İnsanoğlu, varoluşuyla birlikte, “ahlâkilik
kaygısını” içinde
taşımıştır. Kendisini “iyi” ve “kötü” olana dair sorgulamalara
tabi tutarak, bunların “ne”
olduğu sorusunun cevabını aramıştır. Çevresinde gördüğü
insanlar ve etrafındaki fizik nesnelerle ilişki kurarken karşılaştıklarının,
bir takım değerlerle anlam taşıdığını görmüştür. Bu değerler de o
insanın ahlâki kodlarını belirlemiştir. Değerlerin dikkate alınmadığı
anlarda, farklı eylem imkanlarıyla karşılaşıldığı zaman, neyi yapmanın
doğru olacağına dair çeşitli ikilemler içerisine girilmesi kaçınılmaz
olmuştur. Bu ikilemlerin tabii bir sonucu olarak da doğru ve iyi olana dair çeşitli
tasavvurlar ileri sürülmüştür.
“Doğru”
ve “iyi”nin “ne” olması gerektiğine dair
bilgiler, insanlığın ilk kültürel bulgularına kadar götürülebilir. Çeşitli
kabartma resimler, destanlar, yazılı taşlar ve yazılı eserlerde buna dair
motifler vardır. “İyi”nin
“ne” olduğu üzerinde durarak diğer insanlara öncülük
eden en önemli kişiler, hiç kuşkusuz filozoflar ve peygamberlerdir. Grek
filozoflarından Sokrates, Platon ve Aristoteles ahlâka dair tartışmalar
yapan ilk filozoflardır. Daha sonra 18. yüzyılda Immanuel Kant, 19. yüzyılda
Schopenhauer ve Nietzsche yüzyılımızda ise Max Scheler ve N. Hartmann gibi
filozoflar fikirlerini ağırlıklı olarak bu çerçevede üretmişlerdir.
Filozoflar, felsefenin tabiatı gereği “iyi”nin
“ne” olduğunu tartışmakla beraber, somut davranış
biçimleri vermekten kaçınmışlardır; peygamberler ise, iyinin ne olduğu üzerinde
durarak, insanlara “model davranış
biçimleri” sunmuşlardır.
Peygamberler bu misyonlarını vahiy ve vahyi açıklayıcı sözler yoluyla
yerine getirmişlerdir. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) “Ben güzel ahlâkı
tamamlamak için gönderildim.”
diyerek hayatın bütün alanlarını kuşatan bir değerler
sistemi sunmuştur. Hz. Peygamberden sonra, Kur’an-ı
Kerim ve Hadis-i Şerifleri yorumlayan alimler, İslam ahlakına dair çeşitli
görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu konuda Kindi, Ebu Bekir er-Razi, Farabi,
Ebü’l-Hasan el-Amirî, İbn
Miskeveyh ve Gazzali gibi alimler önemli örneklerdir.
Aynı problem bugün de insanlığı meşgul etmektedir. Teknolojinin gelişmesi
ve sosyo-ekonomik hareketliliğe bağlı olarak daha karmaşık hale gelen gündelik
hayatlar, “iyi”nin “ne” olduğu
sorusunu cevaplamayı daha da zorlaştırmıştır. İnsanlık, hayatın değişik
alanlarında, bu soruya doğru cevaplar bulabilmek için “ethik
kodlar”a ihtiyaç duymuştur. Bilim adamları, mühendisler, siyasetçiler,
hukukçular, tüccarlar, doktorlar, iş adamları ve meslek odaları yaşadıkları
problemleri çözebilmek için bir değer yargısının olması gerektiğini düşünmüşlerdir.
Bilgisayar alanında, internet kullanımında, enformasyon teknolojisinde, şirketlerin
rekabet alanında ahlâka uygun olanla olmayan bilinmek istenmiştir.
Biz Köprü olarak, bu arayışlara bir nebze de olsa cevap verebilmek için,
ahlâka dair tasavvurlarımızı yeniden gözden geçirdik. Ahlâkî duyarlılığın
büyük ölçüde aşındığı, değer yargılarının karmaşıklaştığı
bir zamanda, dikkatlerin Hz. Peygamberin güzel ahlakına çevrilmesinin önemli
olduğunu düşündük.
Bugün dünyada yaşanan ahlâk krizi, İslam toplumlarından bağımsız bir
olgu değildir. Bütün insanlık bir ahlâk krizi ile karşı karşıyadır. Müslümanların,
teorik olarak “güzel ahlak”a sahip olmaları
gerekirken, öyle olmadığı gözlenebilmektedir. Hatta bazı hususlarda İslam’ın
teorik çerçevesi içerisinde yer alan ahlâkî kodlar, Müslüman olmayanlarda
daha çok hayat bulmuştur. Bu noktalar dikkate alındığı zaman, bütün
insanlıkla beraber Müslümanların da Hz. Peygamberin sunduğu değerler
sistemine ne kadar ihtiyaç duydukları ortaya çıkar.
Biz bu dosyamızla herkesin ahlâkî duyarlılığını sorgulayarak, değerler
konusundaki ihmal edilen noktalara dikkat çekmeyi amaçladık. Bütün ahlâk
tasavvurları içerisinde Hz. Peygamberin güzel ahlakını göstererek,
insanların kendilerini sorgulamalarına imkan sağlayabilmiş isek kendimizi
bahtiyar addedeceğiz.
Sizleri ahlâka dair tasavvurlarınızı yeniden gözden geçirme imkanıyla
başbaşa bırakırken, binlerce canlının sararıp solduğu güz mevsiminde, “Ölüm”
dosyamızla yeniden karşınızda olmayı umuyoruz.