Why Marriages of this Era are short-term?

Boşanma; hayat boyu süreceği, her zaman birlikte ve birbirine destek
olunacağı inancıyla kadın ve erkek tarafından kurulmuş aile müessesinin sona erişinin
hukuksal sürecini ifade etmektedir. Boşanma hukuki, psikolojik ve sosyal bir süreçtir.
Eşler ve çocuklar için çoğunlukla travmatik olabilen bir olgudur. Çoğu zaman evliliklerdeki
problemler, eşlerin çabaları ile düzeltilebilmektedir. Profesyonel yardım alınarak
da düzelen evlilikler olmaktadır. Tüm bu çabalar sonuç vermiyorsa ve çatışma gerek
eşler gerekse çocuklar üzerinde düzeltilmesi imkânsız yıkımlara yol açıyorsa, boşanma
kaçınılmaz olmaktadır. Kuşkusuz boşanma, psikolojik, sosyal ve ekonomik boyutlarıyla
eş ve çocukların hayatlarını büyük oranda değiştirecektir. Eş ve çocukların hayatlarının
nasıl etkileneceği, eşlerin boşanma esnasındaki tutumlarına bağlıdır.

Evlilik birliğinin sona ermesindeki sebep ve yöntem ne olursa olsun,
önemli olan, bu noktada ortaya çıkan sorunlarla nasıl baş edileceğidir. Evlilikten
boşanmaya geçiş süreci, kuşkusuz zor ve streslidir. Çocukların ve eşlerin bundan
sonraki süreçte hayatlarını nasıl sürdüreceklerine dair sağlıklı kararların alınmasını
gerektiren bir durumdur. Evliliğin sona ermesi aile bireylerini olumsuz etkilediği
gibi, boşanmalardaki hızlı artış oranı da toplumsal olarak bozulmaya ve sağlıklı
nesillerin yetişmesine engel olmaktadır. Eşlerin ruh sağlıklarını korumaları, çocukların
uyumlu bir kişilik yapısı oluşturmaları açısından bu sürecin en az zararla atlatılması
en ideal olanıdır.

Çocukların kavga, şiddet ve olumsuz şartların içinde büyümeleri
mi, yoksa her şeye rağmen aile çatısı altında gelişmeleri mi daha sağlıklıdır? Bu
soru her zaman için tartışma konusu olmuştur. Burada aranacak kriter sorunun niteliği
ile ilgili olacaktır. Eşler arasındaki anlaşmazlığın derecesi, eşlerin bu durumu
düzeltmek için ne kadar çaba sarf ettikleri ve çözüm arayışında olup olmadıkları
da önem kazanmaktadır. Ailede eşler arasındaki sorunların çok yoğun olması, çocukların
bu konuda dikkate alınmaması, fiziksel şiddetin olması ve bu duruma çocukların sürekli
maruz kalması durumunda çocuklarda güven ve kişilik sorunları da baş gösterecektir.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, özellikle 1990’lardan
sonra ülkemizdeki boşanma oranlarında hızlı bir artış gözlemlenmiştir. Bunun yanında
yine bu verilere göre, 6 ile 10 yıllık evli çiftler arasındaki boşanma oranı son
10 yıllık dönemde yüzde 88.5 oranında artış gösterirken, çocuksuz evliliklerde boşanma
oranının, çocuklu evliliklere göre daha çok olduğu görülmektedir.

Boşanmanın Başlıca Sebepleri

Evlilik kurumunun bitmesine sebep olan birçok etken vardır. Bunlar
zamanın ilerlemesi ve çağın değişimi ile birlikte farklılaşmaktadır. Bundan 20 sene
önce boşanma sebebi olmayan durumlar, zamanın değişimiyle, boşanmaya sebep olabilmektedir.

Yaşanılan toplumun özellikleri, yaygın değerleri, çağın getirdiği
değişimler, ekonomik sebepler, bireysel problemler, iletişime dair problemler gibi
birçok unsur boşanamaya sebep olabilmektedir. Kişisel ihtiyaçların ve önceliklerin
değişimi, evlilikten beklentilerin artması da boşanma sebebi olabilmektir. Boşanmaların
başlıca sebeplerini şöyle sıralamak mümkündür:

I. Ekonomik nedenler

Yapılan araştırmalar göz önüne koyuyor ki; ekonomik yönden gelişmiş
olan ülkelerde boşanma oranları daha yüksek olmaktadır. Bunun sebebi, ekonomik kalkınmasını
tamamlamış ülkelerde genellikle kadınların da çalışıyor ve dolayısıyla belli bir
kişiye bağlı olmadan da hayatlarını kazanabiliyor olması gösterilebilir. Kadın,
eğer evlilikte aradığını bulamazsa, boşanma kararını vermek için ekonomik özgürlüğü
olmayan kadından daha az düşünüyor.

Boşanmaların sebebi ile ilgili sosyolojik araştırma sonuçlarına
göre, kadınların ekonomideki rolü ve yeri artmış, kadınlar iş hayatının içine girmiş
ve ekonomik özgürlüklerini elde etmişlerdir. Çağın sosyal ve ekonomik getirileri
günümüz evliliklerini daha sıkıntılı hale getirmiş, artan stres, kadın ve erkeğin
evin dışında çalışması, ev ile ilgili sorumluluklar, çocukların bakımı ve eğitimi
gibi konular eşler arasında problemlerin çıkmasına yol açmıştır.

Ayrıca toplumsal olarak boşanmaya dair bakış açısı da değişmiştir.
Sert ve katı olan bakış açısı yumuşamış, boşanma olgusu kabul edilebilir ve onaylanabilir
hale gelmiştir. Hatta çoğu zaman eskinin toparlayıcı tutumu yerine, boşanmayı destekleyici
tavırlar oluşmaya başlamıştır.

Ayrıca kadının kocasından daha prestijli bir işte çalışıyor olması
geleneksel kadın-erkek güç dengesini bozarak erkeğin kendini yetersiz hissetmesine
yol açmış ve bazı evliliklerde sorun teşkil etmiştir.

II. Eşlerin ebeveynlerinin evlilikleri

Yapılan aile araştırmalarına göre, boşanmış ebeveynlerin çocuklarının
da boşanma eğiliminde olduğu gözlemlenmiştir. Ebeveynin kişilik özelliklerinin,
sorunlarının ve uyum becerilerinin genetik yolla çocuklarına geçmesi, onların da
evliliklerinde benzer sorun örüntüleriyle karşılaşmasına neden olabilir. Sağlıklı
modellere şahit olamadan büyüyen çocuklar için kendi evliliklerinde yeni yapıya
uyumları da ciddi bir farkındalık gerektirecektir. Sürekli kavga ve geçimsizlik
ortasında büyüyen çocukların ruhsal dengesi de bozulmaktadır.

III. Din, mezhep ya da kültür farkları

Evlilik birliğinin korunmasını, boşanmanın yasaklanmasını öngören
dini inanca sahip kişiler daha az boşanmaktadır. Ayrıca farklı din ve mezhepten
olanlar evlilikte dengesizlik ve boşanma sorunlarıyla daha fazla karşılaşılır. Özellikle
çocuklar olduktan sonra, onların yetiştirilme tarzı, konacak isime kadar problem
oluşturabilmektedir.

IV. Erken ya da geç yaşta yapılan evlilikler

Erken yaşlarda, yeteri kadar olgunlaşmadan alınan evlilik kararları
yanlış sonuçlar doğurabilmektedir. Daha çocuk denebilecek yaşlarda evlilik ve anne
baba sorumluluğunu almak ağır gelmekte, bu durum sağlıksız nesillerin yetişmesine
yol açmaktadır.

Otuz yaşından sonra yapılan evlilikler de boşanma riskiyle karşı
karşıyadır. O zamana dek yalnız yaşayan kişi, evlilikle gelen bağımlı yaşama birden
bire uyum sağlayamayabilir. Yalnız yaşamın verdiği birtakım alışkanlıkların kemikleşmiş
olması, evliliğin gerektirdiği “karşılıklı bağlı” ilişkinin kurulmasını olumsuz
yönde etkilemektedir. Ayrıca ileriki yaşlarda evlenecek kişilerin, evlenecekleri
kişi ve evlilik ilişkisine yönelik üst düzeyde beklentileri olabilir. Evlilikte
bu beklentilerden ödün verilmezse boşanma riski artabilir.

V. Tüketim toplumu olmanın ilişkilere yansıması

Yaşadığımız çağ teknolojik gelişmelerin hızlı olduğu, her şeyin
yenisinin, yeni modelinin sürekli değiştiği ve almaya yönelik talebin arttığı bir
süreçtir. Tamir ettirmek yerine yenisini almanın daha ucuza geldiği bir zamanda,
ilişkiler de emek verilmek, tamir edilmek yerine bitiriliyor. Boşanma sayısının
son yıllarda artmasının en önemli sebeplerinden biri de ilişkilerin de her şey gibi
çabuk ve hızlı tüketilmesidir.

VI. Eşler arasındaki cinsel sorunlar

Toplumumuzda sıkça karşılaşılan cinsel sorunlar genellikle daha
önce, hatta çocukluk döneminde yaşanan problemlerle ilişkili olabildiği gibi, aile
içinde cinsel bilgilerin ebeveyn tarafından doğru bir şekilde öğretilmeyip, kulaktan
dolma yanlış bilgilerden edinilmesi ve korkutulması ile gelişebilmektedir.

VII. Aile büyükleri ile aynı evde oturma

Kimi evliliklerde bu konu büyük bir sorun haline gelebilir. Kuşkusuz,
burada aile büyüklerinin ve eşlerin tutumları oldukça etkilidir. Bu durum aile büyüklerinin
çocuklarının hayatlarına fazla müdahale etmesi, aile hayatının çok göz önünde olması
gibi sorunlar oluşturabilir ve evliliği daha tam anlamıyla yaşanmadan bitişe sürükleyebilir.
Ebeveynden duygusal açıdan sağlıklı ayrılamayan çocuklar, eşlerine ve evliliğe uyum
sağlamakta güçlük çekebilirler. Çok yakın oturma, aynı binada oturma gibi durumlar
sağlıklı sınırlar koymak açısından kaygan bir zemin oluşturur. Eşler kendi düzenlerini
kurmakta ve yürütmekte zorlanırlar. Ülkemizde evliliklerin bitiş nedenleri arasında
en sık rastlanan sebeplerden biri de eşlerin aileleri kaynaklı olmaktadır. Senin
ailen, benim ailem çatışmaları ve bu konudaki rekabet anlayışı boşanmayla sonuçlanabilmektedir.

VIII. Kadın erkek rollerinin birbirine karışması

Ev içindeki rollerin paylaşımında oluşan değişiklikler eşler arasında
sorun oluşturabilir. Kadının çalışma hayatında yoğun olarak yer alması, dışarıdaki
hayatın onu daha maskülin bir karaktere sürüklüyor olması problem oluşturmaktadır.
Son zamanlarda çalışmayan erkek modelinin de artmasıyla birlikte kadın ve erkeğin
aile içindeki rolleri ve duruşları da değişmiştir. Ailedeki rollerin birbirine karışması
ya da her iki rolünde kadının üzerinde olması ilişkideki tahammülsüzlüğü ve sorunları
artırmaktadır.

IX. Kırsal/kentsel kesimde yaşamanın etkisi

Yapılan araştırmalara göre kırsal kesimlerde boşanma oranı daha
düşüktür. Bunun bir nedeni; kırsal kesimde sosyal kontrolün kentlere göre daha fazla
olması ve evli çiftlerin davranışlarının daha dikkatle incelenmesi ve birtakım sosyal
normların çiğnenmesine karşı daha net tutumlar geliştirilmesidir. İkinci bir nedeni
ise; kırsal kesimde yaşayan kadınların, kentsel kesimde yaşayan kadınlara göre ekonomik
olarak eşlerine daha bağımlı olmasıdır. Ayrıca köyden kente yapılan göçler de evlilik
dengesini olumsuz yönde etkiler ve bu gerilim boşanmalara neden olabilir.

X. Narsistik kişilik yapısı

Bu çağın insanının kişilik yapısındaki değişimler evlilikteki kadın
erkek ilişkisine de yansımaktadır. Tüketimin ve modern çağın bir sonucu olarak kişiliklerde
de deformasyon oluşmakta, insanlar bencilleşmekte ve benlik algıları farklılaşmaktadır.
Narsisizm çağı olarak adlandırılan bu süreçte, karşısındakini görme, empati kurma,
değer ve zaman verme, fedakarlık yapma, şefkatli olma gibi kavramlar da önemi yitirmiştir.
Bu da evliliklere olumsuz olarak yansımaktadır.

XI. İletişimsizlik

İletişimsizlik, eşler arasındaki uyumun bozulmasına ve çoğu küçük
sorunun büyük krizlere dönüşmesine neden olan en önemli etkendir. Başlıca iletişimsizlik
problemleri şöyle sıralanabilir:

* Karşıdaki kişiyi iyi dinlememe, ona kendini ifade imkânı tanımama.

* Eşine karşı aşırı müdahaleci, baskıcı ve sınırlayıcı davranma.
Eşin her davranışını kontrol etmeye çalışma.

* Çok fazla soru sorma, yersiz şüpheler ve kuruntular.

* Gerçek nedenleri bilmeden, öğrenmeden suçlamalarda ve yargılarda
bulunma.

* Her durumda, daha önceden olup geçmiş olumsuz ve üzücü olayları
gündeme getirme ve hatırlatma.

* Olayları ve eşin hatalarını abartılı bir şekilde ortaya koyma.

* İlgisizlik, küskünlük ve uzaklaşma ile cezalandırma.

* Surat asma, olumsuz beden dili kullanma.

* Aile mahremiyetini bozma, aile sırlarını yabancılarla paylaşma.

* Sık sık eşin akrabaları ve arkadaşları konusunda suçlamalarda
bulunma ve olumsuz ifadeler kullanma.

* Sorumlulukları yerine getirmekten kaçınma.

* Karşı taraftan daha fazla fedakârlık ve tavizler bekleme.

XII. Eşlerin kişilik yapılarının birbirine uymaması

Karşı kutuplar başta birbirini çekse de zamanla aradaki aşkın da
eski gücünü yitirmesiyle bu farklar göze batmaya ve bireyleri rahatsız etmeye başlar.
Eğer eşler birbirleri için bazı özelliklerinden fedakârlık gösteremezse, denge bozulur
ve boşanmalar gerçekleşebilir. Farklı kişilik yapıları zaman içinde uyum sağlayamazsa,
iletişim problemleri ve sorunlar yaşanmaktadır. Evlilik değişimi ve esnemeyi gerekli
kılar. “Ben buyum, değişemem ya da o değiştirsin kendini” demek problemleri çözmek
yerine daha da artırır.

XIII. Aldatma ve sanal ortam aldatmaları

Evlilik sürecinde eşe sadık kalmama olarak adlandırılan aldatma,
teknolojinin gelişmesiyle farklı boyutlara ulaşmıştır. Özellikle son yıllarda sanal
ortam iletişimleri farklı problemleri beraberinde getirmiştir. Sanal ortamdaki iletişimler,
evlilik ve eş bulma sitelerinin kontrolsüzlüğü bu durumu pekiştirmiştir. Televizyondaki
yayınlanan program ve dizilerin de evlilik dışı ilişkiyi normalleştirmesi, sürecin
toplum tarafından da kanıksanmasına yol açmış, bu durumlar toplumun tepkisizleşmesine
yol açmıştır. Özellikle son yıllarda artan sanal ortam aldatmaları, eşe ihanetin
bir başka şeklini ortaya çıkarmış oldu ve bu durum boşanmaları beraberinde getirdi.

XIV. Eşlerin birbirine yeteri kadar zaman ayırmaması

Gerek iş, gerek çocuklar, gerek başka nedenlerle birbirine zaman
ayıramayan ya da ayırmamayı tercih eden çiftlerin evlilikleri boşanmaya bir adım
daha yaklaşmış demektir. Bunun sonucu da iletişimsizlik, kopukluk ortaya çıkar ve
eşler arası uyum bozulur. Aradaki sevgiye zaman ayrılmadığı ve beslenmediği zaman
ilişkide sorunların çıkması daha kolaylaşmaktadır.

XV. Aşırı kıskançlık

Evlilik karşılıklı güvene dayalı olarak ve eşlerin birbirine olan
desteği olursa devam edebilir. Aşırı kıskançlık da eşe karşı bu güvenin yeterince
olmadığının kanıtıdır ve eşler arası gereksiz çatışmalara ve bağların zayıflamasına
yol açabilir. Kıskançlık kontrolden çıktığı ve diğer eşin hayatını çok zorlayacak
boyutlara geldiğinde evliliğe zarar verebilmektedir.

XVI. Eşlerden birinin psikolojik sorunlarının olması

Eşlerden birinin psikolojik sorunlarının olması ya da psikiyatrik
bir hastalığının olması eşler arasındaki ilişki, iletişim ve güvene zarar verebilir,
diğer eşin ve çocukların da ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir.

XVII. Alkol, kumar ve şans oyunlarına düşkünlük

Eğer eşlerden birisi bu tür bir alışkanlık içerisindeyse bunlar
maddi, manevi sosyal ve ailesel iletişim sorunlarına yol açabildiğinden evliliği
bozmaktadırlar. Bu durumların varlığı çoğunlukla boşanmalara yol açabilmektedir.

Boşanma ve Çocuk

Boşanma sürecinin zorluğu ve yıpratıcılığı kadar, bu durumun çocuklara
nasıl anlatılacağı da önemli bir konudur. Eşlerin yeni sürece alışmaları, bu süreci
kabullenmeleri, psikolojik açıdan toparlanmaları açısından önemli olduğu kadar çocuklara
bu durumun en sağlıklı bir şekilde söylenmesi de konunun en hassas muhtevasını oluşturur.

Eşler açısından alışılmış olan hayat tarzındaki değişiklikler, eşle
yaşanan tatsız ve acıtıcı olaylar, çevrenin ve ailelerin müdahalesi, sürekli sorulan
sorularla baş etmek ve tekrar bir düzen kurmak gerçekten zaman alır. Eşlerin yeni
bir düzen kurmaları için belli bir süreye de ihtiyaçları vardır.

İlk zamanlar duygular karışık olduğu için sağlıklı düşünmekte ve
karar vermekte güçlükler olabilir. Çoğu zaman ortama, öfke ve belirsiz duygular
hâkimdir. Bu sürecin eşler ve çocuklar açısından zararsız atlatılması pek mümkün
değildir. Sonuçta yaşanan durumun kendisi zor ve travmatik bir nitelik taşır.

Eşler, birbirlerine olan öfkelerinden dolayı, bazen çocukları fark
edemeyebilirler. Ya da verdikleri tepkilerle onlara zarar verebilir, korkularını
arttırabilirler. Çocukların yanında eşlerin birbirini kötülemesi, suçlaması, olumsuz
taraflarını çocuklara anlatması, onların yüreğinde ve zihinlerinde kalıcı izler
bırakır. Oysa ki, “Çocuğun tarafı olmaz, çocuğun tarafında olunur.”

Ondan taraf tutmasını, tercih yapmasını beklemek ve talep etmek
ona haksızlık olur. Çünkü çocuklar anne ya da babalarından birini tercih etmek zorunda
kalmak istemezler. Her ikisini de görmek, her ikisini de sevmek ve her ikisi tarafından
sevilmek isterler.

Kaybetme korkusunun yoğun olduğu okul öncesi yaştaki çocuklarda,
boşanma sonrasında, bazı davranış bozukluklarıyla birlikte kaybetme korkusu da yerleşir.
Birlikte yaşadığı ebeveynin de bir gün onu terk edip gideceğinden korkar ve kaygı
duyar. Okula ya da bir başka yere gitmek istemez. Bir yerde yatıya kalmaya çekinir.
Aklı fikri bu duyguda olduğu için, yaptığı şeylere konsantre olamaz. Hatta uykuları
bile sık sık bölünür. Uyku ve yemek problemleri de yaşanabilir. Korkulu rüyalar
görme, ağlayarak uyanmalar artabilir.

Çocuklara bu kararın nasıl açıklandığı ve hangi kelimelerin kullanıldığı
da çok önemlidir. Açıklama yaparken kullandığımız kelimeler diğer eşe yönelik suçlayıcı
bir muhteva taşımamalıdır.

Bu sebeple, çocukla konuşurken, anne babanın onu çok sevdiği, her
ikisi için de çok özel olduğu, hayatı boyunca ihtiyacı olduğunda hep yanında olacakları
öncelikle söylenmelidir. Sonrasında anne babanın bazı konularda anlaşamadığı, bu
yüzden de artık aynı evde oturamayacakları ifade edilmelidir.

Arkasından bunun kendisiyle hiçbir ilgisinin olmadığı, onun suçu
bulunmadığı, istediği zaman diğer ebeveynini görebileceği, onunla vakit geçirebileceği
de dile getirilmelidir. Çünkü okul öncesi yaştaki çocuklar boşanma olayıyla ilgili
kendilerini suçlayabilirler. Ben yaramazlık yaptığım için, onları üzdüğüm için boşanıyorlar
diye düşünebilir.

Boşanma sonrasında çocuğun yaşadığı evde kalması ve günlük aktivitelerine
aynen devam etmesi, sürecin atlatılmasında yardımcı olacaktır. Okula gidiyorsa devam
etmesi, arkadaşlarıyla oynaması, faaliyet ve resim yapması faydalı olacaktır. Meşgul
olan çocuk, acısı ve korkularıyla baş etmeyi daha kolay öğrenir. Çocuk için diğer
ebeveynin evinde de bir oda ayrılması sağlıklı olur. Çocuk gidip geldiğinde oraya
aidiyet konusunda zorlanmaz.

Çocuklarla boşanmayla ilgili konuşmaya karar verildiğinde;

– İki ebeveynin de sevgisinin süreceği konusunda güven vermek,

– Kesinlikle suçlu olmadığını belirtmek,

– Hayatında olabilecek değişiklikleri net olarak açıklamak önemlidir.

Yapılması gerekenler;

Bütün çocuklarla aynı anda konuşulmalı, direkt olunmalı, dürüst
olunmalı, çocuk, hisleri hakkında konuşması için yüreklendirilmeli, çocuğun endişeleri
dikkatle dinlenmeli, boşanmanın onun hatası olmadığı sıkça tekrarlanmalı ve iki
ebeveynin de onu çok sevdiği ve her zaman seveceği anlatılmalıdır.

Boşanma Sonrası Kadınların Karşılaştığı Sorunlar

Boşanmış kadınların karşı karşıya oldukları sorunlar yakınlarının
yanı sıra toplum tarafından da desteklenmelerini gerektirecek yoğunluktadır. İlk
sırada ekonomik sıkıntı vardır. Nafaka ile ilgili sorunlar, akrabaların desteğinin
yetersiz kalması, kazandıkları paranın yetersiz oluşu alt sosyo-ekonomik düzeydeki
kadınların sıkıntı çekmelerine sebep olur. Kendisinin ve çocukların ihtiyaçlarını
karşılamada yaşadığı zorluklar kadını daha da sıkıntıya sokmaktadır. Yaşadığı duygusal
travmayı aşmaya çalışırken, maddi sorunlarla uğraşmak ise durumu zorlaştırmaktadır.

İkinci sırada çocuklara ilişkin sorunlar vardır. Bu sorun çocukların
geleceğinin belirsizliğini, onların sorunlarını ve onlara duyulan özlemi kapsar.
Ekonomik sıkıntıda olan kadın çocuklarının geleceği için endişelenebilir. Bunun
yanında babanın ‘otorite’ figürü olması kadını hem ‘anne’, hem de ‘otorite’ figürü
olma konusunda endişelendirebilir. Çocukların sorularına sağlıklı cevaplar verme,
bu arada eski eşle çocuklara dair konularda iletişim kurmada yaşanan sorunlar kadının
günlük hayatına ve psikolojik durumuna da zarar vermektedir.

Yalnızlık da önemli sorunlardandır. Yalnızlık büyük oranda eski
arkadaşlık bağlarının gevşemesi ya da kopmasıyla, akraba desteğinin yetersiz kalmasıyla
ilişkilidir. ‘Eş’ kimliğinden yoksun kalan kadın kendini amaçsız, yararsız görebilir.
Bu yalnızlığını da arttırabilir. Tekrar bir rol edinme, kendini yeterli ve değerli
görme duygusunu kazanıncaya kadar kendi içinde yaşadığı sorular ve çelişkiler de
olabilir.

Sonuç

Son yıllarda boşanma oranlarının artması, aile düzeninin ve birliğinin
giderek bozulması toplumsal deformasyonu da beraberinde getirmektedir. Yetişen yeni
nesillerin ruh sağlığı ve kişilik gelişimleri açısından yeterli ve dengeli olmaları,
aile düzeninin sağlıklı ve huzurlu olmasıyla mümkündür. Risale-i Nur’da bu konuya
dair çözüm önerileri dikkat çekicidir.

Bediüzzaman Yirmi Dördüncü Lem’a’da Müslümanların sığınağı ve cenneti
olarak nitelediği aile hayatının bozulması karşısında çare olarak İslamiyet dairesi
içersindeki dini terbiyeyi önermekte ve evliliğin kalıcı olabilmesinin yollarını
göstermektedir. Buna göre eşler birbirlerine olan sevgilerini beş on senelik geçici
güzellikler üzerine bina etmemelidir. “Belki, kadınların hüsn-ü cemâlinin en güzeli
ve daimîsi, onun şefkatine ve kadınlığa mahsus hüsn-ü sîretine sevgisini bina etmeli
-tâ ki, o biçare ihtiyarladıkça, kocasının muhabbeti ona devam etsin. Çünkü onun
refikası, yalnız dünya hayatındaki muvakkat bir yardımcı refika değil, belki hayat-ı
ebediyesinde ebedî ve sevimli bir refika-i hayat olduğundan, ihtiyarlandıkça daha
ziyade hürmet ve merhametle birbirine muhabbet etmek lâzım geliyor.” demektedir.
Yine Bediüzzaman’ın “Bahtiyardır o adam ki, refika-i ebediyesini kaybetmemek için
saliha zevcesini taklit eder, o da salih olur. Hem bahtiyardır o kadın ki, kocasını
mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin
olur, saadet-i dünyeviyesi içinde saadet-i uhreviyesini kazanır. Bedbahttır o adam
ki, sefahete girmiş zevcesine ittibâ eder, vazgeçirmeye çalışmaz, kendisi de iştirak
eder. Bedbahttır o kadın ki, zevcinin fıskına bakar, onu başka bir surette taklit
eder. Veyl o zevc ve zevceye ki, birbirini ateşe atmakta yardım eder. Yani, medeniyet
fantaziyelerine birbirini teşvik eder.” sözleri, ebedi sürecek bir muhabbetin ve
kalıcı bir evliliğin ipuçların sunmaktadır.

Öz

Son yıllarda boşanma oranlarının artması, aile düzeninin ve birliğinin
giderek bozulması, toplumsal deformasyonu da beraberinde getirmektedir. Yetişen
yeni nesillerin ruh sağlığı ve kişilik gelişimleri açısından yeterli ve dengeli
olmaları da, aile düzeninin sağlıklı ve huzurlu olmasıyla mümkündür. Bu çalışmada
çağımızın önemli problemlerinden biri olan boşanmaların nedenleri üzerinde durulmakta
ve çözümler sunulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Evlilik, kadın, aile, çocuk, boşanma

Abstract

Increase in rate of divorcements in recent years and deformation
in family order and unity of families cause social deformation. Sufficient and stable
mental health and personality development of new generation is only possible by
healthy and comfortable family order. This study evaluates reasons of divorcements
representing one of the most significant issues of this century, as well as presents
solutions.

Key words: Marriage, women, family, child, divorcement