Vth National Risale-i Nur Congress Final Declarations

“Çağımız Sorunlarına Çözüm Arayışları ve Said Nursi Modeli”

1. Fıtratta hayır esas, şer ise arızidir. Aynı şekilde uluslararası
ilişkilerde de asıl olan sulh ve barıştır; savaş hali ise arızi bir durumdur.

2. Günümüz güçlü devletlerinin diğer devletleri işgal etmesi, sömürmesi
ve asimilasyona tabii tutması gibi zulüm ve haksızlıklar sadece çıkar düşüncesinden
değil bu düşüncenin arkasındaki medeniyet algısından kaynaklanmaktadır.

3. Bediüzzaman’a göre bu medeniyetin sosyal hayattaki dayanak noktası
kuvvet; gayesi menfaat; hayat kanunu mücadele; toplumları birbirine bağlayan rabıtası
ırkçılık ve menfi milliyetçilik fikri; meyvesi ve neticesi ise nefsi arzuların tatmini
ve ihtiyaçların giderek arttırılmasıdır.

4. Barış için İslam medeniyetinin dayandığı hak; fazilet; yardımlaşma;
din kardeşliği, akrabalık ve vatandaşlık bağları; insanı nefsi arzularından kaynaklanan
kötü fiilleri işlemekten vazgeçirmek, ruhu derin ve yüksek düşüncelerle donatıp
ulvi hisleri tatmin etmek, esasları hayata geçirilmelidir.

5. İnsanlar arasındaki münasebetlerin insan hakları temeline dayanması
zorunlu olduğu gibi, uluslararası münasebetlerin de insan hak ve hürriyetleri temeline
dayanması zorunludur. Dünyada sulh-u umuminin temini için hakkın temel alınması
bir zarurettir.

6. Uluslar arası ilişkilerin bir diğer önemli esası mütekabiliyettir.
Ancak mütekabiliyet esasının mutlak olarak uygulanması doğru olmayıp, bu hususta
da hak ve adalet esaslarına riayet edilmesi sulh-u umumi adına bir gerekliliktir.

7. Gerek insanlar arasındaki gerekse toplumlar ve devletlerarasındaki
ilişkiler kin ve adavet üzerine değil, muhabbet ve merhamet üzerine kurulmalıdır.
Kişi ve toplumlara haklarının verilmesi ancak bu düşüncenin yaygınlaştırılması ile
mümkün olacaktır. Uluslar arası bir gücün başka toplumlar üzerinde yapmış olduğu
zulüm ve haksızlıklara karşı diğer toplum ve devletlerin sessiz kalması dahi hakikatte
bir zulümdür.

8. İttihad-ı İslam, Bediüzzaman’ın önemli hedeflerinden biridir.
Ancak onun ittihad-ı İslam anlayışı siyasi bir birliği değil, merkezden muhite gittikçe
genişleyen, ferdi ve bütün dünya toplumlarını içine alan bir barış projesidir. Bu
münasebetle Bediüzzaman, önce ferdin iman, amel noktasındaki birliğini; sonra aynı
toplumda yaşayan sınıflar arasındaki birliği; daha sonra ise Müslümanlar arasındaki
birliği ve en sonunda da Müslümanlar ile gayri Müslimler arasındaki birliği hedef
edinmiştir.

9. Cihadın gayesi i’lay-ı kelimetullahtır. İnsanların medenileştiği
bu zamanda aslolan maddi cihad değil manevi cihaddır. Bu cihadın en önemli vasıtası
ilim ve irfandır. Bediüzzaman bu durumu, “Cihad-ı hariciyi, Şeriat-ı Garra’nın berahin-i
katıasının elmas kılıçlarına havale edeceğiz. Zira medenilere galebe çalmak ikna
iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir” ifadesiyle ortaya koymuştur.

10. Müslümanların arasında çıkacak olan anlaşmazlıkların giderilmesi,
öncelikle Müslümanların görevidir. Bediüzzaman’a göre ittihad-ı İslam önemli bir
hedef olduğundan, İslam ülkelerinin kendi aralarındaki ilişkileri sağlamlaştırmak
için kurdukları her türlü birliğin muhafazasına çalışılmalı, bunların işlerlik kazanması
için çaba sarf edilmeli ve Müslüman ülkelerin gayri Müslim ülkelerle yapacakları
birlik anlaşmalarında Müslüman ülkelerle irtibatını koparacak hususlara karşı hassasiyet
gösterilmelidir.

11. Diyalog, sulh-u umuminin temini için önemli bir araçtır. Ancak
bu yöndeki teşebbüs ve çalışmalarda Bediüzzaman’ın “zarurat-ı diniye” olarak tabir
ettiği İslam’ın temel esaslarından taviz verilmemeli ve bu vesileyle görev yapan
kişilerin gerek, inanç gerekse bilgi bakımından yeterli donanıma sahip olmaları
zaruridir.

12. İslam tarihi geçmişte diğer medeniyetlerle bir arada barış içinde
yaşanabileceğinin en zengin örnekleriyle doludur. Ancak Batı medeniyeti içerisinde
Müslümanların bugün dahi çok rahat yaşayabildikleri söylenemez. Müslümanları rahatsız
etmek için zaman zaman Batıda bazı provokatif eylem ve söylemler ortaya çıkmaktadır.
Müslümanların bunlara karşı uyanık olması ve bu tür provokasyonlara alet olmaması
gerekir.

13. İçinde bulunduğumuz bölge ve tarihi sorumluluklarımızdan hareketle,
tarihte yapılmış hatalardan ders alınarak, geleceğe perspektif oluşturabilecek hak
ve adalet esasına dayalı ilkeli münasebetler tesis edilmelidir.

14. Çağın şartları ne olursa olsun her konuda ümitvar olmak gerekir.
Herkesin himmeti kendi milletini kurtarmaya yönelik olur ve herkes müsbet hareketi
prensip edinirse kısa zamanda büyük başarıların sağlanması mümkündür.

15. Hem insanî düzeyde, hem de toplumsal düzeyde Kur’ân medeniyetinin
dayanmış olduğu temel ilkelerin, çağın problemlerine reel olarak nasıl çözüm bulabileceğine
dair projeler ve bilimsel araştırmaların yapılması, somut önerilerin ortaya konulması
gerekmektedir.