The Life World of the Religious and Poor: Family Focused Strategies

Dindarın ve yoksulun yaşam dünyası aile içinde nasıl şekillenmektedir? Bu hiç
de türdeş olmayan farklı yaşam stratejileri aynı merkezde odaklandığında ortaya
çıkan görünümü nasıl okumak gerekir? Hem dindarlığa hem de yoksulluğa atıfta bulunmamızı
kaçınılmaz kılan bir görüntüyle karşılaşıldığı durumlarda, her iki özelliği buluşturan
ana bileşenlerden hareketle aile hangi stratejilerle kendini temellendirmektedir?
Yanı sıra bu bileşim noktaları, ailenin varoluşsal yapısını ne yönde etkilemektedir?

Dindarlıkla yoksulluk arasında tematik düzeyde bile olsa bir ortaklık olduğu
iddiası oldukça yaygın bir kanaatin oluşmasına yol açmıştır. Aslında iddia, kuramsal
açıdan yeterince temellendirilmiş sayılmaz, ancak yine de etkileme şansı yüksek
bir bakış açısından beslenmektedir. Genelde yapılan, yoksulluğun dinselliğin pasifize
edici moral değerlerden beslendiği iddiasını pekiştirici yorumsamalardır. İddiaya
göre, dindarlık hali zenginlikten çok yoksulluk bağlamında ele alınması gereken
bir durumdur. Dindarın gündelik yaşam stratejisinde içkin olan örüntüler, son tahlilde
yoksulluğu dinselliğin bir tamamlayıcısı olarak kodlamaya imkan vermektedir. Hiç
kuşkusuz bu iddianın ampirik düzeyde kanıtlandığından söz etmek mümkün değildir.
Ne var ki, söz konusu iddianın, dinlerin gündelik hayata karşı belli bir mesafeyi,
belli bir duruşu öneren yorumlarından beslendiği de açıktır. Yoksulluğun dinsellik
düzeyinde ortaya çıkardığı muğlaklığı göz ardı etmemek gerekir (Subaşı, 2003).

Bir din olarak İslam'da, inananların dünya hayatına pek fazla rağbet etmemeleri,
çünkü dünyanın gerçekte bir geçici heves ve tatminkarlık alanı olarak görülmesi
gerektiğine vurgu yapılır (Cebeci, 2003). Dünyaya karşı zihniyet düzeyinde derin
bir kıymet kazanan bu yaklaşım, dinlerin pek çoğunda içkin olan bir perspektifin
hayatla kurduğu ilişkiyi yansıtır. Sözgelimi dünya hayatını belli bir perspektif
içinde değerlendiren Müslüman bakış açısı, böylece yaşam alanını düzenlemeyi amaçlarken,
bu zihniyet dünyasının ürettiği bir duruşa sahip olunmasını da salık vermektedir.
Nitekim dünya karşısında kararlı ve tutarlı bir duruş önerisi, özellikle İslam tasavvuf
öğretisinde güçlü bir şekilde işlenmiştir (Ülgener, 1981). Ancak yine de bu duruşun
ve mesafe bilincinin bugün içi farklı içeriklerle donanmış yoksulluğu özendirdiği,
yoksullukla dinselliği-dindarlığı aynileştirdiğini düşünmek mümkün değildir.

Yoksullukta bizatihi yoksun bırakılma hali söz konusudur. Çünkü yoksullukta geçerli
olan, yaşamdan pay edinme konusunda karşı karşıya kaldığımız bir mahrumiyettir.
Kişinin belli bir yaşam felsefesini içselleştirmesinin ürünü olarak yoksul kalma
iradesine bağlı bir "hal"den farklı olarak, yoksullukta geçerli olan, kişinin kendisi
için zorunlu/olmazsa olmaz pek çok "nimet"ten yoksun bırakılma halidir. Dünyaya
karşı geliştirilen bir tutumun dinsellikle ilişkilendirilmesi, aslında verili bir
zihniyetin tarihsel-toplumsal öncülleriyle ilişkilendirilmeksizin, yeniden okunmasının
bir ürünüdür.

Yoksulluğun modern tanımlarında pek çok ögeye yer verilmektedir. Ancak dinsellik/dindarlık
bağlamında ele alındığında yoksulluğun temel özelliği mahrumiyeti seçmek değil bizzat
mahrum bırakılmaktır. Kendi özgür iradesiyle mahrumiyeti saygın bir yaşam kriteri
olarak tercih etme, dinselliğin bir özelliği olarak kabul edilebilir; ancak bu tercihin
bütünüyle bir dinsellik görünümü olduğu iddia edilemez. Çünkü mahrumiyete uğra(tıl)ma
mahrum olmayı seçmekten bütünüyle başka bir şeydir.

Toplumsal ölçekte aile, dinsellikle en kolay ilişki kurulabilen temel bir birimdir.
Öyle ki, ailenin kurumsal yapısıyla dinsellik arasındaki ortaklıklar her zaman dikkat
çekicidir. Ailenin yapısal özerkliği, dinselliğin her türden yapılanma ve etkisini
içinde barındırması açısından dikkat çekici özelliklere sahiptir. Çocuğun dünyaya
gelişinden aile içinde kendini inşa etmesine kadar hemen her aşamada dini bir yapılanmanın
gerçekleştiği görülür. Bu çerçevede bile dinin en muhkem barınağının aile olduğu
rahatlıkla söylenebilir. Hatta dinin aile aracılığıyla toplumsala nüfuz ettiği,
aile içindeki içselleşme deneyimlerinin çok kere bireyi, dinselliğin çekim gücüyle
karşı karşıya getirdiği görülür. Hatta dinselliğin dönüşümüne ilişkin kimi gözlemler
için bile aile en uygun bir gösterge oluşturmaktadır. Buna bağlı olarak ailenin
tüm üyeleri geniş anlamda toplumsal bağlamın (cemaat-millet) görüntüsünü taşıması
açısıyla özgül değer, tutum ve yaklaşımların oluşturulduğu kendine özgü ve kendine
yeterli bir saha özelliği taşımaktadır.

Bu özelliği ailenin üyelerine kazandırdığı çeşitli davranış özelliklerinin kaynağını
değerlendirme konusunda bize elverişli imkanlar sunmaktadır. Ailenin dinsel tutumlarının
oluşturduğu yaşama deseni, son tahlilde bireyin toplumsal alanda nasıl uç vereceği
konusundaki ipuçlarını içinde taşımaktadır. Hiç kuşkusuz, çevre, okul, yaşam deneyimlerinin
zenginliği, trajediler, başarılar, ödüller, kayıplar kişinin serencamında oldukça
belirleyici durumdadırlar. Ancak bütün bunların en temel unsurlarının aile içinde
kendine bir karşılık bulduğunu da unutmamak gerekir (Subaşı, 2002).

Aile her zaman bir güvenlik alanı olarak işlev görür. Bu güvenlik ontolojik-epistemolojik
düzeydeki iç tutarlılığın kurumsallaşması açısından kendisine olağanüstü bir rol
kazandırır. Yanı sıra bu kazanım dinsellik dolayımındaki yaşam tercihlerinin ortaya
çıkmasını da mümkün kılar.

Yoksulluk bir tercih değildir. Aksine yoksulluk fiili bir durumdur. Yaşam tercihleri
içinde yoksulluk kültürel bir yapı üretmektedir. Yoksulluk kültürüyle, fukaralığın
dünyasında oluşan bir örüntüler toplamına vurgu yapmaktadır (Lewis, 1974). Yoksulun
yaşam deneyimleri kendi fiziki, ekonomik ve kültürel donanımları çerçevesinde oluşmaktadır.
Hatta bu durum çok kere bir süreklilik ve alışkanlık da oluşturmaktadır. Hiç kuşkusuz
dinsellik de varolan bu durumun alt edilmesi ya da kabullenilmesi konusunda bir
açıklama düzeneği olarak kullanılmaktadır. Bu durumda din, varolan durumun değiştirilmesi
için zengin açılımlar sunan bir pencere olabileceği gibi mevcut durumun onanmasını
kolaylaştıran temel bir meşrulaştırıcıya da dönüşebilmektedir.

Sorun şudur: Aile yoksulluk hallerini aşma ya da bu hallere ram olma süreçlerinde
dinsellikle arasındaki bağı nasıl kodlamaktadır? Sık tartışılan biçimiyle dinsellik,
varolan durumu haklılaştıran bir rol mü üstlenmektedir? Bizatihi durum dinselliğin
bir sonucu mudur, yoksa ulaşılan noktanın kabullenimi için dine mi başvurulmaktadır?

Yoksulluk ve dinsellik çok kere gevşek bir ilişkisellik içinde ele alınmakta
(Çiğdem, 2003) ve özellikle kadercilik ara bir form olarak gündeme getirilmektedir.
Zaten kadercilik, "yoksulluk kültürü"nün temel özelliklerinden biri olarak görülmektedir.
Kaderci bakış açısı, beraberinde tevekkülü de getirmektedir.

Bu bakış açılarında ailenin fukaralık gerçeği, ilahi-kozmik bir gerçeklik olarak
tanımlanmakta, takdir edilmiş mahrumiyetin olası-yıpratıcılığı, dinsellikten ödünç
alınan "sabır" kavramıyla aşılmaya çalışılmaktadır. Dikkat edilirse, dinselliğin
öne çıkardığı vurgu, varolan durumun aşılması ya da aşılmamasından çok, verili durumun
kabullenilmesinde gerekli asgari direncin devşirilmesi için dine başvuruyu yüceltmektedir.
Böylece sabredilerek, yoksulluğun yıkıcı yan etkileri, aile düzeninin (ki çok kere
bu düzen kutsaldır) sarsılmasına yol açabilecek koşulları aşılabilmektedir.

Sonuç olarak, ailenin yapısal özerkliğinin tanımlanmasında dinsellikle yoksulluk
arasında kurulan eşleştirmeler açıkça sorunludur. Eğer illa da bir ilişkisellikten
söz edilecekse, yapılması gereken dinselliğin yoksulluğun acılarının azaltılmasında
ya da sınırlandırılmasında ortaya koyduğu görece yatıştırıcılığına dikkat etmektir.
Bu da sabır, kadercilik ve tevekkül kavramlarının eşliğinde gerçekleşmektedir.

***

Öz

Bu çalışmada dindarın ve yoksulun yaşam dünyasının aile odaklı stratejilerden
hareketle çözümlenmesi amaçlanmaktadır. Yoksullukla dinsellik arasında kurulan gündelik-popüler
ilişki, aileyle dinsellik arasında da kurulabilmektedir. Esasen aile dinselliğin
temel referansları arasında yer almaktadır. Bu ortak argümanlar sonuçta yoksulluğu
dindarlık ve aile merkezli tartışmalara dahil etmektedir. Bu çalışma sözkonusu gerilimin
sınırlarını yeniden gözden geçirme çabası olarak okunabilir.

Anahtar Kelimeler: Aile, Dindarlık, Yoksulluk, Dinsellik, Sabır

Abstract

This article aims to analyze the life world of a religious man or a poor man
through the family focused strategies. The daily-popular relationship conducted
between poverty and religiosity may also be set up between family and religiosity.
Indeed, family belongs to one of the basic references on religiosity. Consequently,
these common arguments include poverty into the discussions on religiosity and family-centered
debates. This work may be read as an attempt to reconcile the borders of the above-mentioned
tension.

Keywords: Family, Piety, Poverty, Passion, Religiosity

Kaynakça

CEBECİ, Lütfullah (2003). "Kur'an ve Yoksulluk" Yoksulluk, İstanbul: Deniz Feneri
Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, C. II, ss. 286-303.

ÇİĞDEM, Ahmet (2002). "Yoksulluk ve Dinsellik", Yoksulluk Hâlleri -Türkiye'de
Kent Yoksulluğunun Toplumsal Görünümleri-, Ed. Necmi Erdoğan, İstanbul: Demokrasi
Kitaplığı, ss. 134-164.

LEWİS, Oscar (1974). İşte Hayat, Yoksulluk Kültürü İçindeki Bir Porto Rikolu
Aile Üzerine Bir İnceleme, Çev. Vahit Çelikbaş, 3.B., İstanbul: E.

SUBAŞI, Necdet (2002). "Toplumsal Değişme, Aile ve Yeni Risk Alanları", Türkiye
Günlüğü, Sayı: 69, ss. 94-104.

SUBAŞI, Necdet (2003). "Yoksulluğun Muğlak Dinselliği", Yoksulluk, İstanbul:
Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, C. II, ss. 262-279.

ÜLGENER, Sabri F. (1981). Dünü ve Bugünü ile Zihniyet ve Din -İslâm, Tasavvuf
ve Çözülme Devri İktisat Ahlâkı, İstanbul: Der.

 

Dipnotlar

* Bu metin Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı tarafından 18-20 Mayıs
2004 tarihlerinde Ankara'da düzenlenen IV. Aile Şûrası'na, bildiri olarak sunulmuştur.