Hutbe-i Şamiye; Batı karşısında zayıflayıp gerileyen, “ümitsizlik”
halleri sergileyerek aczini izhar eden İslam toplumlarının yeniden ayağa kalkabilme
imkanını arayan ve bunun yollarını gösteren bir yol haritası özelliğine sahiptir.
İslam medeniyetini yeniden ihya sürecinde bir manifesto olarak da niteleyebileceğimiz
bu eseri Müslümanların gündemine taşımak amacıyla Risale-i Nur Enstitüsü tarafından
geçtiğimiz Mart ayında Şam’da gerçekleştirilen “Said Nursi’nin İslam Dünyası Tasavvuru:
Hutbe-i Şamiye” konulu kongrenin metinlerine bir önceki sayımızda yer vermiştik.
Bu sayımızda da Hutbe-i Şamiye’deki fikirleri tartışmaya devam ediyoruz.

İslam dünyasının temel problemlerine ve çözüm yollarına dikkat çeken
Hutbe-i Şamiye, İslam toplumlarının içinde bulunduğu içler acısı durumu birçok yönüyle
analiz etmekte ve gerileme sebebi olarak kabul edilen hastalıkları teşhis ederek
tedavi yollarını göstermektedir.

İslam dünyasının Batı karşısında zayıflaması ve gerilemesini yorumlayan
ve bu yolda tedbirler almaya çalışan düşünürlerden ayrılarak klasik yaklaşımların
dışına çıkan Said Nursi, modernist baskılardan sıyrılarak düşüncesini temellendirir.
Nursi, öncelikle Müslümanları orta çağ karanlıklarında bırakan hastalıkların özüne
iner ve sonrasında Kur’an eczanesinden faydalanarak tedavi yollarını gösterir. Bu
tedavi metodu, İslam toplumlarından başlayarak tüm insanlığı saracak küresel bir
barışın ipuçlarını da sunmaktadır.

Bir önceki sayımızda Hutbe-i Şamiye’de zikredilen ümitsizlik, sıdkın
ölmesi, adavete muhabbet, ehl-i imanı birbirine bağlayan nurani rabıtaları bilmemek,
istibdat, ferdiyetçilik hastalıklarını tartışan yazarlarımız, bu sayıda da İslam
toplumlarını terakki ettirecek ve küresel barışa katkı sağlayacak fikirleri, ağırlıklı
olarak sıdk, sevgi ve kardeşlik kavramları etrafında tartışmaya devam ediyorlar.
Bu yönüyle Hutbe-i Şamiye’nin sıdk, muhabbet, kardeşlik ve dayanışma manifestosu
olma özelliği ön plana çıkıyor.

***

Bünyamin Duran, küresel barışa ulaşabilmek için evrensel sevginin
önemini Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden yola çıkarak temellendirilmeye çalışırken,
aynı bağlamda Atilla Yargıcı da insan sevgisinin toplumsal hastalıkların reçetesi
olduğu tezini işliyor ve bu tezini Risale-i Nur perspektifinden değerlendiriyor.
Benzer bir yaklaşımla sevginin yalnız İslam âleminin değil, bütün insanlığın problemlerini
çözebilecek en etkili formül olduğunu ifade eden Sebahattin Yaşar, Said Nursi’nin
sosyal hastalıklar karşısında kişinin kendi iç dünyasından başlayan bir sosyal tedavi
metodu önerdiğini örnekleriyle aktarıyor. Daha derin bir analizle modern varlık
algısına eleştirel bir yaklaşım getiren Hakan Yalman doğru bir varlık izahının içinde
nur-u Muhammedi (a.s.m.) hakikatinin yer alması gerektiğini vurguluyor ve varlığa
bütüncül ontolojik yaklaşımla eşyanın hakikatinin “muhabbet” olduğunu gözler önüne
seriyor.

Hutbe-i Şamiye’de vurgulanan temel kavramlardan biri olan kardeşliği
irdeleyen Cüneyt Gökçe, İslam kardeşliğinin bütünüyle akide temeline dayanan, gönülleri
iman bağıyla sağlam bir şekilde birbirine bağlayan, takva esasından kaynaklanan
bir kardeşlik bağı olduğunu vurguladıktan sonra İslam kardeşliğinin temel unsurlarını
aktarıyor. İman kardeşliğinde görülen zafiyeti aşma yolları üzerinde duran Musa
Kazım Yılmaz da ittifak ve ihlâs kavramlarına dikkat çekiyor. Geniş bir bakış açısıyla
sıdk kavramını elen alan Mustafa Said İşeri; hak, adalet, fazilet, muavenet, hüda
ve uhuvvet esaslarına dayanan Kur’an medeniyetinin ruhunu “sıdk”ın oluşturduğuna
dikkat çekiyor. Yazarımız, çalışmasında Kur’an medeniyetinin ihyası yolunda sıdk
hakikatini inceliyor ve Risale-i Nur’un sıddîk talebelerinin özelliklerini gözler
önüne seriyor.

Nimet Demir’in çalışması Hutbe-i Şamiye’de altıncı hastalık olarak
zikredilen “menfaat-ı şahsiyesine himmeti hasretmek” hastalığından yola çıkarak
“ferdiyet, meşveret ve hamiyet” ilişkisini ele alıyor. Mustafa Akça’nın ortaya koyduğu
kapsamlı çalışma ise Said Nursî’nin Hutbe-i Şamiye’nin içeriğinde ortaya koyduğu
tezlerden ikisini ele alıyor. Birincisinde; Bediüzzaman’ın Müslümanların “terakki”
noktasında mevcut modernist yapının ve bu yapıyı üreten Avrupa’nın psikolojik baskından
kurtulma tezleri işleniyor. İkinci olarak da, Hutbe’nin içeriğinde bulunan altı
hastalığa ilişkin açıklamalarda bulunuluyor.

***

Bediüzzaman’ın yüz yıl öncesinden verdiği müjdelerin bir bir gerçekleşmeye
başladığı bir zaman dilimi içindeyiz. Hutbe-i Şamiye’de ekilen “ümit” tohumlarının
İslam âleminde yeşereceğine, sıdk, muhabbet, kardeşlik ikliminin bütün benlikleri
saracağına, hak, adalet ve faziletle bezenmiş bir hürriyet anlayışının yaygınlaşacağına
inancımız tamdır. Sizleri dergimizle baş başa bırakırken gelecek sayımızda “Münazarat”
dosyası ile karşınızda olmayı ümit ediyoruz.