Taking Care of The Poor

"Kişi öldüğünde üç şey dışında amelleri kesilir: Devam eden sadaka (sadaka-i câriye), kendisinden faydalanılan ilim ve (babasına) dua eden sâlih evlat."
(Hadîs)

I

İnsanlık tarihinde kadîm bir problem olarak süregelen yoksulluğun nedenlerine
yönelik geçmişte ve günümüzde tespitlerde bulunan, çözüm önerileri getiren ekonomik/siyasi
sistemlerin daima var olageldiği bilinmektedir. Ne var ki, konunun tarihî arka planına
değinen araştırmalar; refah toplumlarında dahi yoksulluğun ortadan kaldırılamadığını,
aksine kimi dönemler daha da yaygınlaştığını;1 ancak günümüz gelişmiş ülkelerinde
yoksul kesimin nisbî oranının gelişmemiş ülkelerdeki yoksullara oranla daha az olduğunu,
gelişmiş ülke insanının yoksulluk oranındaki azalmanın ise zaman içerisinde gerçekleştiğini2
ortaya koymaktadır.

İlâhî kaynaklı olsun ya da olmasın bütün dinlerin, hatta siyasî ve ekonomik sistemlerin
yoksullukla mücadeleye özel önem vermelerine ve söylemlerinde yoksulluk problemine
güçlü atıflar yapmış olmalarına rağmen; toplumun farklı kesimlerinin aynı zaman
ve mekân dilimi içerisinde hayatın bir yandan meşakkatlerini diğer yandan güzelliklerini
bir arada yaşamış olmaları, insanlık tarihinin belki de en temel gerçeklerinden
(daha doğrusu çelişkilerinden) birisidir. Nitekim kölelerle efendilerin aynı ortamı
ve fakat oldukça farklı imkanları paylaşmaları bunun en açık göstergelerindendir.
Hal böyle iken, yoksullukla mücadeleye dönük dînî/hukûkî ve sosyal düzenlemeler
konusunda İslâm, başka sistemlerle kıyası gayr-ı kâbil pek çok düzenlemeler getirmiştir.
Bu anlamda, âyetlerde, hadislerde, İslâm hukûkunun (doğrudan ya da dolaylı) pek
çok hükmünde; ilâveten ilk dönemden başlayarak günümüze değin süregelen İslâm kültür
ve medeniyetindeki sayısız tatbikat içerisinde, yoksul insanların durumunu iyileştirmeye
yönelik (teşvikler ve emirler tarzında) maddî-manevî pek çok yaptırımlar mevcuttur.

II

Toplum içerisinde herkesin kendi kazancıyla geçimini temin edecek bir gelir düzeyine
erişmiş olmasını arzu etmek haklı bir temenni olmakla birlikte, hakikatte bunun
pek de mümkün olmadığı tarih boyunca müşahede edilen temel olgular arasındadır.
Bu sebepten olsa gerek, ilâhî kaynaklı bütün dinlerin kutsal kitapları (ve dolayısıyla
son ilâhî kitap Kur'an-ı Kerim), yoksullukla ve yoksul kimselerle ilgili çok sayıda
âyet içermiştir.3 Kur'ân-ı Kerîm'de konuyla alakalı yer alan ayetler incelendiğinde
yoksul, yoksulluk, fakir, fakirlik gibi kavramların sıklıkla kullanıldığı; bunlardan
bir kısmının tavsiye niteliğinde, önemli bir kısmının ise hukûki düzenlemeye esas
teşkil edecek formatta olduğu görülür. Ayetlerden bazıları şu şekildedir:

"Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer onlarda akılca
bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (de geri
alacaklar) diye o malları israf ile ve tez elden yemeyin. Zengin olan (veli) iffetli
olmaya çalışsın, yoksul olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin. Mallarını
kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da
Allah yeter."4

"Zengin eden de yoksul kılan da O'dur."5

"Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek oranın halkını, (peygambere baş
kaldırdıklarından ötürü bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla
sıkmışızdır."6

"Andolsun ki, sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz
azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!"7

"De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi
ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin
-sizin de onlarında rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın
ve Allah'ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah'ın size emrettikleridir.
Umulur ki, düşünüp anlarsınız."8

"Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden
her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza
eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup
da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir.
Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir.
Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır."9

"Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları
evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfü ile onları zenginleştirir.
Allah, (lütfü) geniş olan ve (her şeyi) bilendir."10

"İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik,
o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere
inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara,
dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma
yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı hastalık ve savaş zamanlarında sabreder.
İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!"11

"Zekatlar; Allah'tan bir farz olarak yoksullara, düşkünlere, onu toplayan memurlara,
kalpleri Müslümanlığa ısındırılacak olanlara verilir; kölelerin, borçluların, Allah
yolunda olanların ve yolda kalanların uğrunda sarf edilir. Allah bilendir, hakimdir."12

"Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Maldan harcadığınız
şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz
Allah yapacağınız her hayrı bilir."13

Ayetler içerisinde varlıklı kimselerin yoksul duruma düşmelerini önlemek için
uyarı niteliğinde olanlar yanında;14 yardımın ne şekilde yapılması gerektiğini öğütleyenler
de mevcuttur: "O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın
rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Rûm,
30/38); "Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin
gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır.
Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir." (Bakara, 2/262); "Ey iman
edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan
kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın.
Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir
yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından
hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kafirleri doğru yola iletmez." (Bakara 2/264);
"Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma." (Müddessir, 74/6).

Öte yandan konuyla alakalı hadislerde fakirlik teşvik edilmemiş; aksine "alan
el veren elden üstün"15 tutulmuştur. Bununla birlikte toplum gerçeği de göz ardı
edilmeyerek, "komşusu açken tok yatan bizden değildir"16 buyurulmak suretiyle, toplumun
yoksul kesimlerinin de unutulmaması gerektiği hatırlatılmıştır.

Fakirliliğin sebepleri üzerinde de birkaç söz söylemek gerekirse; pek tabii olarak
fakirliğin ne gibi faktörlere bağlı olarak ortaya çıktığı üzerinde herkesin söyleyebileceği
bir takım şeyler vardır. Bunlar arasında en çok dile getirilenler olarak; (bireysel
ya da ulusal ölçekte) kaynakların ve emeğin sömürülmesi, insanların çok az bir ücret
karşılığında çalışmak zorunda bırakılmaları, bolluk dönemlerinde israf derecesinde
aşırı harcamaları, kıtlık, doğal afetler, salgın hastalıklar, savaşlar… sayılabilir.
Bütün bunlara bir de, verilen nimetler karşısında yapılan nankörlüğün bir sonucu
olarak İlâhî ceza şeklinde karşımıza çıkan yoksulluğu ilâve etmek gerekir. Nitekim,
Allah'ın koymuş olduğu sınırların aşılması, O'nun vermiş olduğu nimetlerin küçümsenmesi
ve nankörlük edilmesi, (geçmişte Yahudiler'in yaptıkları gibi) haksız yere kan akıtılması,
peygamberlerin katledilmeleri… gibi pek çok yasak eylemler neticesinde, toplumların
hem ahirette azaba çarptırılacakları hem de dünya hayatında yoksulluğa ve zillete
duçar olacakları açıkça beyan edilmektedir.17

III

İslâm, doğrudan ya da dolaylı olarak yoksulları gözetmiştir. Klasik dînî kaynaklarımızda
fakir ve yoksul (miskîn) şeklinde bir ayırım mevcut olup;18 "fakir, yaşamı için
gerekli maişeti teminde zorlanan, miskin19 ise hayatını devam ettirmede kendisine
maddi olarak destek olabilecek bir şeyi olmayan kimse" olarak tanımlanmıştır.20
Esasında bu ayırım öncelikli olarak yardıma muhtaç yoksul kesimi tespit açısından
önemlidir.

İslâm'da yoksullara yardımın pek çok yolu vardır. Zekât ve fıtır sadakası yanında,
kaynaklarımızda yer alan; kurban, hibe, vasiyet, kısas, diyet, hac esnasında işlenen
yasak fiiller karşılığında ödenen şer'î cezalar (cinâyât), adaklar, kefâretler (zıhâr,
hataen adam öldürme, ramazan'da kasten oruç bozma, yeminler), fakirlere devlet hazinesi
tarafından sağlanan yardımlar gibi pek çok düzenleme içerisinde yoksullara doğrudan
ya da dolaylı maddî kaynak aktarımı söz konusudur. Bütün bu kalemler bir arada düşünüldüğünde,
İslâm'da her vesile ile yoksulların gözetildiği ve onlara yardım yolunun ardına
kadar açıldığı görülür. İbâdetler konusunda yapılan bir takım eksikliklerin karşılığında
bile maddi cezalar getirilmiş olması, fakirlerin gözetimine ilişkin önemli ipuçlarındandır.

İslâm'daki teorik düzenlemelere ilâve olarak, tarih boyunca Müslüman coğrafyalarda
ecdâdımızın kurmuş olduğu hayır müesseseleri ve toplumda yerleştirmeye çalıştığı
zihniyet,21 yoksullukla mücadeleye verilen önemi anlatma bakımından oldukça dikkat
çekicidir. Buradan hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, İslâm'ın ana kaynaklarında
var olan ve pek çok hukûkî düzenlemeye mesnet oluşturan yoksullukla mücadeleye dönük
hükümler, gerek bireysel yükümlülükleri yerine getirmek şeklinde ve gerekse kurumsal
kimlik kazanmak biçiminde, İslâm toplumunun pratik uygulamalarında da yoğun bir
şekilde kendini göstermiştir.

Bugün için yoksulluk problemiyle ilgilenenler, genellikle sorunlara işaret etmekle
yetinmekte ve sorunun kaynağını dış güçlerin uyguladığı sömürge politikalarına bağlamaktadır.
Halbuki bizim kültürümüz ve tarihimiz alan el değil, veren el olmayı hedeflediğinden;
yoksullara yardım hususunda mazeretlerin arkasına sığınmamış, imkanlar ölçüsünde
paylaşmacı bir tavır sergilemiştir. Bu anlamda daha Resulullah döneminde beytülmalden
sağlanan maddî kaynaklar (atiyyeler) yoluyla fakirlere, herhangi bir gelire sahip
olmayan dul ve yetimlere maaş bağlanmış, onların aç ve açıkta kalmalarına göz yumulmamıştır.
Bu yardımların dağıtılması esnasında insanların farklı dine mensup olmalarına bakılmamış,
aksine ihtiyaç sahibi olup olmadığına dikkat edilmiştir.22 Bu türden uygulamalar
İslâm toplumlarında daima var olagelmiştir.

Yoksullara karşılıksız yardım yapılması kadar, onların sıkıntılarını gidermek
üzere borç para verilmesi; ödeme güçlüğü çeken borçlulara yeniden ek süre tanınması
(mümkünse alacağın bağışlanması);23 ariyet yoluyla ihtiyaç duydukları herhangi bir
malın menfaatinden yaralandırılmaları; kendilerini geçindirmeye yönelik bir iş ya
da meslek sahibi olmalarını temin etme… de en az karşılıksız yapılan yardımlar kadar
önemlidir. Öte yandan insanlardan bir kısmı, yaratılışları gereği veya başka meşguliyetleri
sebebiyle bir iş yapmak suretiyle geçimlerini temin edebilecek durumda olamayabilirler.
Böylesi durumlarda, o insanların tespit edilerek yardımına koşmak da Müslümanların
görevlerindendir.24

Öte yandan Müslüman toplumlarda kurulan her türden vakıf müesseseleri yoluyla,
toplumda aç ve açıkta insan bırakılmamaya gayret gösterilmiştir. Bugün dahi faaliyette
olup; yoksul kimselere barınma, beslenme, yakacak, giyecek… türünden çok değişik
sahalarda hizmet veren vakıflardan pek çoğunun kökü asırlarca geriye gider.

Sonuç itibarıyla, İslâm'da yoksullar daima gözetilmiş, her vesile ile onlara
yardım yolu açılmıştır. Müslüman toplumlar tarafından hassasiyetle dikkate alınan
ve uygulamaya konulan İslâm'ın yoksulları kollamaya yönelik hükümleri; birey, toplum,
devlet ölçeğinde kademeli olarak uygulanmış ve bu uygulamalara kurumsal kimlik kazandırılmak
suretiyle yoksul kesimlere devamlı bir kaynak oluşturulmuştur.

***

Öz

Tarihin her döneminde toplumun belli kesimini yoksul insanlar oluşturmuştur.
Buna karşılık yoksul insanların himayesine yönelik olarak birey ve toplum düzeyinde
faaliyetler de aynı oranda var olagelmiştir. Bu anlamda İslâm Dîni'nin ana kaynaklarında
da yoksulların korunmasına ve gözetilmesine yönelik çok sayıda düzenleme mevcut
olup, bu düzenlemeler İslâm toplumları tarafından asırlarca hassasiyetle dikkate
alınmış ve uygulanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Fakir, Yoksulluk, Yoksulların Gözetil-mesi, Yoksulluğun Ortadan
Kaldırılması

Abstract

From past to present every period in history, communities are possess poor humans.
On the other hand, protection of poor humans in societies are sustained with different
supports at level of individual and community. in the same way, protection of poor
individuals and desruction of poverty are also taken into consideration in main
sources of İslam. For the protect of those peoples, many regulations are introduced
in İslamic law and these regulations are taken into consideration and practised
through vary institutions by İslamic societies.

Key Words: Poor, Poverty, Protection of poor İndividuals, Desruction of Poverty

Dipnotlar

1. Demirci, Emin Yaşar, Yoksulluğun Tüketilmesi, (Yoksulluk İçerisinde), Deniz
Feneri Yayınları, İstanbul, 2003, I, 17-20.

2. Bağdadioğlu, Necmiddin/Çakmak, Orhan, Yoksulluk ve Kapitalizm: Türkiye'deki
Yoksulluk Meselesinin Çözümünde Devlete Düşen Görevler, (Yoksulluk İçerisinde),
Deniz Feneri Yayınları, İstanbul, 2003, I, 234.

3. Muhtelif ayetlerinde fakirlik problemini de ele alan Üç Kutsal Kitab'ın (Tevrât,
İncîl ve Kur'ân), yoksulluk tasavvuru ve almış olduğu tedbirleri içeren mukayeseli
bir analiz için bkz.: Yaman, Ahmet, Üç Kutsal Kitabın Yoksulluk Tasavvuru ve Aldığı
Önlemler, (Yoksulluk İçerisinde), Deniz Feneri Yayınları, İstanbul, 2003, II, 214-220.

4. Nisâ, 4/6.

5. Necm, 53/48.

6. A'raf, 7/94.

7. Bakara, 2/155.

8. En'am, 6/151.

9. Bakara, 2/184.

10. Nûr, 24/32.

11. Bakara, 2/177.

12. Tevbe, 9/60.

13. Bakara, 2/215

14. "Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma."
(İsrâ, 17/26); "Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin)
hasretini çeker durursun." (İsrâ, 17/29).

15. Buhari, zekat, 18; Müslim, zekat, 97; Nesai, zekat, 52.

16. Suyutî, Abdurrahmân b. Ebî Bekr, Camiu's-Sağir, Dımeşk, 1986, .II, 228.

17. "Hani siz (verilen nimetlere karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz;
bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından,
sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: Daha
iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin. Zira istedikleriniz
sizin için orada var, dedi. İşte (bu hâdiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk
damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu musibetler (onların başına), Allah'ın
âyetlerini inkara devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle
geldi. Bunlarıın hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir."(Bakara,
2/61); "Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların
(mü'minlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur;
Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü Onlar, Allah'ın
ayetlerini inkar ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da Onların
isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır." Âli İmrân, 3/112.

18. Esasında bugün ekonomi endekslerinde ortaya konulan fakirlik ve yoksulluk
sınırlarına ilişkin iki farklı rakamın ilan edildiği dikkate alındığında, bu ayırımın
Kur'an-ı Kerim'de ve klasik fıkıh/tefsir kitaplarında başından beri yer aldığına
dikkat edilmelidir.

19. Muhammed Hamidullah, klasik kaynaklara dayanarak yapmış olduğu değerlendirmesinde,
"bazı alimlere göre 'fakir'in Müslüman yoksulları, 'miskin'in ise gayrimüslim ihtiyaç
sahibi kimseleri ifade etmede kullanıldığına" dikkati çeker. (Bkz.: Hamidullah,
Muhammed, İslâm Peygamberi (Çeviren: Salih Tuğ), İstanbul, 1990, II, 971).

20. İslam alimlerinden bazıları bu kavramlardan miskini fakir, fakiri de miskin
anlamında kullanmıştır. (Tanımlar için bkz.: Cevherî, İsmail b. Hammâd, es-Sıhâh,
Beyrut, 1990, I, 213; İbn Manzur, Ebu'l-Fadl Cemâluddîn Muhammed b. Mükerrem, Lisanu'l-Arab,
Beyrut, 1970, V, 60; el-Münâvî, Muhammed Abdurraûf, et-Teârîf, Beyrut, 1410, s.
656).

21. Sözgelimi vakıflar yoluyla bir yandan yoksullukla mücadele edilmiş, öte yandan
hayatın her veçhesine yönelik pek çok kamusal alanda vatandaşlara hizmet verilmiştir.
(Tarihi süreç ve hizmet kolları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Yüksel, Ahmet
Turan, Türk-İslâm Medeniyetinde Vakıfların Önemi ve Fonksiyonları, (Yoksulluk İçerisinde),
Deniz Feneri Yayınları, İstanbul, 2003, III, 23-29).

22. Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 914.

23. "Eğer (borçlu) darlık içerisinde ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet
vermek (gerekir). Eğer (gerçekleri) anlarsanız bunu sadakaya (veya zekata) saymak
sizin için daha hayırlıdır." (Bakara 2/280).

24. (Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde
kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı
onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük
ederek istemezler Yaptığınız her hayrı Allah muhakkak bilir. (Bakara, 2/273).