriyor.

Süleyman Uludağ, medeniyetin kavramsal çerçevesine
dair Hatemi ve Sönmez’in yaptığı kavram analizlerine önemli bir katkı sağlıyor.
Medeniyet bağlamında ele alınabilecek ifadelerin Kur’an ve sünnette yeralış
şekline dair bilgiler veriyor. Uludağ’ın bilinen peygamberlerin de "şehir"lere
geldiğine dair değerlendirmesi, üzerinde önemle durulması gereken bir konu
olarak karşımıza çıkıyor.

Ziya Kazıcı ve Nazmi Eroğlu’nun yazıları, vahiyden
kaynaklanan ve vahiyden bağımsız bilgiden kaynaklan iki medeniyetin serencamını
inceliyorlar. Kazıcı, İslam medeniyetinin Hz. Peygamberden bu yana görülen
tezahürleri üzerinde duruyor; Eroğlu ise, Batı medeniyetin temellerinden
birisini oluşturan Yunan medeniyetini inceliyor.

Sönmez’in yazısında dikkat çektiği, Kur’an’ın
mesajlarını ilke edinen evrensel bir medeniyetin inşası açısından manidar
olan iki röportaj yayınlıyoruz. Bunlardan birisi Hıristiyanlığın önemli
bir merkezi olan Vatikan’ın temsilcisi Thomas Michel’le, diğeri ise Yahudi
bilim adamı Oliver Leeman’la yapıldı. Bu mülakatlar evrensel bir medeniyetin
inşasında, Risale-i Nur’un yaptığı Kur’an yorumunun katkısını anlamak
bakımından önemli.

Dosyamızda medeniyet konusuyla ilgili iki düşünürün
yaklaşımına da yer verdik. Hüseyin Özdemir, Cemil Meriç’in medeniyet görüşünü
incelerken; Ahmet Dursun, Mehmet Akif’in medeniyet görüşünü inceledi. Ayrıca,
tarihte Amazonlar diye bilinen kadın medeniyetinin serancamını merak edenler,
Bahadır Eroğlu’nun kaleminden ilgili makaleyi okuyabilirler. Bu dosyamızdaki
kitap köşesini Murat Gülkıran’ın kaleminden okuyacağız. Gülkıran, son
zamanlarda çok tartışılan S. P. Huntington’un "Medeniyetler Çatışması"
makalesinin ele alındığı bir kitabı tanıtıyor.

***

Bu sayımızla birlikte KÖPRÜ’yü mevcut haliyle yayınlamaya
başladığımız Bahar/1994 (Sayı: 46) tarihinden bu yana çıkan tüm sayıların
indeksini içeren bir ek veriyoruz. Sözkonusu ekte, dokuz yılın birikimi
"makale", "yazar", "konu", "sayı" ve
"özel bölüm" tasnifleri halinde yer alıyor. Bu çalışmamızla,
dergimizin geçmiş sayılarındaki makalelere kolaylıkla ulaşmanızı ve
istifade etmenizi amaçladık.

Sizleri, medeniyetin farklı boyutlarının analiz edildiği
dosyamızla başbaşa bırakırken, savaşsız bir dünyada "Barış"
dosyamızla yeniden görüşmeyi diliyoruz.