RİSALE-İ NUR KONGRELERİ VE MASA ÇALIŞMALARI

DEKLARASYONLAR

Bu deklarasyonlar, Risale-i Nur Enstitüsü ve Köprü Dergisi tarafından tertip edilen Risale-i Nur Kongreleri ve Masa Çalışmalarında gerçekleştirilen oturumlar sırasında açıklanan ve genel kabul gören kanaatleri bildirmekte olup toplantı yöneticileri ve sekreterleri tarafından toplantılar sırasında alınan notlar üzerinde çalışılarak hazırlanmıştır.

 

İnsanlık ve Dünya Barışı İçin
Said Nursî’nin Milliyet Anlayışı

  1. Risale-i Nur Kongresi,
    30-31 Mart 2013, İSTANBUL
  2. MASA:

İnsani Değerler ve Milliyet

KATILIMCILAR

Kadir Akbaş (Oturum Başkanı)

Dr. Hakan Yalman (Sekreter)

Prof. Dr. İdris Şengül

Prof. Dr. Mahmut Kaplan

Prof. Dr Hüseyin Elmalı

Doç. Dr. Cüneyt Eren

Yrd. Dr. Recep Ardoğan

Yrd. Doç. Dr. Levent Bilgi

Dr. Nevzat Bayhan

Yrd. Doç. Dr. Veysel Kasar

Sadık Yalsızuçanlar

Taha Çağlaroğlu

 

  1. İnsanlık ağacının peygamberlik dalında gelişen insani değerler, meyvesi sevgi ve dostluk temelli bir varlık algısı oluşturmuştur. Bu algı ile, her insanın ve her varlığın temelinde olan muhabbet hakikatiyle tanımlandığı ve kainatla barışçı ilişkilerin geliştirildiği bir hayat modeli doğmuştur.
  2. Peygamberler huzurlu, barış dolu ve kucaklayıcı bir hayat modelinin öncüsü olmuşlardır. Varlığın müslim olduğu yaklaşımından ortaya çıkan bu davranış modeli insanlığın barış arayışının da temelini teşkil etmiştir. İnsanlığın milletler ve kabileler şeklinde yaratılmasının hikmeti, tanışmak ve kaynaşmaktır. Bu irfanî mirasın izlerini ülkemizin yakın tarihinde de görmek mümkündür. Osmanlı Medeniyeti’nde vahdet yaklaşımı üzerine bina edilmiş varlık algısının ürettiği ‘insani değerler’ örneği olan pek çok olay yaşanmıştır. Kardeşliğin anlam dünyasını genişleten Bediüzzaman, kendisine eziyet edenlere hakkını helal etmiş, köpeğin dahi gıybetinin yapılmasına izin vermemiş, kuru dalları bile kardeş olarak görmüştür. Bu kuşatıcı vahdet anlayışı milletleri de bu çerçevede tanımlamıştır.
  3. Benlik ve bencillikten kaynaklanan üstünlük iddiası ile yapılmış etnik tanımlamalar, şeytanla başlayan bir süreç olarak değerlendirilmiştir. İnsanlıkta kardeşlik ilkesiyle bütün insanlığı bir görme zenginliği İslamiyet kavramının içini dolduran en önemli vurgu olmalıdır.
  4. Irkçılık, hikmetten uzak batı felsefesinin insanlığa musallat ettiği bir hastalıktır. Parçalayıp yutmakla beslenen bu yaklaşım; süregelen savaşların, kavgaların, vahdete ulaşmanın önündeki en büyük engeldir. Irkçı yaklaşımlar, İslam toplumları arasında ayrılık tohumları ekmiş, düşmanlıklara sebep olmuştur. Yine ülkemizde yaşayan değişik etnik ve kültürel gruplar arasında oluşturulmaya çalışılan husumet ve kavgalar, bu planın uygulanmasından ibarettir.
  5. Büyük ölçüde cehaletten beslenen bu sorunun çözümü için işe eğitimden başlanmalıdır. Bu anlamda ders kitaplarında ve eğitim müfredatında yer alan ırkçı vurgular temizlenmelidir.
  6. Ülkemizin dini, kültürel ve etnik zenginliği gözetilmeli, yeni anayasada bu zenginliklerin korunması teminat altına alınmalıdır. Çoğulcu, demokratik ve hukuka dayalı yeni bir anayasal nizam tesis edilmelidir.
  7. Eğitimin asli hedefi kamil insan yetiştirmek olmalıdır. İmanla ve ameli salihle beslenen fertlerin oluşturduğu sağlıklı bir toplum, insaniyet kardeşliği duygusu ile dünya barışının teminatı olacaktır. Asıl özgürlük, ötekinin özgürlüğüdür. Bu anlayış barış zemininin güçlenmesine katkıda bulunacaktır. Bu çağrı vicdanlarda karşılık bulunca hazımsızlıklar ortadan kalkacak; saygı, sevgi, huzur ve esenlik dolu bir dünya doğacaktır.
  8. MASA:

Dünya Barışı ve Milliyet

KATILIMCILAR

Prof. Dr. Ali Bakkal (Oturum Başkanı)

Sebahattin Yaşar (Sekreter)

Prof. Dr. Ertan Efegil

Prof. Dr. Ahmet Hamdi Aydın

Prof. Dr. Kayhan Mutlu

Yrd. Doç. Dr. Ömer Ergün

Dr. İntizam Seyda Durgun

Malik Atom

Murat Bayar

 

  1. 1789 Fransız İhtilalinden sonra dünyada gelişen milliyetçilik düşüncesinin, ulus devlet yapısı devam ettiği müddetçe ortadan kaldırılması mümkün değildir. Tarihi ve sosyolojik bir gerçeklik olan milliyetçiliği Bediüzzaman, müspet ve menfi olmak üzere ikiye ayırmıştır. Esasen İslamiyet milliyetini kabul eden Bediüzzaman, dünya ve insanlık barışının temini için, kitleler arası bağın ‘menfi fikr-i milliyet’ yerine, ‘müspet fikr-i milliyet’ fikrinin yerleştirilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
  2. Etnik köken de dahil olmak üzere farklılıklar bizatihi problem değildir. Problem olan, farklılıkların çıkar sebebi olarak kullanılması ve başkalarını tehdit unsuru olarak değerlendirilmesidir.
  3. Irkçılık insan haklarına aykırı bir düşünce olduğu için, ırkçılıkla insan haklarının bir arada olmaları mümkün değildir. Onurlu bir hayat için insan haklarına ihtiyaç vardır. İnsani değerler ancak insan haklarının sağlandığı yerde gelişir. Irkçılık bencilliktir ve ayrımcılığa uğrayan kesimlerin mağduriyetine sebep olur.
  4. Bediüzzaman, barışçıl yöntemlerle sorunların çözümünü önceleyen ‘müspet hareket’i bir düstur olarak kabul etmiştir. Risale-i Nur talebeleri hiçbir zaman teröre bulaşmadıkları gibi, asayişin temini için büyük gayret sarf etmişlerdir. Risale-i Nur, dahilde olduğu kadar uluslar arası platformda da barışın en güçlü referansıdır.
  5. Bediüzzaman’a göre İslamiyet, ‘insaniyet-i kübra’dır; yani insani değerlerin tümünü kapsamakta, insanlığın sulh ve huzurunu hedeflemektedir. İslamiyet, Müslümanlar arasındaki bağı güçlendirmek için ‘İslam kardeşliği’ni; tüm insanlar için de ‘insan hakları’nı öne çıkarmaktadır.
  6. İslam dünyasının en önemli problemleri cehalet, ihtilaf ve fakirliktir. Bu üç unsurun da düğüm noktası cehalettir. Bediüzzaman’ın Medresetüzzehra projesi İslam dünyasına dönük ırkçılığı yok eden, cehaleti ortadan kaldıran bir eğitim projesidir. Bediüzzaman bu eğitim müessesesinde din ve fen ilimlerinin birlikte okutulmasını tavsiye etmekte; eğitim dili olarak da, bir din dili olması münasebetiyle Arapçayı vacip, resmi dil olması münasebetiyle Türkçeyi lazım, mahalli dil olması münasebetiyle de Kürtçeyi caiz görmektedir. Bu cehalet problemi çözülmediği müddetçe, Müslümanlar arasındaki sulh ve huzurun temini de mümkün görülmemektedir.
  7. Allah indinde din, İslam’dır. Mezhep ve meşrep taassubuna meydan verilmemelidir. Günümüzde Müslümanların birliğini sarsan önemli sebeplerin başında bu taassup gelmektedir.
  8. Türkiye’de birliğin ve dirliğin sağlanması için anayasa etnik kökene vurgu yapan söylemlerden arındırılmalı, insan hak ve özgürlükleri öne çıkarılmalı, vesayetçi zihniyet terk edilmeli, demokratik esaslar yüceltilmeli ve din kardeşliği tesis edilmelidir.
  9. Dünyadaki bütün ekonomik ve siyasi gelişmelere rağmen, emperyal düşünceler devam etmekte ve bu düşüncelerin en fazla zararını İslam ülkeleri görmektedir. Maalesef İslam ülkelerindeki müstebit idareler (otoriter rejimler) bu durumun ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadırlar.
  10. İslam coğrafyasında, iç barışın temin edilmesi esas itibariyle bütün Müslümanların görevidir. İslam İşbirliği Teşkilatı gibi bölgesel kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin sorunların çözümünde daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir.
  11. İnsanlık ve dünya barışının temini ve yoksulluğun giderilmesi için, İslam ülkeleri arasında bir entegrasyon (ittihad-ı İslam) oluşturulması gereklidir.
  12. MASA:

İnsanlık Tarihi ve Milliyet

KATILIMCILAR

Prof. Dr. Mehmet İpçioğlu (Oturum Başkanı)

Prof. Dr. Adem Ölmez (sekreter)

Prof. Dr. Ergün Yıldırım

Doç. Dr Ahmet Yıldız

Doç. Dr. Tarık Nişancı

Prof. Dr. Bekir Berat Özipek

Dr. Cemil Ertem

Müfid Yüksel

Nimet Demir

 

  1. Modern çağın seküler dini olarak milliyetçilik, milli bilince dayalı ulus toplumlar oluşturmuş, günümüzde ulus devlet formu BM düzenine temel alınmıştır. Takva esaslı bir toplumsal tasavvura sahip olması beklenebilecek Müslüman toplumlar da bu düzenin parçası haline getirilmişlerdir. İki dünya savaşı ve küresel sömürgeciliğin motor gücünü oluşturan milliyetçilik, halen küresel çatışmaların da en önemli meşruiyet çerçevesidir.
  2. Milliyetçiliğin Müslüman tebayı da peşine takmasıyla Osmanlı devletinin çökme sürecine şahit olan Said Nursî, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin ulusal değil çoğulcu bir İslami aidiyet üzerine inşa edilmesi için büyük çaba göstermiştir.
  3. Bediüzzaman Said Nursî, milliyet fikrini analitik bir şekilde değerlendirir. Milliyeti reddetmez, onun bir tür dayanışma ve aidiyet duygusu olarak varlığını tanır; ama milliyetçiliği kabul etmez. Müspet ve menfi milliyet anlayışlarından söz eder, fakat “müsbet milliyetçilik” gibi bir ifade kullanmaz; dolayısıyla milliyetçiliğe meşru bir zemin açmaz. Milliyet olgusundan milliyetçiliğin türetilmesini onaylamaz.
  4. Bediüzzaman’ın getirdiği millet tanımı, Fransız ihtilali ile gelişen modern seküler bir anlayış olmayıp, Selman-ı Farisi’nin Selman ibni İslam olarak kavranışını yansıtır. Onun düşünce zemini ittihad-ı İslam anlayışıdır. Bu anlayışını adalet, merhamet ve şefkat ilkeleri üzerine oturtmaktadır.
  5. Said Nursî, hayatı boyunca kavmiyetçiliğe karşı çıkmıştır. Said Nursî, Emevilerin Arap asabiyetine dayalı üstünlük iddiası yüzünden İslamlaşma sürecini sekteye uğratmasını ve Şuubiyye hareketini tahrik etmesini hatırlatarak milliyetçiliğin adalet ilkesini yok ettiğini belirtir.
  6. Bediüzzaman, farklı unsurların beraber yaşayabilmesi için, Frenk illeti olarak tanımladığı milliyetçiliğe karşı çıkar. Unsur olarak İslamî aidiyeti yeterli görür. Ümmet içinde İslam kardeşliğinin (revabıt-ı islamiyeyi) esas alınmasını ve parçalanmalara (tevaif-i mülûke) yol açacak durumlardan kaçınılması gerektiğini söyler. Adalet, şefkat ve merhamet ilkeleriyle bütün insanlığı içine alacak bir yapıyı önerir.
  7. Ona göre kavimler insanların birbirlerini tanımaları ve yardımlaşabilmeleri için yaratılmıştır. Kavmi nitelikler tanımlayıcı değil tanıtıcı olabilir. Soya dayalı bir aidiyet inşası mümkün değildir; Çünkü insanların gerçek soylarını tespit etmek, levh-i mahfuz açılsa ancak mümkün olabilir.
  8. Modern bir kollektivite biçimi olarak millet, İslam düşüncesi ile bütünleşecek bir şekilde çoğulculuk temelinde yorumlanır. Buna bağlı olarak kavmî, dinî ve mezhebî temsillere imkan veren çoğulcu beraber yaşama tasavvuruna yer verir. Millet kavramının modern yorumuna kısmi olarak İslam’a hizmet etmesi ve sekülerliğe mesafeli olması çerçevesinde onay verir. Müspet milliyet kavramı bunun ifadesi olarak okunabilir. Bediüzzaman, hamiyeti milliyeyi tabiî dayanışma duygusu içinde ele almaktadır. Buradan müsbet milliyetçilik sonucuna ulaşılması Bediüzzaman’ın fikirlerinin kritik yanlış yorumlarından biridir.
  9. İnsanlık tarihi milliyetlerin tarihi değil, iman ve küfür mücadelelerinin tarihidir. Milliyetçilik imanî değil küfrî geleneğin modern tezahürlerinden biridir.
  10. MASA:

Din ve Milliyet

KATILIMCILAR

Prof. Dr. Nurettin Abut (Oturum Başkanı)

Prof. Dr. Atilla Yargıcı (Sekreter)

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Recep Şentürk

Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz

Doç. Dr. İsmail Taşpınar

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Cüneyt Gökçe

Mehmet Ali Kaya

Ali Ferşadoğlu

 

  1. Kur’an’ın ifadesiyle bir erkek ve dişiden yaratılan insanlar, düşmanlık yapıp birbirlerine zarar vermeleri için değil, tanışıp yardımlaşmaları, birbirlerinin varlıklarını kabul etmeleri gayesiyle farklı ırk ve kabilelere ayrılmışlardır.
  2. Kur’an ırk ve dil farklılığını Allah’ın varlık ve birliğini gösteren deliller olarak nitelendirir.
  3. İnsanın fıtratına Allah tarafından yerleştirilen şehvet, gadap ve akıl kuvvelerine bir sınır konulmamıştır. Bu kuvveleri zulme sebep olan ifrat ve tefritten kurtarıp adalet ve istikamete götüren hak dinlerin etkileri kaybolduğu zaman, zulüm ve haksızlıklar meydana gelmiştir.
  4. İslamiyet ırk, kabile ve aşiretlerin varlığını kabul eder. Ancak kendisini üstün görüp, başkasına haksızlık yapmaya, ötekini yok saymaya, hor görmeye ve sömürmeye vesile olan ırkçılığı; Said Nursî’nin ifadesiyle “menfi milliyeti” yasaklar.
  5. İmanın, özellikle tevhit ve ahiret inancının büyük ölçüde zaafa uğratıldığı aydınlanma döneminde bilimcilik ve ırkçılık kutsallaştırılmıştır. Modernitenin ortaya çıkardığı çağdaş ideolojilerden birisi olan ırkçılık yeniden diriltilmiştir.
  6. Irkçılığın sebep olduğu iki dünya savaşının özellikle kendilerine verdiği büyük zararı gören gelişmiş ülkeler, birlik ve beraberliğin yollarını aramaya başlamışlar, kendi aralarında Avrupa Birliği gibi birlikler kurmuşlardır. Ancak ırkçılık hastalığını başka ülkelere yaymaktan da geri durmamışlardır
  7. Yaşadığı çağın sorunlarını ve hastalıklarını tespit eden Said Nursî, bütün mesaisini Müslüman toplumun zaafa uğratılan imanını takviye etmeye sarf etmiştir. Sağlam bir tevhit ve ahiret inancıyla meydana gelecek olan sorumluluk bilinci, ırkçılık probleminin çözülmesinde önemli bir rol oynayacaktır.
  8. Said Nursî, milliyet fikrini benimseyenlere bundan vazgeçmelerini söylemenin doğru olmadığını, ancak onu olumlu bir yöne kanalize etmek gerektiğini söyler.
  9. Milliyet duygusu, İslamın kalesi ve zırhı olduğu zaman İslamiyet’e kuvvet verir. İslamiyet’in yerine geçtiği zaman ırkçılığa dönüşür ve zulme sebep olur. Ona göre böyle bir yer değiştirme büyük bir cinayettir.
  10. MASA:

Toplum, Devlet ve Milliyet

KATILIMCILAR

Prof. Dr. Ahmet Battal (Oturum Başkanı)

Yrd. Doç. Dr. Abdunnasır Yiner (Sekreter)

Prof. Dr. Sacit Adalı

Prof. Dr. Doğu Ergil

Prof. Dr. Ensar Nişancı

Prof. Dr. İshak Torun

Yrd. Doç. Dr. Vahap Coşkun

Doç. Dr. Murat Tümay

Doç. Dr. Faruk Soylu

Doç. Dr. Zübeyir Akçe

Kazım Güleçyüz

Hasan Yükselten

Ekrem Akman

 

  1. Farklılıklarımız imtihanımızdır. İmtihanı kazanabilirsek ve farklılıklarımıza tahammül edebilirsek farklılıklarımız zenginliğimiz olur. Sosyal hayat; dil, din, mezhep ve benzeri alanlardaki farklılıklardan oluşur. Yönetenlerin asıl görevi ve yönetme sanatı ise bu “farklılıkları yönetmek”tir.
  2. Bediüzzaman’ın ifadesiyle “milliyeti mabud ittihaz edenler”, önce “milli devlet”i kutsamışlar ve iktidar gücünü gasbederek kullanan kişileri kutsallaştırmışlardır.
  3. Millet ve milliyet ile ilgili kavramların yeniden tarif edilmesi kaçınılmazdır. Bu konuda en başarılı isim ise Bediüzzaman’dır.
  4. Müsbet milliyet fikrinin altı çizilmeli, menfi milliyetçilikler ise toplumsal ve siyasi hayattan sökülüp atılmalıdır. “Vatanını, milletini, bayrağını … sevmek” gibi ortak değerlere dayanan milliyet fikri, adına milliyetçilik de denilse bizatihi kötü değildir.
  5. Fert planında nefis terbiyesi, sosyal alanda kültürel çerçeve ve devlet idaresinde de “ortak akıl” ile çerçevelenmezse menfi milliyetçiliğe dönüşme riski yüksektir.
  6. Müsbet milliyet fikri “kapsayıcı millet tasavvuru”na dayanır; demokratiktir, çoğulcudur, ötekileştirmez. Toplumsal birlik bağlarını vurgulayarak güçlendirmeye yönelir.
  7. Menfi milliyetçilik, kişilere kendisini beğenmişlik duygusu aşılar. Bu fikirle bütünleşen toplumlara, başka toplumları ve kimlikleri sürekli ve “varlığı gereği” düşman olarak gösterir. Bu ideolojiye sahip devletlere ise kendi ülkesindeki alt kültürleri red ve inkar ettirir. Menfi milliyetçilik anlayışları “dışlayıcı millet tasavvurları”na dayanır. Nitekim 1923’den sonra olduğu gibi “büyük millet” tarifi “Türk milleti” ya da “Atatürk milliyetçiliği gibi” kavramlar üzerinden şekillendirilmeye çalışılarak daraltılmış ve küçültülmüştür. Menfi milliyetçilik temeline dayanan ulus devlet vatandaşlarının beynini bölmek ister. Görünüşte birleşme-bütünleşmeden hareket eder, ancak gerçekte ayrışmaya yol açar. Bu sebeple ulus devlet şizofren bir devlettir.
  8. Modern toplumda toplumun farklı unsurlarını bir arada tutacak ortak değer birlikte yaşama iradesidir. Bu irade insanın ortak hayattan memnun olması ile tezahür eder. Bu sebeple bir toplumsal sözleşme olan Anayasa birlikte yaşama iradesini güçlendirecek bir anlayışla yeniden yazılmalı ve tüm ideolojilerden arındırılmalıdır. Bu kapsamda Türkiye gibi bir ülke için en dışlayıcı ideoloji olan “Atatürk milliyetçiliği” de Anayasadan çıkarılmalıdır.
  9. Anayasa, etnik kimlikleri yüceltmemeli ya da yok saymamalı, etnik kimliğine ve diğer aidiyetlerine bakmaksızın “ortak kültür ve ortak tarih temelinde birlikte yaşama iradesi” ile hareket eden herkesi vatandaş olarak kabul etmelidir.
  10. Modern İslam toplumlarında İslam dini, toplumu bir arada tutacak ortak değerlerin başında gelir. Zira İslam evrenseldir. Nitekim Bediüzzaman “İslamiyet milleti her şeye kâfidir. Din, dil bir ise millet de birdir. Din bir ise yine millet birdir” demektedir. İslamiyet milliyeti aidiyetleri ve grup kimliğini yok saymaz, menfi olarak kullanılmasını yasaklar; toplumsal gurura kapı açmaz. “Milletimiz İslamiyet’tir” ama bir Müslüman “din milliyetçisi” de değildir.
  11. Ulus devlet yaklaşımı kavimlere ve hatta kabilelere uluslaşma ve dolayısıyla devletleşme hakkı vermeyi gerektirir. Oysa İslam dünyasının ihtiyacı, eyalet, federasyon ya da bağımsız devletler yoluyla İslam coğrafyasına yeni sınırlar koymak değildir. Aksine, var olan zihnî ve siyasi sınırları kaldırmak ve İttihad-ı İslam’a ulaşmak hedef olmalıdır. Bu ittihad, birlik bağlarının en güçlüsü ve en faydalısıdır.

Neden, dünya herkese ittihat ve terakki dünyası olsun da Müslümanlara ihtilaf ve tedenni dünyası olsun!