Tartışma

Risale-i Nur dairesi içinde yer alanların, Risale-i Nur’un
yaygınlığı ve etkinliği hakkında aşırı iyimser bir yaklaşımı her zaman
taşımalarına karşılık, yıllar önce Yeni Asya’nın Sonar’a yaptırdığı bir kamuoyu
araştırması, bırakın diğer ülkeleri, Türkiye sınırları içinde dahi, toplumun
yüzde 49’luk kesiminin henüz risalelerden haberdar olmadığını gösteriyordu.
İnsanların bir şekilde Said Nursî, Nurculuk veya Risale-i Nur isimlerini
duymuşluğu vardı; ama bunlar nedir, ne anlam ifade eder, bilmiyorlardı.

Böyle ‘duyulan ama bilinmeyen’ bir hareket sözkonusu olduğunda,
bu harekete dair ‘dev bir araştırma’ yapmanın tiraj getireceği de muhakkaktı.
Galiba bu yüzden, yılın onbir ayı dine karşı tavır alan ‘nazar boncuklu’ bir
gazete, son Ramazan’da, "Bediüzzaman Said Nursi’den Fethullah Gülen Hoca’ya Nur
Hareketi’ yazı dizisini başlattı. ‘Sabah’ın dev araştırması’ idi bu. Gerçi daha
araştırmanın başlığı okunduğunda, araştırmanın sathîliği gözlenebilirdi. Zira,
Risale-i Nur’dan beslenmekle birlikte, Sayın Fethullah Gülen’in hareket tarzının
‘Risale-i Nur mesleği’ dışında kaldığı, meselâ Hakan Yavuz gibi bir
araştırmacının gözünden kaçmamış; ama ‘dev araştırma’nın eksenine oturmuştu.
Takip eden günler boyu, bu net biçimde görüldü. Araştırma, esasen, Fethullah
Gülen eksenine oturtulmuştu. Risale-i Nur’un eser-merkezli, devletçilik ve
milliyetçilik ile modernizm bulaşığı taşımayan mesleği ile Fethullah Gülen’in
şahıs-merkezli, devlet ve milliyet vurgusu taşıyan hareket tarzının arasına
ayırmanın, araştırmayı yapan Hulusi Turgut’un boyunu aştığı ise, onun bazı
kelimelere düştüğü ‘açıklayıcı’ notlardan anlaşıldı.
Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’yi Diyanet İşleri Başkanlığı sanan, ‘tenzihen mekruh’a
‘eksiksiz’ açıklaması düşen, ‘marifet’i ‘bilim’ diye çeviren bir araştırmacı,
muazzam nüanslar yüklü gerçekten dev bir vokabüleri olan Risale-i Nur’u nasıl
anlayıp yorumlayabilirdi ki?

Nitekim, sunulan araştırma notları, derinlikten mahrum, sathî ve
magazin-vari notlardı ve en azından bu cihetiyle Risale-i Nur ucuza gidiyordu.
Daha da vahimi, bazılarını ilgili araştırma için ‘medyun-u şükran’ kılan,
gerçekte Risale-i Nur’un mesleğini lekeleyen şu ana vurgulardı: Nur Talebeleri
devletçidir. Nur Talebeleri milliyetçidir. (Öyle ki, Fethullah Gülen Hocaefendi,
"Türkiye, Müslümanlığı Araplardan almadı" diyebilmiştir). Nur Talebeleri
‘çağdaş,’ dolayısıyla modernisttir.

Bu çerçeve dahilinde gelişen araştırma, özetle, devletçiliğin,
milliyetçiliğin ve de modernizmin doğum yerleri olan Batıda bile sorgulandığı
bir ortamda, güya Risale-i Nur’u ‘objektif’ bir biçimde sunuyordu. Manidar olan
bir husus, gerek araştırma içinde Risale-i Nur adına konuşan bazı kişilerin bu
sunuş tarzını destekleyici sözler sarfetmesi; keza, değişik yayın organlarında
bu sunuş tarzının ‘objektif’ olarak sunulmasıydı.

Oysa, son derece sathî, magazin tarzı ve Risale-i Nur’un
misyonunu izahtan kesinlikle uzak bir ‘araştırma’ idi sunulan. Risale-i Nur’la
muhatap olma istidadında olan, ama henüz onunla tanışmamış uyanık dimağlar,
umarız Hulusi Turgut’un yazı dizisini okumamışlardır. Okumuş iseler, bilsinler
ki, Risale-i Nur bu kadar basit, hafif ve ucuz değil.

Bu araştırma, Şerif Mardin fiyaskosuyla birlikte, bir hakikati
bir kez daha göstermiştir sanırım: Risale-i Nur, ‘dışarıdan’ araştırmalarla
anlatılmaz, ‘içeriden’ okumalarla anlaşılır. Onun için, ‘içeride’ki ‘zeki
mutahaplar’ın kıymeti lütfen biline!