Din olgusu, insanlığın yeryüzünde var olması ile birlikte beşeri hayatın temel
unsurlarından olmuştur. Günümüz insanını en çok meşgul eden konulardan biri olan
"din"in kendisi toplumsal bir kurum olmakla birlikte, diğer kurumları da etkilemiş
ve bazılarına da kaynaklık etmiştir.
Allah, Hz. Adem'den bu yana, peygamberleri vasıtasıyla, farklı sosyal yapı ve
şartlardaki insanlara bildirdiği mesajlarını "İslam"la ifade etmiştir. İslam; Allah'ın
gönderdiği dinin buyruklarına uyarak esenliğe ve selamete ulaşmayı ifade eder. İslam
sözcüğü Kur'an-ı Kerim'de, "Allah katında din 'İslam'dır" ayetinde olduğu (veya
Bakara 131, 132) gibi, bütün peygamberlerin getirdikleri İlahi bilgilerin tamamını
ifade eden din anlamında kullanılmıştır.
Kur'an'la son şeklini alan "İslam"ın temelini oluşturan ilkeler vahye dayanan
bütün dini sistemlerde aynıdır. Ait oldukları zamanın şartlarına göre peygamberlerinin
ismine izafeten Musevilik, İsevilik gibi adlarla da ifade edilen bu dinler özü itibariyle
"tevhid" dinidir. Ancak İsevilik'te olduğu gibi asırlarca süren bir süreçte; sosyal
şartların değişmesi, felsefenin etkisi ve sosyal hayata ait uygulamaların din adamlarınca
teşkil edilmesi, bu dinin asli mesajından uzaklaşmasına yol açmıştır. Bugün, İsevilik'e
hakim olan asli mesajın dışındaki yapılanmalar ortadan kaldırıldığında, karşımıza
çıkan dinin son din "İslam"la örtüşeceği bir gerçektir.
Bu noktada Hıristiyanlık ile İslamiyet arasındaki inanç sistemi, ibadet şekilleri,
peygamberler, din adamlarının durumu, sosyal fikirler, otorite vb. açılardan farklılıkların
ortaya konulması ve bu dinlerin mukayeseli olarak araştırılmasından ziyade, dinlerarası
hoşgörü ve diyalog bağlamında her iki dinin asli mesajının ve ortak noktalarının
ortaya konulması daha da önem kazanmaktadır. Geçmişteki siyasi olaylar bir tarafa
bırakılırsa, bugün fikri bakımdan daha uygun bir ortamın bulunduğu göz ardı edilmemelidir.
Küreselleşerek küçülen dünyamızda artık Hıristiyanlarla bir arada yaşarken "medeniyetler
çatışması" tezini tetikleyici yaklaşımlardan ve tartışmalardan ziyade sağlıklı bir
diyalog ortamının oluşturulmasından yanayız.
Kur'an'ın "Zulmedenler bir yana, Ehl-i Kitap'la mücadelenizi güzel yolla yapın"
(Ankebut, 46) tavsiyesinden hareketle sürtüşmeleri bir kenara bırakarak diyalog
fikrini benimsemenin Avrupa Birliği'ne giriş sürecinde önemli olduğunu düşünmekteyiz.
Bu durum aynı zamanda kendi dinimizi anlatma, yayma düşüncesi açısından da bir fırsat
olarak değerlendirilmelidir.
Bugün İsevilik'in asli mesajından uzaklaştırılmasının teolojik açıdan modern
Avrupa insanı üzerindeki etkilerini incelerken veya bunun sonuçlarını eleştirirken
İslam ahlak ve itikadını sosyal hayata yansıtma hususunda büyük problemler yaşadığımızı
da gözden uzak tutmamalıyız. Bu noktada Bediüzzaman Said Nursi'nin konuyla ilgili
olarak ateizm, materyalizm gibi sosyal hayatı çökerten müşterek düşmanlara karşı
İsevilerin hakiki dindarlarıyla ehl-i Kur'ân'ın ittifakını önermesi önem kazanmaktadır.
Biz de bunları göz önüne alarak 93. sayımızın dosya konusunu İsevilik (Hıristiyanlık)
olarak belirledik. Konuyu; "din, vahiy, İsevilik, Hıristiyanlık, İslamiyet, İsa,
Mesih, teslis, kilise, ruhbanlık, reform, ehl-i kitap, İncil, Kur'an-ı Kerim, israiliyat,
mezhep, hoşgörü, diyalog" kavramları çerçevesinde incelemeyi planladık ve aşağıda
sorduğumuz sorulara cevaplar aradık.
Hz. İsa'nın tebliğinin ana konusu nedir? İsevilik, tevhid dini İslamiyet'ten
hangi yönleriyle ayrılmaktadır? İslam kaynaklarında Hıristiyanlık nasıl ele alınmıştır?
Kur'an'ın Hz. İsa'ya, İncil'e bakışı nasıldır? Felsefe ve "ene"nin İsevilik'in şekillenmesindeki
rolü nasıl olmuştur? Bediüzzaman'ın dikkat çektiği, Avrupa'ya feyiz veren İsevilik
din-i hakikisi nedir? Ehl-i kitap kavramı neyi ifade etmektedir? Kur'an'ın Ehl-i
kitaba yaklaşımı nasıldır? Dinler arası hoşgörü ve diyalogun sağlanması açısından
bu kavramın sosyolojik boyutları nedir? Dinlerarası hoşgörüyü ve diyalog zeminini
oluşturabilecek ortak noktalar nelerdir? Bu noktada, "Yahudileri ve Hıristiyanları
dost edinmeyin." (Maide 51) şeklindeki ayet-i kerimeyi nasıl anlamak gerekir? İncil'de
bulunan, "Allah'a iman, teslimiyet ve şükür, Allah korkusu, Allah sevgisi, adalet,
şefkat, merhamet, zulme ve haksızlığa karşı koyma" gibi pek çok hak din özelliğinin
"Ehl-i kitap" anlayışının pekişmesinde ve dinler arası hoşgörünün sağlanmasındaki
rolü ne olabilir? Bediüzzaman'ın eserlerinde dile getirdiği, Hıristiyanlık'ın tasaffi
ederek İslamiyet'e inkılap etmesini nasıl anlamak gerekir? Risale-i Nur'daki Müslüman
İseviler ifadesi ile anlatılmak istenen nedir? Hıristiyanlıkta Protestanlık ile
ortaya çıkan dinde reform hareketlerinin sosyo-psikolojik alt yapısını ve etkenlerini
sonuçlarıyla birlikte nasıl değerlendirebiliriz? İslamiyet ile karşılaştırıldığında
dinde reform hareketlerinin bizde kabul görmemesinin ana sebepleri nelerdir? Pozitivizm
ve kilise ilişkisi nedir? Kilise ve modernizm ilişkisini nasıl ortaya koymak gerekir?
***
Şinasi Gündüz'ün makalesi, Hz. İsa'nın mesajını anlamayı sorguluyor. İslam'ın
Hz. İsa'ya tarih boyu insanlığa gönderilen peygamberler zincirinin bir halkası,
bir peygamber ve bir resul olarak vurgu yaptığını ve Hz. İsa'ya yönelik her türlü
tanrılaştırma/ilahlaştırma anlayışını şiddetle reddettiğini belirtiyor ve bir peygamber
olarak Hz. İsa'nın en temel mesajının Allah'ın mutlak birliğine ve tekliğine iman
ile O'nun egemenliğine girmek çağrısı olduğunu vurguluyor. Makalesinde Hz. İsa'nın
yaşadığı dönemdeki sosyal çevrenin günümüzdeki "kriz içerisindeki bir sosyal dünya"ya
benzemesi nedeniyle mesajlarının önemine değinen yazar, o dönemdeki topluma hakim
olan Roma'ya bağlı siyasal iktidarın ve Yahudi elitlerinden oluşan grubun hukuku,
dinsel inançları vs. kendi çıkarları doğrultusunda nasıl kullandıkları anlatıyor
ve bu anlayışın günümüzdeki uzantılarına dikkat çekiyor.
Mustafa Alıcı, makalesinde dinlerarası işbirliği ve yakınlaşmaların her geçen
gün kendini daha fazla hissettirdiğine dikkat çekiyor. Alıcı'ya göre bu durum modern
çağımızın dindarlarını yakından ilgilendiren hayati bir konudur. Makalesinde genel
diyalog tanımıyla birlikte İslam'ın diğer din mensuplarını kucaklayıcı bakışını
sunmayı amaçlayan Alıcı, bu bağlamda Al-i İmran 64. ayeti ışığında Müslüman-Hıristiyan
diyalog karşılaşmasına pratik bir yaklaşım sunuyor.
Lütfullah Cebeci'nin makalesi, İslam'ın Tevrat ve İncil'e bakışını gözler önüne
seriyor. İslam'ın bir konudaki görüşünü belirlemek için her şeyden önce onun ana
kitabı ve anayasası olan Kur'an-ı Kerim'in o hususta ne dediğine bakmak gerektiğine
dikkat çeken Cebeci, Kur'an'ın kendisini semavi kitaplar zincirinin en son halkası,
peygamberinin de peygamberler zincirinin en son halkası olduğunu çeşitli ifadelerle
ilan ettiğini vurguluyor ve bu hususla ilgili Tevrat ve İncil'i hem yüceltici hem
de bu kitapların tahrife uğradığını ima eden Kur'an ayetlerine dikkat çekiyor.
Davut Aydüz, makalesinde "Dinlerarası Diyalog" kavramı üzerinde duruyor ve Bediüzzaman
Said Nursî'ye göre İslâm-Hıristiyan diyalogunu inceliyor. Aydüz'e göre kainatın
mayası muhabbettir ve sertlik ve hırçınlıkla hiçbir yere varılamayacaktır. Aydüz'ün
çalışması insan hak ve özgürlüklerine saygılı olunması, toplumda bir kesimin diğer
kesimle veya bir dinin diğer bir dinle çatıştırılmayıp barış içinde yaşaması, hoşgörü
ve diyalog çalışmalarının hızlandırılması ve demokratik olan bütün gelişmelerin
desteklenmesi hususunun önemine dikkat çekiyor.
Lejla Demiri, İslam kelamcılarına göre Hıristiyanlık'ı ele alıyor. Çalışmasında
her iki dinî geleneğe ait teologlar arasında geçen karşılaşma ve dinî tartışmaların
şahidi konumundaki reddiyelere dikkat çeken Lejla Demiri, tartışmanın Hıristiyan
öğretisinin başlıca iki temel doktrini olan teslîs ve tecessüd üzerinde yoğunlaştığını
ifade ediyor. Demiri'nin yazısı, Hz. İsa'nın ulûhiyeti inancını teolojik açıdan
tartışan ve reddetmeye çalışan Kadı Abdülcebbar'ın görüşlerine yer veriyor.
A. Hakim Murad, makalesinde bir Müslüman olarak teslis öğretisine dair anlayışını
ortaya koymaya çalışıyor. Murad'a göre Müslümanların teslis anlayışı, Hıristiyan
bilginlerin kendi aralarında vardıkları sonuçlar kadar çeşitli ve farklıdır. A.
Hakim Murad, makalesinde bu farklı anlayışların nedenlerini irdeliyor.
Ramazan Altıntaş, makalesinde Protestanlaşma, Protestanlık, sekülerizm kavramları
çerçevesinde "özgürlükçü teoloji" olarak ifade ettiği Protestanlığı ele alıyor.
Bu dini hareketin etkisiyle cismânî ve rûhanî iktidarın birbirinden ayrıldığına
dikkat çeken Altıntaş, özellikle Anglo/Sakson ülkelerinde gelişme gösteren Protestan
Hıristiyanlık'ın "meslek ahlâkı"nı yücelterek kalkınma ideolojisi haline dönüştüğünü
ifade ediyor. Altıntaş'a göre Protestan ahlâkı, kapitalizmi meşrulaştırmada önderlik
rolünü de yerine getirmiştir. Protestan Hıristiyanlık'ta dinin tasarrufu zorlamak
ve servet birikimini artırmak adına bir araç olarak devreye sokulduğuna dikkat çeken
yazar, İslam'ın da çalışmayı emrettiğini; ancak İslam'ın servetin belirli ellerde
tekelleşmesine karşı olduğunu vurguluyor.
Metin Karabaşoğlu makalesinde "Hz İsa Laik miydi?" sorusunu sorarak Hz. İsa'ya
atfedilen "Sezar'ın hakkı Sezar'a, Allah'ın hakkı Allah'a" sözünü laiklik, dünyevileşme
kavramları çerçevesinde tartışıyor. Makalesinde İslam'ın Hıristiyanları Ehl-i kitap
olarak tanımladığına ve Hıristiyanlara yönelik şefkat ve insaf yüklü bir hitabı
bulunduğuna dikkat çeken Karabaşoğlu, öncelikle Kur'ân'ın Hıristiyanlık'a yönelik
yaklaşımını ele aldıktan sonra Hıristiyanlık'ın tahriflere uğramasına rağmen birçok
hakikati barındırdığını ifade ediyor. Karabaşoğlu, Kur'ân'ın Hıristiyanlık karşısındaki
duruşunu hakkıyla anlamamış olan kişilerin birçok Hıristiyan'ın kalbinin İslâm'a
açılmasına engel olacak şekilde 'gayri İslâmî' tutum sergileyebilmesini de eleştiriyor.
Mustafa Özcan, fetret kavramı çerçevesinde dinlerdeki kurtuluş fikrini inceliyor
ve evanjelizm penceresinden fetret ehlini ele alıyor.
İsmail Taşpınar, Hz. İsa döneminde ortaya çıkan ve münzevi bir cemaat olarak
dikkat çeken "Esseniler"i inceliyor. Makalesinde bu cemaatin yapısını ve hayat tarzını
gözler önüne seren Taşpınar, Essenilerin inanç esasları üzerinde duruyor ve bu münzevi
cemaatin kutsal kitaplarından ve ibadet şekillerinden bahsederek Essenilerin Hz.
İsa ve Hıristiyanlık'la ilgisini ortaya koyuyor.
Halil İbrahim Bulut, Bir Yahudi mezhebi olarak İseviyye fırkasını inceliyor.
Müslümanların geniş bir coğrafyaya hakim olmasından sonra bu coğrafyada yaşayan
Yahudiler arasında İslam'ın da tesiriyle bir takım fikir ve düşüncelerin ortaya
çıktığına dikkat çeken Bulut, bu bağlamda Ebû Îsâ el-İsfahânî'nin önderlik ettiği
Îseviyye mezhebinin "Hz. Muhammed'in risâletinin Araplara mahsus olduğu" şeklindeki
iddiasından ötürü önemini vurguluyor ve önce bu mezhebi tanıtarak mezhebin dinî
ve siyasî görüşlerine değiniyor. İkinci olarak da Hz. Muhammed'in peygamberliğinin
evrenselliği konusundaki aklî, naklî ve tarihî delillere yer veriyor.
İntizam Seyda Durgun, çalışmasında dünyanın ve anlayışların değiştiğini, insanlığın
sürekli daha iyiyi ve daha güzeli aradığını ve en büyük güzelliğin ise bütün güzel
şeyleri içinde barındıran İslamiyet olduğunu vurguluyor. Güzelliklerin buluştuğu
yeni bir dünyaya ve anlayışa ihtiyacımız olduğuna dikkat çeken İ. Seyda Durgun,
bu noktada İslamiyet ve Hıristiyanlık'ın buluşacağı pek çok noktanın olduğunu ifade
ediyor. Bu bağlamda Durgun'un makalesi dünyadaki değişimi, Hz. İsa'yı, Ehl-i kitap
ve fetret kavramını inceliyor ve İslam-Hıristiyan ittifakı hususunda Bediüzzaman
Said Nursi'nin yaklaşımlarına dikkat çekiyor.
Şadi Eren'in makalesi Kur'an'ın Ehl-i kitap yaklaşımından yola çıkarak Müslümanların
Ehl-i kitapla münasebetlerinin nasıl olması gerektiğini tarihi seyri içinde gözler
önüne seriyor. Eren'e göre, 21. yüzyıl Hıristiyanlık'ın İslam'a teslim olacağı bir
asır olacaktır; zira maddi silahlarla Viyana önlerine kadar gelen İslâm ordusu bugün
delil ve ikna kılıçlarıyla Avrupa'nın ve diğer Hıristiyan topluluklarının yaşadığı
yerlerin hemen her tarafına ulaşmıştır.
Mehmet Ali Kaya, Hz. İsa'nın dönüşünü ele alıyor. Bütün peygamberler gibi Hz.
İsa'nın da "Tevhid"i anlatarak insanları şirkten sakındırdığını ifade eden Kaya,
çeşitli nedenlerle Hz. İsa'nın tam anlaşılamadığını, aradan geçen zaman dilimi içerisinde
O'nun müjdelediği Allah'ın elçisinin "Tevhit" davasını üç kıtaya ulaştırarak insanlığın
beşte birinin hidayetini sağladığını ve tevhitçi Hıristiyanların da büyük bir kısmının
bu hak peygamberin hidayeti ile kurtuluşa ulaştığını belirtiyor. Hz. İsa'nın dönüşü
hususuna da değinen M. Ali Kaya'ya göre, şayet maddeci materyalist felsefe ve ondan
kaynaklanan dinsizlik tesirini kaybetmiş ve bu birliktelik sağlanmış ise İsa (as)
da dönmüş demektir.
Ali Murat Yel'in makalesi Mehmet Ali Ağca'nın Papa II. John Paul'e yönelik suikast
girişiminin Fatima ile ne gibi bir ilişkisi bulunabileceğinin cevabını arıyor ve
Fatima'nın sırlarını açıklıyor. Dini canlanışın sadece Müslüman ülkelerde olmayıp
Batı'da da mevcut olduğuna dikkat çeken Ali Murat Yel, İslami uyanışa karşı Batı'nın
çifte standart yaklaşımını eleştiriyor. Yel, makalesinde Ağca'nın suikast girişiminin
tesbih duasıyla birlikte Batı'daki dini uyanışı canlandırdığına da dikkat çekiyor.
Sadık Yalsızuçanlar bu çalışmasında bizlere Ahmet Yüksel Özemre'nin "Hazret-i
İsa'nın 114 Hadisi" adlı eserini tanıtıyor.
Abdülhalim Yener, Hz. İsa'nın biyografisini bizlere sunuyor.
***
Yukarıda sorduğumuz cevap bekleyen sorulara bu dosyamızda ulaşacağınıza inanıyor
ve sizleri dergimizle baş başa bırakıyoruz. 94. sayımızda "anarşi" dosya konusu
ile karşınızda olmayı umut ediyoruz.