RİSALE-İ NUR KONGRELERİ VE MASA ÇALIŞMALARI

DEKLARASYONLAR

Bu deklarasyonlar, Risale-i Nur Enstitüsü ve Köprü Dergisi tarafından tertip edilen Risale-i Nur Kongreleri ve Masa Çalışmalarında gerçekleştirilen oturumlar sırasında açıklanan ve genel kabul gören kanaatleri bildirmekte olup toplantı yöneticileri ve sekreterleri tarafından toplantılar sırasında alınan notlar üzerinde çalışılarak hazırlanmıştır.

 

 

DEMOKRAT ANAYASA
ARAYIŞLARI

Risale-i Nur Enstitüsü/Köprü Dergisi, Masa Çalışması,
17 Kasım 2012, İstanbul

 

KATILIMCILAR

Prof. Dr. Ahmet Battal (Oturum Başkanı)

Ahmet Dursun (Sekreter)

Prof. Dr. Sacit Adalı

Prof. Dr. Ensar Nişancı

Nimet Demir

Yrd. Doç. Dr. Murat Tümay

Hakan Yalman

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Yıldız

Doç. Dr. Recep Ardoğan

Kazım Güleçyüz

Said Mürsel

Yrd. Doç. Dr. Osman Özkul

Yrd. Doç. Dr. Ömer Ergün

Dr. Cemil Ertem

Yrd. Doç. Dr. Naim Demirel

Yrd. Doç. Dr. Aslan Delice

Doç. Dr. Hüseyin Özcan

Doç. Dr. Bekir Berat Özipek

Yusuf Sabri Şimşek

Engin Kaya

 

Deklarasyon

Yürürlükteki 1982 Anayasası yaşı itibariyle yenidir ama özgürlükçü ve demokrat değildir. Bu sebeple Türkiye’nin sadece “yeni” bir anayasaya değil, “demokrat bir anayasa”ya ihtiyacı vardır.

Toplumsal altyapımız ve geleneğimiz, sadece Türkiye için değil, dünyaya örnek olacak bir anayasa hazırlamaya uygundur. Kalb-i millet hükmündeki bu meclis, seçimden önce millete verdiği “yeni anayasa yapma” sözünü tutmalı ve milletin hissiyatına tercüman olacak demokrat bir anayasa yazmalıdır.

Anayasanın metni yanlış anlamalara ve yorumlamalara imkan vermeyen bir dil ve üslup ile kaleme alınmalıdır.

Mevcut anayasanın ruhuna sinmiş olan antidemokrat yapı kısmi değişikliklerle ortadan kaldırılamaz. Türkiye’nin özlediği Demokrat Anayasa, ancak devleti ve idelojileri kutsayan bir anayasadan vazgeçmekle yazılabilir.

Gücü elinde olanın kuralları koyduğu bir anayasaya değil, kuvvetin kanunda ve hukuk devleti çerçevesinde mecliste olduğu bir anayasaya ihtiyaç vardır.

Anayasanın ‘Başlangıç Kısmı’nda ideoloji değil; anayasanın temel değer yargıları ile felsefesi yer almalıdır. Bu felsefe herhangi bir fikir akımını topluma tek doğru ya da mutlak doğru olarak dayatan ideolojik anlayışa asla sahip olmamalı, tarafsız ve özgürlükçü bir devlet felsefesine yer vermelidir.

Toplumun kültürel değerlerini zorla dönüştürmeye çalışan darbeci-devrimci anayasa anlayışı terk edilmeli, onun yerine kültürel değerlere yaslanan ve kültürel değerleri güçlendirip besleyen “kültür odaklı” bir anayasa yapılmalıdır.

Halkın kültürünün önemli bir değeri olan inançlara ve kutsal kavramlara anayasada yer verilmesi, anayasanın halk tarafından samimi biçimde ve tam olarak sahiplenilmesine yardımcı olacaktır.

Anayasa insan haklarını ve bunun temeli olan insan onurunu esas almalı; insan hak ve hürriyetlerine, sevgiye, saygıya, birlikte yaşama iradesine atıf yapmalıdır. Herkes kendisini anayasanın kurup koruduğu toplum içinde birinci sınıf vatandaş olarak görebilmelidir.

Anayasa insan haklarını; başkalarının haklarını ihlal etmemek ve dolayısıyla “kul hakkına riayet etmek” olarak tanımlamalıdır.

Türkiye Batı’nın; kuvvet, menfaat, çatışma gibi prensipleri üzerine kurulmuş sefih medeniyet yükünü üzerinden atmalı, hak ve adalet esaslı bir anayasa yapmalıdır.

Devlet ceberut bir patron değil halkın hizmetkarıdır. Yeni anayasa devleti halkın hizmetine verecek şekilde tasarlanmalıdır.

İnançlar üzerinde baskı aracı haline getirilen katı laiklik yerine, Bediüzzaman Said Nursî’nin de işaret ettiği; dinde samimiyete ve ihlasa kapı açan din ve vicdan hürriyeti esasına dayanan bir laiklik tanımına ihtiyaç vardır.

Devlet; temel hak ve özgürlükleri korumalı, güvence altına almalı, çoğulculuğa saygı göstermelidir.

Demokrat Anayasa, ulus devlet yerine hukuk devleti esası üzerine şekillendirilmelidir. Yeni Anayasa “başkalarını yutmakla beslenen” menfi milliyetçilik anlayışına prim vermemelidir.

Vatandaş olmak bir şarta bağlı olmamalı, aksine herkesin kendisini birinci sınıf vatandaş olarak göreceği ve yabancıların da vatandaşı olmak için istekli olacağı bir toplum ve devlet modeli kurulmalıdır. Bediüzzaman’ın medresetüzzehra teklifi bu anlayışın önünü açacak bir medeniyet projesidir.

Anayasa’da, Türkçenin birinci resmi dil olması dışında herhangi bir dile üstünlük tanınmamalı, herhangi bir ırka mensup olmanın üstünlük sebebi sayılmayacağı vurgulanmalıdır.

Hukuku ve hakkı bölünmez bir bütün olarak ortaya koyan ve ‘hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz’ prensibini yansıtan adalet-i mahza kavramı; demokrat anayasanın ruhunu oluşturmalıdır. Anayasa kişi hak ve özgürlüklerini hiçbir şey için feda etmemeli, devletin bekası ve devamı gibi devleti önceleyen yaklaşımlar terk edilmelidir.

Ölülerin dirilere hükmetmesi manasına gelen değişmez hükümler özgürlükçü ve gelişimci bir anayasanın ruhuna aykırıdır; anayasada yer almamalıdır.

Milletin acil ihtiyacı; yönetim modelinin değişmesi değil, eşit vatandaşlık tanımına dayalı ve ideolojiden arındırılmış yeni bir anayasadır.

Sınırların her geçen gün daha da anlamsızlaşacağı geleceğin dünyasında coğrafyaya yeni sınırlar koyan federasyon ve özerklik gibi aslında çözümsüzlüğü tetikleyen çözümler yerine hürriyetleri ve yönetime katılmayı geliştiren yönetim modelleri tercih edilmelidir.

Coğrafyanın bölünmesine yol açan “siyasi yerinden yönetim”den uzak durulmalı ancak demokrasinin önünü açan “idari yerinden yönetim” geliştirilmelidir.

Devlet etkin biçimde denetlenmeli ve sorumlulardan hesap sorulan bir sistem kurulmalıdır.

Yönetimde istikrar ilkesi ile temsilde adalet ilkesinin bir arada gözetildiği bir seçim sistemi kurulmalıdır.

Özel mülkiyet ile teşebbüs ve sözleşme hürriyeti ve rekabetçi piyasa ekonomisi asıldır. Ancak adalet hedefine uygun sosyal devlet uygulamaları devletin denetimsizliğine ve hantallığına bahane yapılmamalı, devlet bireylere onurlu bir hayat sürdürmelerini sağlayacak ölçüde sosyal ve mali destek sağlamalıdır.

Sosyal adalete vesile olan sosyal devlet uygulamaları gönüllü örgütler ve bilhassa vakıf müessesesi eliyle sürdürülmelidir. Anayasa bilhassa bu konuda “dünyaya örnek bir anayasa” olmalıdır.

Mahkumların sadece hapsedildiği değil gerçekten ıslah edilebildiği bir ceza adaleti sistemi kurulmalıdır.

İnsanların devlete ve başka insanlara karşı hürriyeti Allah’a karşı kulluklarına mani olmamalıdır.

Hürriyetin gerçek sınırı kişilerin ne kendisine ne de başkasına zarar vermemesidir. İnsanın nefsinden korunması için tedbir alınmalıdır.

Anayasa insana güvenmeli, “her geleni Hızır bil, her geceyi kadir bil” anlayışındaki gibi bir iyi niyet esasını benimsemelidir.