Siyasal kültürümüz içinde, cumhuriyet ve hürriyet gibi
kavramların tartışılması 150 yıllık bir geçmişe dayanıyor. Bu zaman sürecinde
oluşan birikimin istenilen seviyeye ulaştığını söylemek mümkün değil.
Cumhuriyetin 75. yılını doldurduğu şu günlerde ferdi, toplumsal, ekonomik ve
siyasal veriler, cumhuriyete yakışacak özellikleri taşımıyor. Bu sonucun
oluşmasında etkili olan siyasal ve sosyolojik gerçekliğin kökleri asırlar
öncesine kadar uzanmaktadır.

Ataerkil toplum yapısının belirlediği siyasal ve toplumsal
gerçeklik, imparatorluktan cumhuriyete geçiş sürecinde belirleyici olmaktadır.
Yönetici elitlerin otoriter eğilimlerini terk edeme-yişi, toplumsal
mekanizmaların otoriter yönlendiricilerle işlemesi, hürriyet ve cumhuriyetin
altyapısının henüz oluşmadığının delilleridir. Bu süreçde, hürriyet
hareketlerinin toplumsal altyapıdan mahrum, aydın ve bürokratlar tarafından
gündeme getirilmesi, bu amaçla yapılan siyasal yeniliklerdeki otoriter özü yok
edememiştir. Birinci ve İkinci Meşrutiyet ile Cumhuriyetin ilanı bu bağlamda
değerlendirilebilir.

Hürriyet ve cumhuriyetin yerleşmesinde etkili olan bir başka
boyutta bu kavramların teorik altyapısıdır. Kutsal metinlerin yorumlanması, bu
kavramlarla din arasındaki uzlaşma/uzlaşmama problemini gündeme getirmiştir. Bu
çerçevede ortaya çıkan üç yoldan biri, bu kavramların İslam’da olmadığını,
tamamen Batı kültürünün bir sonucu olduğunu söyleyerek tamamen reddeder.
İkincisi; ilerlemenin önündeki en büyük engel olarak İslam’ı görerek batı
modernizminin taklidini savunur, ayrıca İslam’ı hürriyet ve cumhuriyete layık
görmez. Üçüncüsü ise, hürriyet ve cumhuriyet gibi kavramların esasen İslami
olduğunu, İslam’ın ilk devirlerindeki pratiklerin bunun delili sayılabileceğini
savunur.

Üçüncü yolun analizini yapan Nihat Derindere, iman ile hürriyet
arasındaki tamamlayıcılığın kaçınılmaz zorunluluğuna dikkat çekiyor.
Demokrasinin ve İslam’’ın yönetime dair ilkelerinin birebir eşlenmesi halinde,
bir ortak alanın bulunabileceğine vurgu yapıyor.

Adem Ölmez bu sayıdaki yazısında, İslam’a göre iktidarın
meşruluk kaynağını araştırırken “millet hakimiyeti”ne vurguda bulunuyor. Ayrıca,
İslamî yönetimin demokrasiyle ne derece örtüştüğüne dair yapılan tartışmalardaki
“hangi İslam?” sorusuna cevap arıyor. Bu yazı, Nazmi Eroğlu’nun siyasal
meşruiyeti sorguladığı yazısıyla beraber düşünülünce, meşruiyet kavramının
değişik boyutlarıyla ele alındığı görülecektir.

Cumhuriyet insanını sorgulayan Hakan Yalman, gerçek hürriyetin
Allah’a imanla elde edileceğini belirtirken, Derindere’nin yazısındaki gibi
iman-hürriyet ilişkisine vurguda bulunuyor.

Farklı bakış açıları ve farklı yaklaşımların yer aldığı
dosya-mızla sizleri baş başa bırakırken, Osmanlı’nın 700. kuruluş yıldönümünün
dosya konusu yapıldığı KIŞ/99 sayımızda yeniden buluşmayı diliyoruz.