İnsan, hilkat ağacının en mükemmel meyvesidir ve Yüce Yaratıcı'nın
istisnasız bir şekilde tam bir eşitlik ve adaletle insanlık ailesinin her bireyine
tanıdığı haklara sahiptir. İnsan olarak yaratılmanın bir gereği olan bu haklar için
insanlığın yüzyıllarca mücadele etmesi ve hâlâ ediyor olması insanlık onuru açısından
önemlidir. İnsan hakları kavramı, baskın fiziki güç karşısında hakkın, doğrunun,
iyiliğin ve faziletin üstünlüğünü ifade etmesi bakımından incelenmeye değer bir
kavramdır.

"Diline, dinine, ırkına, cinsiyetine, milliyetine, sosyal statüsüne ve rengine bakılmaksızın
insana insan olduğu için tanınan hakların genel adı" olarak tanımlayabileceğimiz
insan hakları doktrini çerçevesinde insan, coğrafi sınırlar dikkate alınmaksızın
içinde yaşadığı toplum ve mekândan bağımsız bir varlık olarak algılanmakta ve hak
sahibi olarak kabul edilmektedir. Hukuka göre insan bazı temel haklarla dünyaya
gelir ve bunlar şahsa ait, devredilmez, vazgeçilmez haklardır. İnsan, tabiatı gereği
bunlara yaradılıştan sahiptir. Buna rağmen insan hakları fikrinin çok defa mevcut
inanışlar, hukuk düzenleri ve siyasi güçle bağdaştırılamaması ve bunlarla çatışması
açıklığa kavuşturulması gereken bir durumdur.

Günümüzde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle kabul edilen, "yaşama hakkı, işkenceye,
zulme, gayri insani muamele veya cezaya tabi tutulmama hakkı, zorla çalıştırılmama
hakkı, adil ve tarafsız bir mahkemede makul bir sürede yargılanma hakkı, kanunsuz
suç olamayacağı, kişinin suçluluğu ispat edilinceye kadar masum kalacağı ilkesi,
düşünce ve din özgürlüğü, ifade özgürlüğü hakkı…" gibi hak ve hürriyetleri en geniş
anlamda tanımlayan ilkelerin ihlallerle, yok sayılmasıyla gündeme gelmesinin nedenleri,
cevaplanması gereken sorulardandır.

İnsanlık, Bediüzzaman'ın "Beşerin edvar-ı hamsesi var" diyerek ayırdığı beşeri devirlerin
beşincisi olan, hak ve hürriyetlerin yaşanabilmesine imkân veren "malikiyet ve serbestiyet
devri"ni arıyor ve bu yolda adımlar atıyor. Bu hususta Bediüzzaman, aklı, fazileti,
adaleti, hukuku ön plana çıkaran yaklaşımlarıyla daha hür bir dünyanın ipuçlarını
veriyor.

Biz de bunları göz önünde bulundurarak 96. sayımızın dosya konusunu "İnsan Hakları"
olarak belirledik. Konuyu "İnsan hakları, insan, hak, hukuk, adalet, zulüm, eşitlik,
özgürlük, kamuoyu, zulüm, ahlak, vicdan, fazilet, zımmi, siyaset, devlet" kavramları
çerçevesinde incelemeyi planladık ve şu sorulara cevaplar aradık.

"İnsan hakları" nedir, gücünü nereden almaktadır? Bu kavramın çıkış noktası nedir?
İnsan onurunun insan hakları açısından önemi nedir? İnsan hakları kavramı doğal
hukuk/ilahi hukuk açısından nasıl değerlendirilebilir? İnsan hakları nasıl korunmalıdır?
Hukuk'un üstünlüğünün insan haklarının korunması açısından önemi nedir? Bediüzzaman'ın
görüşlerini insan hakları açısından nasıl değerlendirebiliriz? Demokrasi ve insan
hakları arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? Adalet ile insan hakları arasındaki
ilişki nedir? Ferdi ve toplumsal hayatın her alanında adaletin hakim kılınmasının
insan hakları açısından önemi nedir? İnsan hakları fikrinin çoğu kez mevcut inanışlar,
hukuk düzenleri ve siyasi güçle çatışmasının sebepleri nelerdir? Akıl ve vicdanın
insan haklarının gerçekleştirilmesindeki rolü nedir? Dini öğretilerin bu husustaki
katkısı nedir? Din ve vicdan hürriyetini insan hakları açısından nasıl değerlendirmek
gerekir? İslamiyet'in insan haklarına verdiği önem nedir? Kur'an'da insan hakları
meselesi nasıl ele alınmıştır? Batılı toplumlarca oluşturulan insan hakları bildirilerini
Veda Hutbesi'yle nasıl karşılaştırabiliriz? Hürriyet-insan hakları ilişkisi nasıldır?
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde "başkasına zarar vermeyen her şeyi yapabilme"
olarak tanımlanan özgürlüğü Bediüzzaman'ın özgürlük anlayışı ile nasıl karşılaştırabiliriz?

***

Sizleri dergimizle baş başa bırakırken, 97. sayımızda "muhafazakârlık" dosyası ile
karşınızda olmayı umuyoruz.