"Adalet" insanın tarih boyunca ısrarla aradığı ve semavi kitapların da özellikle
vurguladığı deontolojik bir kavramdır. Kur'an'ın dört esasından biri de "adalet"tir.
"Adalet-i mahza"yı ifade eden "Birisinin hatası ile başkası cezalandırılamaz", "Hak
haktır, büyüğüne küçüğüne bakılmaz. Bir fert, umumun selameti için dahi feda edilmez.
Toplumun selameti için ferdin hayatı veya hakkı feda edilemez. Hem bir masumun hakkı,
bütün halk için dahi iptal edilmez." şeklindeki Kur'anî yaklaşımın insanı merkeze
alan "hukuk devleti" arayışlarına yeni açılımlar kazandıracağını düşünmekteyiz.

Zira, hukukun temel dinamiklerinden olan "adalet" kavramının özüne uygun pratik
uygulama alanları bulamaması, bizde de son zamanlarda olduğu gibi, tartışmalara
neden olmaktadır. Hukukun biçimsel karakterini oluşturan pozitif (mer'i) hukukun
bir anlamda insan haklarının gerçekleşmesi olarak niteleyebileceğimiz "adalet"i
sosyal realitelere uygun olarak hayata aktaramaması bu tartışmaların özünü oluşturmaktadır.

Tarihsel planda otoriter, totaliter yapıların kendi varlıklarını devam ettirebilmek
adına, meşruluklarını hukukla bağdaştırarak adaleti kendi çizdikleri sınırlar içine
hapsetmelerinin o sınırlar içinde sıkışmış "sosyal yapı"nın aradığı adaletle veya
ideal adalet anlayışıyla nasıl örtüşeceği de cevap bekleyen sorulardandır.

"Adalet" kavramı, siyaset bilimi, tarih felsefesi ve hukuk dışında, İslam düşünce
sisteminde; ahlak, fıkıh, hadis ve ontoloji alanlarında da birbirine yakın anlamlarda
kullanılmış bir terim olarak da incelenmelidir. Zira, Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde
genellikle düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yola iletme,
takvaya yönelme, dürüstlük, tarafsızlık gibi anlamlarda kullanılan "adalet" kavramı,
"İsm-i Adl"in bir cilvesi olarak yaradılışta da, insanın fizyonomik yapısı ve kainattaki
uyumu, ahengi ve estetik görünüşü ifade etmektedir.

Biz de bunları göz önüne alarak bu sayımızın dosya konusunu "adalet" olarak belirledik.
Konuyu "adalet, adalet-i mahza, adalet-i izafiye, sosyal adalet, hak, hukuk, hukuk
devleti, kanun, ceza, cebir, yargı, dava, akit (sözleşme), mizan, itidal, müsavat
(eşitlik), fazilet, ibadet vb." kavramlar çerçevesinde işlemeyi planladık. Bu kavramlar
ışığında da "Adalet nedir? Hukuk düşüncesinin tarihi gelişimi içinde, İslam'ın hukuk
anlayışını evrensel adalet yaklaşımı içinde nasıl değerlendirebiliriz; Adalet-i
Mahza ve Adalet-i İzafiye nedir; Bu kavramları etik değerler ve sosyal realite açısından
nasıl açıklayabiliriz; Hukukla ilgili uygulamaların toplumdan topluma farklılıklar
göstermesini nasıl değerlendirmek gerekir. Bu durumda adalet ölçüsü nedir; Hak-Adalet
ilişkisi nedir; Genel hatlarıyla Bediüzzaman'ın hukuk anlayışı nasıldır; Cumhuriyet,
demokrasi, adalet ilişkisi nasıldır; Bediüzzaman'ın 'Cumhuriyet ki adalet, meşveret
ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir.' sözünü adalet açısından nasıl değerlendirebiliriz;
Genel olarak, Kur'an'ın ortaya koyduğu adalet düşüncenin modern hukuktaki yeri nedir;
Hz. Ömer adaletini günümüz adalet sistemine ve anlayışına nasıl uyarlayabiliriz;
Hz. Ömer'in 'Adalet mülkün temelidir' sözünün, 'adalet' açısından, kapsamını nasıl
belirlemek gerekir; İslam felsefesi açısından ontolojik olarak 'adalet'i nasıl değerlendirebiliriz;
Adalet-Rububiyet ilişkisi nedir; İslam filozofları meseleyi nasıl ele almışlardır?"
gibi sorulara cevaplar aradık.

***

Metin Karabaşoğlu yazısında "Adalet-i mahzâ" kavramını inceliyor. Karabaşoğlu
"Bir fert, umumun selameti için dahi feda edilmez. Toplumun selameti için ferdin
hayatı veya hakkı feda edilemez" şeklinde ifade edilen bu Kur'ânî ölçü sayesinde
İslâm tarihinin bir adalet ve itidal tarihi olageldiğini vurguluyor.

Hüseyin Hatemi, makalesinde, "adalet" kavramının sağlam bir temele dayandırılmasının
gerekliliğini ifade ediyor. Makalesinde, "Hukuk Devleti" ve "İnsan Hakları" öğretileri
açısından sakıncalı fikirlere de değinen Hatemi, "insan hakları, hukuk devleti ve
sosyal adalet" kavramlarını irdeliyor.

Nuri Çakır, "Adalet Terazisi Dengede mi?" diye sorarken, terazi ile adalet arasında
önemli bir sembolik bağ olduğunu ifade ediyor. Çakır, yazısında, adalet terazisinin
doğru ölçebilmesi ve gerçek adaleti sağlayabilmesi için terazinin bir kefesinde
Adil-i Mutlak'ın adaleti olmasının gerekliliğini vurguluyor.

İslam'da "Hukuk Devleti" kavramını inceleyen Hayreddin Karaman, makalesinde "hukuk
devleti" kavramının demokrasilerdeki bazı çıkmazlarını ele alıyor. Karaman, çalışmasında
İslam'daki hukuk ve adalet anlayışını uygulamalı örnekleriyle gözler önüne seriyor.

Makalesinde "Adalet" kavramının hangi anlamlarda kullanıldığı gösteren Ali Bulaç,
adaletin "İsm-i adl" ile bağlantılı olarak bir kemal sıfatı olduğunu vurguluyor.
Bulaç, "eşitlik" kavramını irdelerken adaletin tesisi için bazen salt eşitliğin
de adaletsizliğe yol açabileceğini ifade ediyor. Makalesinde "siyasi adalet" kavramı
üzerinde de duran Bulaç, çeşitli filozofların ve düşünce adamlarının konu hakkındaki
değişik fikirlerini irdeliyor.

Niyazi Öktem, "Hz. Ömer Adaleti ve Hukukta Yorum" başlığıyla, bir hırsızın yargılanması
olayında Hz. Ömer'in yaptığı yorumdan yola çıkarak salt hukuk açısından sosyolojik
ve teleolojik yorumun ne olduğunu örneklerle açıklıyor.

Mehmet Altan'la "Hukuk devleti, hukuk, adalet, toplum, devlet vb." kavramlar
çerçevesinde bir röportaj gerçekleştirdik. Altan, bu söyleşimizde "Bir toplumda
hukuku ne üretir?" temel sorusunu sorarak, hukuk ve adalet kavramlarını tartışmaya
açıyor.

Yazısında "Adalet" tarifinden yola çıkarak bu dünyanın hikmet dünyası olduğunu,
bu nedenle burada işlerin adalet-i izafiye ile hikmete uygun olarak yürüdüğünü ifade
eden Mustafa Özcan, Allah'ın kullarına zulmü yasakladığını, zulme rıza göstermenin
de zulüm olduğunu vurguluyor.

Osman Güner makalesinde, İslam kültürünün insanlar arası ilişkileri tanzim etmede
"adâlet" ilkesine verdiği önemi ele alıyor. Toplumda adâletin tesisi için; gücü,
sermayeyi ve sosyal imkanları elinde bulunduran insanların bunları özverili bir
şekilde başkalarıyla "paylaşmaları"nın bir zorunluluk olduğunu ifade eden Güner,
bu yaklaşım tarzının, İslam inancının öngördüğü dindarlık anlayışının bir gereği
olduğunu vurguluyor.

"İki şerden en hafifini seçmek" şeklinde de ifade edilen "Ehven-i Şer"i Ömer
Faruk Uysal irdeliyor. Uysal, Bediüzzaman Said Nursi'nin görüşlerine de yer vererek
konuyu inceliyor.

Sadık Yalsızuçanlar, "adalet"i bir anlamda, "her şeyin yerli yerinde olması"
olarak tarif ediyor. Yalsızuçanlar, yazısında, bu bağlamda apaçık bir hikmet, inayet,
adalet ve her şeyi kuşatan bir merhametin bu yeryüzü sergisinde hakim olduğunu vurguluyor.

Mustafa Said İşeri, makalesinde, Risale-i Nur Külliyatı'nda İsm-i Azam'dan biri
olarak ele alınan "Adl" isminin açılımları üzerinde duruyor. Yazısında Kur'an'ın
hakikatleriyle kâinattaki kanunlar arasındaki mükemmel uyuma dikkat çeken İşeri,
Allah'ın adaleti hususunda Mutezile'nin aykırı görüşlerine de temas ediyor ve bu
düşüncelere Bediüzzaman'ın görüşleri ışığında yorumlar getiriyor.

Nimet Demir makalesinde, bireysel ve toplumsal hayatın her anında ve her aşamasında
hak ve adalete riayetin terakki ve tekâmülü; riayetsizliğin ise tedenni ve kusuru
getirdiğini ifade ederek, Kur'an-ı Kerim'in dört gayesinden biri olan adaletin önemini
vurguluyor.

Nejat Turhan, yazısında "sekine" kelimesi ile adalet arasındaki ilişkiyi gözler
önüne seriyor. Turhan, "Adalet mülkün temelidir" sözünü yorumlayarak Adalet Binası'nda
adaletin dağıtımıyla ilgili temel problemlere değiniyor.

Mahmut Kaplan, bazı divanları tarayarak oluşturduğu makalesinde, kasidelerden
ve bazı nasihat-namelerden adaletle ilgili beyitleri günümüz Türkçesine çevirerek
değerlendiriyor.

Hikmet Hocaoğlu, çalışmasında, Hz. Ali'nin Risale-i Nur'da her haliyle örnek
olarak bizlere sunulan hususiyetlerini gözler önüne seriyor ve Hz. Ali'nin Risale-i
Nur'la olan ilgisini inceliyor.

***

Sizleri dergimizle baş başa bırakırken 93. sayımızda "İsevilik" dosya konusuyla
karşınızda olmayı umut ediyoruz.