GİRİŞ

Dünyadaki bütün eğitim sistemlerinin ortak gayesi, düşünen,
araştıran merak eden, ilim ve teknolojideki gelişmeleri doğru algılayabilen,
kabiliyet ve istidatlarını en üst seviyeye çıkarma gayreti içinde olan insanlar
yetiştirmektir.

Eğitim olayının muhâtabı doğrudan insandır ve bu faaliyetin
birinci basamağı, muhâtabını maddî ve manevî bütün özellikleri ile tanımaktır.
Var olduğu günden bu yana, yaratıldığı sayı kadar farklı ve çeşitli özelliklere
sahip olan insanın doğru tanınması, ona yönelik eğitim faaliyetinin başarıya
ulaşmasında ilk şarttır diyebiliriz.

İnsan fert olarak pek çok ortak, bir o kadar da farklı
özellikler taşır. Ortak değerler aslında "nefsü’l-emir" dediğimiz hakîkat-ı
hâlde doğru ve güzel olan, bu konuda ma’şerî vicdanda müştereklik bulunan
değerlerdir ve cihan-şümûldür. Eğitim evvelâ, bütün insanların yaratılış
kanunları icâbı, fıtratla beraber getirdikleri bu ortak değerleri muhatabına
farkettirir. Sonra işler ve geliştirir. Böylece insanın hayata problemsiz
intibâkını temin eder ve yaratılış gayesine uygun bir istikâmet kazandırır.

Bir de insanların, bir ülkede yaşamak, bir dine inanmak, bir
meslekle iştigâl etmek gibi beraberliklerden doğan evrensel değil ama millî
değerleri vardır. Eğitim aynı ülkede yaşayan fertleri bu defa da, aynı kültür,
inanç ve değerler sistemi ile teçhiz etmek vazifesini üstlenir. Bütün insanlarla
barış içinde yaşamayı öğrenen insanın bu safhada, kendi toplumuna faydalı bir
fert olmasını sağlama işi burada eğitimindir.

Eğitimin belki de en önemli fonksiyonu, insanların doğuştan
getirdikleri farklılıkları dikkate alması, onları doğru tekniklerle keşfedip
doğru istikâmetlerde geliştirmesidir. Bu farklar, (cognitive domain) algılama,
öğrenme ve düşünme alanlarında; (affective domain) duygu alanında, ve
(psiko-motor) fizikî kapasite ve şahsî temâyül alanlarındadır.

İnsanın eğitim ortamındaki uyaranlarla etkileşiminin tarzı,
biçimi, işte bu farkları ortaya koyar. Temâyüller, kabiliyetler farklı olduğu
gibi, bunları geliştirme sırasında, yani eğitim sürecinde, öğrenme gücü,
motivasyon, biyolojik ve psikolojik şartlar bakımından da farklar vardır.

Eğitim insandaki bu farklılıkları dikkate alarak, onu, "eşref-i
mahlûkât" (yaratılmışların en şereflisi), veya "ahsen-i takvîm" (en güzel
mertebe) gerçeğine ulaştırma yolunda ciddi ve ilmî bir vetiredir. İnsanda
kendisine, topluma faydalı davranışlar geliştiren, ondaki ayırıcı ve üstün
özellikleri farkedip işleyen bir faaliyetler bütünüdür eğitim.

Saydığımız görevleri yüklediğimiz eğitimin bu fonksiyonunu doğru
icrâ edebilmesi için, kendisinin de bazı özelliklere sahip olması gereklidir.

Herşeyden evvel eğitim doğru, geçerli, uygulanabilir, ihtiyaca
cevap verebilen, muâsır metotlara mâlik olmalıdır. Bunlardan daha önemlisi ise
eğitim uygulamaları demokratik olmalıdır,

Demokratik Değerler ve Eğitim

Türkiye’nin en ziyâde ihtiyacı olan, katılımcı ve çoğulcu
demokrasinin gelişti-rilmesidir ki, demokrat insanlar yetiştirilmeden bu mümkün
olmaz. Ülkemiz 1946 yılında, çok partili hayata geçerken, kurulması amaçlanan
demokratik düzenin altyapısı, temel taşı olan demokrat in- sanları yetiştirmek
için hiçbir teşebbüse başvurmadan bu siyasî inkılab başarılmak istenmiştir.

Üçüncü bin yılın arifesinde henüz topluma yön veren muharrikin
demokrasi olduğunu söylemek mümkün değildir. Tabiatıyla eğitimimiz de bu genel
hastalıkla mâlüldür.

Bir toplumun fertleri, fizikî, sosyal ve kültürel çevrelerini
algılama, yorumlama ve tepkide bulunma davranışları bakımından demokrat
değillerse, böyle bir toplumun demokratik rejime sahip olduğunu iddiâ etmesi
mümkün değildir. Demokrat insan öncelikle, insan haklarını bilen, saygı gösteren
ve uyan, hatta savunan insandır. Bu temel kâidenin eğitim uygulamalarına
yansımış küçük bir misâli, sınıfta, öğretmenin, öğrenciyi arkadaşlarının
arasında küçük düşürecek şekilde hırpalaması anında, bunun bir insan hakkı
ihlâli olduğunun herkesçe bilinmesidir.

Sınıfta hakarete uğrayan arkadaşının hakkını öğretmene karşı
nezâketlice savunamayan öğrenci, ileride kişi ve kurumlar tarafından, açıkça
hakkı çiğnendiğinde hakkını arayamaz ve savunamaz. Şu hâlde eğitim, hakkı bilen,
tanıyan, uyan ve savunan özetle demokrat olan insan yetiştirmelidir.

Temel eğitimin ilk sınıfından başlayarak öğrencilere, kendi
haklarını savunma, başkalarının da hakkına saygı gösterme tutumu, fonksiyonel ve
demokratik bir eğitim uygulaması ile kazandırılır.

Bugün milletçe şikayetçi olduğumuz ve toplumda yaygınlaşan "köşe
dönücülük", "iş bitiricilik", "hakkını kaba kuvvetle elde etme", "vergi kaçırma"
gibi davranışlar, en az iki kuşaktır eğitimimizin demokratik işlevini
yitirdiğini gösterir. Çok partili siyasî hayata geçişimizden bu yana, bu
sistemin gerektirdiği nicelek ve nitelikte insanın yetiştirilemediği,
dolayısıyle de Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda ciddi ve doğru adımlar
atılamadığı ortadadır. Bu sebepledir ki ülke sık sık siya-sî ve sosyal
bunalımlara sürüklenmektedir.

Dikkat edilirse ülke siyasî bunalıma düştükçe, insanımız
seçilmiş insanları ve seçimle yönetme hakkını elde etmiş kurumları savunamamış;
bil’akis demokrasiyi ortadan kaldıranları alkışlamıştır. Eğitim sistemimizin
demokrasiye hizmet etmediğinin belki de en açık delili, ihtilâllere karşı
insanımızın tavrıdır.

Türk eğitim sistemi, muhatabını körü körüne itaate şartlandıran
bir özellik taşımaktadır. Bu (Authority Obedience Model) itaat modeli, farklı
telakki ve değerlendirmeleri reddeden; hür düşünme, fikir üretme işlevinin önüne
set çeken bir mo-deldir. Böyle bir modelden asla şahsiyetli, şuurlu, muhakemeli,
hakkını bilen ve savunan, körü körüne itaat etmeyen insanlar yetişmez,
yetişmemiştir de. Bugün ülkeyi yöneten ve bütün sektörlerin önünde duran,
"saff-ı evvel"ler işte bu itaat modelinin ürünüdür. Bu genellemenin ötesinde,
kendi davranışlarımıza baksak, bir "itaat modeli"nin ürünü olduğumuzu vicdanen
kabul ederiz.

Eğitim sistemimimizin demokratik olmadığını, tercihe imkân
bırakmayan bir tekdüzelik içinde başlayıp geliştiğini gösteren öyle net
uygulamalar vardır ki itiraz olunmaz.

Henüz altı yaşında okula teslim ettiğimiz çocuktan sistemin, ona
bağlı olarak da âilenin beklediği; okulun istediği davranışları öğrenmesi ve
istendiği zaman, istendiği kadar ve istenilen biçimde tekrar etmesidir. Başka
bir ifâdeyle çocuk okulun istediği kadar ve istediği şekilde konuşmalı, susmalı,
yürümeli, koşmalı, oturmalı, kalkmalı, yazmalı ve öğrenmelidir. Otur de-yince
oturmalı ancak kalk denildiği zaman mutlaka kalkmalıdır.

Bugünkü anlayışımıza pek mâkul gelmeyen bu otoriter yaptırım
gücü, toplumun asırlardan beri eğitime verdiği geleneksel önemden
kaynaklanmaktadır. Eğitime verilen değer ve ondan olumlu sonuçlar bekleyen
telâkkî doğru, ancak ferdin istidatlarını ve haklarını dikkate almayan
uygulamalar tabîi ki yanlıştır.

Çocuk eğitimi sırasında okulun istediklerini itîrazsız yapmak
zorundadır. Okulun istediğini yerine getirmeyen âsi ve başarısızdır. Ve
belirlenmiş davranışın dışına taşan öğrenci kötü bir örnektir. Sistemimiz kötü
örnek kabul ettiği öğrenciyi ibret olması bakımından cezâlandırarak diğer
öğrencilere "gözdağı" da verir.

Eğitim sistemimizde öğrenciler mutlak itaate alıştırılmak için
bazen kötü söz, dayak ve kaba kuvvetinde kullanıldığı olur. Bazen de öğrencilere
disiplin cezâları ve-rilir veya öğrenci başarısız olarak değerlendirilip sınıfta
bırakılır.

Okulda itaatkâr davranışlar mükafat, itirazcı davranışlar ise
daima ceza görür. Böyle bir ortamda gelişen davranış mutlak itaatten başka bir
şey olamaz. Bu uygulama istikbâlimizi bırakacağımız çocuklarımızda kendine güven
duygusunu zedeler. Hakkını arama ve haksızlığa karşı çıkma düşüncesini yok eder.

Çocukların şahsiyet özelliklerine ifade etmelerine engel olmayan
Adetullah Kanunlarına, (ateşin yakması, soğuğun üşütmesi gibi), ihdas edilmiş
sağlıklı kurallara itaat etmesi elbette istenir. Lâkin, bunların bile
doğruluğunu baskıcı bir uslûpla değil, mümkünse yaşayarak, tecrübe ile ve iknâ
ederek öğretmeliyiz. Kaldı ki, herhangi birinin seçilmesi durumunda, hiçbir
olumsuzluk doğmayacak tercihlerde bile baskı yapılması, ısrarla birine
yönlendirilmesi, şahsiyet gelişimini etkileyen, bazen maksatlı ve çoğu zaman
akıl dışı bir yaklaşımdır.

Demokratik değerler açısından genel sistem değerlendirmesi ve
uygulaması böyle olan eğitimin, araçları açısından da demokratik bir vasat
içinde olmadığını söyleyebiliriz.

Bizim sistemimizde öğretmen eğitim sürecinin kesin hâkimidir.
Öğretmen davranışı ile öğrenciye zarar verse, meselâ; tokadı ile öğrencinin
kulağını patlatsa bile bunun çocuğun terbiyesi için yapıldığına inanılır.
Öğretmenlerde çocukları cezalandırırken onları terbiye ettiklerine inanırlar.

Ülkemizde öğretmen yetiştirme konusundaki en büyük eksiklik,
eğitimin kişilik farkları dikkate alınarak gerçekleşti-rilecek bir uygulama
olduğu bilincinin ve-rilmemesidir. Bunun yanında öğrencilerin kural dışı
davranışlarına nasıl yaklaşılacağının uygulama seviyesinde bir programdan yoksun
oluşudur. Yani, öğretmene, normalin dışında davranış gösteren öğrencilere nasıl
davranacağı eğitimi sırasında ilmî olarak öğretilememektedir.

Demokratik bir eğitimde öğretmenin yaptırım gücü korku değil
sevgi olmalıdır.

Öğretmen fizikî özelliği, üslûbu, konuşması, hatta ses tonu,
öğrencilerle ilişkileri metodoloji bilgisi ve yeteneği, eğitim araç ve
gereçlerini tanıma ve kullanma kabiliyeti, başarıyı ölçme yeterliliği gibi
özellikler ile üstün olmalıdır. Bu özellikleri yeterli olmayan öğretmen,
etkileşim sırasında mutlaka antidemokratik yollara yönelecektir.

Başarılı ve demokrat öğretmen sınıfından "çık çıkmayan" öğretmen
değil, dersleri saygı-sevgi ortamında, tatlı tartışmalarla geçen, yaptırımları
ile değil bilgi ve kültürü ile üstünlük kuran öğretmendir.

Söylediklerimizi toparlayacak olursak, eğitim sistemimizin
esaslarını belirleyen ve demokratik olmadığını iddia ettiğimiz davranışlar
şunlardır:

1. Hali hazır sistemimizde otoriteye itaat doğrudur. (Meselâ
ders kitaplarının yazdığı doğrudur, öğretmenin söylediği doğrudur gibi.)

2. Başarı, öğretmenin söyledikleri ile kitapların yazdıklarını
tekrar edip ezberlemektir.

3. Eğitim hakkı sistemin isteklerini yerine getirenlerindir.
Diğerlerinin hakkı yoktur.

4. Amaç, programları öğrenip yeterli not alarak sınıf geçmektir.
Bunun için gerekirse doğru olmayan yollar bile kullanılabilir.

5. Öğrencilerin ilgileri, kabiliyetleri ve kişilikleri değil,
programda yer alan dersler önemlidir.

6. Öğrenciler dersler için vardır.

Bu esaslar demokratik rejimin insanına asla uygun düşmez. Bu
uygulamalar, rejimin ranttından faydalanan çevrelere itaatkâr teknisyenler
yetiştirmekten başka bir şeye de yaramaz. Dünya çapındaki yarışmalarda derece
kazanan öğrencileri-miz, bir keşif, yeni bir buluşla değil; bilinenlerin iyi
ezlerlenmiş olması ile başarılı sayılır.

Ayrıca, bu demokratik olmayan sistem korkunç derecede zaman ve
kaynak israfına dâyelik eder. Bu tercihin işlettiği sistemde senede bir
milyondan fazla öğrenci sınıfta kalmakta; üçyüz-dörtyüz bin öğrenci okuldan
atılmaktadır. Bu kayıplar ise, ancak tril-yonlarla ölçülür.

Eğitimimizi Demokratik Olmayan Mevcut Sistemden Kurtarabilmek
İçin Teklifler

Eğitim sâdece sistemin isteklerini yerine getirenlerin değil,
herkesin hakkı olmalıdır. Hiçkimse hiçbir sebeple eğitim hakkından yoksun
bırakılmamalıdır. Eğitim kurumları dil, din, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce,
zihin, beden ve muhit özürlü farkı gözetilmeden herkese açık olmalıdır. Devlet
ister kendi kurumlarında ister özel kurumlarda bunu sağlamalıdır.

Herkese eşit muamele etmek demek insandaki farkları dikkate
alarak muamele etmek demektir. Eşitlik öğrenme farklarını ve ilgileri dikkate
almayı gerektirir. Her zeka, fizikî güç ve çevrenin insanına ha-yatını
kazanmasını sağlayacak programlar hazırlanmalıdır.

Eğitimde merkez öğrenci olmalıdır, öğretmen ve program değil.
Kitapların yazdığını ve öğretmenin söylediğini ezberleyip geçerli not almak,
geçen asırların geleneksel eğitim sistemlerinde doğru kabul edilirdi. Bu
uygulamada öğrencinin, yaratılıştan getirdiği öğrenme kabiliyeti ve gücü,
istidatları, özellikleri ve ona verilecek eğitimin niteliği dikkate alınmaz.

Not, öğrencinin âilesine öğrenimle ilgili bilgi veren bir araç
olmalı; bir amaç olmamalıdır. Okul, öğrenciye göre düzenlenmelidir. Çocuk okula
"teslim edilmemeli" isteyerek, severek ve koşarak gittiği bir mekân olmalıdır.

Okul öğrenci için özel bir çevre olmalı ve o burada sunulan
hizmetlerden dilediğince yararlanma imkânına sahip olmalıdır. Okul, öğrencilerin
çok ve değişik tecrübeleri, mutluluk içinde, yaşayarak geliştirdiği bir mekân
olmalıdır. Çocuk okulun tatil olmasından çok açık olmasını arzu etmelidir.

İnsan biyolojik varlığı dışında, duygusunun, inancın ürünüdür.
Bu nitelikleri dikkate alan, onun dünyaya doğru bakmasını, doğru algılamasını
öğreten eğitim doğru ve öğrenci merkezli bir eğitimdir.

Herkesin yaratılışı, potonsiyeli oranında başarılı olabileceği
kabul edilmeli, her öğrencinin her programda başarılı olması beklenmemelidir.

Her öğrenci kendisi için uygun bulduğu programları, velisinin de
rehberliği ile seçmeye yetkili olmalıdır. Öğrenciler dersler için değil, dersler
öğrenciler için olmalıdır.

Eğitimde tehdit, korku ve yaptırımlar yerine sevgi ve saygı
hâkim olmalıdır. İnsan haklarının en önde gelenlerinden olan, insan haysiyetine
yakışan bir seviyede yaşamak keyfiyeti eğitim sürecinde de geçerli olmalıdır.

Eğitim tür ve kademeleri arasında yatay ve dikey geçiş imkânı
bulunmalıdır.

Bütün bunlar eğitim sistemimizin demokratik bir hüveyet
kazanması için, ilk plânda akla gelen tekliflerdir. Tekliflerin özünde insanın
öğrenme, düşünme ve davranış hürriyetlerinin en az seviyede sınırlanması esasına
dayanır. Arzu ettiği programları seçmekten, düşündüklerini kimseyi incitmeden
ifâde edebilmeye, haksızlık ve yanlışlıklara karşı çıkabilmeden istediği gibi
giyip kuşanmaya kadar bir çok demokratik hakkı bugün ülkemiz gençlerine ve
insanlarına tanımamış olmamız, bizi asla "çağdaş uygarlık düzeyi"ne çıkarmaz.

Geliniz gençlerimize karar verebilmek için alternatifler sunalım
ve onların içinde istediğini seçmesine izin verelim. İşte o zaman eğitimimiz de
demokrat olur, cumhuriyetimizde.