Türk düşünce tarihi, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
büyük dalgalanmalara ve değişmelere sahne olur.

Sultan Abdülmecid zamanında ilan edilen “Tanzimat Fermanı”
(1839) ile sıkıntılı günler yaşayan Osmanlı Devleti, siyasi, içtimâi, edebi
sahada yeni bir döneme girer. Tanpınar’ın ifadesiyle “Tanzimat’la birlikte
imparatorluk asırlarca yaşadığı bir medeniyet dairesinden çıkarak mücadele
halinde bulunduğu başka bir medeniyet dairesine girdiğini ilan ediyor, onun
değerlerini açıkça kabul ediyordu.” Asırlarca Avrupa’yı gölgesinde bırakmış bir
cihan devletinin içine düştüğü kötü durumdan kurtulabilmek maksadıyla
Avrupalılaşma hareketini başlatması, toplumumuzda köklü değişiklikleri de
beraberinde getirir. Osmanlıyı sıkıntılı günlerden kurtarma düşüncesi, yeni
fikir akımlarının ortaya çıkmasına yol açar.

İslamcılık, Batıcılık, Türkçülük ve Osmanlıcılık olarak dört ana
grupta toplayabileceğimiz bu fikir akımlarını incelerken bu fikirlerin naşir-i
efkarı sayabileceğimiz fikir dergilerini de bunlardan uzak tutmak mümkün
değildir. Bu dönemin fikir hayatının canlılık kazanmasında ve yayılmasında
dönemin fikir dergileri önemli rol oynar. Mehmet Akif, Eşref Edip öncülüğünde
şekillenen Sırat-ı Müstakim, Sebilürreşad gibi İslamcı dergileri, Abdullah
Cevdet’in çıkardığı Batılılaşma haraketinin öncüsü niteliğindeki İctihad’ı, Ziya
Gökalp, M. Emin Yurdakul, Ömer Seyfettin gibi Türkçülük akımının önde gelen
isimlerinin etrafında toplandığı Yeni Mecmua, Genç kalemler, Türk Yurdu gibi
Türkçü dergileri ve etrafındaki isimleri incelemeden fikir hayatımız hakkında
sağlıklı sonuçlara ulaşmak zor olacaktır.

Türk basın ve siyaset hayatında etkili olan ilk dergilerin en
fazla çıktığı dönem ikinci meşrutiyet dönemidir. Meşrutiyet sonrasında da fikir
dergiciliğinin devam ettiği görülür. 1918-23 yılları arasında İstanbul’da 200’ün
üzerinde süreli yayının çıktığı göz önüne alınırsa dönemin fikri-edebi açıdan
canlılığı daha iyi anlaşılmış olur. Bu dergilerin bir kısmının Cumhuriyet’in
kurulmasında da etkili olduğu düşünülürse fikir dergiciliğinin düşünce
hayatımızdaki önemi daha iyi anlaşılabilir.

Cumhuriyet’ten sonra da fikir dergiciliğinin devam ettiğini
görürüz. Özellikle 1940’lı yıllar sosyal ve siyasî hayatımızda pek çok
hareketliliğin yaşandığı bir dönemdir. İkinci Dünya Savaşı’nın meydana getirdiği
siyasi-sosyal sıkıntılara ve tek parti döneminin farklı politikalarına rağmen bu
dönem fikir ve edebiyat tarihimiz açısından da önemli yıllar olmuştur. Ağaç,
Aydınlık, Kadro, Büyük Doğu, Çınaraltı, Ergenekon,Varlık, Yeni Adam bu dönemde
neşredilen belli başlı dergiler arasında sayılabilir. Bu yıllardan sonra
ülkemizde belirginleşmeye başlayan fikri kamplaşmalar, sağ-sol ayrımları, farklı
dünya görüşlerinin savunulduğu fikrî çevrelerin ortaya çıkmasına ve bunların
etrafında yeni dergilerin doğmasına yol açmıştır.

1960 sonrası Türkiye’nin darbelerle tanıştığı yıllardır. İnsan
hakları, özgürlük, adalet, eşitlik, laiklik, din-siyaset-toplum ilişkileri vb.
sosyal konular birçok dergide tartışılan konulardandır. Bu dönemde de eskiye
oranla fikir dergiciliğiyle birlikte edebiyat, kültür, politika dergiciliğinde
de hareketlenmeler görülür. Günümüze kadar gelen bu süreçte bugün de aynı
canlılığın devam ettiğini söyleyebiliriz. Bugün kendilerini muhafazakar,
demokrat, liberal, milliyetçi vb. fikirlerle özdeşleştiren kimi aydınlarımızın
farklı fikir dergilerinin etrafında toplandıklarını görmek mümkündür.

“İlme, irfana, ümrana” diyerek başladığı yayın hayatında 100.
sayısına ulaşmanın gururunu yaşayan Köprü’nün fikir dergiciliğindeki yeri nedir?
Türkiye’nin yaşadığı sosyal-manevi buhranlara Bediüzzaman Said Nursi’nin
görüşleri ışığında dikkat çekmeyi, meseleleri Risale-i Nur perspektifinden
bakmayı görev bilen Köprü’nün bu yönüyle Türk fikir hayatına zenginlikler
kazandırdığına, fikir hayatımıza yeni ufuklar açtığına inanıyoruz.

Yaşadığımız dünyanın siyasi, sosyal, ekonomik problemlerine
dikkat çekmekle kalmayan Köprü, Risale-i Nurlarla ilgili araştırmaları
destekleyerek ve Risale-i Nur’daki temel konulara akademisyenlerin dikkatini
çekerek de önemli bir görevi üstlenmektedir. Bediüzzaman’ın “Dünya büyük bir
manevi buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan Garb cemiyeti içinde doğan
bir hastalık, bir vebâ, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor.”
diyerek dikkat çektiği “sâri illet”lere karşı savunmasız durumda kalan modern
çağ insanı, saadetini yitiren insanlık, kendisine huzur verecek yeni arayışlar
içerisine girmiştir. Maddeten doyurulan, fakat ruhen aç bırakılan modern çağ
insanı, bugün, varlığını anlamlandıracak yeni arayışların içersindedir. Köprü,
bu samimi arayışlara verilmiş samimi cevapların bir neticedir. Elinizdeki dergi,
insanlığa beklediği saadeti sunamayan materyalist yaklaşımlara, din dışı
felsefeye, modernizmin bir din olarak sunduğu "nefisperestlik"e karşı, insan ve
Yaratıcısı arasında sağlam bir köprü kurmayı amaçlamıştır sadece.

Köprü’nün kendi fikirlerinin revaç bulması, fikir mücadeleleri
içinde galip olması, sunduğu fikirlerinin iktidar olması gibi bir gayreti
olmamıştır hiçbir zaman. “Medenilere galebe çalmak ikna iledir.” sözünü şiar
edinerek fikri mücadelesini sürdüren Köprü, yukarıda zikredilen ulvi gaye
uğrunda, hac yolculuğuna çıkan karınca azmiyle didinen fikirlerin timsalidir
yalnızca. Bu yönüyle Köprü, ne bir ideolojinin temsilcisidir ne de bir siyasetin
yayın organıdır. Köprü, Risale-i Nur’un bakış açılarıyla, varlığını tekrar idrak
etme yolunda, Risale-i Nur’un günümüz insanına sunduğu imkanları analiz etmeye
çalışarak Kur’an Medeniyeti ile insanları tanıştırmayı amaçlayan bir fikir
dergisidir.

101. sayımızda sıcacık konu ile karşınızda olmayı umut ediyoruz.
“Sevgi” dosyasında buluşmak ümidiyle…