"Ahlak" olgusu insanı diğer canlı varlıklardan ayıran en önemli
unsurlardan birisidir. "İnsanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan
manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlar
bütünü" olarak tanımlayabileceğimiz "ahlak" hem bir duygu, hem de bilinçli bir davranış
olarak insana ait bir tutumdur.
İnsanoğlu varoluşuyla birlikte ahlakilik kaygısını içinde taşımıştır. İnsan,
kendisini iyi ve kötü olana dair sürekli sorgulamalara tabi tutarak, "iyi" ve "kötü"nün
ne olduğu sorusunun cevabını aramıştır.
Ahlak'ın kaynağının ne olduğu konusunda insanlık tarihi boyunca ortaya konan
üç temel tezin olduğu görülmektedir. Bu tezlerden ilki, vahiy kaynaklı ilkeler;
dinlerin tezleridir. İkincisi, ahlakı akıl referanslı olarak ele alan, farklı felsefe
doktrinlerinin tezleridir. Üçüncüsü de, ahlakın toplumsal yönü üzerine geliştirilen
antropolojik ve sosyolojik teorilerdir.
Filozoflar, felsefenin tabiatı gereği iyinin ne olduğunu tartışmakla beraber,
somut davranış biçimleri sunmaktan kaçınırken; peygamberler, iyinin ne olduğu üzerinde
durarak hayatın her alanını içine alacak şekilde insanlara model davranış biçimleri
sunmuşlardır.
Sosyologlara ve antropologlara göre ise, insanlar topluluk olarak, bir arada
düzenli olarak yaşayabilmek, birbirleriyle anlaşabilmek, çatışmadan sağlıklı ve
mutlu olabilmek için, bazı ahlak ilkeleri geliştirmek zorunda kalmışlardır.
Bugün yaşadığımız sosyal hayata ilişkin kavram kargaşası, sübjektif değer yargılarının
çokluğu, dünyevileşme, hazcılık, ahlaksızlığa karşı hoşgörünün yaygınlaşması "ahlak"
konusunda yeni yaklaşımları belirlemeyi gerektirmektir. Zira; bugün dünyada yaşanan
ahlak krizi, İslam toplumlarından bağımsız bir olgu değildir. Bütün insanlık bir
ahlak krizi ile karşı karşıyadır. İslam ahlak ve akaidinin hayata geçirilmesi hususunda
yaşadığımız problemler, sosyal hayatın her alanında "etik kodlar"a ihtiyaç duyduğumuzun
bir göstergesidir.
Son Peygamber Hz. Muhammed (sav) "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim."
buyurarak hayatın tüm alanlarını kuşatan bir değerler sistemi sunmuştur. Ahlaki
duyarlılığın büyük ölçüde aşındığı, değer yargılarının karmaşıklaştığı bir zamanda
dikkatlerin Hz. Peygamber'in güzel ahlakına çevrilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.
İslam dininin temel hedefi, mükemmel bir ahlâk sistemi ortaya koymak ve insanların
buna uygun bir hayat yaşanmasını sağlamaktır. Bediüzzaman'ın ifadeleriyle "gaye-i
insaniyet ve vazife-i beşeriyet, ahlak-ı İlahiye ile ve secâyâ-i hasene ile tahallûk
etmektir." Bu amaca uygun olarak da İslam dininin kaynağı olan Kur'an'da ve peygamberin
davranışlarında mükemmel bir ahlak örneği sürekli vurgulanmaktadır.
Bediüzzaman, toplumsal barış ve mutluluğun; ancak, faziletli bir toplumla mümkün
olabileceğini sıklıkla vurgulamış ve bunun için de Müslümanların temsil yeteneğine
""Eğer biz ahlak-ı İslamiye'nin ve hakaik-i imaniyenin kemalatını ef'alimizle izhar
etsek, sair dinlerin tabileri elbette cemaatlerle İslamiyet'e girecekler." diyerek
dikkat çekmiştir. Vahiy ve sünnete dönük bir hayat tarzının ve ahlak anlayışına
insanlığın ne kadar ihtiyacı olduğu gözler önüne serilmesi gereken bir hakikattir.
***
Bu sayımızın dosyası, Risale-i Nur Enstitüsü tarafından İstanbul'da düzenlenen
ve konusu "ahlak" olan "III. Ulusal Risale-i Nur Kongresi"nde sunulan tebliğlerden
ve sonuç bildirilerinden oluşuyor. Ahlakın Kaynağı; Kamusal Alanda Ahlak ve Değişim;
Kişisel Hayat ve Ahlak; Bilim ve Ahlak; Evrensel Ahlak ve Kur'ân konu başlıkları
etrafında yürütülen ve "ahlak" konusunun her yönüyle tartışıldığı bu metinlerin,
"ahlak" anlayışımıza dair yeni açılımlar sunacağına inanıyoruz.
***
Sizleri dergimizle baş başa bırakırken 96. sayımızda "İnsan Hakları" dosyasıyla
karşınızda olmayı umuyoruz.