Hiç kimse, kendi isteğiyle şu anda mensubu olduğu milletin bir
ferdi olarak dünyaya gelmedi. Yaratıcının takdiri bizleri Türk, Kürt, Arap,
Acem, v.s. kıldı. İnsanlar bundan gaflet ettiler ve kendi tercihleri
zannettikleri Türk, Kürt veya Acemlikleriyle övündüler. Kendilerinden
olmayanları ise yanlış tercih yapmakla itham ettiler; hakir gördüler. Bununla da
yetinmeyip sâir milletleri yutmak canavarlığını kalkıştılar. Çünkü rehberleri
kendilerini milliyetleriyle yaratan Yaratan’ın indirdiği "Rehber" değil, "ene"
kaynaklı felsefe idi. Bu süreci, bakınız Bediüzzaman nasıl formülleştiriyor:
"Hikmet-i felsefe hayat-ı içtimaiyede… cemaatlerin rabıtasını unsuriyet, menfi
milliyeti tutar. Unsuriyetin şe’ni başkasını yutmakla beslenmek olduğundan
tecâvüzdür. İşte bu hikmettendir ki, beşerin saadeti selbolmuştur. Oysa hikmet-i
Kur’an’ın terbiyesi, "cemaatlerin rabıtalarında unsuriyet, milliyet yerine
rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî"yi gösteriyor. Bu ise dayanışma ve
yardımlaşmayı netice veriyor.

Bu sayımızın tüm sayfalarını sözünü ettiğimiz milliyetçilik
konusuna ayırdık. Değerli araştırmacılar konuyu çeşitli açılardan incelediler.
Ortaya hayli doyurucu olduğunu düşündüğümüz bir dosya çıktı. Düşünce dünyamıza
büyük katkı sağlayacağını ümid ediyoruz.

Bundan sonra muhtevanın daha da gelişeceğini duyurmak isteriz.
Belirlenecek bir "ana dosya" konusu dışında Risale-i Nur’dan alınan bir
kavram’ın incelendiği başka bir dosya ve yine bu dosyalarla ilgili bir
"portre"nin inceleneceği bir diğer bir dosya sayfalarımız arasında yer
alacaktır. Bununla Risâle-i Nur üzerinde yoğunlaşmak ve onu, en doğru biçimde
insanların istifadesine sunmak hedeflenmiştir. Üzerinde çalışılmayı bekleyen
konulardan bazı başlıklar verelim: Risale-i Nur-bilim-bilimsellik, Kur’an –
Risale-i Nur ilişkisi, hilâfet, mezhepler, akıl, akılcılık, sünnet-i seniye,
tasavvuf, tarikat, iman-İslâm, ene-tabiat, mânâ-yı harfî ve mânâ-yı ismî…

Selamlar