Önce sizi okurlarımıza tanıtmak istiyoruz. Bize biraz kendinizden
bahseder misiniz?

ABD’de Kentucky Üniversitesi’nde felsefe öğretimi ile uğraşıyorum. İslam
felsefesi konusunda ve özellikle İbn-i Rüşd, İbn-i Sina, Farabî, Gazalî
gibi İslam düşünleri konusunda çalışıyorum. Bu çalışmalarımı
yaparken Said Nursî de çok ilgimi çekti. Çünkü, Onun genel kelâm yaklaşımı
ve bu gelenek içinde çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Ayrıca İslam düşüncesi
içerisinde de çok güçlü; pek çok felsefi kavramı rahatlıkla kullanıyor.
Ben İslam felsefesi, genel anlamda felsefe ve din konusu ile yakından
ilgileniyorum. Said Nursî, bir felsefe adamı ve düşünür olarak benim hayatımda
önemli bir yer tutuyor.


Küreselleşme ve medeniyet konuları açısından bakıldığında, sizce Bediüzzaman’ın
dünyada yeni oluşan medeniyet ve küreselleşme konularının anlaşılmasına
katkıları nelerdir?

Said Nursi bir düşünür olarak küreselleşme ve medeniyet konularıyla
ilgilendi. Küreselleşmenin bir tehdit olduğunu ancak, Müslümanların bundan
korkmaması gerektiğini söyledi. Çünkü, Müslümanların kolayca bunun üstesinden
gelebileceklerine inanıyordu. Onun açısından, küreselleşme İslam
toplumlarını yutacak bir canavar değildi.


Nursi küreselleşmeye nasıl bakıyor?

Müslüman’ın yapması gereken, küreselleşme ve modernitenin zararlarını
eleyerek, faydalı yönlerini almak olmalıdır. Bunlar yapılırken İslam’ın
temel değerleri muhafaza edilmelidir. Burada küreselleşme ve modernite Müslümanların
karşısına değil yararına olabilir. Ancak dikkat edilmesi gereken konu,
modernite ve küreselleşmenin temel bazı yaklaşım farklılıklarıdır.
Mesela çevremizde cereyan eden olayların Allah tarafından değil tabiat tarafından
yürütüldüğünü söylediklerinde İslam’a bir tehdit haline gelirler. Nursî
bu bakış açısının karşısında durup, buna karşı mücadele vermek
gerektiğini öne sürer. Büyük ihtimalle, müspet bir yaklaşım şekli ile
iyi olan şeylerin kabul edilebileceğini ve kötü şeylerin reddedilebileceğini
ortaya koyar. Bu çok ilginç bir argüman, ve bu argümanı Risale-i Nur’un pek
çok yerinde çok iyi bir şekilde ortaya koymaktadır. Zaman zaman bu konuya
vurgular yapmaktadır. Bir Müslüman’ın bulunması gereken noktayı ortaya
koyan yaklaşımın diğer bir yönü, çok önemlidir. Bana göre, Nursî için
modernite ve küreselleşmenin önemi Müslümanların benliğine yaptığı
etkidedir; fizikî bir güç olarak değil, esas yönü ile psikolojik bir güçtür.
Müslümanlar, Batıdan gelen bilimin her şeyi açıkladığı Allah’ın bir
rolü olmadığı düşüncesine inanırlarsa, pek çok problemle yüzleşeceklerdir.
Bu bakış açısının etkisi altındaki Müslümanlar, Avrupa, Hıristiyanlık
ve Batı’nın modern bir yaşantı şekli olduğunu ve ilerlediklerini ve
"gitmemiz gereken yön bu olmalı" düşüncesine kapılacaklarını
öne sürmektedir. Böyle bir düşünceye kapılanların da maddeye olan yakınlıkları
artacak ve daha materyalist düşünmeye başlayacaklardır. Böylece Küreselleşmenin
ferdî düşünce üzerindeki etkileri sonucunda, insanları kontrol altına
alması kolaylaşacaktır.


Tebliğinizde "bilimselcilik" şeklinde bir terim kullandınız. Küreselleşme
ve modernite ile birlikte düşünüldüğünde bu terim neyi ifade etmektedir.

"Bilimselcilik" bilimin her şeyi açıklayabileceğine inanmaktır.
Herhangi bir konuda aklına takılan bir şey varsa veya yeni bir şeyin
sebebini araştırıyorsan, bu konuyla ilgili bilimsel bir bilgiye eriştiğinde
problem çözülmüştür. İslam, bilimsel bilginin bir şeyin niçin olduğunu
sadece kelimelerle açıkladığını, aynı olayla ilgili daha derin açıklamaların
da olduğunu öne sürer. Bu noktada Bediüzzaman, Gazalî gibi pek çok İslam
düşünürüne benzer şekilde, Müslümanlar için yalnızca Allah kelimesinin
kullanılmasının, gerçekten bir Allah inancı olmaksızın yeterli olmadığını
söyler. Mesela, pek çok Müslüman yaptıkları işlerde "inşaallah"
kelimesini kullanırlar. Terim olarak inşaallah "eğer Allah isterse"
anlamına gelir bazen bu kelime Allah’ın izin vermesi düşünülmeden de
kullanılabilir. Yani hayatınızın Allah’ın kontrolünde olduğuna inanmaksızın
da bu kelimeyi kullanabilirsiniz. İşte bu tür bir kullanım
"bilimselcilik" için örnek olabilir. Bu düşünce şeklinde Allah günlük
hayatımızda gerçekten rol oynamaz. Bediüzzaman her işin gerisinde Allah’ın
rolü olduğu ve hayatımız O’nun ellerinde olduğu anlayışını ortaya koyma
gayretiyle Risale-i Nur davasına sahip çıkmıştır. Gerçekten dindar
insanlar olmak istiyorsak her şeyin gerisinde Allah’ın kudret elini görmemiz
gerekmektedir. Ama bu çok zordur. Her şeyin gerisine, mesela havanın,
iklimlerin, elektriğin, tabii gördüğümüz olayların arkasında Allah’ın
kudret elinin işlediğini kabul edebilmek ya da anlayabilmek çok zordur. İşte
Risale-i Nur insanları buna davet ediyor.


Küreselleşme, günümüzde karşı konulmaz bir süreç olarak toplumları
etkisi altına almaya başladı. Bu daha çok Batı’nın ve modern toplumların
Doğu’yu istilası ya da kontrolü altına alması gibi bir yapıda ilerliyor.

Bu kaçınılmaz bir süreç. Uzun vadede kültürlerin küreselleşmenin
etkilerinden tamamen kurtulabilmeleri bana göre çok zor. İki ay önce Kuzey
Afrika’daydım, insanların olmadığı develer üzerinde seyahat edilen bir
yerdeydim, Morocco… Çok basit hayatları olan, develerle seyahat edip, çadırlarda
yaşayan insanların yaşadıkları yerlerde televizyon olduğunu ve televizyon
seyrettiklerini görünce kendi kendime "İşte küreselleşme budur"
dedim. Çölün ortasında bile küreselleşmenin etkileri açıkça görülüyordu.
Zannediyorum bu artık kaçınılmaz. Bütün dünyayı etkisi altına alacak güçlerin
oluşması kaçınılmazdır.


Nursi küreselleşmenin olumsuzlularına karşı direnmeyi öneriyor…

Nursî, İnsanlara küreselleşmenin menfi yönlerine karşı direnmelerini öneriyor;
ellerinden geleni yaptıktan sonra onun tabiri ile "tevekkül
etmek"ten başka çıkar yol yoktur. Tek yapılması gereken iyi ve kötünün
ayırımı, çünkü küreselleşmenin pek çok yönleri de faydalı. Mesela, tıpta
bilgi alış-verişinin ortamında faydalı tarafları var. Mesela. "İlim
Çin’de de olsa alınız." Hadisini düşündüğümüzde, bu da küreselleşmenin
olumlu taraflarını ifade ediyor olmalı. İslam toplumları da bugün
interneti çok etkin şekilde kullanıyorlar. Yani dünyadaki İslam toplumları
internette davalarını ve inandıkları fikirleri diğer insanlara
yayabiliyorlar. Bu da çok etkili bir yöntem.


Nursi bu şartlarda insanlara neyi öneriyor?

Tebliğimde modernite ve post modernite arasındaki farklılıkları ortaya
koymaya çalışmıştım. Modernitede bir topluluğun başka bir topluluk üzerinde
hakim olma düşüncesi var. Post modernitede ise herhangi bir şekilde başka
bir kişi veya topluluğu baskı altında tutamazsınız. Çok farklı düşünceler,
çok farklı yaşam tarzları ve karışıklıklar olmasına rağmen net bir
çözüm yoktur. Nursî, bu kafa karıştırıcı şartlara uyum sağlayabilmek
için insanların yeterince güçlü bir manevi donanıma sahip olmalarını önermektedir.
Risale-i Nur buna yönelik geliştirilmiş bir metoddur ve oldukça da
etkilidir.


Bir kısım entelektüeller küreselleşmeyi modernitenin bir aşaması görüyor.

Küreselleşme, modernite ve post modernitenin ne kadar uzak olduğu veya aynı
olup olmadıkları sorusu ilginç. Buna direnç gösterebilir miyiz? Evet gösterebiliriz.
Gösteren toplumlar da var. Mesela, Amerika’da bazı Hıristiyanlar var.
Elektrik kullanmıyorlar, televizyon seyretmiyorlar. Orta uzunlukta sakalları
var ve çok basit, sade bir hayat yaşıyorlar. Ev kullanmıyorlar, arabaları
yok ve ata biniyorlar. Ancak bu bana mantıklı gelmiyor. Şehrin ortasında böyle
bir şekilde hayat aptalca, Müslümanlar bilim adamı, avukat, muhasebeci
olarak medeni hayat içinde yerlerini alırlar. İyi birer Müslüman olarak günlük
hayatın içerisinde yer alması, Nursi’yi daha fazla memnun edecek bir yaklaşım
olur.


Küreselleşmenin bir de Amerikanlaşma boyutu var…

Evet zannediyorum bu tamamen doğru, eğer Türkiye’deki insanlar
McDonalds’larda yemek yemeye başladılarsa ve McDonaldslar ülkenin önemli
yerlerinde gün geçtikçe artıyorsa küreselleşme etkisini gösteriyor
demektedir. İnsanlar Batılılaşma endişesiyle McDonalds’larda yemeyi bir değer
olarak algılıyorlar. Aslında bu kaçınılmaz bir son olmamakla birlikte dünyada
toplumlar artık benzer şekilde yaşamaya, benzer binalarda yaşamaya, aynı türden
yiyecekler yemeye ve benzer şehirlerde yaşamaya başlıyorlar. Aslında bu gerçek,
Nursi’nin yaklaşımında ideal bir toplum değildir. Ben farklılıklardan daha
fazla hoşlanıyorum. Mesela Amerika’da çok farklı kıyafetlerde, farklı yaşantı
şekillerine sahip pek çok insan var. Post modernitede herkesin kendi değerlerini
ön plana çıkarıp onların şekillendirdiği halde yaşamak sözkonusu
edilir. Bunun olumsuz yönleri de vardır. İnsanlar böyle bir yapı içinde
kendilerini, kalabalık toplumlar içerisinde yalnız hissedebilirler.


Bediüzzaman’ın küreselleşme ya da Batı medeniyetinden yararlanılması
konularında yararlanılacak bir fikri var: Avrupa iki kategoride değerlendiriliyor.
Hakiki İsevi dininden kaynaklanan olumlu durumlar ve Batı medeniyetin çatışmacı,
unsuriyetçi ve sefahatçı gibi kötü yönleri…

Bana göre Bediüzzaman bu noktada çok başarılı bir yaklaşım sergiliyor.
Nursi, Batı Medeniyetini iyi tahlil etmiş. Batı medeniyetini iyi ve kötü yönleriyle
ele alıyor. Hıristiyan kültürünün, hala korudukları pek çok manevi değerler
olduğunu öne sürmektedir. Hıristiyanların pek çok kötü tarafları,
dejenere olmuş yönleri bulunmakla birlikte halen korunan bu manevi değerler
ve Hıristiyan kültürünün iyi tarafları alınabilir. İnsanlar gündelik yaşantılarında
medeniyetin getirdiği nimetlerden istifade ederken sağlam bir inanç yapısına
sahip fertler olarak yaşayabilirler. Sosyal hayat içinde yaşarken din ve dünyayı
birbirinden ayırmak çok zordur. Bir taraftan varlıklı olmaya çalışırken
diğer taraftan manevî hayatınızı yürütmemiz gerekir. Bu yüzden Risale-i
Nur, din ve dünya hayatının birlikte yürütülmesini önermektedir. Bediüzzaman
ihtiyaç duyulan miktarda varlık temini için gayret edilmesini kalbin bu varlığa
bağlanmamasını tavsiye eder. Zaten ihtiyaçlar da öyle çok fazla değildir.
İhtiyaçlarımızı karşıladıktan sonra daha önemli şeyleri düşünmeliyiz.
Hayatımız maddi şeyleri düşünmekle değil, maddi ihtiyaçların karşılanmasından
sonra manevî şeyleri, yaratılış gayemizi düşünmekle geçmeli.


Said Nursi düşüncelerini paylaşanlar Batıdan nasıl görünüyor? Siz bir
felsefeci olarak bu hareketi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Batı’daki insanların genel düşüncesinde İslam topululukların saldırgan,
düşmanca ve radikal bir imajı vardır. Aslında, Nursî’nin mesajları hakkında
da yeterince bilgilenmiş değiller. Nurcuları çok iyi tanımıyorlar ve Müslüman
gruplarla ilgili genel yaklaşım içinde değerlendiriyorlar. Batılılara Nursî
ve Nurcuları anlatmaya çok büyük ihtiyaç var. Aslında önümüzdeki yıl,
Amerika’lara Nursî’yi tanıtacak, onun nasıl bir İslam anlayışı olduğunu
anlatacak bir konferans düzenlemeyi ümit ediyoruz. Amerika’da sufîlik ve
tasavvuf biliniyor; ancak bazı Amerikalılara göre sufîlikte sosyal hayata
uygun bir yaşantı şekli değil. Bir kısmı ise, Sufîlik, Selefiyecilik ve
Vehhabilik gibi akımların hepsinin bir olduğunu düşünüyor ve toptancı
bir yaklaşım görülüyor. Hepsini Müslüman kelimesi içinde ele alıyorlar,
zannediyorum… Batılıların farklı İslamî yaşantı şekilleri ve farklı
İslam ekolleri hakkında eğitilmeye ihtiyaçları var.


Nursi’nin mesajlarının Batı’da daha iyi anlaşılması yerleşik İslam imajının
değişmesini sağlar mı?

Evet, çok daha pozitif bir İslam nosyonu olacağını, İslam’a ve Nurculuğa
daha çok ısınacaklarına inanıyorum. Mesela biz Amerika’da küçük bir
kasaba olan Kentucky’de yaşıyoruz ve bulunduğumuz yerde iki adet cami var.
Bunlardan birisi Filistinlilerin… Daha geleneksel, bayanların saçının örtülü
olduğu, erkek ve kadınların ayrı oturduğu bir yapı var. Diğeri ise, zenci
Amerikalıların, bu daha çok sufî geleneğine uygun ve daha liberal. Yalnızca
bizim küçük kasabamızdaki iki camide bile farklılıklar var. Ancak
Amerika’daki insanların zihninde Müslüman denince tek bir kavram var. Farklı
İslamî yaşantı şekilleri olduğunun ve değişik özelliklerde Müslümanların
varlığının anlatılması ve bu konularla ilgili olarak Batılıların eğitilmesi
lazım. Batılılar için daha uygun bir İslami yaşantı olduğunu düşündüğüm
Nursi’nin önerileri mutlaka Batıda yaygınlaştırılmalıdır.