İslam tarihi Kur’an-ı Hakim’in gerçek tefsirini ortaya
koymak isteyen alimlerin çabalarına ve bu sayede Kur’anı anlatan sayısız
eserlerin vucuda gelmesine şahit olmuştur. Kur’an’ın nazil oluşundan
günümüze kadar her çağın şartlarına hitap eden eserler yazılıp tefsirler
telif edilmiştir. Size göre bütün bu tefsirlerin ortak hedefi nedir ve bu
hedef ne derece gerçekleşmiştir?

Ortak hedef Kur’an-ı Kerim’i iyi anlayıp uygulamaktır.
Kur’an’daki bir çok kelimenin sözlük anlamı yanında terim anlamı da vardır. Bir
ayette kapalı kalan bir husus başka ayetlerde açıklanmaktadır. Hz.Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellemin Kur’an-ı tefsir eden hadisleri de vardır. Bunların
yanında her müfessir kendi anlayışı, ihtisası, bilgi ve becerisiyle bir kısım
yorumlar yapmıştır. Bunları bir araya getirmek için tefsirler yazılmıştır.

Bulundukları çağın insanına hitap eden, iman ve İslam
hakikatlerinin, ("marziyyat-ı ilahiye"nin) doğrudan doğruya Ezeli Kelam’dan
anlaşılmasına hizmet etmesi gereken tefsir çalışmalarının, İslam
düşüncesinin oluşumunda etkisi ne yönde ve ne kadar olmuştur?

Ayetler Allah teâlânın sözleridir. Onları tartışmasız kabul
ederiz. Hadislerin uydurma olma ihtimaline karşı dikkatli olmak gerekir.
Alimlerin yorumları ise daima tartışmaya açıktır.

Müfessirler tefsir yazarken hassas davranmış, alimlerin görüşü
ile Kur’an ve Sünneti birbirine karıştırmamışlardır. Ancak zamanla müslümanların
ilim anlayışı değişmiş, alimlerin yorumları Kur’an ve Sünnetin yerine konmuş ve
tartışılamaz hale getirilmiştir. Sonuçta Kur’an’a zıt iki düşünce oluşmuştur:

Birincisi "Kur’an’ı biz anlamayız, büyüklerimiz anlar"
şeklindeki düşüncedir.

Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Elif, Lam, Ra. Bunlar, gerçeği açıklayan Kitabın ayetleridir.
Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik." (Yusuf 12/1-2)

"Ey inananlar! Allah’a ve Peygamberine boyun eğin, Kur’an’ı
dinleyip dururken yüz çevirmeyin, dinlemedikleri halde "dinledik" diyenler gibi
olmayın." (Enfal 8/20-21)

"Bunlar Kur’an üzerinde akıl yormazlar mı? Yoksa kalpler
üzerinde kilitler mi vardır? "(Muhammed 47/24)

"And olsun ki, Kur’an’ı, düşünmek için kolaylaştırdık; ama hani
düşünen?" (Kamer 54/17,22,32 ve 40)

Bizim için önemli olan Kur’an ve Sünnet’e uymaktır. Bu sebeple
yorumları öne almak hataların en büyüğüdür. Hesap günü, hiç kimse bizim
avukatlığımızı yapamayacaktır.

Tefsir okurken bütün gayretimizle ayeti anlamaya çalışmalı,
tefsirlerdeki açıklamaları ayeti anlayabilmemiz için yardımcı kılmalıyız.

İkinci hata da "Kur’an’ın anlamını okursanız sapıtırsınız"
sözüdür. Hiç öyle şey olur mu. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Doğrusu bu Kur’an
en doğru yola götürür ve yararlı iş yapan müminlere büyük mükâfat olduğunu
müjdeler". (İsra 9)

Kur’an’ı kendine uydurmak isteyen sapıtır. Bütün batıl mezhepler
bunu yapmıştır. Ama kendini Kur’an’a uydurmak isteyen sapıtmaz, doğruyu bulur.

Şimdiye kadar yapılan tefsirlerin içinde sahabe, tabiin
ve tebe-i tabiin alimlerinin oluşturduğu selef-i salihini de içine alan
"Cadde-i Kübra-yı Kur’aniye"yi sizce tam olarak ortaya koyabilenler
hangileridir? Bir başka ifadeyle ehl-i sünnet anlayışını tam olarak yansıtan
Kur’an yorumunun taşıması gereken temel özellikler nelerdir?

Tam olmak yanlız Allah’a mahsustur. İnsanların yaptığı çalışmada
eksik yanlar olur. Bunda da büyük hikmetler vardır. Çünkü bu sayede ilmi
çalışmaları ara vermeden devam ettirmek bir zorunluluk haline gelir.

Hasatasız tefsir de yoktur. Hatasızlık sadece niyetlerde olur.
Bir alim iyi niyetle çalışıp yanlış bir yoruma da varsa sevap kazanır. Kötü
tefsir, kendi batıl inançlarına Kur’an’ı alet etmek isteyenlerin yaptığı
tefsirdir.

Günümüzün şartlarına uygun ve insanımızın anlayıp
hayatına uygulayabilceği prensipleri açıklığa kavuşturur mahiyette bir
Kur’an yorumu hangi özellikleri taşımalıdır kaynakları ve referansları neler
olmalıdır?

Sözü edilen yorum, bir insanın yaşadığı zamanı, Kur’an ışığında
değerlendirmesidir. Zaman ve şartlar hızla değiştiği için yorumlar çabuk eskir.
Bu sebeple her olay karşısında Kur’an’a baş vurma alışkanlığı kazanmalıdır.

Var olan her şey Kur’an yorumuna kaynaklık edebilir. Ormandaki
bir ağacı, orman memuru, köylü, turist, kâğıt üreticisi, arıcılık yapan, reçine
üreten, marangoz, mobilyacı vs. nasıl kendine göre yorumlarsa Kur’an’ı da herkes
kendine göre yorumlayabilir. Yeter ki yorumu Kur’an’a aykırı olmasın.

Bediüzzaman Said Nursi, şimdiye kadar yapılan tefsirlerin
ekseriyetinin Kur’ana ayine olamadıkları ve Ezeli Kelam’ın kudsiyetini
hissettiremedikleri yönünde bir tenkid geliştirmektedir. O’na göre İslamın
hayata geçirilmesi için vicdanları tahrik eden "kaynağın kudsiliği"göz ardı
edildiği için, müfessirlerin büyük çoğunluğunun ortaya koydukları eserlerle
Kur’an-ı Kerim’in indiriliş maksadına tam olarak hizmet edememişler, ve
sonuşta Kur’an anlaşılarak hayata geçirilmesi gereken İslamiyetin esaslarını
taşıyan bir vahiy olarak değil "teberrüken tilavet olunan bir mübarek kitap"
olarak kabul edilmiştir. Halbuki tefsir Kur’ana gölge ve vekil olmamalı,
ayine olmalı, ondaki hakikatleri yansıtırken kudsiyeti perdelememelidir. Bu
yaklaşıma iştirak ediyorsanız bu problemin aşılması için düşünülmesi gereken
tedbirler neler olabilir ve kimlere vazife düşmektedir?

Kur’an’ı tefsirlerin vesayeti altında anlamak gerektiğini ileri
sürenler bu tenkidi haketmişlerdir. Bediüzzaman, "Kur’an’ın hakimiyet-i
mutlakası" başlıklı yazısında konuyla ilgili önemli açıklamalar yapmaktadır. O
şöyle diyor:

"Ümmet-i İslamiyenin ahkâm-ı diniyede gösterdiği teseyyüp ve
ihmalin bence en mühim sebebi şudur:

Erkân ve ahkâm-ı zaruriye -ki yüzde doksandır- bizzat Kur’an’ın
ve Kur’an’ın tefsiri mahiyetinde olan sünnetin malıdır. İçtihadî olan mesail-i
hilâfiye ise, yüsde on nisbetindedir. Kıymetçe mesail-i hilâfiye ile erkân ve
ahkâm-ı zaruriye arasında azîm bir tefavüt vardır. Mesele-i içtihadiye altın ise
öteki birer elmas sütundur. Acaba doksan elmas sütunu on altının himayesine
vermek, mezc edip tâbi kılmak caiz midir?

Cumhûru, bürhandan ziyade, me’hazdeki kudsiyet imtisale sevk
eder. Müctehidînin kitapları vesile gibi, cam gibi Kur’an’ı göstermeli; yoksa
vekil, gölge olmamalı"1

Altın ve elmas sütun benzetmesi yerindedir. Elmas, yeryüzünde az
bulunan, çok şert, kırılgan, genellikle renksiz ve şeffaf, kristal halde arı
karbondur. Dünyanın en ağır elması 969.8 kırat yani yaklaşık 199 gr. ağırlığında
Sierra Leone’de, Sierra Leone yıldızıdır. Topkapı sarayında bulunan Kaşıkçı
elmasının ağırlığı ise 86 kırat, yani yaklaşık 17.5 gr.dır.2 Buna
karşılık dünyada tonlarca altın olduğu bilinmektedir. Altından leğenler,
şamdanlar, musluk takımları, vs.vardır.

Altın sütun olabilir, ama elmas sütun olamaz. Bir Kaşıkçı
Elmasına değer biçilemezken elmas sütuna nasıl değer biçilebilir. 90 elmas
sütunun yanında 10 altın sütunun ne değeri olmaz. Diğer mallarla kıyaslandığında
da altın sütun çok değerlidir. Kullanılan ifade Kur’an’ın yerini gayet güzel
belirlerken tefsirlerin değerini de ortaya koymaktadır.

Bir değişiklik yapıp her konuda önce Kur’an’a başvurma
alışkanlığı kazanmalıyız. Çözümü Kur’an’da bulamazsak Sünnet’e başvurmalı; arada
da olmazsa icmaya yönelmeli, yorumları bundan sonra ele almalıyız.

Bediüzzaman’ın Kur’ana yaklaşımı ve yorumunun çağımızda
yazılan bir Kur’an tefsirinde olması gereken temel özellikleri taşıdığını
söyleyebilir misiniz? Geleneksel tefsir usulü açısından Risale-i Nur’a
bakıldığında diğer tefsirlerden önemli farkları nelerdir ve Kur’an yorumuna
dayalı İslam Düşüncesine ne gibi katkılarda bulunmuştur?

Bana göre Bediüzzaman’a ait yukarıdaki görüşler her şeyi ortaya
koymaktadır.

Dipnotlar

1. Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul
1995, C.2 S.2046.

2. Büyük Larus Sözlük ve Ansiklopedisi, İst. 1986, c. 6.
Elmas maddesi. 11. cildde, Kırat maddesinde 1 kıratın mücevhercilikte genellikle
0.205 gr. kabul edildiği kayıtlıdır.