The Mere Remedy of Anarchy: "Religiosity"

Son yıllarda ülkemizde ahlâkî ve millî değerler alanında bir yozlaşma
ve savrulmanın yaşandığına tanık oluyoruz. Ahlâkî değerlerde meydana gelen bu yozlaşma,
her şeyi mubah sayan bir zihniyetin oluşumuna ortam hazırlıyor. Kitle iletişim araçlarından
ve çevremizde olup-bitenlerden öğrendiğimiz kadarıyla, ülkemizde gün geçtikçe suç
işleme oranlarının arttığını görüyoruz. Özellikle kapkaççılık, cinsel tâciz, adam
öldürme, cinayet, yaralama, hortumculuk, ailelerde parçalanma, adam kaçırma, toplumun
sağlığını bozma girişimleri, trafikte kural ihlalleri sebebiyle kazalara neden olma,
rüşvet verip-alma, uyuşturucu madde kullanma, haksız kazanç vb. gibi suç türlerinde
önemli artışlar söz konusudur. Suçlular çalıp-çırpmakla kalmıyor, yaralama ve öldürme
gibi masum ve suçsuz insanların canına kasteden davranışlar sergiliyorlar. Elbette
bu toplumsal suçların sebepleri araştırılmalıdır. Eğitimsizlik midir, işsizlik midir,
gelir dağılımındaki adaletsizlik midir? Aile hayatındaki çözülme midir? Ahlak eğitiminin
yetersizliği midir? Televole programlarının etkisi midir? Her neyse sosyal çözülmeyi
hızlandıran nedenler, mutlaka giderilmeli, çözüm yolları aranmalıdır.

Elbette devlet, vatandaşlarının suç işlemelerini önlemek için, suç kontrolünde
etkili bir mekanizma olan yasal tedbirleri alacaktır. Acaba sadece yasal tedbirler,
bireysel ve toplumsal suçları önlemede ne derece başarılı olur? Sosyal bilimcilerin
yaptığı bilimsel araştırmalara göre, dinin/dindarlığın suç üzerinde azaltıcı etkisinin
olduğu gerçektir. Bu yargı, her din için geçerlidir. (el-Halîfe, M., "İslam'da Suç
Eğilimine Karşı Koruyucu Bir Mekanizma Olarak Dindarlık", çev. M. Kayani, İslamî
Sosyal Bilimler Dergisi, 1994, S: 2, s. 12) Çünkü her dinde, adâlet, merhamet, şefkat,
sevgi, hak-hukuk, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, canlıların masumiyeti, her can
taşıyan varlığın korunması, insana verilen değer, paylaşma gibi erdemler dindarlık
derecesine göre bireyin iç dünyasında şekillenir, gündelik hayat da buna göre anlamlandırılır.
Hele hele, İslam'da ferdin dindarlığı, hayatın tüm alanlarına yansıyacak boyuttadır.
Bu da İslam'ın kapsamlı bir şekilde hayatı anlamlandırma projeksiyonundan kaynaklanır.
Bundan dolayı Kur'an'da, hukuk düşüncesinden önce ahlâk düşüncesi üzerinde durulur.
Örneğin, fuhuş, zina, yetim malı yemek haramdır hükmünden önce; "…zinaya yaklaşmayın",
"yetim malına yaklaşmayın" (el-İsrâ 17/32, 34); içki, kumar gibi birey ve toplumun
akıl, ruh ve beden sağlığını bozmada birer araç olan davranışlardan caydırmak için
önce, 'bunlardan kaçının ki, kurtuluşa erersiniz', 'bunlar size Allah'ı unutturur
da aranıza düşmanlık ve kin salar' şeklinde işin ceza boyutundan önce ahlâki boyutuna
dikkat çekilir. (el-Mâide 5/90-91) Yine Kur'an'da verilen pek çok örnekten birisi
de, duydukları zaman insanların sevmeyeceği bir çeşit yargısız infaz türü olan kötü
zan ve gıybet gibi davranışlara karşı tedbir almak için; 'birbirinizin kusurunu
araştırmayın', 'biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinizin
etini yemekten hoşlanır mı?' (bkz. el-Hucurat 49/12) gibi uyarılarla ahlâkiliğe
vurgu yapılır. Çünkü, yerleşik bir ahlak telakkisi olmadan, yasal tedbirler suç
işlemede istenilen düzeyde caydırıcı olmayabilir. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi
maalesef ülkemizin değişmeyen gündem maddeleri arasında yolsuzluk, usûlsüzlük, adam
kayırma ve rüşvet gibi hak-hukuk ihlâlleri olağan durumlar arasında sayılır hale
gelmiştir. Herkes temiz toplumdan bahsediyor, ama bir türlü "Böyle bir toplum yapısını
nasıl yeniden inşâ edeceğiz?" sorusu üzerinde ciddi anlamda fikir üretmiyoruz. Elbette
bu işin yasal, sosyolojik boyutları vardır. Fakat bütün bunların üstünde, ahlâkî-teolojik
boyut gelmektedir.

Bilindiği gibi 'ahlâk' kavramı; seciye, huy, tabiat anlamlarına gelir. İnsan,
iyi ve kötü yargısına ahlâkî bilgi ve duyarlılık sonucunda ulaşır. Bütün semavî
dinler, "iyi insan" yetiştirmek için gelmişlerdir. Bu manada son din olan İslamiyet'i
tanımlamak gerekirse, "iyi insan yetiştirme projesi" denilebilir. Yine bütün dinlerin
dünyaya yönelik bir yüzü vardır. Bu sebeple İslam'da münzevî hayat hoş görülmez,
rasyonel ahlâk anlayışı öne çıkarılır. Çünkü insan, Allah'ın kendisinden beklediği
sorumlulukları, toplumsal hayatta yaşayarak davranışlarıyla bizzat gösterecektir.
Dolayısıyla "temiz toplum", o toplumu oluşturan bireylerin bulunduğu konuma göre
sorumluluk duygusu taşımalarıyla gerçekleşebilir. Bu sorumluluğun din ve ahlâkla
desteklenmesi gerekir. Yoksa, bu sorumluluk duygusu her zaman için suiistimal edilebilir,
kötüye kullanılabilir. Zaten yolsuzluk da, kamu gücünü kişisel çıkarlar için kullanma
davranışı olarak tanımlanamaz mı? Herkes kendi gücüne göre hak-hukuk ihlalleri yapıyor.
Halbuki hukuku ayakta tutan unsurlardan birisi de din olgusudur. Din, hukuk ve ahlak
kurallarını iyi dengelemek gerekir. Zira, dini düşüncenin zayıfladığı toplumlarda
hak-hukuk fikri yara alır. Kur'an'a göre, insan gizli-açık yaptığı bütün davranışlardan
sorumludur. (bkz. el-Mâide 5/44). İslam insanın bütün davranışlarını Allah'a itaat
ve ibadet fikri altında birleştirir; hukuk ve ahlâk ayrımı yapmaz. Örneğin, yalan
söylememek, hırsızlık yapmamak vb. fiiller Allah'a karşı vazifelerimiz kapsamına
girmesi sebebiyle başta ahlâkî-dini alana, sonra da kamu alanına aittir. İslam,
insana bu fiilleri ihlal ettiği taktirde, kamu vicdanında muhakeme edilmeden önce
bireyin kendi kişisel vicdanında muhakeme etmesi gerektiğini öğretir. Bunun yolu
da birey ve toplumu ahlâkî değerler alanında eğitmekten geçmektedir.

Eğitim, bireyin davranışında, kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik
değişme meydana getirme sürecidir. (Ertürk, S., Tutum ve Demokrasi, Ankara, 1981,
s. 12) Bu tanımda da görüldüğü gibi eğitim, belli bir süreci izleyerek bireyin davranışlarını
belli amaçlar doğrultusunda değiştirmeyi hedefler. Dolayısıyla, ülkemizin en büyük
sorununu, "toplumsal ahlâk sorunu" olarak tanımlamak mümkündür. Millet olarak "temiz
toplum" yapısını oluşturmada tepeden tırnağa ahlâki anlamda bir arınmaya ihtiyacımız
vardır. Bu sebeple Kur'an'da insan, sadece bireysel değil, topyekun toplumsal manada
da arınmaya çağrılır. (bkz. el-Bakara 2/222) Bu arınma faaliyeti, toplumun en küçük
birimi olan aileden başlamak suretiyle tüm toplum kesimlerine yayılmalıdır. Zira,
iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak görevi, sadece bireye ait değil, topluma
yüklenen bir sorumluluktur da. Bu sorumluluk bilincinin temelleri önce ailede atılır,
sonra da okul hayatında şekillendirilir.

Çocuk doğar doğmaz aile içinde gözlerini dünyaya açar. Aile, bireyin doya doya
mensûbiyet duygusunu içselleştirdiği ve sosyalizasyon sürecine katıldığı bir ortamdır.
Dolayısıyla, çocuklar ilk eğitimlerini aile ortamında yaşayan büyüklerinden alırlar.
Çocukluk dönemi bir çeşit alıcı olma dönemidir. Çocuklar ailede gördüklerini gündelik
hayatlarında taklit etmeye özenirler. Bu sebeple aile, "değerlerin" çocuklara aktarıldığı
önemli bir aracı kurumdur. Aile toplumun bir çekirdeği ise, ilk önce temiz toplumun
tohumları ailede atılacak demektir. Anne ve babaların, bu noktada çok dikkatli olmaları
gerekir. Uyarı, uygulama ve anlatımda doğru örneklerle başlar. Sözgelimi, eğer çocuğumuzun
namaz kılmasını istiyorsak, önce biz büyükler kılmalı; eğer çocuğumuzun yalan söylemesini
istemiyorsak, öncelikle biz büyükler yalan söylememelidir. Eğer biz, çocuklarımızın
sigara, içki, kumar ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklardan uzak durmalarını istiyorsak,
öncelikle bu kötü alışkanlıklardan biz yetişkinlerin uzak durması gerekir. Yine
eğer, çocuklarda yardımseverlik duygularını geliştirmek istiyorsak, kapımıza gelen
ihtiyaç sahiplerine ya da sosyal yardımlaşma ve dayanışma gibi sivil toplum kuruluşlarına
para ve yiyecek vermek gibi işleri onlara yaptırmalıyız. Böylece çocuklarımıza paylaşma
alışkanlığını kazandırmış oluruz. Çünkü her türlü dini davranış çocukların saf ve
temiz ruhlarında derin izler bırakır. Ailede din ve ahlak eğitiminin çocukların
gelecekteki dini hayatlarını şekillendirdiği bilimsel bir gerçektir. Evde okunan
bir Kur'an, ilahi, mevlit, yemekten sonra yapılan bir dua, besmele ve hamdele gibi
kavramlar, görerek ve yaşanılarak kazanıldığı için çocukların zihin ve gönül dünyalarında
tesir etmekle kalmaz, geleceğini de şekillendirir. Ayrıca onlarda sevimsiz bir davranış
gördüğümüz zaman, kızmadan, kazanmayı önceleyip, sevgi ve hoşgörü temelli bir yaklaşımla
uyarma yoluna gitmeliyiz. Bu konuda Hz. Peygamber'den şöyle bir uygulama aktarılır.
Sahabeden Rafi b. Amr anlatıyor: 'Henüz çocuk iken bir hurma ağacını taşlıyordum.
Beni Hz. Peygamber'e götürdüler. O, şöyle buyurdu: "Yavrucuğum, hurmayı niçin taşladın?"
Ben yemek için deyince, Allah'ın elçisi: "Yavrum, bir daha hurmayı taşlama, altına
düşenlerden ye" buyurdu ve sonra da başımı okşayarak; "Allah'ım! Bu yavrunun karnını
doyur" diye dua etti.' (Ebû Dâvud, Sünen, Cihad 94; Tirmizî, Buyû' 54; İbn Mâce,
Sünen, Ticaret 67). Bu olayda da görüldüğü gibi Hz. Peygamber, sevgi ve hoşgörü
ile hareket etmiş, yanlış bir davranışı alternatifler göstermek suretiyle kızmadan
düzeltme yoluna gitmiştir.

Gençlerin şahsiyet ve karakterlerinin şekillendiği çok önemli yaşam duraklarından
bir diğeri de okuldur. Eğitimciler, genellikle 14-24 yaş gruplarını bilinçli öğrenme
çağı olarak kabul ederler. Geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimizin akıl, ruh
ve beden açısından sağlıklı yetişmelerine, dolaylı olarak da temiz toplumun oluşumuna
katkıda bulunmak adına eğitim kurumlarında da din ve ahlâk eğitimine ciddi anlamda
önem verilmelidir. İnsanın hayatını anlamlı bir hale getirebilmesi için aşkın bir
varlığa bağlanması kaçınılmazdır. Ekmek, hava, su gibi ihtiyaç olarak inanma da
insan doğasının ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Özellikle Din Psikolojisi
alanında yapılan çalışmalar, dini inancın doğuşla birlikte varolduğunu göstermektedir.
Dini istidat ve yetenek insanın özünde mevcuttur. Bunu en iyi anlatan dini terim,
fıtrattır. Fıtrat, en geniş anlamıyla, insanın gerçeği kabul ve idrak etme yeteneğidir.
İnsanoğlu bu gezegende varolduğu sürece din de varlığını sürdürecektir. Dolayısıyla,
doğru kaynaklardan beslenmiş olan dindarlık, toplumsal hayatta aynı zamanda 'temiz
toplum' oluşturmanın taşıyıcı unsurlarının başında gelir. Sağlıklı din eğitimi alan
kuşaklar, temiz toplum hayatının öncü ve aktör konumunda bulunan model oluşturucu
şahsiyetleridir.

Özellikle içinden geçtiğimiz tarihsel kesitte niçin "din ve ahlak" eğitimi önemlidir?

Bilindiği gibi toplumumuzda son yıllarda tatmin ve zevk alma prensiplerine dayalı
yaşam biçimlerini seçmiş bazı gruplar, hiçbir dinî, ahlakî ve millî değer tanımadan
seks ve uyuşturucu kullanmayı temel felsefeleri haline getirmiştir. Üstelik, korkunç
eylemleriyle kamuoyunda ön plâna çıkan satanizm gibi yeni paganist akımlarda da
bir patlama yaşanmaktadır. Hele hele aidiyet duygusunu kaybetmiş gençlerimize parlak
vaatlerle yaklaşan misyonerlerin çabaları, bu tür yıkıcı akımlardan geri kalmamaktadır.

Bütün bu akımlar, gençlerimizin inanç dünyalarında tamiri güç problemlerin doğmasına
ortam hazırlamakla kalmamakta, bu tehlikeler gençlerimizi doğrudan hedef almaktadır.
İşte bu tehlikelerden bazıları içki, madde kullanma ve sigara bağımlılığı gibi bedensel
kirlenmeye yönelik çabalar; diğeri ise, tanrıtanımazlık, satanizm, misyonerlik,
reenkarnasyon, hurafe vb. gibi zihinsel kirlenmeye yönelik gayretlerdir. Günümüzde
hem bedensel ve hem de zihinsel kirlenme, gençlerimize yönelik iki tuzak durumundadır.
Geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimizin ruh ve beden açısından sağlıklı yetişmelerinde,
aile ve eğitim kurumlarına büyük tarihsel görevler düşmektedir Maalesef ülkemizde
sigaraya başlama yaşının 10'a, alkole başlama yaşının 13'e inmesi, ayrıca, alkol
tüketiminde ülkemizin dünyada üçüncü sırayı alması, trafik kazalarının % 40'ının
alkol yüzünden kaynaklanması, geleceğimiz açısından korkunç bir yıkımdır. Bu sebeple
son on yılda akciğer kanseri, kalp hastalıklarına yakalanmada üç kat artışın olması
ve erken yaşta ölümlerin artması, bunun en açık göstergesidir. Dünyada her 13 saniyede
bir kişi, ülkemizde ise yılda 250 000 kişi sigaradan ölmektedir. Yapılan araştırmalarda,
Türk gençliğinin sigara ve madde bağımlılığına düşmesinde; arkadaş çevresi, merak,
denetimsiz internet-kafe ortamları, gencin psikolojik sorunları, televizyonlardaki
dizi filmleri, özendirici televizyon yayınları, özellikle de fonksiyonsuz aile yapısı,
ailenin çocuğuna karşı ilgisizliği, ailede şefkat eksikliği ve ihmal edilme gibi
sebeplerin etkili olduğu anlaşılmaktadır. Gençliğimizin akıl, ruh ve beden sağlığını
korumada mutlaka etkili bir şekilde din ve ahlak eğitimine ihtiyaç vardır.

Ailede başlattığımız bireysel telkin temelli ahlâk ilkeleri eğitimi, artık okul
hayatında şekillendirici bir boyut kazanmalıdır. Örneğin; yalan söylememek, kopya
türü bile olsa her türlü hırsızlık yapmamak, millet malını korumak, insan haklarını
her şeyin üstünde tutmak, farklı görüş ve düşüncelere tahammül göstermek, daima
adalet ve hakkaniyet ilkelerini gözetmek, haram ve helâl sınırlarını korumak, büyüklere
saygı, küçüklere şefkat ve merhamet göstermek, doğruluğu temel ilke edinmek vb.
bireyin bütün hayatı boyunca taşıyacağı evrensel ahlak ilkeleri okul çağında kazandırılmalıdır.
Bu güzel değerlerle donanan gençler, istikbalde sorumluluk üstlendikleri zaman temiz
bir toplumun hayatiyet bulmasına büyük katkı sağlayacaklardır. Bütün bu güzelliklerin
kalıcılığı gençlerin Allah'a hesap verme duygusu ile yetişmelerine bağlıdır. Allah'a
ve ahiret gününe inanan, her bakımdan yaşantısını örnek kabul ettiğimiz Hz. Peygamber'in
hayat tarzını tanıyan bir kimse; iyiliklerin ve güzelliklerin taşıyıcısı, kötülüklerin
ve çirkinliklerin engelleyicisi olur. İşte bu açıdan, toplumsal ahlak krizini, eğitim
sistemimizi baştan aşağı toplumsal ahlakiliğe katkı yapacak şekilde tekrar yenilemek
suretiyle aşabiliriz.

Öz

İçinden geçtiğimiz modern zamanlarda iletişim devriminin de katkılarıyla ahlâkî
değerlerde bir yozlaşma ve savrulmanın yaşandığına hep birlikte tanık oluyoruz.
Ahlakî değerlerde meydana gelen bu yozlaşma ve anarşizm her şeyi mubah sayan bir
zihniyetin oluşumuna ortam hazırlıyor. Örneğin, bireysel veya organize suçlarda
bir artış görülüyor. Özellikle şiddet ve terör, kapkaççılık, cinsel tâciz ve sömürü,
ailelerde parçalanma, yoksulluğun ve açlığın derinleşmesi, adam öldürme, cinayet,
yaralama, hortumculuk, yasal aile düzenlerinin parçalanması, toplumun sağlığını
bozma girişimleri, trafik kuralları ihlalleri sonucu kazalara neden olma, rüşvet
verip-alma, uyuşturucu madde kullanma, haksız kazanç vb. suç türlerinde artışlar
söz konusudur. Bütün bu suçların uluslararası ayağı ve bağlantıları da vardır. Elbette
bu suçları önlemede yasal tedbirler alınmalıdır. Ama unutmayalım ki, din fikri olmadan
yasal tedbirlerin yaptırım gücü çok düşük kalacaktır. O halde toplumsal manada bir
arınmaya ihtiyacımız vardır. Bundan dolayı eğitim kurumlarımızda din eğitimine ağırlık
vermek suretiyle ortaya çıkan değerler alanındaki anarşizmin gücünü zayıflatabiliriz.

Anahtar Kelimeler: Ahlak, anarşizm, dindarlık, organize suçlar, yasal tedbirler

Abstract

All of us witness the corruption and degeneration in the ethical values contemporarily.
The revolution in the communication technology accelerates this process. The degeneration
and anarchism in the field of ethical values enables a convenient space for the
formation of a mentality in which everything assumes to be legitimate. For instance,
the individual and collective crimes increase. Nowadays, we see a significant rise
in the rates of crimes as violence and terror, snatching, divorcing of families,
sexual abuse and exploitation, the deepening of poverty and starvation, murder and
homicide, wounding, stealing, the corruption in the legitimate family orders, the
attempts to disrupt the social health, violation of traffic rules and accidents,
bribery, use of drugs, and unfair profit. Most of these crimes are also related
to international networks. Certainly, the legal measures have to be taken in order
to prohibit those crimes. But, we should keep in mind that the sanction power of
these measures will be in the lowest level without the conception of religion. Thus,
we need to conduct a social purification. We can weaken the efficiency of the value
anarchism by attaching importance to the religious education in our institutions
of education.

Key Words: Ethic, anarchism, religiosity, collective crimes, legal measures