Yaratılış kanunları çerçevesinde bakarsak; "tesettür"ün, varlığın özündeki
gerçekliğin tezahürlerinden birisi olduğuna şahit oluruz. Aslında örtünme
hakikati, Cenab-ı Hakk’ın "Settar" isminin bütün varlık alemini kuşatan
tecellisidir. Zaten, Cenab-ı Hakk’ın her isminin temel özelliği olan mutlaklık,
bunu gerekli kılmaktadır. Yani, her isim tek tek ve diğer isimlerle birlikte
varlığın genelinde tecelli eder.

Tesettür hakikati, esirden başlayarak varlığın bütün boyutlarını kuşatmaktadır.
Esir maddesi yıldızları, gezegenleri, dünyayı, insanları, hayvanlar alemini,
bitkiler alemini, organik yapıları, molekülleri ve zerreleri latif bir yorgan
gibi örtmektedir. Çekirdeği çevreleyen elektron bulutunda, hücrenin zarında,
ağacın kabuğunda, hayvanların türlerine göre farklılık arzeden derilerinde,
postlarında, insanların ciltlerinde ve gezegenlerin atmosferlerinde hep bir
gizleme, örtme ve koruma hakikati vardır. Bütün bunlar tesettürün ne denli
kuşatıcı, geniş ve yaygın olduğunu göstermektedir.

Bediüzzaman Said Nursi, tesettürü bu temel kanun çerçevesinde ele alarak
inceler. Yirmi Dördüncü Lem’a’da tesettür konusunu işlerken, konunun merkezine
fıtriliği yerleştirerek, tesettürü varlığın genel ahengi içinde insanın da
uyması gereken bir kanun olarak ele alır. Yani, yaratılışa, eşyanın genel
işleyişindeki normallik algısına, vicdanın sesine, doğruluğunda insanlığın
ittifak ettiği değerlere ve ahlaka uygunluk meselesine atıfta bulunur. Tesettür
davranışının psikodinamik altyapısına inildiğinde korku, utanma, korunma,
gizlenme, bakışlardan uzak kalma gibi fıtri hallerin bulunduğuna dikkat çekilir.

Yirmi Dördüncü Lem’a’da, tesettür hakikatinin bu fıtri boyutuna dört hikmet
çerçevesinde dikkat çekilir. "Birinci Hikmet", kadınların zerafet ve nezaketinin
korunabilmesinin tesettürü gerektirdiği hususudur. "İkinci Hikmet", örtünmenin
psikodinamik zemininde yer alan kıskanma duygusu ile ilgilidir. "Üçüncü Hikmet"
güven duygusu için örtünmenin gerekliliği konusu üzerine kurulmuştur. "Dördüncü
Hikmet"de ise, aile müessesesinin korunabilmesi için tesettürün gerekliliğine
dikkat çekilir.1

Gizli bir hazine olan "Esma"nın, tecellileri müşahede edildikçe varlığın
özündeki tesettür hakikati görünür. Yirmi Beşinci Söz’de "Kur’an nedir, tarifi
nasıldır?" sorusunun cevabı verilirken "… zeminde ve gökte gizli esma-i
İlahiyenin manevi hazinelerinin keşşafı; sutur-u hadisatın altında muzmer
hakaikın miftahı; ve alem-i şehadette alem-i gaybın lisanı…"2 şeklindeki
ibareler varlık ile gizlilik arasındaki ilgiyi kuran bir nitelik taşır.
Gizlilik, örtme ve saklama varlığın temelinde esma-i İlahiyenin eşya gerisinde
ve olayların arkasında gizlenmesi ile başlamaktadır. Yani eşyanın özünde işleyen
tesettür hakikati, vahdetten kesrete/teklikten çokluğa doğru varlığın her
safhasında işleyen bir hali gösterir. Esirin gerisinde gizlenmiş hakikatler
varlık adı altında açığa çıkarken, her safhada bu hakikatten bir numune vardır.
Yalnızca bize görünen kısımda işleyen tesettür hakikati, hayal, misal, ruhlar,
gayb gibi farklı alemlerde de değişik şekillerde tezahür ediyor olmalıdır.

Diğer taraftan, varlık aleminin en şereflisi ve alemlerin Rabbi’nin, "habibim"
hitabına mazhar olan Hazret-i Muhammed’e (a.s.m.), Kelam-ı Ezeli’de, "Ey örtünüp
bürünen (Resulüm)!"3 ve "Ey bürünüp sarınan (Resulüm)!"4 şeklinde hitapta
bulunulması, varlığın en güzel meyvesi ile örtü arasındaki ilişkiye işaret eder.

Yine, ezeli kelamın bizlere hitabında, "Ey Ademoğulları! Size ayıp yerlerinizi
örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi… İşte o daha
hayırlıdır. Bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye
onları indirdi)."5 cümleleri varlığımızın özünde var olan tesettür hakikatine
bir delil kabul edilebilir. Üstelik, burada erkek kadın bütün insanlığa hitap
edilmekte ve insanlığın en hayırlı elbisesinin takva elbisesi olduğuna işaret
edilmektedir. İnsanın özünde var olan korku, utanma, gizlenme gibi duyguların
tesettür hakikati ve bu hakikatin de takva ile bağlantısı ortaya çıkmaktadır.
Yine tesettür ya da örtünme hakikatinin varlık alemine yansıması, İlahi kelamda
şu ifadelerle yer alır: "Allah yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı.
Dağlardan da sizin için barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve
savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı. İşte, böylece Allah, Müslüman olmanız
için üzerinize nimetini tamamlıyor."6 Burada ardı ardına sıralanan hakikatler
coğrafi alanlardan ferdi plana koruma ve korunma gerçeği ile tesettür
bağlantısını ortaya koymaktadır.

İnsan psikolojisindeki suçluluk duygusu ve buna karşılık örtünme refleksi ile
ilgili Kur’an-ı Azimüşşan’da şu müjdeli cümleler yer almaktadır: "Ey iman
edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırtedecek bir
anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü, Allah büyük bir lütuf
sahibidir."7 Yine, varlığın en temel gerçekliklerinden birinin örtü ve örtünmek
olduğu şu ayetin ifadelerinde görülür: "Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat
kılan, gündüzü de dağılıp çalışma (zamanı) yapan, O’dur."8 Aynı örtünme ve örtme
hakikatine, varlığın genelinden ulaşan bir mana ile ezeli kelamda şu işaret
bulunmaktadır: "Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra
Arş’a istiva eden, geceyi durmadan kendisini kovalayıp duran gündüze bürüyüp
örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah’tır.
Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Alemlerin Rabbi olan Allah
ne yücedir!"9 Alemin genelinden örtünmeye olan bu işaret yine yeryüzünden ve
gördüğümüz alemden de aynı hakikate ulaştıran bir mana bütünlüğü de yine bir
ayette şu mealle yer almaktadır. "Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar
yaratan ve orada bütün meyveleri çifter çifter yaratan O’dur. Geceyi de gündüzün
üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler
vardır."10

Modern insanın en temel problemlerinden biri sınırlı varlık algısıyla, eşyayı
dar kalıplar ve sınırlı zamanlar içinde algılamasıdır. Pozitivist ve determinist
bakış açılarının şekillendirdiği zihinler, varlık aleminin genel ahengini,
bütünlüğünü, her şeyin her şeyle ya da bir şeyin her şeyle irtibatını
algılamakta sıkıntılar yaşıyorlar. Oysa, varlık aleminde muhteşem bir ahenk,
sarsılmaz bir birliktelik ve eşyayı derinden etkileyen bir bütünlük vardır.
Bilimin geldiği yeni noktada, her an yeniden yaratılan varlık tabloları ve her
şeyin her şeyle irtibatlı olduğu bir varlık tablosu ortaya çıkıyor. Zerreler
aleminde adeta bir telepati var; bir zerre ışık hızından daha yüksek süratle,
varlık aleminin bütün zerrelerinden haberdar oluyor. Ve onun konumu diğer tüm
zerrelere ulaşıyor. Her şey her şeyle irtibatlı. Kelebek etkisi denilen, burada
kanat çırpan bir kelebeğin oluşturduğu küçük hava akımının, okyanuslarda
fırtınalara dönüşmesi, olayın makro boyuta yansımasını anlatıyor. Bu tablo
içinde, maddenin derinliklerinden alemimize yansıyan çok manalar vardır. Dar
bakış, yalnızca maddi alanla sınırlı algılar bu manaları ve derin mesajları
gizliyor; insanların maddi alemde siyasi bakışlara hapsolmuş olarak yaşamasına
neden oluyor. Her şey siyasi kaygılar ve menfaat çatışmaları ile algılanmaya
çalışılırken, bütün alemi "inleten" ahenk gizleniyor. Oysa, bütün alem bir
orkestra misali, esmayı terennüm eden muhteşem besteyi birlikte, iç içe, hep bir
ağızdan dile getiriyorlar. Tek enstrümanla bütün arasındaki, enstrümanın bütüne
katkısını ve bütünden enstrümana yansıyan besteyi fark edemediğinizde nağmelerin
ve bestelerin anlamını çözemezsiniz. Bu yönüyle varlığın hep teklik ve bütünlük
içinde ele alınması vahidiyet içinde ehadiyet gözetilerek anlamlandırılması
gerekmektedir.

Cenab-ı Hakk’ın her ismi gibi "Settar" ismi de, alemin farklı unsurlarında ve
bütününde ifade edilen bir nağmedir. "Ya Settar, Ya Settar!" bazen varlığın o
andaki yaratılışında, yokluk örtüsünden sıyrılıp varlığa geçişinde, bazen hücre
zarından, bazen bitkinin kabuğundan, bazen hayvanın postundan ya da derisinden,
bazen gündüzün gecesinden, bazen dünyanın atmosferinden yansır. Sosyal hayatta
giyinme gerçeği ile tekstilden; barınma, sığınma gerçeği ile mimariden yansıyan
bir nağmedir. Bu yönüyle bakıldığında varlığın ta derinliklerinden binlerce
tenteneli perdeyi aşarak gözümüze ulaşan kimi zaman giyilen elbise, kimi zaman
sığınılan barınak, kimi zaman örtülen baş şeklinde alemimize yansıyan bir
tesettür hakikati varlığı kuşatan bir "Settar" gözleriz.

Giyilen elbisenin, meyvedeki kabuğun ve iffet sembolü genç kızın başındaki
örtünün, hep aynı hakikatin farklı şekillerini ifade ettiği bir alemde, hakikat
çok daha belirgin algılanacaktır.

Giyinen, korunan, kıskanılan her şey, aynı kuşatıcı hakikatten nurunu almakta,
bütünlük içinde "Settar" güneşinin alemde temsilcisi ve tecelligahı olmaktadır.
Bu nazarla baktığınız bir alemde; mimaride, tekstilde, teknolojide ve hayatın
her anında ve her yerinde muhatap olduğunuz bir hakikat gözlerinizden ruhunuzun
ta derinliklerine sızar ve orada size çok yakın, iliklerinizi ısıtan, ruhunuzu
ondan bir parça gibi hissettiğiniz Şems-i Ezeli’yi "Settar" şeklinde
algılarsınız. Bütün benliğinizi saran bir muhabbet, farklı bir sıcaklık ruhunuzu
sarar. İşte, fıtratınızın sesi ile alemin fıtriliğinin buluştuğu nokta,
kendinizi bulduğunuz an budur.

Başlarını örten hanım kardeşlerimiz bilmelidirler ki, o örtü sadece bir metrelik
bir bez parçası değildir. Adeta, alemin bütününde yankılanan müthiş hakikatin
bir parçası niteliğindedir. Başlarındaki örtüyü bu varlık ve kulluk gururu ile
taşımalıdırlar. Arkalarında tek atomdan altı günde dünyayı halk eden, dünyayı,
dağları, sosyal hayatı ve bütün bu düzen içinde geceyi gündüze örtü haline
getiren Kadir-i Küll-i şey’in gücünü hep hissetmeli ve yalnızlığa, hüsrana,
üzüntüye düşüp gevşememelidirler. Çünkü, hem benlikleri hem örtüleri hem de
samimi fıtratları "zübde-i alem"dir. İnsanlık ve varlık tarihi boyunca hiçbir
zaman zalimlerin, azgınların, dalalette gidenlerin ve maddi gücün kısık sesi;
fıtratın, varlığın ve hakikatin gür sesi karşısında gerçek anlamda
duyulmamıştır. Bundan sonra da duyulmayacaktır. Garip, hazin, yalnız, çaresiz,
ümitsiz olduğunuzu algıladığınız anlarda gerekli olan şey inancın üstünlüğünü
hatırlamak ve buna yürekten inanmaktır. Size zerreleriniz ve hücreleriniz kadar
yakın her an yanınızda olan ezeli kelamın şu muhteşem manaları benliğinizde ve
ruhunuzun derinliklerinde hep yankılansın: "Gevşemeyin ve üzülmeyin,
inanıyorsanız üstün gelecek olan sizsiniz."11

Dipnotlar

1. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, 24. Lem’a, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul
2001,

s. 255-258.

2. Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, 25. Söz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2001,
s. 331.

3. Müzzemmil Suresi, 73/1

4. Müddessir Suresi, 74/1

5. A’raf Suresi, 7/26

6. Nahl Suresi, 16/81

7. En’am Suresi, 8/29

8. Furkan Suresi, 25/47

9. Araf Suresi, 7/54

10. Ra’d Suresi, 13/3

11. Âl-i İmran Suresi, 3/139