İnsan zihninin değişen olayları kolaylıkla algılayabilmesi için
zaman, değişik kültür gruplarınca, değişik şekillerde sınıflandırılmıştır. Bu
sınıflandırmalardan birisi de Gregoryen takvimine göre yapılmıştır. Hz. İsa’nın
doğduğu varsayılan MS. 1 yılını ilk bin yılın ilk yılı kabul eden bu anlayışa
göre, 1 Ocak 1001 tarihinde ikinci bin yıl başlamış, 1 Ocak 2001 tarihinde de
üçüncü bin yıl başlayacaktır. Bu teknik detaylara rağmen, insanlık “milenyum”
kelimesini de galat-ı meşhur lügatine yazdırarak, 2000 yılının ilk gününden
itibaren bin yıla merhaba dedi. Biz de bu zaman sınıflamasından yararlı bir
sonuç çıkarabilmek için geçmişin muhasebesini yapmaya karar verdik

20. yüzyıl, insanlık tarihi boyunca yaşanan tüm teknolojik
gelişme-lerden daha fazla yeniliklerin bulunduğu bir dönem oldu. Bu bilimsel ve
teknolojik gelişmeler insanın gündelik hayatında köklü değişiklikler yaptı.
Bugün telefon, radyo, bilgisayar ve televizyon gibi teknolojik aygıtlarla
yerküre küçük bir köy haline geldi. Bu olgu siyasi, kültürel ve ekonomik
sınırları zorlayarak, global bir düzenin kurulmasına yardımcı oldu.

Yerküre, teknolojinin olumlusuz sonuçları ile sarsıldı. İki
dünya savaşı ve birçok bölgesel savaşlar geçen yüzyılın tamamında etkisini
gösterdi. Bediüzzaman’ın, “Kurun-u ûlanın mecmû vahşetini, bu medeniyet bir
defada kustu.” dediği bir adaletsizlik asrı yaşandı. Nükleer silahlar, kimyasal
silahlar ve gelişmiş savaş teknolojisi hiçbir dönemde bu asırdaki kadar
insanları rahatsız etmedi. Milliyetçiliğin insanlık için en temel yanılgısı olan
“birisinin hatası ile başkasını mesul tutma” anlayışı yaygınlaştı. Soykırımlar,
toplu katliamlar günümüze kadar varlığını korudu. Çevre kirliliği ilk kez bu
yüzyılda yerküreyi tehdit edecek boyutlara ulaştı. İnsanlık ilk kez, yaşadığı
yerkürenin geleceğinden—kendi hatalarından dolayı—endişe duymaya başladı.

Geçen asır, düşünce alanında da köklü değişimlerin yaşandığı bir
dönem oldu. Avrupa’da Rönesans ve Reform çağlarından bu yana gelişme istidadı
gösteren Aydınlanma düşüncesi, 20. asrın sonlarına doğru, ciddi yaralar aldı.
Aydınlanma düşüncesinin içerisinde gelişen Modernizm, Kapitalizm ve Marksizm
eleştirilmeye başlandı. Marksizm’in pratiği olarak kabul edilen Komünizm iflas
ederken, Kapitalizmin yeni görünümleri ortaya çıkmaya başladı. İslam Dünyasında,
önceki asırlardan tevarüs edilen, geleneksel yöntemler ciddi pratiklerle karşı
karşıya kaldı. Bu durum, İslam düşüncesini her alanda zamanın şartlarına uygun
olarak, yeniden yorumlama gereğini ortaya çıkardı. Bu bağlamda ortaya çıkanlar
arasında, kendisini yeni yüzyıla taşıyabilen Said Nursi’nin özel bir yeri
vardır. Said Nursi her alanda olduğu gibi, siyasal düşünce bazında da
gelenekseli yıkarak, yeni yaklaşımlar getirdi. Dünyadaki “siyasal İslamcı”ların
Mısır, İran, Cezayir ve son alarak da Türkiye tecrübesinden çok önce,
Müslümanların devlete talip olmamaları gerektiğini yazmıştı.

20. yüzyıl, zulüm ve vahşetleri barındırdığı gibi bunların
içerisinde de hürriyetin tohumlarını saklamıştır. Sömürge imparatorlukları,
yüzyılın ilk yarısında bir bir sömürgelerini bırakmaya başladılar. Hürriyet,
demokrasi, insan hakları, hukuk devleti gibi kavramlar yükselen değerleri
oluşturdu. Çalışanların iş güvenliği şartları, yüzyılın başlarına göre bir hayli
gelişti. Bireyin hayat alanını önemseyen fikir ve uygulamalar günden güne
gelişirken, temel insan haklarını kısıtlayarak varlığını korumaya çalışan
düşünceler, marjinal kalmaya başladı. İşte bütün bu nedenlerden dolayı geçen
yüzyıl, “İnsanlığın En Uzun Yüzyılı” adını hak etti.

Bu dosyamızda yazısı yer alan yazarlarımız, 20. yüzyılı değişik
boyutlarıyla ele alarak, günümüze ışık tutacak yorumlar çıkardılar. Yazılarda,
geçen yüzyılda önemli gelişmelerin görüldüğü bilim ve teknoloji en geniş hacmi
oluşturdu. Bunun dışında, geçen asrı tarih felsefesi açısından ele alan
yazarlarımızın yanında, kişisel öngörülere de yer verilen yazılar yer aldı.

Sizleri dergimizle baş başa bırakırken, 40. vefat yıldönümü
münasebetiyle Bediüzzaman Said Nursi’nin çalışılacağı Bahar’2000 sayımızda
yeniden buluşmayı diliyoruz.