Kainattan Hâlıkını Soran Bir Seyyahın Müşahedatı

AYETÜ’L-KÜBRA

Editör

Tarihî süreç içerisinde sosyal değişimler ve bilimsel gelişmeler farklı inanç ve dünya görüşlerinin kaynağı olabilmiştir. Bilhassa son dönemlerde inkar-ı uluhiyet fikrine yaslanan ve gücünü bilimsel gelişmelerden alan ide- olojik yaklaşımların istilasına uğrayan insan ruhu, kendi varlığının özü, ya- radılış gayesi, yaratıcının varlığı-mahiyeti ve hayatın anlamı ile ilgili sorular karşısında buhranlar yaşamakta, cevapsız kalan sorular insanlığın buhranı- na dönüşmektedir. Bu noktada Allah’ı inkar felsefesi üzerine kurulan bi- limsel çalışmaların aksine imanî bir bakış açısıyla ilmî gelişmeleri Allah’ın varlığının bir delili olarak sunan yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bugün evrim düşüncesinden başlayarak, deizm, ateizm, agnostizm gibi yaradılış- la ilgili sorgulamalarda inkarcı yaklaşımları dillendiren ve Allah-insan-kai- nat arasındaki bağı koparan bilimsel yaklaşımlara karşı bu bağın tekrar na- sıl kurulacağı sorusunun cevabı önem kazanmaktadır.

Bu bağlamda Bediüzzaman Said Nursî’nin iman esaslarının ispatı ile il- gili sunduğu yol ve kullandığı yöntemlerin günümüz yaklaşımları açısın- dan son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Kastamonu’da “Muallim- lerimiz bize Allah’tan bahsetmiyorlar” diyen lise talebelerine “okuduğunuz fenleri dinleyin” diyerek cevap veren ve her bir fennin Allah’tan bahsetti- ğini ifade eden Bediüzzaman’ın mana-i harfi yaklaşımı ile kainattaki işle- yişi Tevhid merkezli yeni bir paradigmaya dayandırması Risale-i Nurların tamamında hissettirilen incelenmesi gereken bir husustur. Bize yaratıcımı- zı tanıtan sayısız deliller arasında üç külli muarriften söz eden Bediüzza- man Said Nursi’nin Kuran-ı Kerim ve Hz Muhammed ile birlikte ‘Kainat Kitabı’nı da büyük bir delil olarak nazara sunması bilim-din çatışmasına yaslanan inkarcı fikirlerin reddiyesi bağlamında dikkat çekicidir.

Bu noktada Bediüzzaman Said Nursî’nin Ayetü’l-Kübra adlı risalesi in- sanlık tarihi boyunca insanlığın hiç değişmeyen gündemlerinden biri olan Yaratıcının varlığı ve mahiyeti ile ilgili sorgulamalara ve inkar-ı uluhiyet fikrine yaslanan materyalist yaklaşımlara güçlü bir cevap mahiyetinde çok yönlü incelenmeyi bekleyen bir eserdir. Bediüzzaman Said Nursî’nin “şim- diki dehşetli tahribata karşı bir hakikat-i Kur’âniye ve bir sedd-i âzamdır” ifadesiyle tanımladığı Ayetü’l-Kübra Risalesi, günümüz insanını en güç- lü sorularından biri olan “insanın ve kainatın yaratıcısı kimdir?” sorularına “Kâinattan Hâlık’ını soran bir seyyahın müşahedatı”yla, kainatın tüm un- surlarını delil olarak sunan tevhid eksenli bir ispat manzumesi olarak anla- şılmayı beklemektedir.

Ayetü’l-Kübra adlı eserde küfür ve şirki çağrıştıran yaklaşımlar, küfrü açıkça dillendiren fikirler ya da Tevhid hakikatine yönelik bütün itirazlar “Kitabı- Kebir-i Kainat” olarak nitelendirilen büyük kainat kitabının adeta bütün sayfaları tahlil edilerek çürütülmekte, Allah’ın varlığı ve birliği kai- natın bütün unsurları gözler önüne serilerek ispat edilmektedir. Eser ken- di varlığının gayesini unutan, varlığın anlamını sorgulayan, yaratıcısını ara- yan, ülfet perdesiyle insan-kainat-yaratıcı üçgenindeki bağı unutmuş, Allah ile kendisi arasındaki bağı zedelemiş modern çağ insanına bu bağları tek- rar kurma fırsatı sunma özelliğe sahip olması bakımından da önem kazan- maktadır.

Bediüzzaman Said Nursi’nin, kainattaki işleyişi, modern bilimin zihin kodlarını Allah’ı ispat noktasında kullanarak güncellemesi son derece dik- kat çekicidir. Bu noktada günümüz teolojik yaklaşımları ve klasik din öğre- timi açısından Ayetü’l-Kübra’nın ifade ettiği anlam da çalışılması gereken bir diğer husustur. İman esaslarının temelini oluşturan “Allah’a iman”ı mo- dern gelişmelere cevap verecek şekilde “kainat kitabı” üzerinden bir oku- ma ile marifetullah dersine dönüştüren, son derece açık ve nezih bir dil- le iman esaslarını izah eden eserin gününüz ilahiyat metinleri ya da felsefi yaklaşımlar arasındaki yerinin tesbit edilmesi, insanın ve kainatın yaradılı- şını sebeplere, tesadüfe, şirk ve tabiattan teşekkül eden bir şebekeye bağla- yan inkarcı felsefenin reddiyesi bağlamında “öncü bir eser” olarak değerinin belirlenmesi son derece önemlidir.

Merak edilen bir husus da, Ayetü’l-Kübra risalesinin bilim ile din arasın- da çatışma olduğunu ifade eden kaynaklar karşısındaki tutumudur. Bilim- din çatışmasının temel dayanağı olan kutsal kitaplarda geçen metinlerle bilimsel bulguların uyuşmaması probleminin Ayetü’l-Kübra’da nasıl aşıldı- ğı önemli bir sorudur. Fen bilimlerinin marifetullahın bir basamağı olarak gösterildiği eserde dünyamız “Gayet keremkârane bir ziyafetgâh ve gayet sanatkârane bir teşhirgâh ve gayet haşmetkârane bir ordugâh ve talimgâh ve gayet hayretkârane ve şevk-engizane bir seyrangâh ve temaşagâh ve gayet manidarane ve hikmet-perverane bir mütalaagâh” olarak tarif edilmekte, “Kainattan Halıkını soran bir seyyah”ın gözlemleriyle iman dersleri veril- mekte, iman-ı tahkikinin yol ve yöntemleri gösterilmektedir. Buradan hare- ketle Ayetü’l-Kübra Risalesinde rüzgar, yağmur, gökyüzü, bulut, su, toprak, hava, şimşek vb. unsurlarla birlikte dünyanın ve kainatın mükemmel işleyi- şinin tevhidî bir nazarla gözler önüne serilmesi nedeniyle, eseri din-bilim çatışmasını öne çıkaran günümüz bilimsel yaklaşımlarının geçerliliği açı- sından da ele almayı zorunlu kılmaktadır.

Özetle, inanç noktasında büyük problemlerle karşı karşıya olan insan-

lığa Ayetü’l-Kübra Risalesinin ne söylediği, din eğitimi ile birlikte mane- vi eğitimin bir bütün olarak nasıl olması gerektiğine dair eserde nasıl bir yol izlendiği, eğitim müfredatlarının bundan nasıl yararlanabileceği; iman derslerine yapılacak katkı bağlamında edebiyat, tiyatro, sinema, fotoğrafçı- lık gibi sanatlar açısından eserin ifade ettiği anlamın ne olduğu; Allah ile bağını zedeleyen modern çağ insanına Ayetü’l-Kübra’nın nasıl bir ufuk aç- tığı, imanın yeniden keşfiyle oluşacak Tevhid merkezli bir paradigmanın insanlığa sunacağı imkanların ne olduğu bu sayıda cevaplamaya çalıştığı- mız temel sorulardan bazılarıdır.

Sizleri dergimizle baş başa bırakırken bir sonraki sayıda “Bediüzzaman Said Nursî’nin Müdafaaları” konusuyla karşınızda olmayı ümit ediyoruz.