Yaratılışın mutlak nedenlerinden biri olarak kabul edilen sevgi,
Kur’ân’ın da temel kavramlarındandır. Bununla birlikte felsefe, sosyoloji,
psikoloji, edebiyat ve ilahiyat gibi sosyal bilimler de sevginin kaynağı,
mahiyeti ve fert-toplum üzerindeki etkileri üzerinde araştırmalar yapmışlar ve
konuyu çeşitli boyutlarıyla ele almışlardır.

Modernizmin insan üzerindeki yıkıcı etkilerinden bahsederken
sevginin değerini yitirmesi en çok vurgulanan hususlardan biri olmalıdır. Sevgi,
modern çağ insanının en çok aradığı, varlığına en çok muhtaç olduğu bir değer
haline gelmiştir. Iletişim çatışmalarının had safhaya ulaştığı günümüzde,
sevgisizliğin insanlığı bütün olarak mutsuzluğa sürüklediği sosyo-psikolojik
araştırmaların da dikkat çektiği bir husustur. Maddeten doyurulan modern çağ
insanının mutsuz bir hayat sürmesi, mutluluğun anahtarlarından biri olarak kabul
edilen sevginin önemini gözler önüne sermektedir.

Çağımız insanının en büyük handikaplarından biri günlük hayatın
cazibedarlığı ve meşgaleleri içinde, başta yaratıcısı olmak üzere sevgi merkezli
ilişkilerden uzaklaşması, aile, toplum ve diğer varlıklarla ilişkisini
zedelemesi olmuştur. Günümüzde sevgi çoğunlukla; anlamını yitirmiş, yalnızca
şarkılarda hatırlanan, sadece dillerde terennüm edilen, bir türlü kalbe ve
hayata aktarılamayan bir sözcük haline gelmiştir. Sevginin gerçek mahiyetinin
ferdî ve sosyal hayatta geçerliliğini yitirmesi fertlerin ve toplumların
mutsuzluğunu pekiştirmiş, insanlar mutluluğu teknolojinin kendilerine sunduğu
sanal alemlerde arar hale gelmişlerdir. Modernizmin, teknolojik gelişmelerin,
küreselleşmenin sevgi üzerindeki etkileri mutlaka tartışılmalıdır; ancak insanın
fıtri özelliklerinden uzaklaşmasının bu husustaki rolü de gözden uzak
tutulmamalıdır. Buradan hareketle sevgiyi yaradılış nedenlerinden biri olarak
kabul eden, dinin kıblesini sevgi olarak gören, Yunus’un "Yaratılanı severim
yaratandan ötürü" ifadesiyle bütün varlıkları yaratıcı adına sevmeyi şiar edinen
bir dinin mensuplarının fert-aile-toplum hayatının her alanında bu anlayışa zıt
tavırlar sergilemesi, sevgiyi nostaljik bir değer haline getirmesi sorgulanması
gereken bir durumdur.

Geçtiğimiz yıl siyaset sahnesinde yaşanan hadiselerle, sevgi
anlayışından uzak bir siyaset dilinin toplumumuzu nasıl gerdiği yakın bir
örnektir. Bu bağlamda, Bediüzzaman’ın Avrupa’dan geri kalış sebeplerimizden biri
olarak "adavete muhabbet" hastalığını göstermesi dikkat çekicidir. Bir toplumda
sevgi yerine kin, nefret ve düşmanlık duygularının yerleşmesi, çatışma
kültürünün alenileşmesi; hatta bunların önünü açan kendi menfaatini düşünme,
doğruluktan uzaklaşma vb. tavırların yaygınlaşması sosyo-psikolojik olarak
irdelenmelidir. Kendinden olmayanı sevmeme, ötekileştirme, iç ve dış düşmanlar
psikolojisiyle nefret yüklü bir hayat tarzını benimsemenin nasıl bir toplumsal
psikolojinin ürünü olduğu da farklı bir sorundur.

Tartışılması gereken noktalardan biri de sevginin aşk ve şefkat
kavramlarıyla ilişkisidir. Şefkat, sevgi ve aşk kavramları insanın hayatında
önemli yeri olan, birbirine yakın gibi görünen; fakat birbirinden farklı
anlamları ve fonksiyonları olan kelimelerdir. Aşk, büyülü bir kelime olduğu için
hem dinî, hem de dünyevi anlamda asırlardır ön planda tutulmuş ve insanlar bu
kavramın esareti altına girmişlerdir. Şefkat ise, içten ve karşılıksız merhamet,
acıyarak ve esirgeyerek sevmedir ve bu yönüyle şefkatin; insanın insanla
ilişkisinde aşktan ve sevgiden daha geniş ve faal bir rolü olduğunu da söylemek
mümkündür. Tasavvufta "aşk" konusunun vahdet-i vücut anlayışı ile irtibatı ve bu
konuyu Bediüzzaman’ın değerlendirmesi incelendiğinde onun aşkı değil şefkati ön
plana çıkarmasının Kur’an açısından yorumunun nasıl yapılabileceği sorusunun
cevabını ararken, bu kavramlara tasavvuf, felsefe, sosyoloji ve psikolojinin
yüklediği anlamlar da ortaya konulmalıdır.

Biz de bunları göz önünde bulundurarak 101. sayımızın dosya
konusunu "sevgi" olarak belirledik. Konuyu "sevgi, muhabbet, muhabbetullah, aşk,
şefkat, tefekkür, ibadet, korku, nefret, kin, barış, ilahi aşk, beşeri aşk,
tasavvuf, vahdet-i vücut, huzur, mutluluk, ahiret" kavramları çerçevesinde ve
aşağıda sorduğumuz sorular ışığında incelemeyi planladık.

Sevgi nedir? Sevginin mahiyeti nedir? Sevginin gerçek anlamıyla
birey ve aileden başlayarak toplumda yer bulmasının ve yaygınlaşmasının
sonuçları nelerdir? Sosyolojik olarak toplumsal barış ve huzurda sevginin rolü
nedir? Sevgi odaklı insanlar modelinin oluşturduğu bir toplum yapısı nasıl
sonuçlar doğurur? Bediüzzaman’ın geri kalış sebeplerimizden biri olarak
gösterdiği "adavete muhabbet" kavramı nasıl anlaşılmalıdır? Psikolojik olarak
düşmanlığı sevmek, nefret üzerinde ısrar etmek nasıl bir ruh halinin ifadesidir?
Demokratik anayasal düzen açısından sevginin rolü nedir? Sevgi dilini benimsemiş
bir demokrasinin toplum açısından önemi nedir? Bir sevgi numunesi olarak Hz.
Peygamber’in bu hususta bize verdiği mesajlar nelerdir? Sevginin Sünnet’teki
yeri nedir? Çağımızın sorunlarını çok iyi bir şekilde okuyan Bediüzzaman Said
Nursi’nin eserlerinde sevgi konusuna yaklaşımı nasıl olmuştur? 11 Eylül
itibariyle dünyada Islam’ın şiddet unsurları içerdiği ve bir korku dini olduğu
şeklindeki yaklaşımlara karşı ortaya konulabilecek Kur’anî yaklaşım nasıl
olmalıdır? Islam’ın sevgi konusundaki yaklaşımının diğer dinlerden farkı nedir?

Sizleri dergimizle başbaşa bırakırken bir sonraki sayımızda "Dil
ve Risale-i Nurun Dili" dosyasıyla karşınızda olmayı umuyoruz.