Farklı inanç, kültür ve etnik yapıları içinde barındıran toplumların birarada yaşama formülünü hangi ilkeler üzerine kuracağı modern dönemlerin genel problemlerinden birisidir. Küreselleşme olgusuyla birlikte küçük bir köy haline gelen dünyamız gittikçe hızlanan sosyal, siyasi ve ekonomik değişimlere cevap vermekte zorlanmaktadır. Bilhassa kültür, gelenek ve inançların sınırları aşmasıyla hızla değişen, başkalaşan çok kültürlü, farklı inanç ve etnik yapılı toplumlar kendilerini huzura ve barışa sevkedecek birarada yaşama formüllerini hayata geçirme yollarını aramakta; insanî değerlere yaslanmayan ve küresel barışa işaret etmeyen sosyo-politik değerlendirmeler ve önermeler ise kabul görmemektedir. Son yıllarda da İslam âleminde meydana gelen gelişmeler, farklılıkları birarada barış içinde tutabilecek çoğulcu, kucaklayıcı arayışları hızlandırmıştır. İslam dünyasında meydana gelen kanlı facialar, iç savaşlarla neticelenen elim hadiseler; barış, kardeşlik ve hoşgörü medeniyetlerinin mümessili olan bu toprakların özlenilen huzur iklimlerine nasıl kavuşturulabileceğine dair soruları çoğaltmıştır.

“Birarada yaşama” olgusu; farklı inanç, kültür, gelenek, ırk ve zihin haritalarına sahip fertlerden oluşan toplumların barış ve huzur içinde yaşamasını sağlayan Kur’ânî bir yaklaşımdır. Farklılıkların bir üstünlük vesilesi olarak görülmesini kesin bir dille reddeden Kur’ânî yaklaşım hürmet, paylaşma, dayanışma, hamiyet ve takva gibi imanî ve ahlâkî ilkeleri ön plana çıkararak toplumsal yapıyı ve barışı güçlendirir. İslam ahlak ve akaidini hayata geçirmekte zorlanan ve son bir kaç yüzyıldır çeşitli problemlerle iç içe yaşayan İslam toplumlarının bu Kur’ânî yapıyı tekrar nasıl inşa edecekleri cevaplanması gereken bir sorudur.

Ülkemiz açısından düşünüldüğünde bir türlü çözülemeyen etnik temelli problemler, mezhepsel alanlara kayan tartışmalar ve son gezi olaylarıyla kendini gösteren ötekileştirici, dışlayıcı ve kutuplaştırıcı halllerin doğurduğu genel huzursuzluk hali birarada yaşama noktasında İslamî ve tarihî tecrübenin hatırlanmasını zaruri kılmaktadır. Osmanlı gibi farklılıkları bir arada yaşatan koca bir imparatorlukta kendini gösteren tarihî kodların nasıl hayata geçirilebileceği, Medine Vesikası gibi Asrı Saadet tecrübelerini bize aktaracak kaynakların nasıl ortaya konulacağı tartışılması gereken hususlardandır.

“Birarada yaşama” olgusu beraberinde ötekileştirme gibi kavramları da tartışmaya açmakta, bu hususta modern toplumların karşılaştığı bir çok meseleyi de gündeme getirmektedir. İnsan hakları, din ve vicdan özgürlüğü, demokrasi, çoğulculuk, çok kültürlülük, farklılıklara tahammül gibi hususları insanın lehine dönüştürmede zorlanan modern toplumlar, hak ve adalet merkezli bir yapıya kavuşmanın yollarını aramaktadır. Bu noktada bir arada yaşama ilkelerini topluma hakim olan otoriter unsurlar yerine kul hakkından başlayarak temel hak ve hürriyetleri önceleyen, farklılıkları birer zenginlik unsuru olarak kabul eden İslamî tecrübeyi günümüze aktaran Said Nursî’nin fikirleri önem kazanmaktadır.

Toplumsal huzuru ve barışı tehdit eden, yer yer anarşizme varan toplumsal hareketler ve sivil vesayet, otoriterizm gibi kavramlar etrafında düğümlenen tartışmalar ve müstebit uygulamalar karşısında nasıl bir tavır takınılacağına ilişkin Risale-i Nur’un müsbet hareket prensibi yol gösterici bir hareket olarak anlaşılmayı beklemektedir. Fertten başlayarak topluma yayılan, her alanda nesilleri tehdit eden menfî fikir ve hareketlere karşı bir zırh niteliğinde olan, yapıcı hareket etmekten başka çok farklı alanlara ve davranış biçimlerine işaret eden müsbet hareket prensibinin temel kodlarının çözülmesi önem arz etmektedir. Ferdî, sosyal ve siyasî alanlarda iman hizmetini yaygınlaştırma, küfrün önünü kesme, şerri defetme, asayişi muhafaza, anarşi ve başıboşluğu önleme, yıkıcı/tahrip edici hareketlere aynıyla karşılık vermeme, adil olma, optimist (pozitif) davranma, sabrı ve şükrü elden bırakmama, ifrat ve tefritten kaçınma, kâinatı mana-i harfî ile okuyabilme, uhuvveti ön plana çıkarma, ihlas ve sadakatı temel prensip edinme, hürmet- merhamet-şefkat- ittifak gibi unsurları elden bırakmama gibi insanın ve toplumun selametini sağlayacak yapıcı unsurları hedefleyen müsbet hareket prensibinin anlaşılması huzuru arayan günümüz insanı ve toplumları açısından önemlidir.

Bu hususlardan hareketle, Risale-i Nur Enstitüsü bahsi geçen sorulara cevap bulmak ve huzur içinde birlikte yaşama arayışlarına katkıda bulunmak amacıyla her yıl yapılmakta olan Risale-i Nur Kongresi’nin dokuzuncusunu 5-6 Nisan 2014 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirdi. Kongre’nin konusu olarak belirlenen “Said Nursî’ye göre toplumsal hareketler ve birarada yaşama” başlığı altında beş masa çalışması düzenlendi. Bu sayımızdamasa çalışmalarının sonuçlarıyla birlikte kongrede sunulan tebliğleri bulabilirsiniz.

Said Nursî’nin barış, hürmet, muhabbet, hürriyet-i şeriye, hak, adalet, kardeşlik ve müsbet hareket gibi kavramlar çerçevesinde Kur’ânî bir bakış açısıyla geliştirdiği birarada yaşama prensiplerinin ortaya konulması 9. Risale-i Nur Kongresi’nin temel amaçlarından biriydi. Bu küçük çabanın, insanlığı da tehdit eden kanlı iç savaşlara, temel hak ve hürriyetleri kısıtlayıcı birçok tavrı beraberinde getiren ötekileştirici, dışlayıcı, otoriter anlayışlara karşı bir set olabileceğini ümit etmekteyiz.

Sizleri dergimizle baş başa bırakırken gelecek sayımızda da aynı konu etrafında buluşmayı temenni ediyoruz.

 

Tags: , ,