Seksenli yıllarda "sivil toplum" tartışmalarıyla başlayan bir
süreçti… Her ne kadar, birileri bu kavramı idealize ederken "ümmetten sivil
topluma, kuldan bireye" altbaşlığıyla muradlarının ne olduğunu açıkça ifade
ediyorlardı. Yine de, bir "söylem" arayışı içindeki ehl-i din, kolaylıkla "sivil
toplum" dehlizlerine girdi.
Ardından, "çoğulculuk" geldi. Sonra, "aynı çatı altında"lık,
"aynı gemi" vurgularıyla gelen "uzlaşma" arayışları, "barış içinde birarada
yaşama" modelleri.. derken, iş kapsamlı bir "hoşgörü" söylemine gelip dayandı.
Doksanlı yılların genel tablosu özetlenilecek olsa, herhalde şu
ikili hal rahatlıkla öne çıkarılabilir: bir yanda ehl-i dinin siyasî ve iktisadî
açıdan güç kazanıp öne çıkması, öte yanda ise imanî ve itikadî açıdan tam bir
gerileme ve çözülmenin yaşanması. Belki biraz "garip" bir durum, ama öyle.
"Hoşgörü," "uzlaşma," "barış" gibi kavramların bugünkü kullanım
alanına bakıldığında da, bu durumun içerdiği "çelişki"leri karşılama gibi bir
yön hissediyor insan. Zira, karşımızda, "imanî" temellerden mahrum, Kur’ânî ve
nebevî ölçülere dikkat edildiğinde birtakım çelişkiler barındırdığı anlaşılan,
"sevâd-ı âzam"ın çizgisine de denk düşmeyen "yarısı doğru" bir hoşgörü anlayışı
var. Nitekim, bu yoldaki—üç ayrı kolda gözükse de, aslında hepsi de aynı hesabı
taşıyan—modellerin imanî bir temellendirmeden ziyade, "pratik" ve "pragmatik"
gerekçelerle ortaya konulduğu ve açıklandığı gözleniyor.
Birçok dimağda "hoşgörü" ve "barış"ın, İslâm’ın öngördüğü
kavramlar olmakla birlikte "hâl-i âlemin ilcaatı"na göre fazlaca evirilip
çevirildiği kanaati hâsıl olmuş olmalı ki, Kış ’97 sayımızın konusu "Hoşgörü:
Nereye Kadar?" olunca, meseleyi Kur’ânî ve nebevî ölçülere dayandıran, elbette
Risale-i Nur’un dersiyle yazılmış; "hoşgörülü," ama aynı zamanda "dengeli" ve
"ölçülü" bir dizi çalışma çıktı karşımıza. Sütunun darlığına binaen, bu
çalışmaların içerdiği çok önemli tezlere yalnızca dikkat çekmekle yetiniyoruz.
Bu sayımızın, bir "kaht-ı ricâl"in sözünün sıkça edildiği Risale
toprağında, menfez, ma’kes ve muhatap bulduğunda açılıp boy vermeye hazır nice
tohumun varlığına da dikkat çekiyor olduğu ümidindeyiz. Ki, Köprü , bu yolda bir
"köprü" olmayı amaçlıyor.
97’nin sonraki sayılarının ana konularını, bir başka konunun
acilen çalışılması gerekmezse, şu şekilde belirledik: Bahar: Devlet ve İktidar,
Yaz: Dünyevîleşmenin Farklı Boyutları, Güz: İttihad-ı İslâm: İdealler ve
Gerçekler. Katkıda bulunmak isteyen dostlarımız için, şimdiden duyuru-yoruz.
Bahar çiçeklerinin haşri haykırdığı bir mevsimde yeniden buluşma
dileğiyle…